kimse beni tanımasın diye pamuk prenses kılığında katılıp,tebdil olacağım.ben uzaktan uzaktan sözlük ahalisini pis pis keseceğim, kendimce notlar alacağım, aaa indy aslında kadınmış, aaa rumuz pilis tiray egen şişe dibi gözlük takıyormuş ,aneeey biskuvit aslında kurabiye canavarıymış vaaaay goshenit angelina jolie imiş,orgn herkesi kamçılıyordu,çok acımasızmış falan diye gossip girl olarak bütün gözlemlerimi ertesi günü blogumda yayınlayacağım...
bütün sözlük ahalisi,vay anasını pamuk prenses ,hepimizin bütün sırlarını ifşa etmiş ,bir bulsak da....teşekkür etsek diye inim inim inlerken, ben o sirada buzlu mojitomla marmariste bloguma gelen yorumları okuyacağım.
evet sevgili sözlük...
(bkz: adım hıdır,elimden gelen budur).
ayak serçe parmağımın en dış köşesinden ısırmış şerefsiz.
orda burda ayağını karnına kadar çek,çorabını,ayakkabını çıkar,hart hurt kaşı...olacak şey mi?
gece uykumda bile kaşınıp duruyor,yatar pozisyonda ayak parmağına ulaşmak ne zor biliyor musun allahın belası yaratık?karnındaki parmak kanımla raidlere gelirsin inşallah,gazete rulosuyla duvarlara yapışasıca.
(bkz: sana kanımı helal etmiyorum)
orda burda ayağını karnına kadar çek,çorabını,ayakkabını çıkar,hart hurt kaşı...olacak şey mi?
gece uykumda bile kaşınıp duruyor,yatar pozisyonda ayak parmağına ulaşmak ne zor biliyor musun allahın belası yaratık?karnındaki parmak kanımla raidlere gelirsin inşallah,gazete rulosuyla duvarlara yapışasıca.
(bkz: sana kanımı helal etmiyorum)
rüyama girip,benden üç dilek hakkımı kullanmamı istese,iki dileğimi diler,üçüncü dilek olarak ona ablamın rüyasına girerek onun üç dileğini sormasını dilerim.sonra hop ablama bi telefon,abla bu gece senin rüyaya bi dede gelecek,iki dilek dile,üçüncüde abime yolla...hooop o da abime bi telefon,abi bak sana bi dede gelecek,üçüncü dilek olarak onu teyzemlere yolla....
bu böyle sürer giderdi yeminle,dede dedelikten istifa edene kadar sülaleyi dolaştırırdım valla billa.
(bkz: bunu okuyan dedeler rüyama bok girer)
bu böyle sürer giderdi yeminle,dede dedelikten istifa edene kadar sülaleyi dolaştırırdım valla billa.
(bkz: bunu okuyan dedeler rüyama bok girer)
mesele şu ki,kadınları anlayamamak ancak erkek bakış açısına mahsus bir sorundur.
bir kadının bir erkeği bir duruma ikna etmesi ya da vaz geçirmesi,diyelim,beş dakika sürebilir mesela,ama karşısında kendi hemcinsi varsa,tüm tuzaklarını,tüm numaralarını,tüm handikaplarını o hemcinsi,kendinden dolayı çok iyi bildiği için işi zordur.
kadın kadını çok iyi anlar,çünkü vücudundan,ikinci bir insan çıkartabilen tuhaf yaratıklarız biz.hayatımızın en az bir döneminde,tüm vücut organlarımızı ikiyle çarparak elde edilecek sayıda organlar taşırız içimizde,karnımızın oralarda.ileride kadın ya da erkek olacak taze körpe bedenler oluşur içimizde.hepimiz,bir kadının karnında yaşama başlarız,onun kanıyla hayat buluruz.bir kadının memesinden akar içimize ilk sıcaklık.ilk yaşam enerjisi.
mesele şu ki,kadınları anlayabilmek için bir kez olsun içinde bir başka insanı taşımış olmak gereklidir belki de.ya da taşıyabilme rezervine sahip olabilmek gereklidir.o rezervlerin salgıladığı hormonları bir kez tatmak gereklidir.
hayata bir kadın rahminde tohumlanıp,bir kadın memesinden akan sütle çiçeklenmiş olmalarına rağmen,ne tuhaf bir ironidir erkeklerin kadınları anlayamaması.ve dahi,hiç bir zaman anlayabilmelerine olanak olmadığını da idrak edememesi.
bir kadının bir erkeği bir duruma ikna etmesi ya da vaz geçirmesi,diyelim,beş dakika sürebilir mesela,ama karşısında kendi hemcinsi varsa,tüm tuzaklarını,tüm numaralarını,tüm handikaplarını o hemcinsi,kendinden dolayı çok iyi bildiği için işi zordur.
kadın kadını çok iyi anlar,çünkü vücudundan,ikinci bir insan çıkartabilen tuhaf yaratıklarız biz.hayatımızın en az bir döneminde,tüm vücut organlarımızı ikiyle çarparak elde edilecek sayıda organlar taşırız içimizde,karnımızın oralarda.ileride kadın ya da erkek olacak taze körpe bedenler oluşur içimizde.hepimiz,bir kadının karnında yaşama başlarız,onun kanıyla hayat buluruz.bir kadının memesinden akar içimize ilk sıcaklık.ilk yaşam enerjisi.
mesele şu ki,kadınları anlayabilmek için bir kez olsun içinde bir başka insanı taşımış olmak gereklidir belki de.ya da taşıyabilme rezervine sahip olabilmek gereklidir.o rezervlerin salgıladığı hormonları bir kez tatmak gereklidir.
hayata bir kadın rahminde tohumlanıp,bir kadın memesinden akan sütle çiçeklenmiş olmalarına rağmen,ne tuhaf bir ironidir erkeklerin kadınları anlayamaması.ve dahi,hiç bir zaman anlayabilmelerine olanak olmadığını da idrak edememesi.
teröristlere insani muamele diye car car edenler için geliyor;:
(bkz: katranı kaynatsan olur mu şeker,cinsini siktiğim cinsine çeker)
(bkz: katranı kaynatsan olur mu şeker,cinsini siktiğim cinsine çeker)
aciz,hastalıklı,aşağılık kompleksli,muhtemelen çocukken şiddet görmüş,insanlık onurundan zerre kadar nasip alamamış, hatta sırf iki ayağı üzerinde gezdiğinden dolayı insan denilen , oysa insanlıkla uzaktan yakından alakası olmayan şerefsizlerin, her fırsatta nedensiz,sebepsiz yere --ve hiç bir zaman böyle bir şeyin nedeni ve sebebi olamaz--vahşi içgüdülerini tatmin etmek adına kullandıkları,eziyet ettikleri evcil küçük çaresiz yaratıklar.
bir adem evladı,ağzı dili olmayan ve kendisine karşılık dahi veremeyecek kadar küçük ve zararsız bir canlıya nasıl,neden,hangi dürtüyle eziyet eder,canını yakar,sonra da gidip başını yastığa koyup uyuyabilir?
bu ülkede,evcil hayvan ticareti yasaklanmadıkça,bu ülkede hayvanlara "hayvan" denilmeye,onlara eziyet edenlere insan denilmeye devam edildikçe,bu ülkede hala hayvanat bahçeleri,yunus gösteri merkezleri bilet kesip para kazanmaya devam ettikçe, bu millet daha çooook kedinin ayağını,kuyruğunu keser,canlı canlı ateşe atar,tekmeler,gözünü oyar.
bir adem evladı,ağzı dili olmayan ve kendisine karşılık dahi veremeyecek kadar küçük ve zararsız bir canlıya nasıl,neden,hangi dürtüyle eziyet eder,canını yakar,sonra da gidip başını yastığa koyup uyuyabilir?
bu ülkede,evcil hayvan ticareti yasaklanmadıkça,bu ülkede hayvanlara "hayvan" denilmeye,onlara eziyet edenlere insan denilmeye devam edildikçe,bu ülkede hala hayvanat bahçeleri,yunus gösteri merkezleri bilet kesip para kazanmaya devam ettikçe, bu millet daha çooook kedinin ayağını,kuyruğunu keser,canlı canlı ateşe atar,tekmeler,gözünü oyar.
yeterli rüzgarı bulunca karşı siteden beni dikizlemeye gelen açıklanamayan uçan varlıkları,düşünce gücümle mahallenin çocuklarını etki altına alıp,ortamdan uzaklaştırabiliyorum.
seksi yapan kişilerden biri tarafından okunmuyorsa,bir sorun yok tabii ki.
babam ve oğlum , beyaz melek, güneşi gördüm filmlerini izleyip çok ağladık,kahrolduk,ay öldük ağlamaktan, sinema salonunu sel götürdü diyenlerdenseniz bu film tam size göre o halde.
ben şahsi fikrimi yazmak için bu platformdayım ve şahsi fikrim, bu filmin, 1970’lerin bol ağlamalı,ağdalı türk filmlerinden hiç bir farkı olmayışıdir.
türk seyircisi, çok ağladığı ve çok güldüğü filmleri, gelmiş geçmiş en mükemmel film ilan etmeye bayılır.
sinema, farklı bir dildir. kitaptan da tiyatrodan da farklıdır.
çünkü kamera denen bir sihir vardır. seyirciye, verilmek istenen duyguyu, diyaloglarla, cümlelerle, konuşmalarla vermekten öte bir misyonu vardır kameranın.
seyirciye, o duyguyu, görsel olarak verebilmektedir sinemacının mahareti ve zaten de asli görevi.
bir filmin içindeki acıklı sözleri, söylemleri biriktirip bir radyo tiyatrosu yapabilirseniz ve izleyici de görselliğe ihtiyaç duymadan sadece duyduklarıyla ağlamaya, böğürmeye hazır hale gelebiliyorsa, o halde neden kamera kullanıp o kadar masrafa girilsin ki?
"bana canlı hiç bir şeyi sevme hakkı vermediler ben de incir reçelini sevdim" gibi bir cümlede derinlik aramak, hiv pozitif bir insanın bütün dertlerini bir kenara bırakıp , sevdiğiyle bir türlü cinsellik yaşayamaması üzerine bir film oturtmak, şiirsel bir kaç diyalogla türk seyircisini büyülerim, sonra unutulmaz filmler arasına girerim şeklinde yeni nesil bir love story yazmak, çekmek, benim sinemaya bakış açıma göre, türk sinemasını bir yerlere taşıyacak bir düşünce biçimi değil.
nuri bilge ceylan’ın yok denecek kadar az diyalogla,hatta müzik bile kullanmadan, senelerdir yaptığı her filmin ödülleri toplamasının gerçek nedeni düşünüldüğünde,sanırım ne demek istediğim tam olarak anlaşılır.
adam, sinemanın kamera demek olduğunu biliyor çünkü.
kahramanlarına daha fazlasını söyletmek isterse,kitap yazar.
olmamış, olamamış.
ben şahsi fikrimi yazmak için bu platformdayım ve şahsi fikrim, bu filmin, 1970’lerin bol ağlamalı,ağdalı türk filmlerinden hiç bir farkı olmayışıdir.
türk seyircisi, çok ağladığı ve çok güldüğü filmleri, gelmiş geçmiş en mükemmel film ilan etmeye bayılır.
sinema, farklı bir dildir. kitaptan da tiyatrodan da farklıdır.
çünkü kamera denen bir sihir vardır. seyirciye, verilmek istenen duyguyu, diyaloglarla, cümlelerle, konuşmalarla vermekten öte bir misyonu vardır kameranın.
seyirciye, o duyguyu, görsel olarak verebilmektedir sinemacının mahareti ve zaten de asli görevi.
bir filmin içindeki acıklı sözleri, söylemleri biriktirip bir radyo tiyatrosu yapabilirseniz ve izleyici de görselliğe ihtiyaç duymadan sadece duyduklarıyla ağlamaya, böğürmeye hazır hale gelebiliyorsa, o halde neden kamera kullanıp o kadar masrafa girilsin ki?
"bana canlı hiç bir şeyi sevme hakkı vermediler ben de incir reçelini sevdim" gibi bir cümlede derinlik aramak, hiv pozitif bir insanın bütün dertlerini bir kenara bırakıp , sevdiğiyle bir türlü cinsellik yaşayamaması üzerine bir film oturtmak, şiirsel bir kaç diyalogla türk seyircisini büyülerim, sonra unutulmaz filmler arasına girerim şeklinde yeni nesil bir love story yazmak, çekmek, benim sinemaya bakış açıma göre, türk sinemasını bir yerlere taşıyacak bir düşünce biçimi değil.
nuri bilge ceylan’ın yok denecek kadar az diyalogla,hatta müzik bile kullanmadan, senelerdir yaptığı her filmin ödülleri toplamasının gerçek nedeni düşünüldüğünde,sanırım ne demek istediğim tam olarak anlaşılır.
adam, sinemanın kamera demek olduğunu biliyor çünkü.
kahramanlarına daha fazlasını söyletmek isterse,kitap yazar.
olmamış, olamamış.
kesinlikle kuaförde saçlarına dip boyası yapıldığı andır.deprem olsa dahi hiç bir kadın o vaziyette dükkanın dışına bir adım dahi atmaz.
hatip diclenin vekilliğinin düşürülmesi ve bdp li vekillerin meclise gitmeme kararı alması hakkında ne düşünüyorsunuz diye soran gazetecilere;
"-gündemden haberim yok ,bunun değerlendirmesini büyüklerimiz yapıyordur"
şeklinde açıklama yaparak,ne kadar cevval bir vekil olacağını derhal göstermiştir.
"-gündemden haberim yok ,bunun değerlendirmesini büyüklerimiz yapıyordur"
şeklinde açıklama yaparak,ne kadar cevval bir vekil olacağını derhal göstermiştir.
o şarkı söylerken nedense benim boğazıma bir yumru oturur.öyle duygulandığımdan falan değil ha,boğazım tahriş olur resmen,o bağırdıkça benim boğazım ağrır...uzun lafın kısası sesi bende farenjit semptomları oluşturan kadın vokal
fenerbah ç.
bir süper lig polisiyesi...
bir süper lig polisiyesi...
insanlık için küçük,türk halkı için büyük bir adımdır.
akalın,yener falan gibi isimlere örnek oluşturması açısından,mübarek ramazana da denk getirilirse,büyük sevabı vardır.
akalın,yener falan gibi isimlere örnek oluşturması açısından,mübarek ramazana da denk getirilirse,büyük sevabı vardır.
kadına annelik,erkeğe silahtarlık rolleri biçen ve minik akıllara,bilinçaltından akıl dışı gerçeklikler dayatan geri zekalı çocuk şarkısı.
ayşeler çocuk büyütür...
erkekler asker olur,silah kullanır.
bu mudur,budur...hassssktr...
ayşeler çocuk büyütür...
erkekler asker olur,silah kullanır.
bu mudur,budur...hassssktr...
evin erkeğinin,beyinin yorgunluğu.
geceleri tık yoktur mesela,adam öylesine yorgundur.horultularını kaydetsen,yaratık filmlerinde işitsel efekt olarak satar para kazanırsın.
geceleri tık yoktur mesela,adam öylesine yorgundur.horultularını kaydetsen,yaratık filmlerinde işitsel efekt olarak satar para kazanırsın.
soğuk algınlığı ve buna bağlı sinüzitin neden olduğu baş ağrısı,ateş,burun kaşıntısı,burun akıntısı ve boğazda kaşıntı hissini yok eden ilaç.gözlere kaşıntı ve akıntı yapan saman nezlesinde de endikedir.
edit şeysi:
narkoz almış gibi uyutuyor.aman vakitsiz içilmeye,içilmişse direksiyon ve kesici alet kullanılmaya.
edit şeysi:
narkoz almış gibi uyutuyor.aman vakitsiz içilmeye,içilmişse direksiyon ve kesici alet kullanılmaya.
yukarıdan aşağıya yazılmış tabelaları okuyamıyorum.
d
e
r
s
a
n
e
s
i
gibi ezber bir kelimeyse,dersaneyi okuyorum ama onun üstündeki mesela özbokuboncuklular falan gibi algıya ezber düşmemiş kelimeyi okuyamıyorum.
pazara gittiğimde,65 kuruştan bir kilo salatalık ve kilosu 1.75 ten iki buçuk kilo kabak almışsam mesela,ödeyeceğim tutarı kafadan hesaplayamıyorum evet.pazarcılar her türlü kazıklayabilir beni.
hele de miktarı yukarıdan aşağıya söylerlerse,bittim ben.
edit şeysi:japon ya da çinli olsaydım,okuma yazma öğrenemezdim evet.
d
e
r
s
a
n
e
s
i
gibi ezber bir kelimeyse,dersaneyi okuyorum ama onun üstündeki mesela özbokuboncuklular falan gibi algıya ezber düşmemiş kelimeyi okuyamıyorum.
pazara gittiğimde,65 kuruştan bir kilo salatalık ve kilosu 1.75 ten iki buçuk kilo kabak almışsam mesela,ödeyeceğim tutarı kafadan hesaplayamıyorum evet.pazarcılar her türlü kazıklayabilir beni.
hele de miktarı yukarıdan aşağıya söylerlerse,bittim ben.
edit şeysi:japon ya da çinli olsaydım,okuma yazma öğrenemezdim evet.
ağustos ile beraber ard arda 31 gün çeken ay.
hem temmuz hem ağustosun neden arka arkaya 31 gün çektiğiyle ilgili bir öykü vardır.
jül sezar, zamanında jülyen takvimi takvimdeki karışıklıkları çözmesi için mısırlı astronomi bilgini sosigenes’e emir verir. o zamanlarda 1 yılın 365 gün 6 saat sürdüğü biliniyor. sosigenes de çözüyor: her yıl 365 gün çekecek. her yıldan 6 saat artacak, artan saatler 4 yılda bir takvime eklenecek o yıl 365 + 24 saat = 366 gün olacak.
366 gün 12 eşit parçaya bölünmediği için 6 ay 30 gün, diğer 6 ay 31 gün çekecek.
peki 365 gün çeken yıllarda aylara göre dağılım nasıl olacak ?
sezar emir veriyor : 365 gün çeken yıllarda en son aydan 1 gün düşülsün.
o zamanlar yılbaşı mart ayında, yani şubat yılın son ayı. böylece şubat ayı, 4 yılda bir 30 gün, diğer yıllarda ise 29 gün olmuş.
sezar, bununla da yetinmeyip aylardan birine kendi ismini vermiş: julius, yani july (temmuz).
sonradan imparator olan augustus, sezar’dan aşağı kalmamış ve sonraki aya kendi ismini vermiş: august (ağustos).
ancak julius sezar’in ayı 31 günken augustus’un ayı 30 gün olur mu ?
o da emir vermiş : yılın son ayından 1 gün daha alın, benim ayımı da 31 gün yapın.
şubat’tan 1 gün daha alınmış ve ağustos’a eklenmiş.işte bu yüzden şubat ayı, 4 yılda bir 29 gün, diğer yıllarda 28 gün, sezar’in ayı temmuz ve augustus’un ayı ağustos da peş peşe 31 gün çeker.
hem temmuz hem ağustosun neden arka arkaya 31 gün çektiğiyle ilgili bir öykü vardır.
jül sezar, zamanında jülyen takvimi takvimdeki karışıklıkları çözmesi için mısırlı astronomi bilgini sosigenes’e emir verir. o zamanlarda 1 yılın 365 gün 6 saat sürdüğü biliniyor. sosigenes de çözüyor: her yıl 365 gün çekecek. her yıldan 6 saat artacak, artan saatler 4 yılda bir takvime eklenecek o yıl 365 + 24 saat = 366 gün olacak.
366 gün 12 eşit parçaya bölünmediği için 6 ay 30 gün, diğer 6 ay 31 gün çekecek.
peki 365 gün çeken yıllarda aylara göre dağılım nasıl olacak ?
sezar emir veriyor : 365 gün çeken yıllarda en son aydan 1 gün düşülsün.
o zamanlar yılbaşı mart ayında, yani şubat yılın son ayı. böylece şubat ayı, 4 yılda bir 30 gün, diğer yıllarda ise 29 gün olmuş.
sezar, bununla da yetinmeyip aylardan birine kendi ismini vermiş: julius, yani july (temmuz).
sonradan imparator olan augustus, sezar’dan aşağı kalmamış ve sonraki aya kendi ismini vermiş: august (ağustos).
ancak julius sezar’in ayı 31 günken augustus’un ayı 30 gün olur mu ?
o da emir vermiş : yılın son ayından 1 gün daha alın, benim ayımı da 31 gün yapın.
şubat’tan 1 gün daha alınmış ve ağustos’a eklenmiş.işte bu yüzden şubat ayı, 4 yılda bir 29 gün, diğer yıllarda 28 gün, sezar’in ayı temmuz ve augustus’un ayı ağustos da peş peşe 31 gün çeker.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?