allah göstermesin kanser olursanız çoluğunuz çocuğunuz nasıl üzülür. hadi kendine acımıyorsun bari o bebelere acı vicdansız adam.
genelde üniversite öncesi eğitim yuvalarinda öğretmenlerin çocukları boncuk gibi sıralayarak çektirdikleri fotoğraf. üniversite yıllarındaysa sınıftaki hafif oynakça bir erkek arkadaşınızın bulunduğu fotoğrafa toplu fotoğraf diyerek ufak çapta eğlenebilirsiniz.
a rh +
antalya
antalya
köprülü kanyon yolunda rastladığım tuvaletimsi şey.
iki tane erkek arkadaşınızla giderseniz, çıkışta tuhaf muamelelere maruz kalacağınız film. yine de alınmalı, izlenmeli.
kate bush’un 13 yıl aradan sonra yayımlanan yeni stüdyo albümü.
son 20 yılın ingiltere çıkışlı mükemmel popuna başarılı bir örnek. pink floyd gitaristi david gilmourun desteğiyle başladığı kariyerinin bir noktasında durmuş olsa da uzun uzun soluk aldıktan sonra aerial ile geri döndü.
lisedeyken kız arkadaşlarıma kulak deldirmenin ilkellikten başka bir şey olmadığını söylediğimde, o zaman kıllarını da aldırma gibi saçma sapan karşılıklar vermişlerdi. sanıyorum ki küpe, bayanların büyük çoğunluğu için çok önemli bir aksesuar.
az önce kuzenimle bir ingilizce metni tercüme ederken özgürlük dediğimizi duyup " benim bildiğim özgürlük anlamındaki tek ingilizce kelime feridun " diyerek bizi yarmış olan hayatımın kadını.
doyumsuz bir insanın veya şımarık bir çocuğun ağzından sıklıkla çıkabilecek cümle.
benzer seneryolara sahip sıkıcı televizyon dizilerinden sonra bana oldukça zevk vermiş olan, ancak tv izleme alışkanlığım olmadığı için her bölümünü takip edemediğim, izlerken insanın yüzünde bir tebessüm oluşturan, hoş, yetenekli oyunculardan oluşmuş kadrosuyla kendini izlettiren, atv’de salı akşamları 20’de yayınlanan yenice dizi. bu dizi bana sezen aksu’nun seni yerler şarkısını hatırlattı.
samuel beckettın en çok tanınan eseridir godotyu beklerken. gülünçlük ve tekrar üzerine temellenen ve absürd tiyatronun şaheseri olarak kabul edilen bu oyun, dünyaya ve insana ilişkin geleneksel ve yaygın kabulleri derinden sarsar. aristotelesten beri tiyatroya egemen olan kuralların, bu oyun için hiçbir geçerliği yoktur. herhangi bir olayın dile getirilmesi, aksiyonun yükselmesi, alçalması ve çözüm noktasına ulaşması söz konusu değildir. çünkü bu oyunda, bir olayın hikayesi yer almaz.
hiçbir yere götürmeyen bir yolun kenarında, yaprakları dökülmüş bir ağacın altında, yarı berduş yarı palyaço iki acayip insan, yani vladimir ve estragon, hiçbir zaman gelmeyecek olan godotyu beklerler. birinci ve daha sonra ikinci perdede bir çocuk onlara didi ve gogonun (kendilerini böyle adlandırmaktadırlar) ertesi güne kadar beklemeleri gerektiğini belirten bir mektup getirir. ama beklenen gerçekleşmez ve birbirlerine, efendi ile köle arasındaki şiddet ilişkisiyle bağlamış iki garip ve beklenmeyen kişi, yani pozzo ile lucky ortaya çıkar. bu kişiler ikinci perdede görüldüklerinde, zamanın gaddar akışıyla düşkünleşmiş ve yaşlanmış haldedirler. efendi kör, köle de dilsiz olmuştur. vladimir ve estragon ise değişmemiştir. onlar bir şiddet ve egemenlik ilişkisiyle birbirlerine bağlı değildir ve sadece birlikte beklemek olan kaderlerini kabul etmişlerdir.
oyunda tek tük aksiyona da rastlanır; kişiler ayakkabılarla ve şapkalarla oynar veya intihar etmeye çalışırlar. ama hiçbir şey değişikliğe uğramadan kendini benzeyen bir günün sonu gelmezliğini ortadan kaldıramaz. pozzo "bir gün doğduk ve bir gün öleceğiz; bu aynı andır" der. seyirci belki de tanrının son imgesi, ulaşılabilir bir gerçeklik mi, yoksa onların hayal gücünün bir ürünü mü olduğunu hiçbir zaman bilemeyecektir.
hiçbir yere götürmeyen bir yolun kenarında, yaprakları dökülmüş bir ağacın altında, yarı berduş yarı palyaço iki acayip insan, yani vladimir ve estragon, hiçbir zaman gelmeyecek olan godotyu beklerler. birinci ve daha sonra ikinci perdede bir çocuk onlara didi ve gogonun (kendilerini böyle adlandırmaktadırlar) ertesi güne kadar beklemeleri gerektiğini belirten bir mektup getirir. ama beklenen gerçekleşmez ve birbirlerine, efendi ile köle arasındaki şiddet ilişkisiyle bağlamış iki garip ve beklenmeyen kişi, yani pozzo ile lucky ortaya çıkar. bu kişiler ikinci perdede görüldüklerinde, zamanın gaddar akışıyla düşkünleşmiş ve yaşlanmış haldedirler. efendi kör, köle de dilsiz olmuştur. vladimir ve estragon ise değişmemiştir. onlar bir şiddet ve egemenlik ilişkisiyle birbirlerine bağlı değildir ve sadece birlikte beklemek olan kaderlerini kabul etmişlerdir.
oyunda tek tük aksiyona da rastlanır; kişiler ayakkabılarla ve şapkalarla oynar veya intihar etmeye çalışırlar. ama hiçbir şey değişikliğe uğramadan kendini benzeyen bir günün sonu gelmezliğini ortadan kaldıramaz. pozzo "bir gün doğduk ve bir gün öleceğiz; bu aynı andır" der. seyirci belki de tanrının son imgesi, ulaşılabilir bir gerçeklik mi, yoksa onların hayal gücünün bir ürünü mü olduğunu hiçbir zaman bilemeyecektir.
yirminci yüzyılın en güçlü kalemlerinden ve absürd tiyatronun önde gelenlerinden biri olan samuel beckett 13 nisan 1906’da irlanda’da dublin’de doğdu. iyi halli bir protestan ailenin ikinci çocuğu olan beckett, annesinin koyu dindarlığının yarattığı havanın ve babasının uzun yürüyüşler yapmaktan aldığı zevkin etkisinde kaldığı, mutlu bir çocukluk geçirdi. annesinin dindarlığından ona sadece, tedirginlik ve doğaüstü olayları sorgulama eğilimi kalmıştı. ama beckett, dini sadece can sıkıntısı veren bir şey olarak görüyordu.
kuzey irlanda’da bulunan enniskillen’de portora royal school’a ve dublin’de bulunan trinity college’e gitti. 1928-1930 yılları arasında paris’te, ecole normale superieure’ da konferanslar verdi. bu dönemde çalışmalarına büyük etkisi olan yazar james joyce’la arkadaş oldu. 1930’da m.a. derecesini tamamlamak ve trinity college’de fransızca ders vermek için dublin’e dönen beckett’a akademi hayatı çekici gelmez ve 1931’de buradan ayrılır. 1936’da bir yıl boyunca almanya’yı gezdikten sonra 1937’de paris’e yerleşir. 1940’ta naziler paris’i işgal edince fransız direnişçilere katılır, ancak 1942’de fransa’nın güneyine gidip savaşın geri kalanını rousillon da geçirir ve burada watt romanını yazar.
almanlara karşı verdiği mücadeleden dolayı 1945’te iki ödül alır. savaştan sonra paris’e dönüp fransızca yazmaya başlayan beckett bu dönemde molloy (1947), malone ölüyor (1948), adlandırılamayan (1950), özgürlük, godotyu beklerken (1949) kitaplarını bitirir. diğer eserleri aşksız ilişkiler dört dublinli hiç için metinler ve uzun öyküler imge mercier ile camier murphy oyunları arasında: oyunun sonu (1957) son band (1959) neşeli günler(1961) oyun (1964) ben değil(1973) o an(1976) ve tüm düşenler (1976) vardır. samuel beckett 1969’da edebiyat dalında nobel ödülünü almıştır.
gittikçe sonlaşan, içi boşalan yaşamın ve insan varlığının sıfırlaşma sürecini oyunlarıyla özdeş kılan beckett, bu süreç doğrultusunda dili bir hiçleşme aracı (metafizik palyaçolar olan), oyun kişilerini de bu hiçleşmenin birimleri olarak kullanır; böylece, hiçliğin kavranışlarıyla başlayan indirgeme, tüm nesnellik ve fiziksel varlık yok oluncaya kadar sürer (’soluk’ adlı oyununda olduğu gibi, doğan bir çocuğun çığlığı ile ölmek üzere olan bir adamın son nefesini kapsayan 35 saniyelik bir oyundur, ya da giderek "ben değil" de olduğu gibi, sadece içinden sözcük kırıntılarının zar zor döküldüğü bir ağızdır.)
"mutsuzluktan daha hoş bir şey olamaz" sözünde özetlenebilecek olan beckett’ın kapkara gülmecesi, çağdaş tragikomedyanın salt mutlaklaşmış biçimidir. (rober blin tarafından uzmanca sahnelenmiş olan) beckett’ın oyunları, modern tiyatroyu anlayış olarak derinden etkilemiş ve her zaman özgünlüklerini korumuşlardır.
kuzey irlanda’da bulunan enniskillen’de portora royal school’a ve dublin’de bulunan trinity college’e gitti. 1928-1930 yılları arasında paris’te, ecole normale superieure’ da konferanslar verdi. bu dönemde çalışmalarına büyük etkisi olan yazar james joyce’la arkadaş oldu. 1930’da m.a. derecesini tamamlamak ve trinity college’de fransızca ders vermek için dublin’e dönen beckett’a akademi hayatı çekici gelmez ve 1931’de buradan ayrılır. 1936’da bir yıl boyunca almanya’yı gezdikten sonra 1937’de paris’e yerleşir. 1940’ta naziler paris’i işgal edince fransız direnişçilere katılır, ancak 1942’de fransa’nın güneyine gidip savaşın geri kalanını rousillon da geçirir ve burada watt romanını yazar.
almanlara karşı verdiği mücadeleden dolayı 1945’te iki ödül alır. savaştan sonra paris’e dönüp fransızca yazmaya başlayan beckett bu dönemde molloy (1947), malone ölüyor (1948), adlandırılamayan (1950), özgürlük, godotyu beklerken (1949) kitaplarını bitirir. diğer eserleri aşksız ilişkiler dört dublinli hiç için metinler ve uzun öyküler imge mercier ile camier murphy oyunları arasında: oyunun sonu (1957) son band (1959) neşeli günler(1961) oyun (1964) ben değil(1973) o an(1976) ve tüm düşenler (1976) vardır. samuel beckett 1969’da edebiyat dalında nobel ödülünü almıştır.
gittikçe sonlaşan, içi boşalan yaşamın ve insan varlığının sıfırlaşma sürecini oyunlarıyla özdeş kılan beckett, bu süreç doğrultusunda dili bir hiçleşme aracı (metafizik palyaçolar olan), oyun kişilerini de bu hiçleşmenin birimleri olarak kullanır; böylece, hiçliğin kavranışlarıyla başlayan indirgeme, tüm nesnellik ve fiziksel varlık yok oluncaya kadar sürer (’soluk’ adlı oyununda olduğu gibi, doğan bir çocuğun çığlığı ile ölmek üzere olan bir adamın son nefesini kapsayan 35 saniyelik bir oyundur, ya da giderek "ben değil" de olduğu gibi, sadece içinden sözcük kırıntılarının zar zor döküldüğü bir ağızdır.)
"mutsuzluktan daha hoş bir şey olamaz" sözünde özetlenebilecek olan beckett’ın kapkara gülmecesi, çağdaş tragikomedyanın salt mutlaklaşmış biçimidir. (rober blin tarafından uzmanca sahnelenmiş olan) beckett’ın oyunları, modern tiyatroyu anlayış olarak derinden etkilemiş ve her zaman özgünlüklerini korumuşlardır.
anjiyoda enfeksiyon kapan 2 hasta öldü
30 ağustos, 2006 17:44:00 (tsi)
antalyada özel bir hastanede anjiyo olan ikisi kadın dört hasta operasyon sırasında enfeksiyon kaptı. hastalardan ikisi ölürken, birinin de hayati tehlikeyi atlatamadığı öğrenildi.
antalyada özel bir hastaneye kalp rahatsızlığı şikayetiyle başvuran cemal aydın, durmuş oduncu, aysun kaya ve nafiye fidana anjiyo yapıldı.
birer gün arayla anjiyo olan ve taburcu edilen hastalar, iki gün sonra yüksek ateş, bilinç kaybı şikayetiyle hastaneye başvurdu.
yapılan kontrollerde durumları ağır olduğu belirlenen hastalar, akdeniz üniversitesi tıp fakültesine sevk edildi.
anjiyo sırasında enfeksiyon kaptıkları belirlenen dört hastadan nafiye fidan ile aysun kaya hayatını kaybetti, cemal aydın ise hayati tehlikeyi atlatamadı.
olayla ilgili soruşturma başlatıldı.
30 ağustos, 2006 17:44:00 (tsi)
antalyada özel bir hastanede anjiyo olan ikisi kadın dört hasta operasyon sırasında enfeksiyon kaptı. hastalardan ikisi ölürken, birinin de hayati tehlikeyi atlatamadığı öğrenildi.
antalyada özel bir hastaneye kalp rahatsızlığı şikayetiyle başvuran cemal aydın, durmuş oduncu, aysun kaya ve nafiye fidana anjiyo yapıldı.
birer gün arayla anjiyo olan ve taburcu edilen hastalar, iki gün sonra yüksek ateş, bilinç kaybı şikayetiyle hastaneye başvurdu.
yapılan kontrollerde durumları ağır olduğu belirlenen hastalar, akdeniz üniversitesi tıp fakültesine sevk edildi.
anjiyo sırasında enfeksiyon kaptıkları belirlenen dört hastadan nafiye fidan ile aysun kaya hayatını kaybetti, cemal aydın ise hayati tehlikeyi atlatamadı.
olayla ilgili soruşturma başlatıldı.
akdeniz üniversitesi tıp fakültesi hastanesinde eğitim gören bir 3. sınıf öğrencisinin rahatlıkla okuyabileceği bir akciğer filmdeki pnömotoraksı gözden kaçıran özel hastane uzmanlarını! gördükten sonra insanın ne kendisinin gideceği ne de yakınlarının gitmesine razı olacağı kurum.
göğüs boşluğunun sağ ve sol tarafında yer alan akciğerler, biri göğüs duvarının iç yüzeyini örten diğeri ise akciğerlerin dış yüzeyini kaplayan çok ince 2 kılıfla sarılmışlardır. akciğer zarı yada plevra adı verilen bu 2 kılıf arasında normalde hava bulunmaz ve bu alandaki basınç negatif değerlerdedir. akciğer dokusu normalde aynı bir balon gibi büzülme ve sönme eğiliminde olmasına rağmen plevra boşluğundaki bu negatif basınç sayesinde şişkin kalmakta ve nefes alma sırasında solunum kasları ile göğüs boşluğu daha fazla genişletildiğinde içeriye bir miktar hava girmekte, nefes verme ile alınan hava dışarı atılmaktadır. ancak en zorlu nefes verme sonunda bile akciğerlerde belirli bir miktar hava daima kalmaktadır yani akciğer tamamen sönmemektedir. akciğeri çevreleyen ve aslında gerçek bir boşluk olmayan bu sanal boşlukta çok az miktarda kaygan bir sıvı bulunur ve bu sayede soluk alıp verme esnasında akciğerler hareket edebilir.
göğüs duvarı yaralanmalarında olduğu gibi dışarıdan veya akciğer hastalıklarına bağlı olarak akciğer dokusunun yırtılması sonucu içeriden plevra boşluğuna hava girmesi halinde bu boşluktaki basınç negatif değerlerden nötr yada pozitif değerlere yükselir ki bu durumda akciğer kendisini açık tutacak bir güç kalmadığından aynı bir balon gibi söner. pnömotoraks adı verilen bu durumda sönen akciğer kısmen yada tamamen solunum işlevini yerine getiremez hale gelir.
yukarıdaki tanımdan da anlaşılacağı gibi pnömotoraks başlıca 2 grupta sınıflandırılır. travmatik pnömotoraksta göğüs duvarını delerek plevra boşluğuna hava girmesine neden olan bir yaralanma söz konusu iken, spontan (kendiliğinden) pnömotoraksta ise akciğer dokusunun yırtılması ile havayollarımızdan plevra boşluğuna kaçak olması tabloya neden olmaktadır. spontan pnömotoraks bazen koah, akciğer tüberkülozu, astım, akciğer kanseri, bronşektazi, akciğer absesi gibi altta yatan hastalığının akciğer dokusunda yaptığı tahribat ve yırtılma sonucunda bazen de hiçbir akciğer hastalığı olmayan sağlıklı bireylerde ortaya çıkabilir.
göğüs duvarı yaralanmalarında olduğu gibi dışarıdan veya akciğer hastalıklarına bağlı olarak akciğer dokusunun yırtılması sonucu içeriden plevra boşluğuna hava girmesi halinde bu boşluktaki basınç negatif değerlerden nötr yada pozitif değerlere yükselir ki bu durumda akciğer kendisini açık tutacak bir güç kalmadığından aynı bir balon gibi söner. pnömotoraks adı verilen bu durumda sönen akciğer kısmen yada tamamen solunum işlevini yerine getiremez hale gelir.
yukarıdaki tanımdan da anlaşılacağı gibi pnömotoraks başlıca 2 grupta sınıflandırılır. travmatik pnömotoraksta göğüs duvarını delerek plevra boşluğuna hava girmesine neden olan bir yaralanma söz konusu iken, spontan (kendiliğinden) pnömotoraksta ise akciğer dokusunun yırtılması ile havayollarımızdan plevra boşluğuna kaçak olması tabloya neden olmaktadır. spontan pnömotoraks bazen koah, akciğer tüberkülozu, astım, akciğer kanseri, bronşektazi, akciğer absesi gibi altta yatan hastalığının akciğer dokusunda yaptığı tahribat ve yırtılma sonucunda bazen de hiçbir akciğer hastalığı olmayan sağlıklı bireylerde ortaya çıkabilir.
daha iyi hizmet alacağınızı düşünmenizin hata olduğu hastane. özellikle cerrahi müdahalelerde çoğu zaman güvenilir değildirler. özel hastanelerin ticari amaçla, üniversite hastanelerininse eğitim amacıyla kurulduğunu düşünürseniz o kadar da güvenilir olmadıklarını rahatlıkla anlayabilirsiniz. güler yüzle karşılanmak sizin için öncelikliyse tercih edin derim. ama önce sağlık diyorsanız her türlü hastalığınızda size en yakın sağlık ocağına başvurun, oradaki hekim ya size gereken tedaviyi verecek ya da sizi ihtiyacınız olan bölüme sevkedecektir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?