akdeniz

0 /
atacamadesert
“bir an önce görünsün diye akdeniz; toroslar’da ağaçlar hep çocuk kalır” demiş sunay akın. artık akdeniz’i görebilmek için ne makilerin çocuk kalması yetiyor antalya’da; ne de paraşütle yamaçlardan atlamak. beton kaplamış şehrin her yerini. ama betonlar çocuk değil.

beni antalya sınırlarına indiren pilota güvenim sonsuz olsa da ayağım yere bastığında ayrı bir mutluluk hissediyorum. antalya şehrinin tabelasız caddelerinde bir süre kaybolup dolandıktan sonra kemer yolunda alıyorum soluğu.

burada ise tabelalar tabela üstüne. “göynük tatil köyleri”, “belek tatil köyleri”. şaşırıyor annem. diyorum ki, “şaşırma anne”. seksenli yılların liberal ekonomi açılımı kahramanlarının peşkeş çektiği çamlıklar, kumsallar, koylar buralar. hani gazetelerde boy boy fotoğrafları boy boy erken rezervasyon reklamları çıkan ama içine girdiğin zaman hepsi birbirine benzeyen tatil köyleri.

insanı kendi memleketinde tatil yaptırmayacak kadar pahalı ve türklere oda kiralamayacak kadar küstah tatil köyleri.

memleketimin kumu, toprağı, denizi buralarda “beach” olmuş, başına da “baki” gelmiş! hayırdır beach ne? baki kim? kim kimden neyi ihale aldı da kilometrelerce kumsala parayla sokmakta insanları?

alanya’da, bir otelde müdürlük yapan kuzenim katılıyor aramıza. soruyoruz, “nereden geliyor bu her şey dahil değirmeninin suyu?” diyor ki, “o açık büfedeki pastaların nasıl yapıldığını anlatsam bir daha tatile matile çıkmazsınız emin olun.”
“olsa olsa kalan ekmekleri falan suyla ıslatıyorlardır, bundan daha kötü ne olabilir ki?” diyorum; o susuyor.

antalya-alanya arası kısa akdeniz turu şeklinde yüzlerce otel çıkıyor karşımıza. ve binlerce kalabalık. gazipaşa’dan sonra çam ormanının arasından geçen virajlı yol yüzünden bakir kalmış başka bir şehrin belki de il olması gereken başka bir ilçesine geçiyoruz: anamur. oraya yakın bir yerlerdeki sakin bir yazlık sitede yüzde seksen beş nemli havanın kucağına bırakıyoruz kendimizi. yedi yaşındaki oğlum bir sene önce bıraktığı oyuncakları bulmanın heyecanı ile karne hediyesi olan teknolojinin son ürünü pspsini bırakıyor bir kenara. çocuk her yerde çocuk. rengarenk oyuncaklar cezbediyor onu teknolojinin karalığından ziyade.

teknolojinin bir başka karanlık yönünü dönüş yolunda uçağım türbülansa girdiğinde ben yaşıyorum. sarsıntıyla gözlerimi açmadan önce kendimi her gün yapım aşamasındaki yolda kocaman bir çukura girmiş sanmamdan ötürü gözlerimi açıp uçağı tekrar gördüğümde gülümsüyorum.

yanımda oturan beyefendinin dergide açtığı sayfada “datça: çilgin kalabaliktan uzakta” başlığı dikkatimi çekiyor.

evet diyorum. bir dahaki sefere çılgın kalabalıktan uzaklaşmalı.

toroslar’da hep çocuk kalmış ağaçları bulmalı.

hep çocuk kalacak bir yanımız olmalı.

aysemayse
1.katına genelde eskilerin takıldığı,içeri girdiğinizde her masaya selam verdiğiniz ve oturacak yer bulmakta zorlanmadığınız mekan.sahipleri, işletmecileri ve garsonları da iyidir hele sizi bi kere sevdiler mi biraz fazla korumacı olabilirler...kim ne derse desin gitmekten vazgeçmeyeceğim mekanlardan biridir.
lisa
her hafta usanmadan gıttıgmız genclıgımızın bır parcası olmus taksımın az da olsa cest cesıt ucubelerını barındıran barmenleryle arkdas olrsanız sıze hesabı bıle odetmeyen kucuk aıle yeri..
laluska
nevizadede bulunan, gerçekten çok iyi müzik çalan, lise 2den beri saatlerimizi geçirdiğimiz (fakat artık formalıları almıyolar), nispeten hesaplı, terasında oturması keyifli, hiç bi zaman bıkmıycağımız barımız, mekanımız. tuvaletleri unisex midir değil midir anlayamamışımdır.
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol