gökyüzü güneşlidir ama yağmur yağar.toprağın kokusu başını döndürür.ağır bir havadır soluduğun nefes almakta güçlük çekersin.iklim sana ters gelir.döndüremezsin zamanı,mekanı.dünya üstüne yürür.ağlayasın gelir ağlayamazsın.oksijen gözlerindeki yaşı uçurur.bir kuşun kanadına kondurur.uzaklardadır şimdi,her şey.yarinin kokusu gelir birden.bir ses çınlanıverir kulaklarında.tartamazsın ellerinde.dönüp baktığında boş yollardır seni izleyen.offf,be off!bunlar olsun muydu?ilişiverirsin bir taşın kıyısına.titreme alır içini.yüreğin ağır gelir taşıyamazsın.yaş otuzbeş yolun yarısı eder,dante gibi ortasındayız yolun...akşam erken iner mahpushaneye,iner yedi kol demiri yedi kapıya,birden ağlamaklı olur...ve geçer aklından mısralar.gökyüzü gülümsemez.yalnızsındır...yüreğinin sıkıştığı hallerde.
yuregin sikistigi haller
(bkz: kafamda filler sikişiyor)
anne baba boşandıktan sonra baba eşyalarını toplamak üzere eve gelir, son bir şans ister, evin çocukları bile yüz vermez, baba yavaş yavaş ağlamaya başlar. çocukların yüreği bu noktada sıkışmaya başlar. ölene kadar da hep sıkışacaktır, çevreye belli etmemek için sert adam kisvesine bürünülür ama neticede bir eksik hep vardır.
(bkz: entry girerken kirpiklerin ıslanıp genzin yanması)
(bkz: entry girerken kirpiklerin ıslanıp genzin yanması)
budur mecnunu çöllere düşüren. nefes alamaz olursunuz artık, uzaklara, daha uzaklara, sanki bir şey değişecekmiş gibi...
ölüm anıdır."ölme" diye bagirirsiniz,"ölme cok nedenin var ölmemek icin ,nasıl soylerim seni sevenlere bunu ?"diye haykırırsınız ..sadece siz duyarsiniz söylediklerinizi.yureginiz bir mengeneyle sıkıştırılıyordur.o uzaklastikca sizden, yureginizin parçalandığını,bin parcaya bolundugunu,her parçanın ayrı acıdıgını farkedersiniz.o gider .siz bakarsiniz ardindan..
(bkz: vedalaşma anları)
ahh.. dersin..
bu son bakışsa gitmek hiç mümkün değil..
lakin hayattır götürür, yüreği de sıkıştırır..
akabinde, hayattır bu.. yürektir, yağmur yağar aklınıza düşer, yüreğiniz sıkışır; geçtiği sokaklardan geçersiniz, yüreğiniz sıkışır..
bu son bakışsa gitmek hiç mümkün değil..
lakin hayattır götürür, yüreği de sıkıştırır..
akabinde, hayattır bu.. yürektir, yağmur yağar aklınıza düşer, yüreğiniz sıkışır; geçtiği sokaklardan geçersiniz, yüreğiniz sıkışır..
yeni gelmiştir..herkes büyük bir istek ile onu bekler.en çok da anne, evin hanımı..1 hafta öncesinden başlar hazırlıklar.sevdiği yemekler özenle pişirilir,odası toplanır,ömründe yemek yapmayan ablası bile çabalar durur,eşyaları düzeltilir,araya özlemden akan yaşlar serpiştirilerek..
ve kapı çalar,istemediği için havaalanından karşılanmadığı için direkt eve gelir,sanki hiç gitmemiş gibi.kapı açılır,tüm ev ahalisi tekmil halinde, oldukça değişen o yüze bakar herkes,şaşırılır önce,üzünülür,çektiği sıkıntılar yüzünden anlaşılırcasına; ama değişmeyen tek şey gözlerdeki o yaşama sevincidir.sevgiyle kucaklaşılır, bir müddet kapı eşiğinde beklenildikten sonra salona o enfes masanın başına geçilir.
akabinde uzunca bir sohbet başlar,bitmeyen yemeklere paralel bitmeyen anılar anlatılır,hep o konuşur,herkes sus pus olmuş onu dinler,kimse sözlerini bölmek istemez, ama herkesin içinde aynı kaygı vardır..asıl söylenmesi gereken cümleyi beklemektedir herkes..
nereye gideceğini???
hep gülmesi,mutlu olması herkeste aynı düşünceye sebep olur ; demek ki tahmin ettiğimiz yer değil,
ama yemek bitip ,çaylar yudumlanırken,annenin özenle pişirdiği kurabiyeler atıştırılırken evin reisi artık dayanamayıp sorar o malum soruyu :
oğlum nereye düştün???
önce yüzü asılır,gevelemeye başlar,herkesin ne kadar üzüleceğeinin tahmin edercesine teselli cümleleri kurar önce..ilk fire yine anneden gelir,gizleme çabaları sonuç vermez,artık herkes görmektedir kıpmırmızı gözlerinden akan yaşlarını.onu takiben abla ve anneanne..
baba cevap alamayınca tekar sorar, daha sert ve tahammülsüz bir ifade ile;
oğlum nereye düştün??
derin bir sessizlik,gözlerde ölüm korkusu
ile birlikte, ama serde yine aynı mağrur ifade ;
’baba hakkari-şemdinli 11. sinir jandarma komando tugayi..’
ve kapı çalar,istemediği için havaalanından karşılanmadığı için direkt eve gelir,sanki hiç gitmemiş gibi.kapı açılır,tüm ev ahalisi tekmil halinde, oldukça değişen o yüze bakar herkes,şaşırılır önce,üzünülür,çektiği sıkıntılar yüzünden anlaşılırcasına; ama değişmeyen tek şey gözlerdeki o yaşama sevincidir.sevgiyle kucaklaşılır, bir müddet kapı eşiğinde beklenildikten sonra salona o enfes masanın başına geçilir.
akabinde uzunca bir sohbet başlar,bitmeyen yemeklere paralel bitmeyen anılar anlatılır,hep o konuşur,herkes sus pus olmuş onu dinler,kimse sözlerini bölmek istemez, ama herkesin içinde aynı kaygı vardır..asıl söylenmesi gereken cümleyi beklemektedir herkes..
nereye gideceğini???
hep gülmesi,mutlu olması herkeste aynı düşünceye sebep olur ; demek ki tahmin ettiğimiz yer değil,
ama yemek bitip ,çaylar yudumlanırken,annenin özenle pişirdiği kurabiyeler atıştırılırken evin reisi artık dayanamayıp sorar o malum soruyu :
oğlum nereye düştün???
önce yüzü asılır,gevelemeye başlar,herkesin ne kadar üzüleceğeinin tahmin edercesine teselli cümleleri kurar önce..ilk fire yine anneden gelir,gizleme çabaları sonuç vermez,artık herkes görmektedir kıpmırmızı gözlerinden akan yaşlarını.onu takiben abla ve anneanne..
baba cevap alamayınca tekar sorar, daha sert ve tahammülsüz bir ifade ile;
oğlum nereye düştün??
derin bir sessizlik,gözlerde ölüm korkusu
ile birlikte, ama serde yine aynı mağrur ifade ;
’baba hakkari-şemdinli 11. sinir jandarma komando tugayi..’
haksız yere suçlandığında.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?