hastalığın yazı kışı yok tabii ancak hastalıktan kasıt nezle grip türü kış hastalıklarından birine yakalanmak ise, evet ben de o talihsizlerden birisiyim .
üstelik sırf bu nedenle ,bu gün gitmem gereken tatilimi ,iki gün erteletmiş iğrenç bir illettir.
burnumda resmen bir derya varmış, vay arkadaş, bu nasıl bir akıntıdır; ne aferin sinüs, ne 1000 mg.lık penisilin, ne burun spreyleri, hiç birisi çare olmadı.
havalar sıcak diye, battaniyenin altına girip ter de atamıyorsun, kapı baca açık, her yerden cereyan.nasıl iyileşeceğiz lan?
duymaktan nefret ettiğim ingilizce.
kelimelerin sonunu yuvarlamaları,mmm...mesela harry potterdaki potterı amerikan ingilizcesinde -potr diye okurken,ingiliz aksanında; potteea şeklindeki yayma,rlerin abartılı yutulması,misterdaki mistr okunuşu yerine misteeaa şeklinde uzatmaları sinirimi bozuyor..
cnbc-e dizileriyle sürekli amerikan aksanlı ingilizceye alışan bünyeler için, tamamen yabancı, tamamen başka bir dil olarak algılanabilir.
kelimelerin sonunu yuvarlamaları,mmm...mesela harry potterdaki potterı amerikan ingilizcesinde -potr diye okurken,ingiliz aksanında; potteea şeklindeki yayma,rlerin abartılı yutulması,misterdaki mistr okunuşu yerine misteeaa şeklinde uzatmaları sinirimi bozuyor..
cnbc-e dizileriyle sürekli amerikan aksanlı ingilizceye alışan bünyeler için, tamamen yabancı, tamamen başka bir dil olarak algılanabilir.
çok eski zamanlarda, duyduğum şarkıları henüz anlam bakımından algılayamadığım yıllarda, bozacı, kunduracı, mobilyacı falan gibi bir meslek grubu zannederdim burukacı’yı.
hangi kapıyı çalsa karşısına burukacı çıkan solist kadına acır, bir yandan da her yerde kadının karşısına çıkan hain ve sinsi burukacıya sinir olurdum.
büyüdüm ve öğrendim buruk acı nın ne olduğunu.
bu da içimde ayrı bir buruk acı dır.
(bkz: ben küçükken çok salaktım)
hangi kapıyı çalsa karşısına burukacı çıkan solist kadına acır, bir yandan da her yerde kadının karşısına çıkan hain ve sinsi burukacıya sinir olurdum.
büyüdüm ve öğrendim buruk acı nın ne olduğunu.
bu da içimde ayrı bir buruk acı dır.
(bkz: ben küçükken çok salaktım)
leke jeans marka giyinmiş olan kız arkadaşlarınızı,her zaman ,ama her zaman;cebinin üzerindeki kocaman leke yazısına istinaden;
-arkanda leke var,
diye kekleyebilirsiniz.
her seferinde tutan bir şakadır,arkadaşınızın gözleri börtler,ne,nerde,çok mu belli,hani,diye kedinin kuyruğunu aradığı gibi arkasındaki lekeyi arar durur.
(bkz: yemin etsen başın ağrımaz)
-arkanda leke var,
diye kekleyebilirsiniz.
her seferinde tutan bir şakadır,arkadaşınızın gözleri börtler,ne,nerde,çok mu belli,hani,diye kedinin kuyruğunu aradığı gibi arkasındaki lekeyi arar durur.
(bkz: yemin etsen başın ağrımaz)
devlet okulunda öğretmenlik yapmış birisi olarak,bu iki tür okul arasında,bilgi açısından değil,bilgiyi verme teknolojisi açısından ciddi uçurumlar olduğunu gözlemleme imkanım oldu.
bilgi sabittir,değişmez.
türkiyedeki bütün öğretmenlerin de aynı eğitimden geçtiğini kabul edersek,öğretmenin verebileceği bilgi de aşağı yukarı aynıdır.
ama bilgiyi aktarma teknolojileri arasında ciddi bir fark olunca, bir fay hattını, bir tsunami oluşumu konusunu , bilgisayarlı görsellerle, videolarla destekleyen bir öğretmenin,devlet okulunda bu imkanlardan yoksun meslekdaşına göre ne kadar daha fazla çaba harcaması gerektiği aşikardır.
ben, sınıftaki kırk öğrencinin birden dikkatini çekebilmek adına göbeğimi yırtarken, özel okulda ders veren meslekdaşım, on beş kişilik dil laboratuvarında, barkovizyon eşliğinde, hazır cdler ile benim kırk dakikada öğretebildiğim cümleyi,on dakikada öğretebilme imkanına sahip.
elbette,pek çok teknolojik imkana sahip devlet okulları,anadolu liseleri var ise de,ne yazık ki istisnalar kaideyi bozamıyor ve devlet okulları teknoloji destekli eğitim-öğretim konusunda,ne yazık ki,özel okullarla baş edemiyor.
bilgi sabittir,değişmez.
türkiyedeki bütün öğretmenlerin de aynı eğitimden geçtiğini kabul edersek,öğretmenin verebileceği bilgi de aşağı yukarı aynıdır.
ama bilgiyi aktarma teknolojileri arasında ciddi bir fark olunca, bir fay hattını, bir tsunami oluşumu konusunu , bilgisayarlı görsellerle, videolarla destekleyen bir öğretmenin,devlet okulunda bu imkanlardan yoksun meslekdaşına göre ne kadar daha fazla çaba harcaması gerektiği aşikardır.
ben, sınıftaki kırk öğrencinin birden dikkatini çekebilmek adına göbeğimi yırtarken, özel okulda ders veren meslekdaşım, on beş kişilik dil laboratuvarında, barkovizyon eşliğinde, hazır cdler ile benim kırk dakikada öğretebildiğim cümleyi,on dakikada öğretebilme imkanına sahip.
elbette,pek çok teknolojik imkana sahip devlet okulları,anadolu liseleri var ise de,ne yazık ki istisnalar kaideyi bozamıyor ve devlet okulları teknoloji destekli eğitim-öğretim konusunda,ne yazık ki,özel okullarla baş edemiyor.
(bkz: nihat doğan)
düşününce çok hoş olurdu gibi geliyor.
hiç bir sözlükte yazar olamayanları,hapise falan atardık ne güzel.
pisss ezik,yürü git,kendi ayarında bir sözlük bile bulamamışsın diye aşağılardık falan.
dişi sözlük,eril sözlük,ergen sözlük,deli sözlük,işsiz sözlük,dayak yiyen sözlük,kadın döven sözlük,siyasetçi sözlük,dürüst sözlük,yalancı sözlük falan gibi binlerce tema üzerine binlerce sözlük olurdu ve kız istenirken falan oğlunuz hangi sözlük yazarı diye seçici sorular sorulurdu.
(bkz: olaydı yar olaydı,yar ukde dolduraydı)
(bkz: sözlük yazarlarına maaş bağlanması)
hiç bir sözlükte yazar olamayanları,hapise falan atardık ne güzel.
pisss ezik,yürü git,kendi ayarında bir sözlük bile bulamamışsın diye aşağılardık falan.
dişi sözlük,eril sözlük,ergen sözlük,deli sözlük,işsiz sözlük,dayak yiyen sözlük,kadın döven sözlük,siyasetçi sözlük,dürüst sözlük,yalancı sözlük falan gibi binlerce tema üzerine binlerce sözlük olurdu ve kız istenirken falan oğlunuz hangi sözlük yazarı diye seçici sorular sorulurdu.
(bkz: olaydı yar olaydı,yar ukde dolduraydı)
(bkz: sözlük yazarlarına maaş bağlanması)
ağustos ile beraber ard arda 31 gün çeken ay.
hem temmuz hem ağustosun neden arka arkaya 31 gün çektiğiyle ilgili bir öykü vardır.
jül sezar, zamanında jülyen takvimi takvimdeki karışıklıkları çözmesi için mısırlı astronomi bilgini sosigenes’e emir verir. o zamanlarda 1 yılın 365 gün 6 saat sürdüğü biliniyor. sosigenes de çözüyor: her yıl 365 gün çekecek. her yıldan 6 saat artacak, artan saatler 4 yılda bir takvime eklenecek o yıl 365 + 24 saat = 366 gün olacak.
366 gün 12 eşit parçaya bölünmediği için 6 ay 30 gün, diğer 6 ay 31 gün çekecek.
peki 365 gün çeken yıllarda aylara göre dağılım nasıl olacak ?
sezar emir veriyor : 365 gün çeken yıllarda en son aydan 1 gün düşülsün.
o zamanlar yılbaşı mart ayında, yani şubat yılın son ayı. böylece şubat ayı, 4 yılda bir 30 gün, diğer yıllarda ise 29 gün olmuş.
sezar, bununla da yetinmeyip aylardan birine kendi ismini vermiş: julius, yani july (temmuz).
sonradan imparator olan augustus, sezar’dan aşağı kalmamış ve sonraki aya kendi ismini vermiş: august (ağustos).
ancak julius sezar’in ayı 31 günken augustus’un ayı 30 gün olur mu ?
o da emir vermiş : yılın son ayından 1 gün daha alın, benim ayımı da 31 gün yapın.
şubat’tan 1 gün daha alınmış ve ağustos’a eklenmiş.işte bu yüzden şubat ayı, 4 yılda bir 29 gün, diğer yıllarda 28 gün, sezar’in ayı temmuz ve augustus’un ayı ağustos da peş peşe 31 gün çeker.
hem temmuz hem ağustosun neden arka arkaya 31 gün çektiğiyle ilgili bir öykü vardır.
jül sezar, zamanında jülyen takvimi takvimdeki karışıklıkları çözmesi için mısırlı astronomi bilgini sosigenes’e emir verir. o zamanlarda 1 yılın 365 gün 6 saat sürdüğü biliniyor. sosigenes de çözüyor: her yıl 365 gün çekecek. her yıldan 6 saat artacak, artan saatler 4 yılda bir takvime eklenecek o yıl 365 + 24 saat = 366 gün olacak.
366 gün 12 eşit parçaya bölünmediği için 6 ay 30 gün, diğer 6 ay 31 gün çekecek.
peki 365 gün çeken yıllarda aylara göre dağılım nasıl olacak ?
sezar emir veriyor : 365 gün çeken yıllarda en son aydan 1 gün düşülsün.
o zamanlar yılbaşı mart ayında, yani şubat yılın son ayı. böylece şubat ayı, 4 yılda bir 30 gün, diğer yıllarda ise 29 gün olmuş.
sezar, bununla da yetinmeyip aylardan birine kendi ismini vermiş: julius, yani july (temmuz).
sonradan imparator olan augustus, sezar’dan aşağı kalmamış ve sonraki aya kendi ismini vermiş: august (ağustos).
ancak julius sezar’in ayı 31 günken augustus’un ayı 30 gün olur mu ?
o da emir vermiş : yılın son ayından 1 gün daha alın, benim ayımı da 31 gün yapın.
şubat’tan 1 gün daha alınmış ve ağustos’a eklenmiş.işte bu yüzden şubat ayı, 4 yılda bir 29 gün, diğer yıllarda 28 gün, sezar’in ayı temmuz ve augustus’un ayı ağustos da peş peşe 31 gün çeker.
her iki ayağının üzerine birer yolcu almak suretiyle servisçilik yaparak,işe gidip gelişlerini kazanca çevirebilir.
nikahı kıyılırken,sadece kendi kocasının değil,o esnada nikah masasında oturmakta olan memurun,şahitlerin ve hatta düğün fotoğrafçısının bile tek harekette ayaklarına basabilir.
gönül rahatlığıyla üçüz doğurabilip,üçünü birden aynı anda ayağında sallayarak uyutabilir.
xxl beden külotlu çorap giymesi beklenir çünkü çorabın yarıdan fazlası sadece ayak kısmına gidecektir.
ayakları kokuyorsa,37 numara olup kokan ayağın matematiğine göre,37 çarpı 2 eşittir 74 ölçek kokan bir ayağa göre,45 çarpı iki eşittir 90 ölçek koku yayacaktır.
nikahı kıyılırken,sadece kendi kocasının değil,o esnada nikah masasında oturmakta olan memurun,şahitlerin ve hatta düğün fotoğrafçısının bile tek harekette ayaklarına basabilir.
gönül rahatlığıyla üçüz doğurabilip,üçünü birden aynı anda ayağında sallayarak uyutabilir.
xxl beden külotlu çorap giymesi beklenir çünkü çorabın yarıdan fazlası sadece ayak kısmına gidecektir.
ayakları kokuyorsa,37 numara olup kokan ayağın matematiğine göre,37 çarpı 2 eşittir 74 ölçek kokan bir ayağa göre,45 çarpı iki eşittir 90 ölçek koku yayacaktır.
mtv ’de yayınlanan ve henüz 1.sezonda olan gençlik dizisi.
her zamanki gibi sessiz silik bir kahraman ve bir ısırıkla değişen bir hayat.
ormanda bir alfa kurdu tarafından ısırılan on yedi yaşındaki genç,kendisindeki bir takım değişikliklerle baş etmeye çalışırken,bir yandan da yeni filizlenen bir aşkın getirdiği zor durumlardan kurtulma ugraşı vermekte.
görsel efektler çok zayıf.heyecan unsuru iyi işlenmemiş,olaylar çok hızlı gelişiyor.
kurda dönüşen ergen,dönüşünce de dönüşmeden önce de çok itici.
tyler posey kurt çocuk rolünde başarısız.
crystal reed çocuğun sevgilisi rolü için biraz yaşlı kaçıyor.
çerezlik bir dizi.
izlense de olur izlenmese de.
her zamanki gibi sessiz silik bir kahraman ve bir ısırıkla değişen bir hayat.
ormanda bir alfa kurdu tarafından ısırılan on yedi yaşındaki genç,kendisindeki bir takım değişikliklerle baş etmeye çalışırken,bir yandan da yeni filizlenen bir aşkın getirdiği zor durumlardan kurtulma ugraşı vermekte.
görsel efektler çok zayıf.heyecan unsuru iyi işlenmemiş,olaylar çok hızlı gelişiyor.
kurda dönüşen ergen,dönüşünce de dönüşmeden önce de çok itici.
tyler posey kurt çocuk rolünde başarısız.
crystal reed çocuğun sevgilisi rolü için biraz yaşlı kaçıyor.
çerezlik bir dizi.
izlense de olur izlenmese de.
çıkarttığı benzin kokusu burnumu yaktığından,sigaranın ilk nefesini garip bir tatla algılamama sebep olan çakmak.ama şak şuk sesi çıkartarak oynaması çok zevklidir.
özellikle baş parmağınızı üst kapağın tam ortasına dayayarak kapağı tek çekişte açabilmek çok zevklidir.öğrenmesi zor ama aslında taktiği kapınca çok basittir,herkesi şaşırtır,ebelek şebelek bir hava atabilirsiniz.
bir de filmlerde,bir yerin kundaklanması esnasında,yere benzin,gaz falan döküldükten sonra hep bu çakmakla tutuşturulur o yanıcı madde.sırf bu zevki yaşamak adına bir yerleri tutuşturasım geliyor.
(bkz: beni yak kendini yak her şeyi yak)
özellikle baş parmağınızı üst kapağın tam ortasına dayayarak kapağı tek çekişte açabilmek çok zevklidir.öğrenmesi zor ama aslında taktiği kapınca çok basittir,herkesi şaşırtır,ebelek şebelek bir hava atabilirsiniz.
bir de filmlerde,bir yerin kundaklanması esnasında,yere benzin,gaz falan döküldükten sonra hep bu çakmakla tutuşturulur o yanıcı madde.sırf bu zevki yaşamak adına bir yerleri tutuşturasım geliyor.
(bkz: beni yak kendini yak her şeyi yak)
(bkz: inceldiği yerden kopmak)
olmadık yerde olmadik birinin yanında guruldama eğiliminde olan midelerden birine sahibim.
günün üçte ikisini yemek yemeden geçirdiğim için bünyemin bana yemek yemeyi hatırlatmak için midemdeki çalar saati devreye sokmasıyla, sessiz bir doktor bekleme odasında, herkesin sustuğu bir toplantı anında, ya da bir baş sağlığı ziyareti esnasında etrafımdaki herkesin acaba benden mi geliyor diye kendi karnına bakmasına sebep olan bir hadise.
hayır karnından ses geliyor mu diye karnına niye bakıyor insanlar onu anlamıyorum,sanki ses gelince karın bölgesinde titreşim falan oluyor.
neyse ki artık öyle ustalaştım ki,o anda öksürmek,o anda sandalyemi gıcırdatmak,o anda boğazımı gürültüyle temizlemek gibi refleks alışkanlıklar geliştirmiş bulunuyorum.
(bkz: öhhhö öhhhöö öhhüüöööö)
günün üçte ikisini yemek yemeden geçirdiğim için bünyemin bana yemek yemeyi hatırlatmak için midemdeki çalar saati devreye sokmasıyla, sessiz bir doktor bekleme odasında, herkesin sustuğu bir toplantı anında, ya da bir baş sağlığı ziyareti esnasında etrafımdaki herkesin acaba benden mi geliyor diye kendi karnına bakmasına sebep olan bir hadise.
hayır karnından ses geliyor mu diye karnına niye bakıyor insanlar onu anlamıyorum,sanki ses gelince karın bölgesinde titreşim falan oluyor.
neyse ki artık öyle ustalaştım ki,o anda öksürmek,o anda sandalyemi gıcırdatmak,o anda boğazımı gürültüyle temizlemek gibi refleks alışkanlıklar geliştirmiş bulunuyorum.
(bkz: öhhhö öhhhöö öhhüüöööö)
kimse beni tanımasın diye pamuk prenses kılığında katılıp,tebdil olacağım.ben uzaktan uzaktan sözlük ahalisini pis pis keseceğim, kendimce notlar alacağım, aaa indy aslında kadınmış, aaa rumuz pilis tiray egen şişe dibi gözlük takıyormuş ,aneeey biskuvit aslında kurabiye canavarıymış vaaaay goshenit angelina jolie imiş,orgn herkesi kamçılıyordu,çok acımasızmış falan diye gossip girl olarak bütün gözlemlerimi ertesi günü blogumda yayınlayacağım...
bütün sözlük ahalisi,vay anasını pamuk prenses ,hepimizin bütün sırlarını ifşa etmiş ,bir bulsak da....teşekkür etsek diye inim inim inlerken, ben o sirada buzlu mojitomla marmariste bloguma gelen yorumları okuyacağım.
evet sevgili sözlük...
(bkz: adım hıdır,elimden gelen budur).
bütün sözlük ahalisi,vay anasını pamuk prenses ,hepimizin bütün sırlarını ifşa etmiş ,bir bulsak da....teşekkür etsek diye inim inim inlerken, ben o sirada buzlu mojitomla marmariste bloguma gelen yorumları okuyacağım.
evet sevgili sözlük...
(bkz: adım hıdır,elimden gelen budur).
geçenlerde,aşkın nur yengi ile oynadıkları reklamı görünce,sesini de duyunca,kendisini ne kadar özlediğimizi farkettim.bu sesi özlemişim evet.uzun zaman olmuş dinlemeyeli.
1.65cm boy ortalamasındaki yeni nesil erkek popçular ortalığı işgal ettiğinden beri, ben diyeyim on,siz deyin onbeş yıldır,türkçe pop müzik dinlemiyorum.
ama levent yükselin tuanasını dünyada hiç bir erkek vokalin aynı başarıda yorumlayamayacağını düşündüğümde, evet diyorum, tekrar türkçe sözlü pop müzik dinleyebilirim belki, levent yüksel aşkına.
1.65cm boy ortalamasındaki yeni nesil erkek popçular ortalığı işgal ettiğinden beri, ben diyeyim on,siz deyin onbeş yıldır,türkçe pop müzik dinlemiyorum.
ama levent yükselin tuanasını dünyada hiç bir erkek vokalin aynı başarıda yorumlayamayacağını düşündüğümde, evet diyorum, tekrar türkçe sözlü pop müzik dinleyebilirim belki, levent yüksel aşkına.
star akademi yarışmasında görüp, gitgide michael jackson a benzediğini farkettim.belli bir yaştan sonra cilt o kadar gerdirilmeyi kaldıramıyor demek ki. fakat diyorum ki lenslerini çıkartsa,saçlarını biraz daha koyu renk yapsa,makyajı da azaltsa aslında daha natürel görünür, daha hoş olur.
her şeye rağmen sesini seviyorum, kasarak konuşmasını seviyorum,ses rengini seviyorum. benimsemişiz onu be yau.
her şeye rağmen sesini seviyorum, kasarak konuşmasını seviyorum,ses rengini seviyorum. benimsemişiz onu be yau.
(bkz: indy güney amerikada)
evet çok klişe olacak biliyorum ama yazmadan duramıyorum:
(bkz: sen istiyor 25 entry,verecek 100 dolar daha)
(bkz: sen istiyor 25 entry,verecek 100 dolar daha)
50 yaş ve üzeri erkek turistler arasında pek bir moda olduğunu düşündüren şey.çorabın boyu ve rengi konusunda ise belli bir standartları yok.gözlemlerime göre avrupalı turist lacivert ve mavi çorabı çok severken,asyalı turist,çizgili rengarenk çorap tercih ediyor.
kuzey avrupalı turist,hava birazcık bozuksa,kahverengi kösele ortopedik sandaletlerinin içine kar beyazı çoraplarını çekiveriyor.
afrika kökenli turistler de daha enteresan mesela,onlarda da her türlü ayakkabıyı çorapsız giyme eğilimi var.
daha fazla bilgi için lütfen ;
(bkz: ahuramazda çorap istatistikleri merkezi)
edit şeysi: bi yazıyı da editsiz yaz be kadın!
kuzey avrupalı turist,hava birazcık bozuksa,kahverengi kösele ortopedik sandaletlerinin içine kar beyazı çoraplarını çekiveriyor.
afrika kökenli turistler de daha enteresan mesela,onlarda da her türlü ayakkabıyı çorapsız giyme eğilimi var.
daha fazla bilgi için lütfen ;
(bkz: ahuramazda çorap istatistikleri merkezi)
edit şeysi: bi yazıyı da editsiz yaz be kadın!
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?