pastel boyalar kullanarak yağlı boya tablo yapmaya çalışmak gibi bir şeydir.
ne yazık ki türk mutfağının mucizesi zeytinyağı,pahalılığı ya da fazla bilinmemesi nedeniyle midir bilmem ama,zeytinyağlı fasülye,zeytinyağlı biber dolması gibi bir yemeğin içinde yerini ayçiçek yağına bırakabiliyorsa,yazıklar olsundur.
yüksek kalori ile yanan bir kömür .jeolojik olarak en eski kömürdür.
2011 yılının trend rengi.
uçuk uçuk toz pembenin beje çalan tonu.
sevmem.
giymem.
kullanmam.
(bkz: o pudra,talk pudrası değil)
uçuk uçuk toz pembenin beje çalan tonu.
sevmem.
giymem.
kullanmam.
(bkz: o pudra,talk pudrası değil)
nedir ki bir beyin dekoltesi,bir hanımın dekoltesinin yanında?
bir de burdan okuyun:
http://tulisinkursunkalemi.blogspot.com/2010/09/dunya-kufur-gunu.html
http://tulisinkursunkalemi.blogspot.com/2010/09/dunya-kufur-gunu.html
bu gün artık genellikle üçüncü sınıf mağazaların ya da pazarların giyinme kabinlerinde (yoksa soyunma mıydı ) görebildiğimiz şey.
eski tip syko filmlerinde de çok kullanılır.duşakabini açıp da birini bıçaklamak hoş görünte vermese gerek,perdenin arasından piçaa sokup hart hart diye batırmak daha görsel sanırım.
(bkz: sen izdiyor perdesiz duj yapmak,verecek iki yüz dolar)
eski tip syko filmlerinde de çok kullanılır.duşakabini açıp da birini bıçaklamak hoş görünte vermese gerek,perdenin arasından piçaa sokup hart hart diye batırmak daha görsel sanırım.
(bkz: sen izdiyor perdesiz duj yapmak,verecek iki yüz dolar)
turkcellin hava durumu sms servisinde görevli çalışan bi abimiz.
tahminim,oldukça büyük bir burnu,azametli ve geniş burun delikleri var.zira santigrat cinsi tahminlerini bile koklayarak yapabilmektedir.
hava durumu ile ilgili tahminlerini,hiç üşenmez,elceğiziyle yazıp,sizin cebe mesaj olarak atar.hava tahmini de öyle klişe değildir.
serinlik bekleyenlere üzücü haber,yağmurdan korkanlara acı haber gibi esprili tahminleri vardır.günde üç kere aynı tahmini yollar,ısrarcıdır.daha bir kere bile havanın kokusu ile ilgili tahminde bulunmamıştır,oysa adına bakıp,
bu gün marmara bölgesi karpuz suyu sızmış çöp torbası gibi kokuyor.orta anadoluda kanat ızgara kokusu alıyorum,karadeniz semalarında kuyruk yağlı kara lahana dolması kokusu var.akdeniz nedense pişmiş apışarası kokuyor falan gibi tahminler bekliyorsunuz boşu boşuna.
tahminlerinin tutarlılığı ile ilgili hiç bir endişesi yoktur, bu gün yağmur yok dedi diye arabanı yıkatırsın,ya da camlarını sildirirsin,gök yere boşalır.
böyle de şakacıdır kendisi.
bulut yazıp 2222ye yolla,koca burunlu adam cebine gelsin.
tahminim,oldukça büyük bir burnu,azametli ve geniş burun delikleri var.zira santigrat cinsi tahminlerini bile koklayarak yapabilmektedir.
hava durumu ile ilgili tahminlerini,hiç üşenmez,elceğiziyle yazıp,sizin cebe mesaj olarak atar.hava tahmini de öyle klişe değildir.
serinlik bekleyenlere üzücü haber,yağmurdan korkanlara acı haber gibi esprili tahminleri vardır.günde üç kere aynı tahmini yollar,ısrarcıdır.daha bir kere bile havanın kokusu ile ilgili tahminde bulunmamıştır,oysa adına bakıp,
bu gün marmara bölgesi karpuz suyu sızmış çöp torbası gibi kokuyor.orta anadoluda kanat ızgara kokusu alıyorum,karadeniz semalarında kuyruk yağlı kara lahana dolması kokusu var.akdeniz nedense pişmiş apışarası kokuyor falan gibi tahminler bekliyorsunuz boşu boşuna.
tahminlerinin tutarlılığı ile ilgili hiç bir endişesi yoktur, bu gün yağmur yok dedi diye arabanı yıkatırsın,ya da camlarını sildirirsin,gök yere boşalır.
böyle de şakacıdır kendisi.
bulut yazıp 2222ye yolla,koca burunlu adam cebine gelsin.
an itibariyle 23 online yazar var,fokur fokur,fıkır fıkır falan...
oha...23 kişi ile rekor yolundayız olum..
online uyeler
independence (jedi) [msg] [kim]
esrakesh (2. nesil bilgic) [msg] [kim]
epikuros (moderator) [msg] [kim]
mad (3. nesil bilgic) [msg] [kim]
elma sekeriiii (4. nesil bilgic) [msg] [kim]
deltanous (4. nesil bilgic) [msg] [kim]
with all my love (4. nesil bilgic) [msg] [kim]
orqn (moderator) [msg] [kim]
mmkurabiye (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
sierra (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
civeng (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
mariomusunsen (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
nys (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
goshenit (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
ahuramazda (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
turfanda askin bayat gubresi (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
burasi istanbul haci (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
balon joje (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
ganja (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
bir bilen (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
alevsi (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
hello world (comez) [msg] [kim]
maxclan (comez) [msg] [kim]
online uyeler
independence (jedi) [msg] [kim]
esrakesh (2. nesil bilgic) [msg] [kim]
epikuros (moderator) [msg] [kim]
mad (3. nesil bilgic) [msg] [kim]
elma sekeriiii (4. nesil bilgic) [msg] [kim]
deltanous (4. nesil bilgic) [msg] [kim]
with all my love (4. nesil bilgic) [msg] [kim]
orqn (moderator) [msg] [kim]
mmkurabiye (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
sierra (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
civeng (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
mariomusunsen (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
nys (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
goshenit (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
ahuramazda (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
turfanda askin bayat gubresi (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
burasi istanbul haci (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
balon joje (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
ganja (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
bir bilen (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
alevsi (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
hello world (comez) [msg] [kim]
maxclan (comez) [msg] [kim]
kulağını karıştırdığın serçe parmağın...
kendini bir marka haline getirip bir nevi sloganlaşırmak.
kapitalist dünyanın reklam kokan hareketleri.
kapitalist dünyanın reklam kokan hareketleri.
hepsine vurcam kırbacı ,vurcam kırbacı...
handan ipekçinin yazıp yönettiği 2010 yapımı yerli film.
izleyip asla kimseye tavsiye edemeyeceğim filmlerden birisi.
aşırı derecede mesaj kaygılı filmleri seven insanlar için hoş olabilir.sebepsiz yere ağlamak isteyenler için de bir nebze seyredilebilitesi vardır ama,canımın içi güzel sözlük,sırf sana yorum yazabilmek adına filmi sonuna kadar izleme işkencesine katlandım.
şimdi şöyle özetleyeyim,filmde yazar kime ne mesaj vermek istemiş ben çözemedim.
unutkanlığı ,-ocakta yemek unutup -yangın riski oluşturan,oturduğu yerde uyuyakalan,tüm tembihlemelere,çocuklarının sevmemesine rağmen inatla onlarca saksılı çiceği her çocuğunun evine taşıyan,eski tür müzikleri kulaklığından dinlemesi için uyarılmasına rağmen bangır bangır gramofonundan dinlemek inadında,yüksek tansiyonu olduğu halde gizli gizli tuz,zeytin vs.atıştıran,damadının,hem de evinde kaldığı damadının yüzüne aleni hıyar diyebilen ve üstelik emekli öğretmen terbiyesi diye bir olgudan habersiz,gelinine elizabeth,torunlarına da ikinci elizabeth ve katerina diye lakap takmış, yetmiş beş yaşında bir büyük anne var.
yani itici mi itici,bencil,torununun kendisine olan hastalık derecesindeki bağlılığına da aslında hiç mi hiç karşılık vermeyen,hiç kimsenin evinde olmasını istemeyeceği türden bir yaşlı kadın.
fakat son çocuğu olan sonay hanım,annesine herkesden daha fazla gıcık oluyor,sen beni hiç sevmedin ve başından savmak için yatılı okula yolladın diye suçluyor.
annemiz de kızım fena mı ettim işte üç lisan öğrendin diye savunuyor kendini.
suçlama yüzeysel,savunma daha da yüzeysel.
diğer çocukların sorunları yüzeysel,hatta ne sorunları var onu bile tam anlayamıyor izleyici.
sonay eşinden niye ayrılmış tam belli değil.
anneleri aslında gerçekten tahammül edilmez bir ihtiyar.
kızının dolaptaki gıcır gıcır triko kazağını söküp ördüğü battaniyeye ip olarak kullanacak kadar bencil diyorum ya.
şimdi mesaj meselesine dönelim,yazar,burada yaşlılara mı mesaj vermek istiyor,bencil olmayın,geçimli olun,olgun olun falan diye...
yoksa filmin sonunda anneyi öldürerek evlatlara mı mesaj vermek istiyor ananızın kiymetini bilin ne kadar bencil,hiperaktif çocuk gibi,yaramaz ve itici olsa bile diye.
sonay annesinin kıymetini ne zaman anlıyor biliyor musunuz?
işyerinden fransızcası var diye terfi aldığı zaman.
bu kadar yüzeysel,bu kadar soğuk bir neden olabilir mi?
annesi sonayı gerçekten sevmemiş midir,sevmişse bile bunun göstergesi nedir,terfi almak mıdır sevildiğini anlamanın yolu?
sürekli bir sandık var izleyicinin gözüne gözüne sokulan.
o sandık,isterdim ki ,anne ölünce ,vasiyeti gereği açılsın,herkese bırakılan minik el emeği mirasın içinde minik minik hayat dersleri olsun.
o sandık bir metafor olsun,o sandık aileyi tekrar bir araya getirsin falan.
yok,nerde?
sandık ve onun minik toruna miras bırakılan anahtarından bir şey çıkacak diye bekliyor bekliyorsunuz ama hiç bir bok çıkmıyor.
boşanmak üzere bir erkek evlat,kocasının aldattığını öğrenen bir kız evlat,boşanmış bir kız evlat ve karısına karşı aciz bir erkek evlat.
sonra birden bir şeyler oluyor,herkes sorunlarını cillop gibi çözmeye başlıyor.
annemizin bir etkisi oldu mu?
yoooo....
karına kendini affettir oğlum.
kocan seni seviyor,barış onunla kızım.
karına fazla ipleri verme oğlum....bütün hikmet bu sıradan ve binlerce annenin ağzından çıkabilecek sözlerde.
hiç bir derinliği olmayan,sadece ebeveynlerinizi huzur evine yatırmayın sonra ağlarsınız haaaa diye parmak sallayan ,beyaz melek vari filmlerden birisi ve kurgusuyla,sahneleriyle,müziğiyle falan iyice batmış.
bir de ailenin sürekli altında piknik için toplaştığı bir çınar ağacı var.
o ağacın altında iki tahta piknik masası ve bir de salıncak var.
aile ne zaman piknik yapmak istese o ağacın altı müsait.
onlardan başka kimse gitmiyor oraya.
türkiye lan burası.
kan çıkar valla orda,bizim masa,bizim salıncak,biz önce geldik falan diye...
uzun lafın kısası,film boktan.
izleyip asla kimseye tavsiye edemeyeceğim filmlerden birisi.
aşırı derecede mesaj kaygılı filmleri seven insanlar için hoş olabilir.sebepsiz yere ağlamak isteyenler için de bir nebze seyredilebilitesi vardır ama,canımın içi güzel sözlük,sırf sana yorum yazabilmek adına filmi sonuna kadar izleme işkencesine katlandım.
şimdi şöyle özetleyeyim,filmde yazar kime ne mesaj vermek istemiş ben çözemedim.
unutkanlığı ,-ocakta yemek unutup -yangın riski oluşturan,oturduğu yerde uyuyakalan,tüm tembihlemelere,çocuklarının sevmemesine rağmen inatla onlarca saksılı çiceği her çocuğunun evine taşıyan,eski tür müzikleri kulaklığından dinlemesi için uyarılmasına rağmen bangır bangır gramofonundan dinlemek inadında,yüksek tansiyonu olduğu halde gizli gizli tuz,zeytin vs.atıştıran,damadının,hem de evinde kaldığı damadının yüzüne aleni hıyar diyebilen ve üstelik emekli öğretmen terbiyesi diye bir olgudan habersiz,gelinine elizabeth,torunlarına da ikinci elizabeth ve katerina diye lakap takmış, yetmiş beş yaşında bir büyük anne var.
yani itici mi itici,bencil,torununun kendisine olan hastalık derecesindeki bağlılığına da aslında hiç mi hiç karşılık vermeyen,hiç kimsenin evinde olmasını istemeyeceği türden bir yaşlı kadın.
fakat son çocuğu olan sonay hanım,annesine herkesden daha fazla gıcık oluyor,sen beni hiç sevmedin ve başından savmak için yatılı okula yolladın diye suçluyor.
annemiz de kızım fena mı ettim işte üç lisan öğrendin diye savunuyor kendini.
suçlama yüzeysel,savunma daha da yüzeysel.
diğer çocukların sorunları yüzeysel,hatta ne sorunları var onu bile tam anlayamıyor izleyici.
sonay eşinden niye ayrılmış tam belli değil.
anneleri aslında gerçekten tahammül edilmez bir ihtiyar.
kızının dolaptaki gıcır gıcır triko kazağını söküp ördüğü battaniyeye ip olarak kullanacak kadar bencil diyorum ya.
şimdi mesaj meselesine dönelim,yazar,burada yaşlılara mı mesaj vermek istiyor,bencil olmayın,geçimli olun,olgun olun falan diye...
yoksa filmin sonunda anneyi öldürerek evlatlara mı mesaj vermek istiyor ananızın kiymetini bilin ne kadar bencil,hiperaktif çocuk gibi,yaramaz ve itici olsa bile diye.
sonay annesinin kıymetini ne zaman anlıyor biliyor musunuz?
işyerinden fransızcası var diye terfi aldığı zaman.
bu kadar yüzeysel,bu kadar soğuk bir neden olabilir mi?
annesi sonayı gerçekten sevmemiş midir,sevmişse bile bunun göstergesi nedir,terfi almak mıdır sevildiğini anlamanın yolu?
sürekli bir sandık var izleyicinin gözüne gözüne sokulan.
o sandık,isterdim ki ,anne ölünce ,vasiyeti gereği açılsın,herkese bırakılan minik el emeği mirasın içinde minik minik hayat dersleri olsun.
o sandık bir metafor olsun,o sandık aileyi tekrar bir araya getirsin falan.
yok,nerde?
sandık ve onun minik toruna miras bırakılan anahtarından bir şey çıkacak diye bekliyor bekliyorsunuz ama hiç bir bok çıkmıyor.
boşanmak üzere bir erkek evlat,kocasının aldattığını öğrenen bir kız evlat,boşanmış bir kız evlat ve karısına karşı aciz bir erkek evlat.
sonra birden bir şeyler oluyor,herkes sorunlarını cillop gibi çözmeye başlıyor.
annemizin bir etkisi oldu mu?
yoooo....
karına kendini affettir oğlum.
kocan seni seviyor,barış onunla kızım.
karına fazla ipleri verme oğlum....bütün hikmet bu sıradan ve binlerce annenin ağzından çıkabilecek sözlerde.
hiç bir derinliği olmayan,sadece ebeveynlerinizi huzur evine yatırmayın sonra ağlarsınız haaaa diye parmak sallayan ,beyaz melek vari filmlerden birisi ve kurgusuyla,sahneleriyle,müziğiyle falan iyice batmış.
bir de ailenin sürekli altında piknik için toplaştığı bir çınar ağacı var.
o ağacın altında iki tahta piknik masası ve bir de salıncak var.
aile ne zaman piknik yapmak istese o ağacın altı müsait.
onlardan başka kimse gitmiyor oraya.
türkiye lan burası.
kan çıkar valla orda,bizim masa,bizim salıncak,biz önce geldik falan diye...
uzun lafın kısası,film boktan.
bülent inal var diye ilk iki bölümünü izledim.
bu adam fena bir şey canım,o ses,o donuk bakıştaki ateş,o cool mimiksiz harikulade yüz falan...
ama dizi devamı getirilecek,insanı sürükleyecek bir şey değil.
daha sonu başından belli.
mantıksızlıklar falan da oha dedirten cinsten.
evden yalınayak baba zoruyla sürüklenip arabaya bindirilen ve ucurum kenarında indirilen kızın ayaklarında babet oluşuveriyor hak teala tarafından.
sonra uçurumdan ölmek amacıyla denize atlayan kız,üstelik de yüzme bilmemekte,tek parça halinde canlı canlı sudan çıkartılıyor.kim tarafından?uçurumdan kızının arkasından atlayan altmış yaş üzeri baba tarafından.
kızın babetler hala ayağında.
bir tek teki bilem zayi olmamış,yine hak teala tarafından.
sevdiceğinden hamile kalan kız,ailesi tarafından odaya kilitlenip telefonuna el konuluyor.
tamam da niye?
olan olmuş olum,bırakın da kızı arasın oğlanı,durum budur diye anlatsın.
yok,kimse izin vermiyor oğlanı arayıp haber vermesine.
ta ki oğlan amerikaya uçup gidene kadar.
sonra herkeste bir rahatlama,kızı okula tekrar göndermeler falan.
bir yandan da üzülüyorlar oğlan kızı bırakıp amerikaya kaçmış diye.
lan allahsızlar,izin verdiniz mi kız oğlana haber etsin,ben hamileyim,gel diye.
sonracııma efendime söyliim,bülent inalın o kaprisli,o ağda yutmuş yapışkan kızı var ya,o kız benim öğrencim olsa keşke,hayatta hiç yapmadığımı yapıp,kafasını lavabonun içine soksam,yok yok klozetin içine.babanın yakasından düş artık obsesif kompülsif ergen gerisi saplantılı kişilik ,diye haykırsam.
kız okula gidip gelmeye başlıyor ama bu defa da hiç aklına gelmiyor ki okuldan bir telefon etsem şu oğlana,bir kerecik konuşsam falan diye.
aklına tek gelen şey,kalkıp amerikaya gitmek,oğlanın yüzüne karşı konuşmak.
oldu balım,amerika dediğin üç yüz elli nüfuzlu muhtarlıkla yönetilen minik şirin bir köy zaten.köy meydanına çıkıp oğlanın adını bağırsan yeter,muhtar emmi tutar getirir oğlanı...
aman işte sonu belli zaten,bu bülent inalcığım bu soğuk nevale konuşma engelli diksiyon fukarası kızla evlenecek,kızın bebeğine sahip çıkacak,kızın ablası da bülente aşık ya,fesatlıklar falan...bu minvalde gidecek dizi.
başka da yürümez.
i ıh...olmamış.
üstelik dizi olarak da ismi çok itici.
günümüzde sübyancı sapıklardan dolayı türkiyenin gündemi sürekli ve her ay başka bir acıyla değişmekteyken,böyle bir çocuk sevdim falan gibi isimler düşünülürken,birden fazla kez düşünülmeli.
bu adam fena bir şey canım,o ses,o donuk bakıştaki ateş,o cool mimiksiz harikulade yüz falan...
ama dizi devamı getirilecek,insanı sürükleyecek bir şey değil.
daha sonu başından belli.
mantıksızlıklar falan da oha dedirten cinsten.
evden yalınayak baba zoruyla sürüklenip arabaya bindirilen ve ucurum kenarında indirilen kızın ayaklarında babet oluşuveriyor hak teala tarafından.
sonra uçurumdan ölmek amacıyla denize atlayan kız,üstelik de yüzme bilmemekte,tek parça halinde canlı canlı sudan çıkartılıyor.kim tarafından?uçurumdan kızının arkasından atlayan altmış yaş üzeri baba tarafından.
kızın babetler hala ayağında.
bir tek teki bilem zayi olmamış,yine hak teala tarafından.
sevdiceğinden hamile kalan kız,ailesi tarafından odaya kilitlenip telefonuna el konuluyor.
tamam da niye?
olan olmuş olum,bırakın da kızı arasın oğlanı,durum budur diye anlatsın.
yok,kimse izin vermiyor oğlanı arayıp haber vermesine.
ta ki oğlan amerikaya uçup gidene kadar.
sonra herkeste bir rahatlama,kızı okula tekrar göndermeler falan.
bir yandan da üzülüyorlar oğlan kızı bırakıp amerikaya kaçmış diye.
lan allahsızlar,izin verdiniz mi kız oğlana haber etsin,ben hamileyim,gel diye.
sonracııma efendime söyliim,bülent inalın o kaprisli,o ağda yutmuş yapışkan kızı var ya,o kız benim öğrencim olsa keşke,hayatta hiç yapmadığımı yapıp,kafasını lavabonun içine soksam,yok yok klozetin içine.babanın yakasından düş artık obsesif kompülsif ergen gerisi saplantılı kişilik ,diye haykırsam.
kız okula gidip gelmeye başlıyor ama bu defa da hiç aklına gelmiyor ki okuldan bir telefon etsem şu oğlana,bir kerecik konuşsam falan diye.
aklına tek gelen şey,kalkıp amerikaya gitmek,oğlanın yüzüne karşı konuşmak.
oldu balım,amerika dediğin üç yüz elli nüfuzlu muhtarlıkla yönetilen minik şirin bir köy zaten.köy meydanına çıkıp oğlanın adını bağırsan yeter,muhtar emmi tutar getirir oğlanı...
aman işte sonu belli zaten,bu bülent inalcığım bu soğuk nevale konuşma engelli diksiyon fukarası kızla evlenecek,kızın bebeğine sahip çıkacak,kızın ablası da bülente aşık ya,fesatlıklar falan...bu minvalde gidecek dizi.
başka da yürümez.
i ıh...olmamış.
üstelik dizi olarak da ismi çok itici.
günümüzde sübyancı sapıklardan dolayı türkiyenin gündemi sürekli ve her ay başka bir acıyla değişmekteyken,böyle bir çocuk sevdim falan gibi isimler düşünülürken,birden fazla kez düşünülmeli.
baştan sona kendi başına yazacağı senaryoların hayaliyle yaşıyoruz.
ah onu bir bıraksalar neler döktürecek ama...
ah onu bir bıraksalar neler döktürecek ama...
hayatta en gıcık olduğum insan tipidir fark etmez tipi insan.
çay yapiim mi?
fark etmez
limon ister misin?
fark etmez.
nescafe mi türk kahvesi mi?
fart etmez.
nasıl fark etmez arkadaşım yaa,nasıl fark etmez?
ne bulsam yerim,ne bulsam içerim,nereye olsa giderim,kimle olsa konuşurum...bu nedir yaa?
yok mu hayatta tercihlerin,önceliklerin,sevdiğin,sevmediğin şeyler?
çay yapiim mi?
fark etmez
limon ister misin?
fark etmez.
nescafe mi türk kahvesi mi?
fart etmez.
nasıl fark etmez arkadaşım yaa,nasıl fark etmez?
ne bulsam yerim,ne bulsam içerim,nereye olsa giderim,kimle olsa konuşurum...bu nedir yaa?
yok mu hayatta tercihlerin,önceliklerin,sevdiğin,sevmediğin şeyler?
derler ki,bir köpeğin size saldırma potansiyelini,hırlama,dik kulak,dik kuyruk,salya gibi belirtilerden anladıysanız,hemen yere çökerek köpeği,tehdit olmadığınızı hissedecek bir boya gelmek suretiyle bertaraf edebilirmişsiniz.
yok arkadaşım.
hiç de öyle değil.
ben bunun için öyle bir yol biliyorum ki,yüzde yüz en azgın pitbullu bile bertaraf edebilir.
bundan uzun yıllar önce,oğlum henüz karnımda iki aylık iken,ablama çay içmeye gittim.
karşı apartman henüz inşaat halinde ve inşaatı koruması için azgın mı azgın,ayı boyutlarında pars nickli bir köpek görevlendirmişler.
köpeği gündüzden fazla beslemiyorlar ki akşam karanlığında inşaata sulanan hırsız serseri tayfasını saldırarak uzak tutsun.ipini de açıyorlar hayvanın.
fakat köpek,mahalle sakinlerini gel zaman git zaman tanımaya başladı.
yabancılara ve yabancı arabalara ise kök söktürüyor.
ben de ablama gide gele parsın arkadaş listesine girmiş bulundum.
fakat eşim için durum hiç de öyle değil.
hayvan ne zaman eşimi veya arabasını görse,deliye dönüyor.
her an saldırdı saldıracak.
hatta öyle ki,ne zaman eşim beni ablamdan almaya gelse,parsa balkondan et falan atıp oyalıyor apartman halkı.
bir gece,yine eşim beni almaya geldiğinde,arabayı az uzağa park ettiğinden,pars da eşime sulanmasın diye hızlı hızlı adımlarla caddeye doğru yürüyoruz.
arkamızda pıt pıt pıt sinsi ayak sesleri duyduk aniden.
ben hemen çökmüşüm korkuyla,karnımdaki bebeğe bir şey olmasın diye.
ama pars,eşimi hedef almış hızlanan pati sesleriyle eşime doğru depara geçti.
eşim önüme geçip,hayvanceğize
-laaaaaaaaayyyyynnnnnnn.........
diye öyle bir böğürme ile böğürdü ki....
ablam ve bütün apartman ahalisi,evlerinde bu sesi duyduklarında;
-eyvaaaah!!! levente sonunda pars saldırdı,leventi pars parçaladı....diye panikle balkonlara koşmuşlar.
balkona çıktıklarında gördükleri manzara şu:
şaşkın ve ezik bakışlarla,ön iki patisi ile fren yapmış bir köpek!
karşısında gladyatör gibi elleri ve ayakları iki yana açılmış eşim.
ıyyyyykkk,diyerek resmen kuyruğunu arka bacakları arasına sokup,kafasını yere eğip,sktirip inşaatına geri dönen pars!
o günden sonra mahallenin köpekleri eşimin karşısında iki düğmelerini iliklediler.
demem odur ki,köpek saldırısında çökme mökme değil,direk cinsiyetine göre
laaayn ya da kaltaaaaak falan diye bağırın...
(bkz: abi itin oliim bağırma)
yok arkadaşım.
hiç de öyle değil.
ben bunun için öyle bir yol biliyorum ki,yüzde yüz en azgın pitbullu bile bertaraf edebilir.
bundan uzun yıllar önce,oğlum henüz karnımda iki aylık iken,ablama çay içmeye gittim.
karşı apartman henüz inşaat halinde ve inşaatı koruması için azgın mı azgın,ayı boyutlarında pars nickli bir köpek görevlendirmişler.
köpeği gündüzden fazla beslemiyorlar ki akşam karanlığında inşaata sulanan hırsız serseri tayfasını saldırarak uzak tutsun.ipini de açıyorlar hayvanın.
fakat köpek,mahalle sakinlerini gel zaman git zaman tanımaya başladı.
yabancılara ve yabancı arabalara ise kök söktürüyor.
ben de ablama gide gele parsın arkadaş listesine girmiş bulundum.
fakat eşim için durum hiç de öyle değil.
hayvan ne zaman eşimi veya arabasını görse,deliye dönüyor.
her an saldırdı saldıracak.
hatta öyle ki,ne zaman eşim beni ablamdan almaya gelse,parsa balkondan et falan atıp oyalıyor apartman halkı.
bir gece,yine eşim beni almaya geldiğinde,arabayı az uzağa park ettiğinden,pars da eşime sulanmasın diye hızlı hızlı adımlarla caddeye doğru yürüyoruz.
arkamızda pıt pıt pıt sinsi ayak sesleri duyduk aniden.
ben hemen çökmüşüm korkuyla,karnımdaki bebeğe bir şey olmasın diye.
ama pars,eşimi hedef almış hızlanan pati sesleriyle eşime doğru depara geçti.
eşim önüme geçip,hayvanceğize
-laaaaaaaaayyyyynnnnnnn.........
diye öyle bir böğürme ile böğürdü ki....
ablam ve bütün apartman ahalisi,evlerinde bu sesi duyduklarında;
-eyvaaaah!!! levente sonunda pars saldırdı,leventi pars parçaladı....diye panikle balkonlara koşmuşlar.
balkona çıktıklarında gördükleri manzara şu:
şaşkın ve ezik bakışlarla,ön iki patisi ile fren yapmış bir köpek!
karşısında gladyatör gibi elleri ve ayakları iki yana açılmış eşim.
ıyyyyykkk,diyerek resmen kuyruğunu arka bacakları arasına sokup,kafasını yere eğip,sktirip inşaatına geri dönen pars!
o günden sonra mahallenin köpekleri eşimin karşısında iki düğmelerini iliklediler.
demem odur ki,köpek saldırısında çökme mökme değil,direk cinsiyetine göre
laaayn ya da kaltaaaaak falan diye bağırın...
(bkz: abi itin oliim bağırma)
üzerine saldıran ayının pençeleyip sarsması üzerine,karsta bir vatandaşımızın,ölü taklidi yaparak kurtulması olayı.
dünkü haberleri karıştırırken,bir müddet gülme krizine tutuldum,sonra gülme komşuna gelir başına diye tırstım.
ayı pençelemiş,bir dakika boyunca evirip çevirmiş.
hatta üzerine oturup bir süre beklemiş.
(bkz: üzerimde bir ağırlık var)
vatandaş ölü taklidi yapınca da bırakıp gitmiş.
vay arkadaş,ben olsam taklid yapmama gerek bile kalmazdı zaten ayı karşıma çıktığı anda eşhedüü.....der giderdim ayı da kandırılmamış olurdu.
(bkz: acaba benim üzerime de ayı oturur muydu)
bir de bunun alternatifi var:
(bkz: saldıran köpeği çökerek bertaraf etmek)
dünkü haberleri karıştırırken,bir müddet gülme krizine tutuldum,sonra gülme komşuna gelir başına diye tırstım.
ayı pençelemiş,bir dakika boyunca evirip çevirmiş.
hatta üzerine oturup bir süre beklemiş.
(bkz: üzerimde bir ağırlık var)
vatandaş ölü taklidi yapınca da bırakıp gitmiş.
vay arkadaş,ben olsam taklid yapmama gerek bile kalmazdı zaten ayı karşıma çıktığı anda eşhedüü.....der giderdim ayı da kandırılmamış olurdu.
(bkz: acaba benim üzerime de ayı oturur muydu)
bir de bunun alternatifi var:
(bkz: saldıran köpeği çökerek bertaraf etmek)
başınızın fena halde dertte olduğunu ifade eden cümledir.zira,
ya sevgiliden,ya eşten,ya patrondan ayar yemek üzeresiniz,dikkat.
ya sevgiliden,ya eşten,ya patrondan ayar yemek üzeresiniz,dikkat.
sabah saatlerinde ben ve yirmidört meslekdaşımın şahit olduğu tirajikomik durumdur.
herkese ayar vermek,hebele höbölö şeklinde yolunda gitmeyen şeyleri sıralamak amacıyla kısa toplantı yapan müdürümüzün,sabah kahvesini sütlü içmesi sebebiyle,
-bu sebepleeeeee....diye başladığı cümlesini,mide gazı sesi ile tamamlamak zorunda kalmasıdır.
üzerine bir de öksürük tutmuş gibi yapıyor salak.
ciğerinden mi geğirdin kurban?
her ne şekilde ve her nerede olursa olsun,kimsenin başına gelmemesini dilerim.
herkese ayar vermek,hebele höbölö şeklinde yolunda gitmeyen şeyleri sıralamak amacıyla kısa toplantı yapan müdürümüzün,sabah kahvesini sütlü içmesi sebebiyle,
-bu sebepleeeeee....diye başladığı cümlesini,mide gazı sesi ile tamamlamak zorunda kalmasıdır.
üzerine bir de öksürük tutmuş gibi yapıyor salak.
ciğerinden mi geğirdin kurban?
her ne şekilde ve her nerede olursa olsun,kimsenin başına gelmemesini dilerim.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?