gerçek tetikçileri asla bulunamayacak suikast.
19 ocak 2007 hrant dink suikasti
dün gece yarısı zaplarken gördüm behzat ç isimli dizi bile dokundurmuş hafiften.
4. yılında da yine agos gazetesi önünde anma töreni yapılacaktır.
19 ocak 2010 öğlen saatleri itibariyle süikastın 3. yılında agos gazetesinin önünde hrant dink i anma töreni için hazırlıklar yapılmaktadır.
dinkin yaşadığı zamandan daha fazla ermeniyi bir araya getirmesine sebebiyet veren olaydır
hayatında bir tane bile ermeni komşusu, arkadaşı olmamış birinin; üstelik yaşadığı şehrin pek çok yerleşim yerinin eski ismi ermeniceyken... ekran karşısında gözleri dolu dolu izlediği hain, kalleş, puşt işi cinayettir.
ortaya atilan son iddialara gore bu suikast ergenekon teror orgutu tarafindan planlanmi$.yarin birisi ortaya cikip ugur mumcunun oldurulmesinden de ergenekon teror orgutu sorumludur derse zerre $a$irmam.
bana oyle geliyor ki faili bulunamayan, cozulemeyen ne kadar olay varsa ergenekon teror orgutu isimli olu$uma yuklenecek.
bana oyle geliyor ki faili bulunamayan, cozulemeyen ne kadar olay varsa ergenekon teror orgutu isimli olu$uma yuklenecek.
gelinen noktada tek suikast iki dava vardir. yorum mu daha ne diyelim..
bir daha yazar mı kalem kanaya kanaya?
kağıdı da kan tutar, ağaç değil mi soyu?
ağla, doyasıya ağla!
aynı denizde çoğalır yüreğin özsuyu
bir daha yazar mı kalem kanaya kanaya?
kağıdı da kan tutar, ağaç değil mi soyu?
ağla, doyasıya ağla!
aynı denizde çoğalır yüreğin özsuyu
25 şubat 2008de beşiktaş adliyesinde 4.kez görülecek dava ile adaletin yerini bulmasını temenni ettiğimiz suikast.
bir yanda düşüncelerini dile getirdiği için infaz edilen bir kurban ve diğer yanda kahraman olduğunu sanıp cezaevinin en ücra köşelerini boylayan bir kurban .
gerçek faillerin avuçlarını ovuşturarak, bıyık altından güldüğü ve pervasızca kol gezebildiği senaryo. her dönem yazılan; oyuncuların her ikisininde kaybettiği bir senaryo. kazanan hep perde arkasındakiler.
gerçek faillerin avuçlarını ovuşturarak, bıyık altından güldüğü ve pervasızca kol gezebildiği senaryo. her dönem yazılan; oyuncuların her ikisininde kaybettiği bir senaryo. kazanan hep perde arkasındakiler.
(bkz: 19 ocak ta ne olmustu )
yabancı basında bir ölü yetmiş milyon yaralı başlığıyla yer almıştır.
bu olayı milliyetçilerin, hatta milliyetçi demekte yanlışlık olur ya faşistlerin yaptığını düşünmek ve söylemek bu olaya çok dar bir bakış açısıyla bakmaktan öte bir şey değildir. ikiz kuleleri ladin’in yıktığına inanıyorsan, bunuda faşistlerin yaptığına inan canım kardeşim benim. ön yargılarının seni çevrelidiği, gözlerinin hakikati görmediği dünyada yaşamaya devam edebilirsin. haklısın, sonuçta faşistler bu eylemden çok karlı çıktılar. hatta önümüzdeki seçim başa gelmelerine bile yarayabilir. öbür yandan başka kimin işine yarayacak canım bu cinayet. hala bundan en çok türkiye ve milliyetçilik akımının zarar göreceğini göremiyorsan ben sana daha ne diyeyim...
bilinen senaryo. suçu, basit bir çetenin sahipleneceği baştan belliydi. geçmiş olsun türkiye.
arkadaşımı vurdular... arkadaşımın kanı yerde, kuruyor.
sonra benim arkadaşımın kanını birileri sabunlu sularla yıkıyor.
arkadaşımın ayakları görünüyor, taşmış gazete kâğıdından. uzun boyludur hrant, örtecek kadar kâğıt bulamamışlar.
oofff... ooff...
ben nereden bulayım o kocaman kalbi örtecek sözleri şimdi?
posterlerde duruyor yüzü. birtakım adamlar çıkıp çok mühim sözler söylüyor.
ben ne diyeyim onlara şimdi?
benim arkadaşımı vurmuşlar!
belki sizin de arkadaşınızı vurdulardı bir zaman. sırf kalbi büyük diye, sırf insanları seviyor diye, sırf özgürlük istiyor, sırf bu "cehennem ülkenin cennet olabileceğine" inanıyor diye.
hep mi en iyileri bulur bu kurşunlar? en samimi, en yürekli, en delikanlı olanı mı vururlar?
ah! kim bilecek, şimdi hrant nasıl kocaman sarılırdı dostlarına?
nasıl kocaman gülerdi şakalara?
nasıl kocaman birikirdi gözünde yaş kalbini anlamadıklarında?
nasıl kocaman bir "of!" çekerdi türkçe-ermenice söylenince türküler?
ah! bu ülkeyi kocaman insanları öldüre öldüre küçültüyorlar!
küçük insanların ülkesi olsun diye bu toprak, önce dara sığmayanları yok ediyorlar.
agos gazetesinin merdivenlerinde bağırıyordu rakel:
"kocamı görmeye geldim ben!"
yüzü şerha şerha olmuş bağırıyordu:
"devletimiz çok temizdi. daha da temizlendi şimdi!"
sonra sessiz ağlayanlara dönüyordu elleri:
"biz size güvendik de kaldık bu ülkede! size güvendik! böyle mi olacaktı? söylesenize!"
kızı sera, merdivenlere düşmüş ağlıyordu. oğlu ararat, tıpkı hrant gibi "ooof! oof!" çekerek ağlıyordu, kendi kollarını sarıyordu kendine. tam göğsünde bir yara açılmış gibi tutuyordu elini kalbinde. rakel, merdivenlerde yatan kızı seranın üzerine kapanıyor, yine bağırıyordu:
"artık kanınız daha mı temiz oldu?!"
sera yüzünü mermer merdivene dayıyordu:
"babamı verin bana! babamıııı!"
su uzattım ikisine, nafile, çaresizce. rakel yüzüme baktı ve bağırdı:
"biz iyiyiz çok şükür. siz devletimize bakın. ona bir şey olmasın!"
ağladık sonra. yüzümüz parçalanıncaya kadar ağladık hep birlikte. çünkü...
kimden hesap soracaktık?
"faşizme karşı omuz omuza" diye bağırıp sonra eylemlerde kim önde duracak kavgası yapanlardan mı?
solcu parti numarası yapıp 301. maddeyi savunanlardan mı?
karşımıza birkaç gün içinde bir manyağı çıkarıp "katil bu" diye bizimle dalga geçecek olanlardan mı?
"menfur cinayeti içtenlikle kınayan" kerinçsiz ve kerinçsizgillerden mi?
"ama koruma istememişti" diye çırpınan, başka da cümle kuramayan devletten mi?
hrantın kanı daha yerdeyken, hrantı çok güldürecek olan "dış mihraklar" yalanına sığınanlardan mı?
bizim gibi insanların "korunarak" ve "saklanarak" yaşamasını isteyen "ortalamadan" mı?
milliyetçiliği ve faşizmi tırmandıran ve şimdi bu cinayete çok üzülmüş gibi yapan gazetelerden mi?
hesap soramayacak kadar üzgünüm şimdi. durmadan, manasızca tekrar ediyorum kendime:
"ama biz haftaya rakı içecektik."
gerçek gibi gelmiyor çünkü olup biten. bu kadar iyi, bu kadar samimi, bu kadar hakiki, bu kadar güçlü arkadaşımın üç kurşunla, sırtından vurulmuş olması gerçek olamayacak kadar saçma.
hrantı öldürdüler.
benim araratımı yıktılar.
slogan atacak halim yok.
benim arkadaşımı vurdular.
ağzım hep cam kırığı...
ece temelkuran
sonra benim arkadaşımın kanını birileri sabunlu sularla yıkıyor.
arkadaşımın ayakları görünüyor, taşmış gazete kâğıdından. uzun boyludur hrant, örtecek kadar kâğıt bulamamışlar.
oofff... ooff...
ben nereden bulayım o kocaman kalbi örtecek sözleri şimdi?
posterlerde duruyor yüzü. birtakım adamlar çıkıp çok mühim sözler söylüyor.
ben ne diyeyim onlara şimdi?
benim arkadaşımı vurmuşlar!
belki sizin de arkadaşınızı vurdulardı bir zaman. sırf kalbi büyük diye, sırf insanları seviyor diye, sırf özgürlük istiyor, sırf bu "cehennem ülkenin cennet olabileceğine" inanıyor diye.
hep mi en iyileri bulur bu kurşunlar? en samimi, en yürekli, en delikanlı olanı mı vururlar?
ah! kim bilecek, şimdi hrant nasıl kocaman sarılırdı dostlarına?
nasıl kocaman gülerdi şakalara?
nasıl kocaman birikirdi gözünde yaş kalbini anlamadıklarında?
nasıl kocaman bir "of!" çekerdi türkçe-ermenice söylenince türküler?
ah! bu ülkeyi kocaman insanları öldüre öldüre küçültüyorlar!
küçük insanların ülkesi olsun diye bu toprak, önce dara sığmayanları yok ediyorlar.
agos gazetesinin merdivenlerinde bağırıyordu rakel:
"kocamı görmeye geldim ben!"
yüzü şerha şerha olmuş bağırıyordu:
"devletimiz çok temizdi. daha da temizlendi şimdi!"
sonra sessiz ağlayanlara dönüyordu elleri:
"biz size güvendik de kaldık bu ülkede! size güvendik! böyle mi olacaktı? söylesenize!"
kızı sera, merdivenlere düşmüş ağlıyordu. oğlu ararat, tıpkı hrant gibi "ooof! oof!" çekerek ağlıyordu, kendi kollarını sarıyordu kendine. tam göğsünde bir yara açılmış gibi tutuyordu elini kalbinde. rakel, merdivenlerde yatan kızı seranın üzerine kapanıyor, yine bağırıyordu:
"artık kanınız daha mı temiz oldu?!"
sera yüzünü mermer merdivene dayıyordu:
"babamı verin bana! babamıııı!"
su uzattım ikisine, nafile, çaresizce. rakel yüzüme baktı ve bağırdı:
"biz iyiyiz çok şükür. siz devletimize bakın. ona bir şey olmasın!"
ağladık sonra. yüzümüz parçalanıncaya kadar ağladık hep birlikte. çünkü...
kimden hesap soracaktık?
"faşizme karşı omuz omuza" diye bağırıp sonra eylemlerde kim önde duracak kavgası yapanlardan mı?
solcu parti numarası yapıp 301. maddeyi savunanlardan mı?
karşımıza birkaç gün içinde bir manyağı çıkarıp "katil bu" diye bizimle dalga geçecek olanlardan mı?
"menfur cinayeti içtenlikle kınayan" kerinçsiz ve kerinçsizgillerden mi?
"ama koruma istememişti" diye çırpınan, başka da cümle kuramayan devletten mi?
hrantın kanı daha yerdeyken, hrantı çok güldürecek olan "dış mihraklar" yalanına sığınanlardan mı?
bizim gibi insanların "korunarak" ve "saklanarak" yaşamasını isteyen "ortalamadan" mı?
milliyetçiliği ve faşizmi tırmandıran ve şimdi bu cinayete çok üzülmüş gibi yapan gazetelerden mi?
hesap soramayacak kadar üzgünüm şimdi. durmadan, manasızca tekrar ediyorum kendime:
"ama biz haftaya rakı içecektik."
gerçek gibi gelmiyor çünkü olup biten. bu kadar iyi, bu kadar samimi, bu kadar hakiki, bu kadar güçlü arkadaşımın üç kurşunla, sırtından vurulmuş olması gerçek olamayacak kadar saçma.
hrantı öldürdüler.
benim araratımı yıktılar.
slogan atacak halim yok.
benim arkadaşımı vurdular.
ağzım hep cam kırığı...
ece temelkuran
su dakika itibari ile trabzna giderken samsunda faili yakalanmış olan korkunc suikasttir.suiskastci 1990 trabzon dogumludur.trabzonda olayla ilgili 6 kişi daha yakalanıp itnbula dogru yola cıkarılmıslardır.
ve katil samsun’da yakalanmıştır.
(bkz: ogün samast)
(bkz: ogün samast)
olayı ırkçı kesimin değil, bir gizli servis işidir. bizim geleceğe yönelik operasyonlarımızı sınırlamak amacını taşıyor.
tehdit mektupları alan, mahkeme kapılarında tartaklanan, hatta vali yardımcısının odasında tehdit edilen bir adamın ölümü provakasyon değil, göstere göstere, bile bile yapılmış faşist bir suikasstir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?