buzdolabı, camasır makinesi, ütü, elektrikli süpürge gibi evde kullandığımız alet edevatın bir diğer adı.
william, ibrahim, lutfu, samantha, osman ve nurettin kisilerinin ortak piyasaya sürdügü dayanikli tüketim mallarinin markasi.. bir kisaltmadir kendisi.
+ expert3, iskenderunspor sizi ezdi geçti. 9 gol var, dokuzu da senin hatandan. ne diyeceksin?
- önümüzdeki maçlara bakıcaz...
- önümüzdeki maçlara bakıcaz...
an itibariyle okumaya başlayacağım dergi.. biz bu gidişle maaşı komple mecmua alemine yatıracağız... leman, l manyak, lombak, penguen, kemik, fermuar, şimdi de uykusuz... coşsun mizah alemi coşsun da, biz satın alan kitleyi de düşünsünler biraz...
www.mircalem.com adresinden sitesine, irc.mircalem.com adresinden de irc sunucusuna ulaşılan sohbet sitesi.
10. server denen alemde yasam mücadelesi verdiğim, kah ağlayıp kah güldüğüm browser oyunu.
manasızdır ama yine de bırakamazsınız.
(bkz: ogame)
manasızdır ama yine de bırakamazsınız.
(bkz: ogame)
kafalarındaki türbana ve temsil ettiği inanca tamamen tezat şekilde tayt, badi ve benzeri kıyafetleri giyen, ruj süren, oje süren, kıçını sallaya sallaya topuklu ayakkabılarıyla yürüyen, öpüşen, sevişen, gayet motor dişi insan tipine şahsımca verilen isim.
(bkz: parklarda yiyişen türbanlı kızlar)
(bkz: parklarda yiyişen türbanlı kızlar)
(bkz: şerri kaltak)
sizlere tatlı eğlenceler dileyerek televizyon başında bira - sigara - çikolata eşliğinde seyredeceğim zirvedir.
gidenlere iyi eğlenceler dilenir, canlı telefon bağlantısına katılmak için elden gelen yapılır.
gidenlere iyi eğlenceler dilenir, canlı telefon bağlantısına katılmak için elden gelen yapılır.
googleda tholga icin yaklaşık 3.530 sonuç gosterildiğini öğrenince kendisini arayan ve "wilson için yaklaşık 180.000.000 sonuçtan 1 - 10 arası sonuçlar (0,09 saniye)" cevabıyla karşılaşan ehemmiyetli kişilik.
ben veremeden ortalıktan kaybolan bilgiç kişi.
anlaşmalı cafe ve restaurantlarda ücretsiz dağıtılan, koyu turuncu renkli, tek yapraklı dergi benzeri oluşum... 5 dakikalık bir eğlence ve ufak tefek hediyeler vaat etmesi cezbedici tarafıdır.
sert bir alkol alternatifi olmasına rağmen, en kötü rakı en iyi kolonyadan daha iyidir.
gayet başarılı bir blog / kişisel site karışımı mekanı. kendi sitenizi yapıyor, forumlar koyuyorsunuz... fotoğraflarınızı yazılarınızı paylaşıyorsunuz... üye olmadan yorum yapamıyorsunuz, sitenize üye kabul edebiliyorsunuz... msn spaces denen olguya beş basar bir kalitede açıkçası... örneğinhttp://ugrstyle.azbuz.com diye bir yer yaptım ben, bakınız beğenirseniz siz de yaparsınız... reklam kokan hareketler bunlar diyorsanız bilemiyorum tabi ama türk sitelerine destek olalım derim bill gatese destek olmak yerine...
kitap fuarına gelirse eski günlerin anısına bir bira ısmarlamasını isteyeceğim sevgili dost. askerden de geldi, yine başlar telefonuma çağrı bırakmaya... bakalım eski hızında yazabilecek mi diye merak etmiyor değilim...
bursa ilinden katıldığını bir entrysinden anladığım yazar. hosgeldin ey hemşehri denilesi insan.
hakkında yazılanları görünce bi de ölsem amma meshur olurum ben diye hayıflanan intihara meyilli yazar kişi. cok ta güzel siir okudugunu iddia eder. en iyi okuduğunu iddia ettigi siirlerden biri de söyledir;
ben
senden önce ölmek isterim.
gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
ben zannetmiyorum bunu.
iyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin...
fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
toprağa beraber dalacağız.
ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
ben
daha ölümü düşünmüyorum.
ben daha bir çocuk doğuracağım.
hayat taşıyor içimden.
kaynıyor kanım.
yaşayacağım, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
ama ölüm de korkutmuyor beni.
yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde.
hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
içimden bir şey :
belki diyor.
18 şubat 1945
piraye nâzım hikmet
ben
senden önce ölmek isterim.
gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
ben zannetmiyorum bunu.
iyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin...
fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
toprağa beraber dalacağız.
ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
ben
daha ölümü düşünmüyorum.
ben daha bir çocuk doğuracağım.
hayat taşıyor içimden.
kaynıyor kanım.
yaşayacağım, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
ama ölüm de korkutmuyor beni.
yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde.
hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
içimden bir şey :
belki diyor.
18 şubat 1945
piraye nâzım hikmet
ayla aydemir tarafindan yazilmis, inanılmaz duygu yüküne sahip siir... gecenin bu saati beni ağlatmayı başardı...
merhaba anne,
yine ben geldim.
merak etme okuldan çıktım da geldim.
anneler de babalar gibi merak eder mi bilmiyorum ama
ali, "okula gitmezsem annem çok kızar, merak eder."
demişti de onun için söylüyorum.
geçen hafta öğretmen, sağ elimde sarımsak, sol elimde
soğan dedirte dedirte öğretti sağımı solumu.
ben biliyorum artık anne, sağım neresi, solum neresi
ağrıyan yanımın neresi olduğunu.
şimdi iyi biliyorum anne.
hani geçen geldiğimde:
şuram acıyor işte, şuram demiştim de
bir türlü söyleyememiştim ya acıyan yanımı anne
bak şimdi söylüyorum. şuram işte,
sol yanım çok acıyor anne.
hem de her gün acıyor anne her gün.
dün sabah annesi ayşenin saçlarını örmüştü.
elinden tutup okula getirdi.
yakası da danteldi.
zil çalınca öptü, hadi yavrum sınıfa dedi.
ben de ağladım,
ağladım hiç de utanmadım.
öğretmen ne oldu dedi?
düştüm, dizim çok acıyor dedim.
yalan söyledim anne.
dizim acımıyordu ama sol yanım çok acıyordu anne.
bugün ben de saçım örülsün istedim.
babam ördü ama onunki gibi olmadı.
dantel yaka istedim.
babam; "ben bilmem ki kızım." dedi.
bari okula sen götür dedim.
"kızım, iş..." dedi.
ben de bana ne dedim, ağladım.
"kızım, ekmek" dedi babam.
sustum ama okula giderken yine ağladım anne.
ha, bi de sol yanım yine çok acıdı anne.
herkesin çorapları bembeyaz,
benimkiler gri gibi.
zeynep, "annem, beyazlara renkli çamaşır
katmadan yıkıyormuş" dedi.
babam hepsini birlikte yıkıyor.
babam çamaşır yıkamasını bilmiyor mu anne?
uffff, babam, her gün domates
peynir koyuyor beslenmeme.
üzülmesin diye söylemiyorum ama
arkadaşlarım her gün kurabiye,
börek, pasta getiriyor.
biliyorum babam pasta yapmasını
bilmez anne.
hava kararıyor, ben gideyim anne.
babam bilmiyor kaçıp kaçıp sana geldiğimi.
duyarsa kızmaz ama çok üzülür biliyorum.
kim bozuyor toprağını,
çiçeklerini kim koparıyor?
izin verme anne,
ne olur toprağına el sürdürme!
eve gidince aklıma geliyor bi de
bunun için ağlıyorum anne.
bak, kavanoz yanımda,
toprağından bir avuç daha alayım.
biliyor musun anne?
her gelişimde aldığım topraklarını
şu kavanozda biriktirdim.
üzerine de resmini yapıştırıp
başucuma koydum.
her sabah onu öpüyor kokluyorum.
kimseye söyleme ama anne
bazen de konuşuyorum onunla.
ne yapayım seni çok özlüyorum
anne.
ha unutmadan,
öğretmen yarın anneyi anlatan
bir yazı yazacaksınız dedi.
ben babama yazdıracağım.
öğretmen anlarsa çok kızar ama
bana ne kızarsa kızsın.
ben seni hiç görmedim ki neyi,
nasıl anlatacağım anne.
senin adın geçince sol yanım
acıyor anne.
hiç bir şey yutamıyorum.
bazen de dayanamayıp ağlıyorum.
kağıda da böyle yazamam ya anne.
ben gidiyorum anne,
toprağını öpeyim, sen de rüyama gel beni öp.
mutlaka gel anne,
sen rüyama gelmeyince
sol yanımın acısıyla uyanıyorum anne.
sol yanım acıyor anne.
işte tam şurası,
sol yanım çok acıyor anne.
seni çok özledim anne, çooook...
merhaba anne,
yine ben geldim.
merak etme okuldan çıktım da geldim.
anneler de babalar gibi merak eder mi bilmiyorum ama
ali, "okula gitmezsem annem çok kızar, merak eder."
demişti de onun için söylüyorum.
geçen hafta öğretmen, sağ elimde sarımsak, sol elimde
soğan dedirte dedirte öğretti sağımı solumu.
ben biliyorum artık anne, sağım neresi, solum neresi
ağrıyan yanımın neresi olduğunu.
şimdi iyi biliyorum anne.
hani geçen geldiğimde:
şuram acıyor işte, şuram demiştim de
bir türlü söyleyememiştim ya acıyan yanımı anne
bak şimdi söylüyorum. şuram işte,
sol yanım çok acıyor anne.
hem de her gün acıyor anne her gün.
dün sabah annesi ayşenin saçlarını örmüştü.
elinden tutup okula getirdi.
yakası da danteldi.
zil çalınca öptü, hadi yavrum sınıfa dedi.
ben de ağladım,
ağladım hiç de utanmadım.
öğretmen ne oldu dedi?
düştüm, dizim çok acıyor dedim.
yalan söyledim anne.
dizim acımıyordu ama sol yanım çok acıyordu anne.
bugün ben de saçım örülsün istedim.
babam ördü ama onunki gibi olmadı.
dantel yaka istedim.
babam; "ben bilmem ki kızım." dedi.
bari okula sen götür dedim.
"kızım, iş..." dedi.
ben de bana ne dedim, ağladım.
"kızım, ekmek" dedi babam.
sustum ama okula giderken yine ağladım anne.
ha, bi de sol yanım yine çok acıdı anne.
herkesin çorapları bembeyaz,
benimkiler gri gibi.
zeynep, "annem, beyazlara renkli çamaşır
katmadan yıkıyormuş" dedi.
babam hepsini birlikte yıkıyor.
babam çamaşır yıkamasını bilmiyor mu anne?
uffff, babam, her gün domates
peynir koyuyor beslenmeme.
üzülmesin diye söylemiyorum ama
arkadaşlarım her gün kurabiye,
börek, pasta getiriyor.
biliyorum babam pasta yapmasını
bilmez anne.
hava kararıyor, ben gideyim anne.
babam bilmiyor kaçıp kaçıp sana geldiğimi.
duyarsa kızmaz ama çok üzülür biliyorum.
kim bozuyor toprağını,
çiçeklerini kim koparıyor?
izin verme anne,
ne olur toprağına el sürdürme!
eve gidince aklıma geliyor bi de
bunun için ağlıyorum anne.
bak, kavanoz yanımda,
toprağından bir avuç daha alayım.
biliyor musun anne?
her gelişimde aldığım topraklarını
şu kavanozda biriktirdim.
üzerine de resmini yapıştırıp
başucuma koydum.
her sabah onu öpüyor kokluyorum.
kimseye söyleme ama anne
bazen de konuşuyorum onunla.
ne yapayım seni çok özlüyorum
anne.
ha unutmadan,
öğretmen yarın anneyi anlatan
bir yazı yazacaksınız dedi.
ben babama yazdıracağım.
öğretmen anlarsa çok kızar ama
bana ne kızarsa kızsın.
ben seni hiç görmedim ki neyi,
nasıl anlatacağım anne.
senin adın geçince sol yanım
acıyor anne.
hiç bir şey yutamıyorum.
bazen de dayanamayıp ağlıyorum.
kağıda da böyle yazamam ya anne.
ben gidiyorum anne,
toprağını öpeyim, sen de rüyama gel beni öp.
mutlaka gel anne,
sen rüyama gelmeyince
sol yanımın acısıyla uyanıyorum anne.
sol yanım acıyor anne.
işte tam şurası,
sol yanım çok acıyor anne.
seni çok özledim anne, çooook...
begenmedigi tek organının kurbaga agzına benzeyen agızı olduğunu açıkyüreklilikle ifade eden hollywood yıldızı.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?