confessions

ahuramazda

- Yazar -

  1. toplam entry 361
  2. takipçi 1
  3. puan 10984

bilgi itiraf

ahuramazda
yukarıdan aşağıya yazılmış tabelaları okuyamıyorum.
d
e
r
s
a
n
e
s
i
gibi ezber bir kelimeyse,dersaneyi okuyorum ama onun üstündeki mesela özbokuboncuklular falan gibi algıya ezber düşmemiş kelimeyi okuyamıyorum.

pazara gittiğimde,65 kuruştan bir kilo salatalık ve kilosu 1.75 ten iki buçuk kilo kabak almışsam mesela,ödeyeceğim tutarı kafadan hesaplayamıyorum evet.pazarcılar her türlü kazıklayabilir beni.
hele de miktarı yukarıdan aşağıya söylerlerse,bittim ben.

edit şeysi:japon ya da çinli olsaydım,okuma yazma öğrenemezdim evet.

içerideyken etraftan duyulan yaran diyaloglar

ahuramazda
ben:içerideyim.yani evde.
sesler:dışarda,yani evin dışında.
konu:binanın dış cephesini mantolayan ve altıncı katın iskelesinde muhabbet eden iki işçi,öğle paydosu için bakkaldan alacakları nevaleyi kararlaştırıyorlar.
a:
-zeytin,domates,iki ekmek,bir de kolo...
b:
-kolo ne?
a:
-ula kolo ne bilmiy misin?
b:
-yo valla kolo ne?
a:
-olum siyah gazoz,siyah...teeey allahın caaahili...

incir reçeli

ahuramazda
babam ve oğlum , beyaz melek, güneşi gördüm filmlerini izleyip çok ağladık,kahrolduk,ay öldük ağlamaktan, sinema salonunu sel götürdü diyenlerdenseniz bu film tam size göre o halde.
ben şahsi fikrimi yazmak için bu platformdayım ve şahsi fikrim, bu filmin, 1970’lerin bol ağlamalı,ağdalı türk filmlerinden hiç bir farkı olmayışıdir.
türk seyircisi, çok ağladığı ve çok güldüğü filmleri, gelmiş geçmiş en mükemmel film ilan etmeye bayılır.
sinema, farklı bir dildir. kitaptan da tiyatrodan da farklıdır.
çünkü kamera denen bir sihir vardır. seyirciye, verilmek istenen duyguyu, diyaloglarla, cümlelerle, konuşmalarla vermekten öte bir misyonu vardır kameranın.
seyirciye, o duyguyu, görsel olarak verebilmektedir sinemacının mahareti ve zaten de asli görevi.
bir filmin içindeki acıklı sözleri, söylemleri biriktirip bir radyo tiyatrosu yapabilirseniz ve izleyici de görselliğe ihtiyaç duymadan sadece duyduklarıyla ağlamaya, böğürmeye hazır hale gelebiliyorsa, o halde neden kamera kullanıp o kadar masrafa girilsin ki?
"bana canlı hiç bir şeyi sevme hakkı vermediler ben de incir reçelini sevdim" gibi bir cümlede derinlik aramak, hiv pozitif bir insanın bütün dertlerini bir kenara bırakıp , sevdiğiyle bir türlü cinsellik yaşayamaması üzerine bir film oturtmak, şiirsel bir kaç diyalogla türk seyircisini büyülerim, sonra unutulmaz filmler arasına girerim şeklinde yeni nesil bir love story yazmak, çekmek, benim sinemaya bakış açıma göre, türk sinemasını bir yerlere taşıyacak bir düşünce biçimi değil.
nuri bilge ceylan’ın yok denecek kadar az diyalogla,hatta müzik bile kullanmadan, senelerdir yaptığı her filmin ödülleri toplamasının gerçek nedeni düşünüldüğünde,sanırım ne demek istediğim tam olarak anlaşılır.
adam, sinemanın kamera demek olduğunu biliyor çünkü.
kahramanlarına daha fazlasını söyletmek isterse,kitap yazar.
olmamış, olamamış.

independence

ahuramazda
kendisine dört paragraflık mesaj yazıp şunu şöyle bkz versem de bunu buraya gbkz yapsam mı falan bik bik bik....diye kafasının etini yediğim,cevap olarak
mesajda geçen bir kelimeyi seçip:
"kaunos iyidir" şeklinde kısa,öz,cool ve kapak bir yanıt verip beni nedendir bilinmez sabah sabah çok güldürmüş sevgili jedi’m...
11 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol