dogmak ile olmek arasinda verilmis olan sureyi doldurmak eylemi.
yaşamak
nazım hikmet demıs en guzel sozu ;
yasamak ;
bir agac gibi tek ve hur ,
ve bir orman gibi kardescesine ..
ne agac olabıldık ,tek olup hur kalmak adına ,
ne de orman ;kardeslık ,ınsanlık namına ..
biz hayat nedir bilemedık ,yasayamadık ,bizi affet nazım..
yasamak ;
bir agac gibi tek ve hur ,
ve bir orman gibi kardescesine ..
ne agac olabıldık ,tek olup hur kalmak adına ,
ne de orman ;kardeslık ,ınsanlık namına ..
biz hayat nedir bilemedık ,yasayamadık ,bizi affet nazım..
(bkz: kendi özün için yasamak)
bazen bir neden bulamasakta dusuncelerimizde bazen kendi kendimize icra etsekte sonunu aslinda olum aninda bir tek nefes daha alabilmek icin herseyi goze alabilecegimiz tum melankolik yapima ragmen reddedemeyecegim surectir.
yaşamak tehlikelidir, yaşayan ölür
varolmak, tutunacak değerlere sahip olup o değerler ile varolmak. bütünün içinde kaybolmadan, bir parçası olarak varolmak. hissedebilmek/hissetmeye çaba sarfetmek bütüne dair ne varsa. bir sevdadan varolmak, bir sevda ile varolmak ve bir sevdadan varetmek.
gerçekleştiren bireye en çok acı veren, en etkili intihar yöntemidir. sürecin bitmesi için yılların geçmesi gerekmektedir. yıllarca sürebilen aynı acı.
sunulmuş en güzel ödüldür.yaşanan hayat ne kadar boktan olursa olsun;nefes almak,hergün yeni bir güne uyanmak,en azından hayatın bir şekilde sürdüğünü ve senin de hala bunun bir parçası olduğunu bilmek,kısaca yaşamak yeryüzündeki hiçbirşeye değişilmez.nedense herşey gibi yaşamanın da kıymeti kaybedilmeye ramak kaldığında anlaşılır.
cahit zarifoğlunuın anı-günce kitabının ismi.
kitaptan bazı cümleler:
ruhumuz dar bir şeridin içinden sızılarla geçiyor.
ve o zaman daha önce hiç bu kadar büyüğünü görmediğimi düşündüm: yalnızlığın.
ve anlıyorum ki durmuştur. ruh akmamaktadır bu koca medeniyetin içinde.
bizi bilmediğimiz bir nedenle bırakıp gitmiş olan babamızın anamızın dilinde, yine de babanızdır nerede bulsanız sarılın ellerine diye yankılanışı
bütün bir alman ulusu bira taşıyan devasa bir arabanın kadanaları gibi şişmiş gerilmiş patlamak üzere.
bindokuz yüz yetmiş yılında ben nerdeyim.
pencereden bakınca toprak ve ağaç görünmeli.
bir kalbiniz vardır, onu tanıyınız.
şimdi kildiğin bütün namazlari yeniden kilmak istiyorsun.
diyorum ki herşeye rağmen insan mühimdir.
görebildiğim kadar dağ görmek istiyorum.
işte yine aynı hayretin elindeyim. o demir kütle pistte hızlanınca bende de birşeyler ağırlaşmaya başlıyor, o hayret ağırlaşmaya başlıyor. hızlanıyor, ve hızlanıyor, gövdenin ucu yekinip, arka tekerlekler üzerinde gidilen birkaç saniyelik görünüş ve nihayet onların da yerden kesildiği ve koca gövdenin yerden sadece bir iki parmak havalandığı an, yüzlerce tecrübeme rağmen, işte bir kere daha oluyor, işte bir kere daha oluyor, işte bir kere daha oluyor diye içimin inleyen cümlesini o kısa zaman içinde felaket bir süratle tekrarlayarak içimin hayretini, onun dalgalanışını yatıştırmaya çalışıyorum.
çalışmayı sevmiyorum. serbest bir böcek olmak, kırlarda diğer böceklerle gezinirken doymak, barınmak ve giyinmek istiyorum.
bilmediğim bir şey sarıyor beni. içimden başka bir insan çıkıyor. bana yayılıyor.
ama kişi kendi duygularının çeperlerine kadar doldurduğu bir dolabın içinde ne yana kaçabilir.
dokunup sevdiklerimizi götürüp beş on kürek toprağın altına bırakıyoruz, geçirdiğimiz zamanlar bir elbise gibi sırtımızda duruyor.
ankaralılar, esintisiz adamlar, geceleri terlerini soyunup, sabahları terlerini sırtlarına geçiren, ölü, şiş, sarı ve sanki murdar ankara.
ve gördük ki mekan değildir zamandır önemli olan ve lakin o da değildir eylemdir önemli olan ve o dahi değildir kalb olmadıkça.
yararsız bir bez parçasını bütün gün boynumuza asıp niçin gezdiriyoruz.
ve yavuz sultan selimin bıraktığı gibi duran müslümanlar.
kitaptan bazı cümleler:
ruhumuz dar bir şeridin içinden sızılarla geçiyor.
ve o zaman daha önce hiç bu kadar büyüğünü görmediğimi düşündüm: yalnızlığın.
ve anlıyorum ki durmuştur. ruh akmamaktadır bu koca medeniyetin içinde.
bizi bilmediğimiz bir nedenle bırakıp gitmiş olan babamızın anamızın dilinde, yine de babanızdır nerede bulsanız sarılın ellerine diye yankılanışı
bütün bir alman ulusu bira taşıyan devasa bir arabanın kadanaları gibi şişmiş gerilmiş patlamak üzere.
bindokuz yüz yetmiş yılında ben nerdeyim.
pencereden bakınca toprak ve ağaç görünmeli.
bir kalbiniz vardır, onu tanıyınız.
şimdi kildiğin bütün namazlari yeniden kilmak istiyorsun.
diyorum ki herşeye rağmen insan mühimdir.
görebildiğim kadar dağ görmek istiyorum.
işte yine aynı hayretin elindeyim. o demir kütle pistte hızlanınca bende de birşeyler ağırlaşmaya başlıyor, o hayret ağırlaşmaya başlıyor. hızlanıyor, ve hızlanıyor, gövdenin ucu yekinip, arka tekerlekler üzerinde gidilen birkaç saniyelik görünüş ve nihayet onların da yerden kesildiği ve koca gövdenin yerden sadece bir iki parmak havalandığı an, yüzlerce tecrübeme rağmen, işte bir kere daha oluyor, işte bir kere daha oluyor, işte bir kere daha oluyor diye içimin inleyen cümlesini o kısa zaman içinde felaket bir süratle tekrarlayarak içimin hayretini, onun dalgalanışını yatıştırmaya çalışıyorum.
çalışmayı sevmiyorum. serbest bir böcek olmak, kırlarda diğer böceklerle gezinirken doymak, barınmak ve giyinmek istiyorum.
bilmediğim bir şey sarıyor beni. içimden başka bir insan çıkıyor. bana yayılıyor.
ama kişi kendi duygularının çeperlerine kadar doldurduğu bir dolabın içinde ne yana kaçabilir.
dokunup sevdiklerimizi götürüp beş on kürek toprağın altına bırakıyoruz, geçirdiğimiz zamanlar bir elbise gibi sırtımızda duruyor.
ankaralılar, esintisiz adamlar, geceleri terlerini soyunup, sabahları terlerini sırtlarına geçiren, ölü, şiş, sarı ve sanki murdar ankara.
ve gördük ki mekan değildir zamandır önemli olan ve lakin o da değildir eylemdir önemli olan ve o dahi değildir kalb olmadıkça.
yararsız bir bez parçasını bütün gün boynumuza asıp niçin gezdiriyoruz.
ve yavuz sultan selimin bıraktığı gibi duran müslümanlar.
zamanın içinde akıp giderken başkalarının yanıbaşında yittiğini görmektir.
(bkz: ya$amak istemem)
(bkz: nefes almak)
"macera degil, yasamak sade yasamaktir"
(bkz: ahmet arif)
(bkz: ahmet arif)
kendi düşen ağlamaz felsefesine uzak değilseniz yani gerçekçi ise mantığınız, ne kan, ne gözyaşı, ne de zaman akmış sizin için bir şey farketmeyecektir. doğruları doğrularıdır insanın bir hayat yaşadınız ve her kim olursa olsun konuşan, en az bir paragrafınız vardır söyleyebilecek.. bırakın aksın..
size gülümseyenlere yada kızanlara; gülümseyi bilmektir yaşamak.
tabi ki önce kendi sağlığını korumak ve yaşam standardını daha yükseklere çıkarmaktır.gelişmek geliştirmek üretmek.
grup yorumun son albümünde yer alan kesinlikle dinlenesi nazım hikmet şiirinden derlenmiş şarkı.
sözleri:
sevebilirim hem de nasıl
dile benden ne dilersen
canımı, gözlerimi
kızabilirim, ağzım köpürmez
ama devenin öfkesi hiç kalır benimkinin yanında
anlayabilirim çoğu kere burnumla anlayabilirim,
yani en karanlığın en uzaktakinin kokusunu alarak
ve dövüşebilirim.
doğru bulduğum, haklı bulduğum
güzel bulduğum her şey ve herkes için
yaşım başım buna engel değil
söz: nazım hikmet
müzik: grup yorum
sözleri:
sevebilirim hem de nasıl
dile benden ne dilersen
canımı, gözlerimi
kızabilirim, ağzım köpürmez
ama devenin öfkesi hiç kalır benimkinin yanında
anlayabilirim çoğu kere burnumla anlayabilirim,
yani en karanlığın en uzaktakinin kokusunu alarak
ve dövüşebilirim.
doğru bulduğum, haklı bulduğum
güzel bulduğum her şey ve herkes için
yaşım başım buna engel değil
söz: nazım hikmet
müzik: grup yorum
haytımızda en alışılagelmiş eylem
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?