recep tayyip erdoğan ile aydın doğan polemigi

2 /
benduruyorumsebagitti
"milliyet gazetesinin 30 temmuz 2005 tarihli emlak ekinde (hilton’un satışı 12 ağustos) şu satırlar yer alıyormuş:

“şimdi gelelim ihaleyi kazanacak firmaya. piyasada yaygın olan kanaate göre yabancılar bu ihaleye teklif verecekler. ama yüksek teklifler genelde yerlilerden gelecek. çünkü 62 bin 337 metrekarelik arsaya sahip olan istanbul hilton, siyasi bağlantıları güçlü yatırımcılara, alışveriş merkezi, dev otopark ve residence sitesi gibi farklı alternatif proje olanakları sunuyor. bu açıdan bakıldığında hiçbir yabancı kurumsal gayrimenkul şirketinin bu işlere girmeyeceği belirtiliyor....”

...

hürriyet yazarlarından ege cansen’in 10 ağustos 2005 tarihli yazısında yer alan şu satırlar da dikkat çekici:

“... ancak ihaleyi yapacak ilgilileri uyarmak istiyorum. bu otel binasını ve arsasını alacak olanların verecekleri ’çok yüksek’ bir fiyatın gerekçesi o emsalsiz arazi parçasının ’imar durumu’nu değiştirmek olabilir. ihalenin âdil bir şekilde yapılabilmesi ve maksimum fiyatın oluşması için arsanın ’yeni imar durumunun’ şimdiden belirlenmesi ve tüm teklif sahiplerinin bunu önceden bilmesi gerekir. bina ve arsası satıldıktan sonra, imar durumu değiştirilerek oluşacak ve aslında kamuya, ama şimdilik emekli sandığı’na ait bir ’rantın’ özel bir kişiye transfer edilmemesi için bu şarttır...”

kürşat bumin’in yazısından.

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=08.09.2008&y=kursatbumin

rockcucocuk
haberi baştan sona kadar izledim.anlaşılan ikisinin de bi çıkarı var bu hilton meselesinde.ancak fark ettiğim bişey var recep tayyip erdoğan çok sinirliydi.ama aydın doğan gayet sakindi.valla ben bu işten bişey anladıysam arap olayım.
yalnizlik yalnizi
bu olayı yalnız erdoğan-doğan tartışması yapmayalım çünkü araştırırsak nice erdoğan-? kişi yada kurum çıkar hükümete karşı olan buna devletin herhangi bir kademesinde çalışan kişileri, en güzel örnek yök’ü ve rektörleri kendi düşüncelerine(dine dayalı) göre şekillendirmesini gösterebiliriz ve de kendisine karşı özel kurumları bir asimile etme çabası içinde olduğu anlaşılır hükümetimiz kendi düşüncesinde olanlara kolaylık sağlıyor.gerektiğinde özel kuruluşlara parasal yardımda yapıyor...
independence
anlamadigim konu bizi geren nokta ne turk halki olarak.

birisi medya devi, elinde her turlu ileti$im ve ula$im araci var, sikinin keyfine gore tum kanallarini kapattirip dilerse ozel yayin yapar. dilerse tum gazetelerini tamamen kendi resimleri ile bastirir.

birisi ba$bakan, ulkenin tum ipleri elinde. hangi gazeteye dese ki "gel sana roportaj vericem" gazeteler ilk sayfalarini degi$tirir. hangi televizyoncuya dese ki "bugun canli yayina cikmak istiyorum", tum programlarin saatleri degi$tirilir.

diyelimki iki tane denk guc var ve birbiri ile carpi$maya karar vermi$. konu hiltondu kildi tuydu. kisacasi halkin zerre sikinde olmayan bir diyalog. e ulan ozaman neden halkin gundemine ta$iyorsunuz bireysel kavganizi. gidin ormaninizda parcalayin birbirinizi, kemiklerinizi cigneyin isterseniz bize ne. hangi kanala baksam yok erdogan ile donag in restle$mesi, yok dogan ile erdogan in meydan sava$i. yumurtali ramazan pidesinin tanesi 1,75 ytl biliyor musun sen bunu, haberin var mi bundan. adam ramazan pidesi alabilmek icin, coluguna cocuguna pide yedirebilmek icin nelerden fedakarlik ediyor hic haberin var mi?

ulan hala diyorlar ki hilton du residence’di. kufur etmicem bugun.
benduruyorumsebagitti
2002’de devlet bahçeli, mhp’ye kurulan tuzağı görüp (görmesi istenmişti) erken seçime götürmüştü ülkeyi. ak parti hazırdı!

...

başbakan düğmeye bastı. ama o, yerel seçim öncesi bir hamle ya da artık isteklerinden, hırsından, baskılarından bunaldığı bir medya grubuna karşı harekete geçişin düğmesi değil! hiç sandığı gibi değil. en güçlü olduğunu düşündüğü anda olacak herşey.

"ben gazetecilerin yazdıklarını söylüyorum" diyen baykal, her zamanki gibi oyunda sadece rol alıyor, ne yaptığının farkında bile değil.

çok fazla dallandırıp budaklandırmaya gerek yok. içeride de, dışarıda da akp’nin sevmeyeni çok. destekleyenlerin bir kısmı da kerhen, alternatifsizlikten destekliyor.

hıncal uluç’un bir süre önce belki başka niyetlerle (engin ardıç’ın dediği gibi: "babana söyle beni oraya alsın") yazdığı arzuhan doğan yalçındağ’ın siyasete girmesi teklifi, belki ilk başta kendilerine değil ama birilerine cazip geldi.

arzuhan doğan yalçındağ siyasete girecek!

"alternatif yok" diyenlere, "al sana alternatif!" hem kadın, hem çağdaş, hem hem...

çiller’le yaşanan hüsranı telafi edecekler.

doğan medyasında taha akyol-özdemir ince-ahmet hakan gibi isimler birarada bulunabiliyor. "alçakları tanıyalım" yazısıyla 28 şubat döneminde sahte andıçla hedef gösterdiği, alçak dediği mehmet ali birand ve cengiz çandar’la aynı ortamda bulunuyor oktay ekşi!

bu yeni partide abdüllatif şener’i, -hatta eşiyle birlikte- ali müfit gürtuna’yı görürsek hiç şaşırmayalım! (edit: artı mustafa sarıgül tabii ki)

evet hilton olayı var, poaş var, rafineri var, rtük var; şaban dişli, deniz feneri, gaziantep... var, hepsi var. ama bunlar küçük resim.




benduruyorumsebagitti
serdar akinan’ın 10 nisan 2008 tarihli yazısı:

aydın doğan’a operasyon mu geliyor?

çok üst düzey biriyle sohbet ediyoruz. bugüne kadar benimle paylaştığı pek az şey boş çıktığından dikkatle dinliyorum...

öylesi detaylara haiz ki anlatamam... gerçekten yazılacak şeyler değil. ama çok önemli gördüğüm bir bilgiyi de, dolaylı olarak bir başka kaynaktan öğrendiğim için yazmadan edemeyeceğim.

o bilgi çok büyük bir operasyonla ilgili.

operasyon aydın doğan’a... dosya ise çok ciddi...

önce sohbetten kısa satırbaşlarını aktarayım size...

bakın bu kimsenin sürece dair nasıl öngörüleri var...

“başbakan frene basacak. yani sistemle çatışmayacak. ancak öte taraftan ne zamandır yapmadığı çok radikal reformlara imza atacak... engel olarak gördüğü bürokratik yapıyı yerle bir edecek... sistemin hastalıklı taraflarını çok iyi biliyor. derdinin türkiye olduğunu millete bu reformlarla anlatacak. özal’ın 83 yılında yaptığını yapmaya çalışacak. yani devrim niteliğinde değişikliklere gidecek. bunlar asla kapatma davasını etkileyecek adımlar da olmayacak...”

“çok zor” dedim, “bu yapıyı bunca yıldır değiştir(e)medi. şimdi nasıl başaracak? nereden başlayacak?”

“mesela doğan grubu hedefte... bizzat aydın doğan’ı hedef alacak. dosyası sağlam...” dedi.

güldüm ve şunu söyledim: “çıkartacak olsa çoktaan çıkartırdı...”

“yanılıyorsun. hazırlığını yaptı...türkiye’deki en büyük suç vergi kaçırmaktır... aydın doğan’ı buradan yakalayacak” dedi.

vergi kaçakçılığı meselesi çok yazıldı çizildi.

ama gene de dönüp bir baktım... kısaca hatırlamak gerekirse basına yansıyan boyutunun satır başları şöyle:

aydın doğan, 2000 yılında iş-doğan petrol yatırımları a.ş. adıyla kurduğu şirket aracılığıyla poaş’ın yüzde 51 hissesini 1 milyar 260 milyon dolara satın aldı.

2002 yılında 228 trilyon kâr edip 70 trilyon vergi ödeyen poaş birleşmeden ötürü 1.3 trilyon borçlu gösterildi ve tek kuruş vergi ödemedi.

gelir kontrolörleri 1.2 milyar ytl’lik vergi kaçağı belirledi.

sonra bir “uzlaşma” sağlandı ve bu borç 275.3 milyon ytl’ye indi.

şimdi burada duralım.

akaryakıt kaçakçılığı konusunda 1 ocak 2007’de “ulusal marker” uygulaması başladı.

geçtiğimiz günlerde “işaretr” adlı ulusal markerın 31 litresi “buharlaştı”...

tüpraş gayet makul bir açıklama yaparak bu kaybın on binde 3 gibi bir orana tekabul ettiğini ve sorun olmadığını açıkladı.

petrolcüler ise uygulamanın sağlıklı yürümediğinden şikayetçi oldu.

bu arada, formül çözülmüş olabilir... o zaman kayıp gene trilyonlar...

yani bize trilyonlara patlayan bu akaryakıt kaçakçılığı meselesinin halen önüne geçilebilmiş değil.

araştırma komisyonu raporuna göre ise bu iş artık tamamen kurumsallaşmış vaziyette...

komisyon raporundaki şu tarihi cümleyi yeri gelmişken hatırlatmakta fayda var.

“yukarıda belirtilen kamu kurum ihalelerinde bayi ve dağıtıcı şirket kâr payı oranları dikkate alındığında, kamu kurumu akaryakıt ihalelerinde ticari icaplara uymayacak bir şekilde yüksek iskontolu olarak mal satıldığı görülmektedir. kârlılık oranlarının bayiler açısından yüzde 5-7, dağıtıcı şirketler de dahil olmak üzere yüzde 8-11 arasında olduğu bu ortamda bu oranların üzerinde bir iskonto ile akaryakıt satılması, akaryakıtı satan şirketler açısından akaryakıt kaçakçılığı yapıldığının karinesini ortaya koymaktadır.”

bu listenin başında poaş var. 18.11. 2003 tarihinde başbakanlığa sattığı akaryakıtta yüzde 28 indirim yapmış...

bir başka cümle...

“komisyonumuz tarafından yukarıda isimleri yer alan tüm gönderici ve taşıyıcı şirketler ile ilgili bankalardan her türlü ortaklarının şahsi hesapları konusunda bilgiler istenmiş ve gelen bilgilerin değerlendirmesi sonucunda söz konusu bu şirketlerin, yurtiçi ve yurtdışı yüksek tutarlı para transferlerine rastlandığı...”

elbette tek başına bu iddialar yeterli değil.

ancak alt alta koyuyorum.

cem uzan nasıl indirildi?

bankaları üzerinden...

şimdi de aydın doğan poaş üzerinden mi indirilecek?

bu ciddi iddiayı zaman gösterecek.

ancak benimle paylaşılan bilgi şu:

erdoğan’daki üslup değişikliğini bir ric’at olarak okuyan yanılır.

bana gelen bilgi doğruysa aydın bey yukarıda saydığım argümanlar gerekçe gösterilerek çok ciddi bir operasyonla karşı karşıya kalabilir.

biliyorsunuz hilton arazisini 225 milyon dolara satın aldı.

imar planında bir düzenleme olmazsa doğan açısından büyük problem...

ankara’da siyasi bir istikrarsızlık onun açısından bir çıkış olabilirdi.

ama erdoğan taktik değiştiriyor.

türkiye’nin hastalıklarından beslenen ve bizatihi hastalık olan tümörlerine neşter atacaksa buna kimin nasıl bir itirazı olabilir?

aydın doğan son 5 yılda türkiye’nin en zengin adamı oldu...

allah daha çok versin.

şayet, trilyonlarca vergi kaçırıyor, akaryakıt kaçakçılığı yapıyorsa da üzerine cesaretle gidilsin.

bu süreçte erdoğan “gemileri yakıp” bu çok ciddi iddiaların üzerine gidecekse hem kendini hem türkiye’yi kurtarır...

bir sonraki yazıda bu konuda çok çarpıcı rakamlar vereceğim..."

http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=114653,10,156

nickten yana sansim yok
tayyip erdoğan’ın, aydın doğan’a güçsüz olmadığını gösterdiği polemiktir.

tartışmanın başlamasının nedeni kanaatimce; deniz feneri davasının "açılmış" olması değil, bu davayla kendisinin ilişkilendirilmiş olmasıdır. tek neden de bu değildir. tayyip erdoğan bugüne kadar kendisine yapılan suçlamalara,hakaretlere çoğu zaman sessiz kalmıştır; konuştuğu zaman da fazla üstüne gitmemiştir. doğan grubu gazetelerinin, "gerçek olup olmadığı belli olmayan deniz feneri yolsuzluğu"nda tayyip erdoğanı hedef göstermesi olayı körüklemiştir. başka bir deyişle olayın kopma noktasıdır.

başbakanın yaptığı; kendisine atılan iftiraları, müfteri kişinin kirli çamaşırlarını dökerek üzerinden temizleme amacı taşıyor.-tabi bunun ne kadar etik olduğu tartışılır.- başbakan bunu hukuk yoluyla da halledebilirdi belki ama sonucunda kendisine yine iftira atılacağını bildiği için bu sefer düşmanı kendi silahıyla vurmayı denemiştir. yani en büyük silahı medya olan aydın doğan’ı, medya gücüyle, medya önünde vurmuştur.

başbakan verdiği 1 hafta sonunda geçen haftaki gibi çarpıcı bir açıklama yapmamıştır. belki de yaptı,ama mesajı sadece aydın doğan aldı. kim bilir...

vel hasılı kelam, bu olaydan da yine kimse karlı çıkmamıştır. belki tayyip erdoğan istediğini yapmıştır ama birisi ağzını açtığı anda borsanın aniden yükselip alçaldığı bir ülkede ekonomi az da olsa yine yara almıştır. ekonominin iyileşmesi için gerilmemek gerekiyor. sorunları ortamı gererek tartışmak kimsenin yararına değil artık. başbakanın biraz daha itidalli olması gerekiyor bu noktada.
chimera
polemik bugün sonuç vermiştir aydin dogan’a yüklü haciz işlemi başlatılmıştır. ihlasa yimpaşa gün doğmuştur. bundan sonra bütün haberlerin altında iha yazısını görebiliriz. uyutulmaya devam yani.
(bkz: sen uyursan herkes ölür)
2 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol