amsterdam

0 /
due
koffee-shop lariyla unlu ve etrafta keslerin dolastigi "sex museum" u gorunce inanamadigim,kapisinda 15yasinda velet ve kizlarin bulundugunu gorunce dusup bayildigim,dunyanin uyusturucu merkezi.
shot
erasmus öğrencisi olarak gidip bir dönem kaldığım hollanda'da haftasonları devamlı gittiğim; iç içe, giderek büyüyen kanallardan oluşan şehir. şehrin hemen her yerine tramvayla veya bisikletle ulaşabilirsiniz.

amsterdam centraal'den tramvayla albert cuypmarkt'a geçip pazar gezebilirsiniz. peynir vb. almak istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

çiçek seviyorsanız bloemenmarkt'a uğramanız gerekir, burada birçok farklı türde tohum ve çiçek bulabilirsiniz. ayrıca onlarca çeşit lale soğanı tabii. albert cuypmarkt'la uzak değiller.

waterlooplein bit pazarıdır, yanyana açılan standlarda değişik ürünler bulabilirsiniz.

amsterdam'daki madame tussauds müzesi dam meydanı'nda yer alır. giriş nispeten pahalı olsa da içindeki heykeller güzeldir, biletinizi online alırsanız hem daha ucuza alırsınız, hem sıra beklemezsiniz. ki sıra olur.

isterseniz amsterdam'dan civar şehirlere gidebilirsiniz. amsterdam ülkenin kültürel başkenti olsa da, politik başkent den haag'dır (the hague, lahey). rotterdam, avrupa'nın en büyük limanına sahip olan şehirdir. utrecht (ü ile okunur) genelde trenlerin aktarma merkezidir.

van ness
çok ucuz fiyatlara uğranılabilen bir şehir. pahalılığı alan vergisi ve vize yapıyor. 3-4 gün hafta sonuna denk getirilip kaçamak yapılası şehir.
trafoberk
oyle bir $ey ki o uyu$turucu kokularinin arasinda yururken bayiliyor gii olursunuz. dam da leidseplein de yururken ba$iniz donmeye ba$lar. sokaklarda fazla e$cinsel yok tabi e$cinseller sokagina girmediginiz surece. leidseplein de geceleri hep bi atraksiyon olur ve oraya portatif tuvalet koyarlar. bildigimiz kapisi olan degil telefon kulubesine benzeyen degil kucuk bi delik vardir oraya yaparak ihtiyacinizi giderirsiniz. ama ula$im muthi$tir. hele o tram lerdeki adamin sesi yok mu? her neyse cok garip bi yerdir.
idiamin
barınması ucuz olup bahar aylarında gidilmesi tavsiye edilir. ulasım için ise en guzel yol bisiklet kiralamaktır. coffee shoplara gidip space cake kesinlikle denenmelidir. bir de red light district’e ugramak iyi bir secim olabilir. ama ben olsam sensation white party’den cıkıp ugrardım oraya, pişman olmazsınız.
ankakusu
sokakta dolasan issiz, güçsüz bebeler ile yavas yavas da tüm yerlilerinin damsco dedigi, yabancilarin, bilhassa faslilarin içine ettigi, sehirdir. ayrica bünyesine girildigi vakit ister istemez adami abazanlastiran sehirdir.

bir kaç bati sehrinde oldugu gibi burada da bir madame tussauds müzesi vardir. müzede gezerken kesinlikle, grubun en önünde gidilmelidir. her delige önce girilmesi gerekir.

trafigin yogun olmadigi gariban sehirciklerden birinden geliyorsaniz çildirmaya hazir olun. arabayla, amsterdam’a varmasi bir dert... arabayla dolasmasi ayri bir dert. arka koltukta oturmaniz hiç bir halti degistirmiyor en az söfor kadar trafigi takip etmeniz lazim olabilir. yok tramvaymis, yok arabaymis, yok bisikletmis, yok mal bir yayaymis, yok ebesinin neyse tövbe tövbe. park etmek daha bir dert. tamam, park yeri parali da hiç mi bir kösesinde bos bir park yeri olmaz? bir de adres soran lavuklar vardir. ulan düdük ne biliyim ben... coffeshop soruyor, de wallen’i soruyor. bilsem ben gidecegim zaten.

kisacasi trafigi küçük bir sehirden kalkip gidenleri çildirtir. zihninizin tabiri caizse .mina kor. siz ise buz gibi bir gecede, mini mini etekler giymis bisikletçilere basta olmak üzere tüm trafikçilere, tabiri caizse, korsunuz. trafigin yarattigi onca siniri onlardan çikartirsiniz yani. ha bir de gece gece sokakta dolasan ve hafif korkutan adamlardan. yine bünyesinde, her dilden, dinden, imandan, renkten, en verici kizlari barindirir. yeter ki alicilariniz açik olsun... eglence merkezlerinin birine sabahlayin kafidir herhal.

neyse önce dam’i bulursunuz dolasirsiniz... bir türk restoraninda yemek yersiniz. mümkünse orada çalisan vatandasiniza asilirsiniz. güzel olur yani, atraksiyon degil mi, maksat eglenmek degil mi sonuna kadar... yedigin tokat veya dayak da bu eglencenin taci olur hiç degilse.

ayrica mutlaka, yanlislikla bile olsa de wallen’a ugranmalidir. iste tüm bu sebeplerden dolayi insani abazanlastiran sehirdir. iyidir, güzeldir de yasamaya degmez. mümkünse gezin ve sonra çekip gidin.

ek: bati’sinda bir hayli fazla türk vardir. west side diye dolasan embesiller de çoktur.
elma sekeriiii
biz burada kavrulurken orada havalar daha yeni sicaklamaya baslamis...

hayir o degil de gecen sene temmuz ayinda isvicre’ye gidelim dedik; butun gun sweatshirtlerle gotumuz dona dona dolastik.

enlem boylam farki bu kadar onemli iste. vay arkadas.
john maynard keynes
enteresan bir şehir, enteresan bir kafa amsterdam kafası. bu sene önce mart ayında sonra nisan ayında 2 kere gittim. ilk gittiğimde hayatımda bir daha gelmem diyordum bu ölü şehre. ikinci gidişimde ise hemen tekrar gelmeliyim dedim. gittiğiniz kişilerle yaşadıklarınız çok çok farklı oluyor. gitmeden önce gideceğiniz arkdaşlarınızı çok iyi seçmeniz tavsiye edilir efendim. bir de mantardan, esrardan, keklerden, haplardan uzak durun.
ankakusu
kucuklugumuzde adini duydugumuzda kis kis guldugumuz sehir...
soyle ki:
am, ster’e (hollandacada yildiz manasina gelmektedir) gitmis, sterden dama inmis. olmus am-ster-dam...
cocuk akli iste... hor gormeyen bizleri...
my son is father
jacques brel ’in bir şarkısının adı.

şarkıda; kendisini aldatan kadını amsterdam limanında ki tayfalar gibi içerek, şarkı söylereyerek ve işeyerek unutmak ister. ancak basarılı olamaz.
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol