17 ağustos 1999 marmara depremi

4 /
kekec
ülkemiz için büyük bir felaket olsada ateş düştüğü yeri yakar sözünü sölemek soğru olur. aradan 8 yıl geçti kimilerimiz unuttu kimilermiz gerektiği önemi ve hassasiyeti vermiyor ama ya o depremde yakınlarını kaybedenler işte onlar bu acı günü hiçbir zaman unutmayacaklar unutamayacaklar depremde yakınlarını kaybetmişlerin başı sağolsun, ebedi uykuya dalanlara allah rahmet eylesin...
x
tarih 17 ağustos 1999 saat 03:02. 45 saniyelik bir sallantının ardından herkez dışarıya kaçtı her ne kadar ben dışarı kaçamasamda. bu kadar öküz birimiyim ki 7.4 büyüklüğündeki bir deprem bile uykumdan uyandıramadı beni. ne odamın kırılan camları, nede depremin o insanın tüylerini diken diken eden sesi, hiçbiri etkiledi olamadı beni uyandırmakta. ya uyanamasaydım diye sordum kendime. fakat cevabını alamadım.

2007-1999 eşittir 8 yıl. aradan 8 yıl geçmiş. kocaeli hala depremin anılarını yaşamakta. insanlar hala izlerini anımsamakta. peki akıllandık mı? tabiki hayır. 1999 yılında insanoğlunun denizden aldığı sahili, plajları; tabiat ana yani deniz tekrar insanoğlundan geri aldı. sahil kesimi %60 oranında yıkıldı denize karıştı. peki biz ne yaptık? büyüklerimiz naptı? denizin bizden aldığını tekrar biz denizden aldık.denizi toprakla beton atıklarla doldurup tekrar ev yaptık villa yaptık ne için? daha fazla para için.

sırasıyla gidelim. biz denizden parça aldık, 1999 yılında deniz bizden geri aldı. yıl 2007; biz gene denizden aldık. biz aldık deniz aldı, deniz aldı biz aldık peki şimdi sıra kimde? tabiki denizde. allah korusun şimdiki olası bir depremde tekrar deniz affetmeyecek ve bizim ondan aldığımızı tekrar geri alacak. taaki insanoğlu akıllanana kadar. bu süreç böyle devam edecek. biz çimentodan, demirden çalacağız, yaptığımız bina bize hesap sorarcasına yıkılacak. kaybettiğin insanlara mı üzülürsün yoksa binayı yapmak için harcadığın zamana mı emeğe mi?

peki biz neden akıllanmıyoruz ?
stella
doğal afete önlem alınmazsa trajedi doğar, ölmez -8 yıl geçti hâlâ ayakta. kendi düşen ağlamaz, tamam da, düşürülen ne yapmalı. ileriye bakmak gerek sanırım.
milkshake
benim mersinde olduğum babamınsa istanbulda olduğu, kaybetme korkusunu yasadığım, depremin ne olduğunu öğrendiğim ilk gün... ulasılamayan bir cep telefonu ve televizyondaki korkunc goruntuler...
bgat
sonrasında yaşanan günler boyunca artık hayatın hiçbir zaman eskisi gibi olamayacağını çok keskin bir görüntüyle çoğumuzun içine işleten depremdi, ama eskiye de döndük, ve hatta unutabildik... sözlüğe girmesem belki bu gece hiç aklıma gelmeyecekti. bu depremle ilgili aklımda kalan bazı şeyler var. belki alakasız olacak ama yazmak istiyorum.

deprem gecesi adapazarı’ndaydım ve eğer evdekilerin çığlıkları olmasaydı, beni uyandırmayı başaramayan o müthiş uğultuya rağmen uyumaya devam edecektim galiba. aslında kapı sesine bile dayanamayıp uyanabilen bünyemin böyle bir gürültüye nasıl oldu da dayanabildiğini ben de anlayamadım, bu durumu kafama da takmadım. o gece dışarı çıkınca mahalledeki herkesin aynı anda yüzlerinden okunması kolay olan o korkuyla birlikte dışarı çıktıklarını görünce olayın dehşet boyutunu az da olsa anlamıştım, çünkü depremi hissetmemiştim ve olayın tam olarak farkında değildim.

daha önce hiç başörtüsü takarken görmediğim bazı kadınlar nedense başörtüsü takmışlardı. herkesin ağzında "allah" lafı geçiyordu. gecenin ilerleyen saatlerinde gerçekleşen artçı şoklarla birlikte daha önceden hiç duymadığım duaları birlikte olduğumuz mahalle ahalisinden duyma şansına sahip oldum. ama herkes daha çok, sanki ortak bir karar alınmış gibi tekbir getiriyordu.

aynı mahallede oturduğumuz halde daha önceden hiçbir şekilde muabbetimin olmadığı insanlarla aynı ortamı -ve hatta yatağı- paylaştık. bu afet olayı, insanların birbirlerine nasıl muhtaç olduklarını o anda bana hissettirdi. çünkü herkes kalabalıkta bulunma ihtiyacı duyuyordu.

sabah olunca ankara’dan gelen otobüslerin ekmek dağıtması bizi ne kadar da sevindirmişti. çeşitli illerleden birçok yardım geliyordu bizim çevreye. herkes ihtiyacı olanlara bir şekilde ulaşmaya çalışıyordu, bilemiyorum ama benim gördüğüm kadarıyla o zamanlarda kimse yalnız değil gibiydi.

daha sonra ertesi gün oldu, zaman yine ilerledi, haftalar geçti. insanların ağzından en çok çıkan kelime "bina" ve "fay hattı" olmuştu. binaların fiziki dayanımı ve toprağın jeolojik yapılarıyla ilgili birçok nutuk dinledik tabii. bu iki kelimeyi duymaktan bıkmıştım. bir araya gelen bir topluluk muhakkak ki deprem olayı ile ilgili bilgilerini diğerleriyle paylaşıyordu.

bir de o zamanlar evimizin 20 metre uzağında bulunan camiinin belli bir zamana kadar dolup taştığını hatırlıyorum. deprem korkusu insanları imana getirmişti, camii bile yetmiyordu, bir kısım imana gelen kişiler bahçede kılıyordu namazlarını. o zamanlar bu depremin allah’ın kullarına bir seslenmesi olduğunu söyleyen o kadar çok insan gördüm ki, bu manzara da bana bu yüzden hiç şaşırtıcı gelmemişti. mahallede dolaşırken gözümüze takılan bu görüntü de pek fazla devam etmedi ama, artçıların azalma miktarına oranla cemaatte de azalma görüldü.

zaman biraz daha ilerledi. çevrede yıkılan bazı binaların enkazları belli bir süre yerlerinde durmaya devam etti. sonrasında o yıkılmış anılar da yerlerinden süpürüldü. aylar sonra bu travma da etkisini kaybetmeye başladı. insanlar deprem harici şeylerden de konuşabildi. futbol yine en ateşli muhabbetlerde birinci sıraya yerleşmişti, bu çok sevindirici bir gelişmeydi. o zamanlar okuduğum bilim teknik dergisi her ay deprem hakkında farklı farklı makaleler yayımlakta ısrarcı davranıyordu. sonra onlar da bundan vazgeçtiler...

yavaş yavaş normale döndük, unutulmaz denilen o birkaç ay unutuldu gitti. geriye bazı hatılaralar kalmadı değil. ama dönüp bakınca bu acı afetin bize ne gibi tecrübeler kazandırdığı konusunda şüphelerim var:

insanlar depremin hala da doğal bir tabiat olayı olduğunu anlamamakta... onlara göre deprem olunca iman kuvvetlenmeli, yaratıcıya daha sıkı sarınılmalı, tekbir getirilmeli, dualar okunmalı. ne kadar ilginç. şimdi aradan geçen zaman sonrası değişen ne var? ev yaptırmak isteyen, yine bildiğini okumaya devam edip kendi mezarını kazmakta tereddüt etmiyor. çünkü bu konuda yeterli denetim yok. halbuki zamanında, ileride olabilecek bu gibi doğal afetleri düşünüp de ona göre tedbir alıp her şeyi uygun bir şekilde yapılandırsak ne de güzel olur.
armour
8 yıl önce şu sıralarda yaşanan o acı felaketin ve bunun gibi üzücü hiçbir olayın bir daha yaşanmamasını temenni ediyorum. hayatını kaybedenlere allah rahmet eylesin ve ailelere sabır versin.
alchoburn
öyle bir depremdi ki yaşadığımız, sadece bazılarının başına gelen uzaklardaki bir afet olayı olmaktan çıkardı ’deprem’ olgusunu... ölen, yaralanan veya depremden etkilenenleri ile, türkiye’nin her yerindeki vatandaşları etkiledi, çünkü biz orada olmasak bile tanıdığımız vardı, akrabamız vardı... ’biz’ oradaydık belki kalben. bu topraklarda yaşayan herkesi etkileyen böyle bir depremin yıldönümünde, yüreği yaralı kalanlar dışında bir kanıt bulamıyoruz deprem için. ödenekler ödenmiş, şu olmuş bu olmuş demiyorum artık; kendi paramızla toprağa gömülmek ülkemin gerçeği olmuş çünkü...
muque
uykudaydi istanbul, izmit, adapazari, bolu, yalova
uykudaydi eskisehir, ankara, golcuk, degirmendere, duzce, bursa
onyedisinde agustos’un, sonra onikisinde kasim’in
dipten bir ugultu koptu, bir ciglik yukseldi topraktan
saniyelere sigdi onbinlercesi olumun
sonra cigliklar agitlara, agitlar cigliklara karisti
ben buradayim, sesimi duyan var mi?

geceydi ugultulu geceydi
binleri aldi gitti
govdem toz toprak gocuk altinda
govdem unufak enkaz altinda

aciya gomduler guzel vatanimi
mezarimda adim yok
kaybettiler oy bedenimi
viranemde feryadim yok

bak gocuk altinda bizimkiler
hayat verecek bir el bekler
birlikte gulmeyi, birlikte sevmeyi
birlikte paylasmayi
birlikte yurumeyi bilenler
kardeslik duygulariyla kosup geldiler
birlikte cok gulemediler ama
birlikte olduler
"ayrimiz gayrimiz yoktur" dediler
sildiler gozyaslarini birbirlerinin
yaralarina merhem oldular

deprem olmus yikim olmus of
yuregim gocuk altinda
haykiriyorlar yetis diyorlar
kosup gelenler dayan diyorlar

kazma ile kurek ile dis ile tirnak ile
dostca bir yurekle umutla ariyorlar
ben buradayim sesimi duyan var mi?

sesini duyan var
sesini duyanlar bizimkiler
bak yasatmak icin sana kosuyorlar
ak sakalina, cocuk yasina bakmadan
tirnaklariyla kaziyorlar enkazi
betonu tirnaklariyla deliyorlar
cikarsiz hesapsiz
yureklerinin susturamadigi sesini
elleri gibi kavusturuyorlar birbirine

gomulmesek de topraga birlikte
aciya gomulduk hep birlikte
gulcan bebe, ayse teyze, mehmet amca, fatma abla
iceride kaldi anam, iceride kaldi babam
bir tane de degil ki hangi birine yanam
ben buradayim sesimi duyan var mi?
hepimizhiciz
acı.... hayatın sonu kadar acı...
hayatın sonunu yanında yaşayan insanları görüp de kıpırdayamamak kadar gerçek ve acı..
"sesimi duyan var mı?" sesleri kulaklarda acı..
yeryüzünün huzursuz bir çocuk gibi kıpırdaması, göçüğün altında tedirgin bir umutla bekleyenlerin çaresizliği kadar acı....
karanlığın içinde bir ışık bulamamak ne acı....
yankılar bir, acılar bir, yürekler bir..

tarihin sürekli yüzümüze damlıyor olması ne acı....
freagl dreams
günü geldiğinde hatırlanan olaylardan bir diğeri. unuttuk, hatırlamıyoruz bile taki dikte edilene kadar. orada olanlar ve oraya gidenler dışında kalan herkes ikiyüzlü herkes düzenbaz herkes riyakar. 8 yıl oldu ve müteahhitlik yasası hala mecliste bekletiliyor bu mu kaybedilene saygı. ders almaktan bahsetmenin manası nedir? yeniden gelecek yeniden öleceğiz yeniden süslü cümleler kuracağız sonrası malum. erzincanı unuttuk afyonuda bunu da unutacağız.
muhabbetperver
her gün sallanan dünya ve her gün daha bir kendimize güvenen bizler; ama sallayan kim? aslında bazen bir vazonun kırılışı sarsar müzeciyi, aslında bazen bir bebek ağlaması yıkar bir anneyi, ve aslında bazen ayrılınca sevgililer sallanırlar ve ykılırlar şiddetle... ama aslında bazen insan yalnızca sallandığında anlar, bazı şeylerin kıymetini..ve aslında bu yüzden sallar bazen o...
ekinezya
aradan geçen 8 seneye rağmen depreme karşı aldığımız önlemler ancak yüzde 20 olan ,unutmayacağımızı sadece sözde bıraktığımız, marmarayı yıkan tüm ülkeyi yasa boğan felaketimiz.

osilaskop
türkiyeyi yasa boğmuş belkide cumhuriyet tarihinin en acı olayı.."unutmayalım, unutturmayalım".geleceğin inşaat mühendisi olarak bu konuda üzerine düşeni yapan meslektaşlar dilemekten başkada elden bişey gelmez..
independence
8 sene gecmi$ olmasina ragmen istanbulda okullarin ve hastanelerin sadece %4 u depreme dayanikli(ne kadar dayanikliysa artik) hale getirildi.ve ben eminim ki allah korusun bugun boyle bir felaket ba$imiza gelse, ba$bakan ve takim arkada$lari ortak aciklama ile "mevlam dprem verdi biz ne yapabiliriz." $eklinde beyanatta bulunacak ve diyanet i$leri ba$kanligi onderliginde "allahim sen bizi depremlerden ve artci $oklarindan kurtar" duasina cikilacaktir.

susuzluk sonucunda "mevlam su vermedi ben ne yapabilirim" diyip topyekun yagmur duasina cikan iktidar partisi ve saz arkada$lari nasil olsa bu soylemlere ali$kindirlar.

sonucta olan gocukler altinda aci cekerek hayatini kaybeden onbinlerce insan ve bu insanlarin kaybindan oturu her gun aci ceken biz 70 milyona oluyor.
forlindon
acılar çekiyoruz...acılar nefretleri,nefretler hüzünleri doğurmakta...kime feryad edilmeli neye direnmeli neyin savaşını vermeli ya da neresindeyken düşebilmeli kavganın haricine...
onyedisinde 99’un bir agustos sabahında uğurlandı binlerce insan sonsuzluğa ve kaybedilenlerin matematiği yapıldığında yadsınamaz bir şekilde boğulduk çaresizliğin denizinde...
4 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol