dört hafta önce buradan aldığım kütüphaneyi birleştiremedim daha. üç gün boyunca uğraşan beş arkadaşım da birleştiremedi. tamam sorunun bizde olduğunu kabul ediyorum ama bu kadar zorlamamalılar yine de. dört haftadır salonun ortasında duruyor parçalar. üzerinden atlayarak yürüyoruz evin içinde. artık evin dekorasyonunun bir parçası gibi geliyor. sıkıldıkça hac, davut yıldızı, cin ali falan yapıyoruz. sanırım birleştiremeyenler için bir yardım ekipleri varmış ama çok alıştım artık, salonum böyle de güzel bence...
(bkz: üşengeçliğinden ölmek)
eğlenceli ve tehlikeli oyun. öyle kafa çok güzelken oynanmamalı, oynanacaksa da tanınmayan insanlarla oynanmamalı. gerçi tanıyan insanla ne zevki olabilir ki, zaten her şeyini biliyordur. o zaman oynanmaması gereken oyun evet.
(bkz: aklın karışması)
(bkz: aklın karışması)
(bkz: ass to mouth)
düşündüklerini söyleyemedikçe daha da büyüten ve patlama noktasına getiren eylem. patlama noktasına gelip hala susuyorsanız muhtemelen az sonra yastığı yüzünüze kapatıp bas bas bağırarak ağlarken, çığlıklar atacaksınızdır.
ağlamaya başlamadan bir kaç saniye önce yüze yerleşen mimiktir.
direnmeye çalıştıkça üstümüze gelen gerçeklik bütünü. karşıdan karşıya geçerken, araba kullanırken, merdivenlerden inerken, eldivenlerle hasta muayene ederken hep adımlarca uzağımızda dursun istediğimiz, direnç bitince yüzde kibirli bir gülümsemeyle kucakladığımız sonsuzluk...
gidenlerle yiten sevdalar yaşadık,
içimizde yine de solmayan gülleri var sevgilerin.
tomurcuk gündoğumlarında öldük yeniden,
ve yeniden doğduk zifiri karanlık gecelerden.
yitirdik dünlerimizi yarınlarda,
gebeydi güneş yeni yarınlara.
umutla bekledik umutsuz günlerde,
umutla bekledik mutlu dünyaları.
kabardı dolunay gecelerinde,
yüreğimizdeki sular.
ay tutulmalarında çölleşti sevdalar,
susadık ölürcesine.
geldi geçti sevdalı gözler defalarca yüreklerimizden,
yine umutlara, yeni umutlara hazır bedenlerimizden.
karşı koyduk yasak gemilere
limanımıza giremesinler diye, biz istemedikçe.
şimdi;
herşeye rağmen yine de
düşünceler, düşlerle beraber yeşerir benliğimizde.
ve acılarla birkez daha göğüs gereriz,
henüz doğmamış güneşlerimizle...
(bkz: funda name kahveci)
içimizde yine de solmayan gülleri var sevgilerin.
tomurcuk gündoğumlarında öldük yeniden,
ve yeniden doğduk zifiri karanlık gecelerden.
yitirdik dünlerimizi yarınlarda,
gebeydi güneş yeni yarınlara.
umutla bekledik umutsuz günlerde,
umutla bekledik mutlu dünyaları.
kabardı dolunay gecelerinde,
yüreğimizdeki sular.
ay tutulmalarında çölleşti sevdalar,
susadık ölürcesine.
geldi geçti sevdalı gözler defalarca yüreklerimizden,
yine umutlara, yeni umutlara hazır bedenlerimizden.
karşı koyduk yasak gemilere
limanımıza giremesinler diye, biz istemedikçe.
şimdi;
herşeye rağmen yine de
düşünceler, düşlerle beraber yeşerir benliğimizde.
ve acılarla birkez daha göğüs gereriz,
henüz doğmamış güneşlerimizle...
(bkz: funda name kahveci)
insanı umut etmeye zorlayan kelimeler bütünü. kelimelerin sonunu nasıl getireceğinize bağlı aslında biraz da...
alışılamayan, tam alıştım dediğiniz anda kalbinizin varlığını dahi bilmediğiniz başka bir noktasından vuran duygu.
kişinin kendini unutulduğuna inandırması lazım öncelikle, yoksa bu eylem asla gerçekleşmez.
üzümü buzdolabından çıkarınca üzerinde oluşan buğu. dokunmaya kıyamadığım, hiç geçmesin istediğim...
bir de zorla kendini ağlatmak vardır. içinden ağlamak gelir insanın, dolar böyle ama bir türlü ağlayamaz. o zaman fona arka arkaya dayayıp şarkıları, derin bir nefes alındığında, gözde birikmeye başlayan bir damla olur ya, işte o an en güzel anıdır ağlamanın. sonradan burun akmaya başlıyor çünkü, o zaman güzel görünmüyor.
(bkz: like a friend)
(bkz: bitap düşmek)
şarkı tutmak gibi bir şey. sıradaki şarkı benim olsun tadında bir uğraş. şiir kitabında herhangi bir sayfayı açıp, çıkan şiirle hayatını bağdaştırmaya, anlamlandırmaya çalışmak.
(bkz: kıvama gelmek)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?