prizmadan geçen beyaz ışığın ayrıldığı renklerden her biri.
(bkz: bagil renk)
renkli bir alan parçasının, genellikle açık ve aynı ya da değişik renkte bir fon (bir arka) üzerinde görünen renk türü. bk. öz renk, renk türü, parıltı.
ing.: relative hue.
ing.: relative hue.
yeni rakı satan barlarda, müşteri çakır olduktan sonra dayanılan içkidir bu yekta. ilkönce bununla başlarsanız, aynı efe yaş üzüm rakıda olduğu gibi zeytinyağı kokusu ve tadı dayanılmaz bir hal alıyor. e bunun fiyatı 23 mü 22 mi ne, yeni rakı (70lik) 28 lira!
ben de ayda bir rakı içiyom amk! yalan mı yok!!!
ben de ayda bir rakı içiyom amk! yalan mı yok!!!
(bkz: algisal renk)
gözlemciye, görünen biçimi, boyutu, yapısı ve dokusu aynı olan iki nesne arasında ayrımlar ayırt etme olanağını sağlayan ve gözlemde aracı olan ışığın tayfsal bileşim ayrımlarının doğuracağı ile aynı türden plan, görsel algı öğesi.
ing.: perceived colour.
ing.: perceived colour.
yarrak gibi rakıdır, afedersin. ilk başlarda gayet iyiydi, etereyağı gibi kayıyordu boğazdan, sonraları anasınınkine döndü. aynen zeytinyağı kokuyor ve içtikten sonra da başağrısı yapıyor. yeni rakının üzerine kuş tanımıyorum bu alemde ben. biraz yekta olabilir, yanına yaklaşacak ki, o da gene yeni rakının bir alt karışımı olduğundan. her gün reakı içen biri olarak, bunları söyleyeyim ben.
necip fazıl kısakürekin kısa bir şiiri.
tam otuz yıldır saatim işlemiş, ben durmuşum;
gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum...
tam otuz yıldır saatim işlemiş, ben durmuşum;
gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum...
cevat çapana ait bir şiir.
neyle boğuşur insan
koşup yorulduktan sonra
geçmiş zamanın ardından
silik, karanlık anılarından başka
yapayalnız kalmışsa o yalancı pehlivan?
temennalar, naralar,
elenseler, şikeler, tuş olmalar bir yana-
nerede can yoldaşları
doruklara tırmanan
o korkusuz dağcılar,
pişmanlık denizinde
vurgun yiyen dalgıçlar?
mutluluk bir gülmüş eskiden
adı üç kez anılan.
neyle boğuşur insan
koşup yorulduktan sonra
geçmiş zamanın ardından
silik, karanlık anılarından başka
yapayalnız kalmışsa o yalancı pehlivan?
temennalar, naralar,
elenseler, şikeler, tuş olmalar bir yana-
nerede can yoldaşları
doruklara tırmanan
o korkusuz dağcılar,
pişmanlık denizinde
vurgun yiyen dalgıçlar?
mutluluk bir gülmüş eskiden
adı üç kez anılan.
hilmi yavuzun bir şiiri.
doğunun bebeleri taş bebek
değildir; say ki onlara cefa
ince yaralı bir gömlek
ve ninniler en çok akşamları zor
say ki onlar ağlarken lor
say ki gülerken çökelek
doğunun bebeleri taş bebek
değildir; yaşmaklı siirt’i
kınalı van’ı
sılayla gerdeğe girercesine
geçip gurbetin çobanı
ölüm, güz üşüşür yüzlerine
ay, gecenin şark çıbanı
doğunun bebeleri taş bebek
değildir; acıyı trahom,
gündüzü emek
gülüyse bir gelecek için kullanır
say ki anaları ova, babaları dağ
ve emzikleri tüfek.
doğunun bebeleri taş bebek
değildir; say ki onlara cefa
ince yaralı bir gömlek
ve ninniler en çok akşamları zor
say ki onlar ağlarken lor
say ki gülerken çökelek
doğunun bebeleri taş bebek
değildir; yaşmaklı siirt’i
kınalı van’ı
sılayla gerdeğe girercesine
geçip gurbetin çobanı
ölüm, güz üşüşür yüzlerine
ay, gecenin şark çıbanı
doğunun bebeleri taş bebek
değildir; acıyı trahom,
gündüzü emek
gülüyse bir gelecek için kullanır
say ki anaları ova, babaları dağ
ve emzikleri tüfek.
içerisinde çok az votka, renklendirmek için şurup ve bolca meyve suyu bulunan hafif bir içki çeşidi adı. beyoğluda, kimi mekânlarda satılmakta bu isimle.
afşar timuçine ait bir şiir.
yağmurlar yağdı ve hiç dinmedi
her biri saydam çiçeklenen saçında
yağmurlar daha çok pencereler içindi
öksüzdüm gözyaşıydım dudağında
bir sancıydım boğuk akşamlar gibi
büyüdükçe büyüdü isli ve yalnız olmak
kirazını soldurdu ağaçların
nasıl devrildi taşlar üstümüze
çoğalan nasıl boydan boya kuşkular
kar dizboyu ölümü sokakların
ezgiler sabahlarda eriyecek
gözlerin uykumda yeşerir durur
kalsam çağlar boyu yokluğunun kapısında
yaşamak bunca umuda yeniden varmak olur
ölmek seni duymamak bir gün daha
yağmurlar yağdı ve hiç dinmedi
her biri saydam çiçeklenen saçında
yağmurlar daha çok pencereler içindi
öksüzdüm gözyaşıydım dudağında
bir sancıydım boğuk akşamlar gibi
büyüdükçe büyüdü isli ve yalnız olmak
kirazını soldurdu ağaçların
nasıl devrildi taşlar üstümüze
çoğalan nasıl boydan boya kuşkular
kar dizboyu ölümü sokakların
ezgiler sabahlarda eriyecek
gözlerin uykumda yeşerir durur
kalsam çağlar boyu yokluğunun kapısında
yaşamak bunca umuda yeniden varmak olur
ölmek seni duymamak bir gün daha
kireci az olan toprağın içine marn katarak, toprağı daha iyi duruma getirme işi.
beyaz kutuları, önlükleri; o kutuların üzerine, bir torba içerisine koydukları soğan/domates/kırmızı biberleri ile yaşamımızın fenomeni olan insanlar. her açlık ânında, uzaktan belirir belirmez yanlarına koşulup iki tane almazsan olmaz lahmacunları satan insanlar.
birini çıkartırlarken kutudan, sarman; ikincisini eklerlerken üzerine, tekir demeleri de var tabii... isim koymuşlar lahmacunlarına ne güzel.
birini çıkartırlarken kutudan, sarman; ikincisini eklerlerken üzerine, tekir demeleri de var tabii... isim koymuşlar lahmacunlarına ne güzel.
faruk nafiz çamlıbele ait bir şiir.
hasretinle geçiyorken bu gençlik çağım,
ey sevdiğim, ben ümitsiz değilim gene
ak düsünce saçların kumral rengine
kollarında son aşıkın ben olacağım.
ey başında şimdi sevda rüzgarları esen,
böyle her gün yollarımdan geçsen de süzgün
sen benimsin büsbütün terk olunduğun gün ...
o mukadder günü, bilmem, düşündün mü sen?
ben bir beyaz saçlı aşık, sen bir ihtiyar ...
o gün bana yaklaşırken ey ilahi yar,
esirgeme gözlerimden bir son buseni,
kirpiğinden yavaş yavaş bir damla aksın,
çünkü, ruhum, sen de o gün anlayacaksın
ki hiç kimse benim kadar sevmemiş seni!
hasretinle geçiyorken bu gençlik çağım,
ey sevdiğim, ben ümitsiz değilim gene
ak düsünce saçların kumral rengine
kollarında son aşıkın ben olacağım.
ey başında şimdi sevda rüzgarları esen,
böyle her gün yollarımdan geçsen de süzgün
sen benimsin büsbütün terk olunduğun gün ...
o mukadder günü, bilmem, düşündün mü sen?
ben bir beyaz saçlı aşık, sen bir ihtiyar ...
o gün bana yaklaşırken ey ilahi yar,
esirgeme gözlerimden bir son buseni,
kirpiğinden yavaş yavaş bir damla aksın,
çünkü, ruhum, sen de o gün anlayacaksın
ki hiç kimse benim kadar sevmemiş seni!
bülent ecevite ait bir şiir.
insan insana yapayalnız
değildik o çağda canlıydı dünyamız
canlıydı balıkçıya salık veren rüzgar
canlıydı suçluya gürleyen bulutlar
canlıydı yağmur canlıydı toprak
yağmurdan toprağın doğurduğu yaprak
yaprağı hayvana
hayvanı insana
insanı toprağa
karan doğa
canlıydı güneş canlıydı ay canlıydı yıldız
canlıydı o çağda dünyamız
sorularla dağılmamıştı
daha dünyanın büyüsü
gün batınca bir kara perde inerdi göğe
evrenin denklemi ışıklarla yazılırdı
yansırdı yakamozlarla karanlık denize
anlamasak da yaşardık yaşamın gizini
sormazdık soramazdık
sorulanla soran ayrılmamıştı çünkü
yalnız değildik bizimleydi tanrılar
bırakırdık ellerine kendimizi
tanrılar çarpardı tanrılar kollardı
tanrılar doyururdu uyuturdu bizi
tanrıların bahçesinde güneş açarken
gün doğardı dünyamıza yeniden
mutluyduk uyuşan dostlar gibi dünyayla
sorusuz yaşıyanlar gibi mutlu
insan insana yapayalnız
değildik o çağda canlıydı dünyamız
canlıydı balıkçıya salık veren rüzgar
canlıydı suçluya gürleyen bulutlar
canlıydı yağmur canlıydı toprak
yağmurdan toprağın doğurduğu yaprak
yaprağı hayvana
hayvanı insana
insanı toprağa
karan doğa
canlıydı güneş canlıydı ay canlıydı yıldız
canlıydı o çağda dünyamız
sorularla dağılmamıştı
daha dünyanın büyüsü
gün batınca bir kara perde inerdi göğe
evrenin denklemi ışıklarla yazılırdı
yansırdı yakamozlarla karanlık denize
anlamasak da yaşardık yaşamın gizini
sormazdık soramazdık
sorulanla soran ayrılmamıştı çünkü
yalnız değildik bizimleydi tanrılar
bırakırdık ellerine kendimizi
tanrılar çarpardı tanrılar kollardı
tanrılar doyururdu uyuturdu bizi
tanrıların bahçesinde güneş açarken
gün doğardı dünyamıza yeniden
mutluyduk uyuşan dostlar gibi dünyayla
sorusuz yaşıyanlar gibi mutlu
pir sultan abdala ait bir eser.
şimdi bizim aramıza,
yola boyun veren gelsin.
şeriatı, tarikatı,
hakikatı bilen gelsin.
kişi halden anlayınca,
hakikatı dinleyince,
üstüne yol uğrayınca,
ayrılmayıp duran gelsin.
talib olunca bir talib,
işini mevlaya salıp,
izzet ile selam verip,
gönüllere giren gelsin.
koyup dünya davasını,
hakka verip sevdasını,
doğrulayup öz nefsini,
şeytanı öldüren gelsin.
pir sultanım, çelebiye,
eyvallahım var veliye.
muhiddine hal diliyle,
yolum sırrın soran gelsin.
şimdi bizim aramıza,
yola boyun veren gelsin.
şeriatı, tarikatı,
hakikatı bilen gelsin.
kişi halden anlayınca,
hakikatı dinleyince,
üstüne yol uğrayınca,
ayrılmayıp duran gelsin.
talib olunca bir talib,
işini mevlaya salıp,
izzet ile selam verip,
gönüllere giren gelsin.
koyup dünya davasını,
hakka verip sevdasını,
doğrulayup öz nefsini,
şeytanı öldüren gelsin.
pir sultanım, çelebiye,
eyvallahım var veliye.
muhiddine hal diliyle,
yolum sırrın soran gelsin.
bülent ecevitin, karısı rahşan ecevit için yazdığı bir şiiri.
birlikte öğrendik seninle
avcumuzda yüreği çarpan
kuşa sevgiyi
elele duyduk kumsalda denizin
milyon yılda yonttuğu
taşa sevgiyi
tırtılları tanıdık seninle baharda
tırtılken daha sevmeyi öğrendik
sevgiden üreyen kelebeği
toprağı evimiz gibi sevdik seninle
birlikte sevdik kuru toprakta
ev küren köstebeği
köstebeğinden toprağına taşına
tırtılından kelebeğine kuşuna
elele sevdik bu dünyayı
acısıyla sevinciyle sevdik
yazıyla kışıyla sevdik
köy-köy ülke-ülke
gökler gibi sardı dünyayı
yağmur gibi sızdı dünyaya
dünya kadar oldu sevgimiz
elele büyütüp elele derdik
elele derip insana verdik
verdikçe çoğalan sevgimizi
birlikte öğrendik seninle
avcumuzda yüreği çarpan
kuşa sevgiyi
elele duyduk kumsalda denizin
milyon yılda yonttuğu
taşa sevgiyi
tırtılları tanıdık seninle baharda
tırtılken daha sevmeyi öğrendik
sevgiden üreyen kelebeği
toprağı evimiz gibi sevdik seninle
birlikte sevdik kuru toprakta
ev küren köstebeği
köstebeğinden toprağına taşına
tırtılından kelebeğine kuşuna
elele sevdik bu dünyayı
acısıyla sevinciyle sevdik
yazıyla kışıyla sevdik
köy-köy ülke-ülke
gökler gibi sardı dünyayı
yağmur gibi sızdı dünyaya
dünya kadar oldu sevgimiz
elele büyütüp elele derdik
elele derip insana verdik
verdikçe çoğalan sevgimizi
cahit sıtkı tarancıya ait bir şiir.
korkarım felekte bir gün
bir bayram yemeğinde.
anam, babam gibi kardeşlerim de,
en güzel dalgınlığında ömrün.
beni gurbette sanıp
keşke gelseydi bu bayram
diyecekler.
ve birdenbire yürekler,
aynı acıyla yanıp
hepsinin gözleri yaşaracak.
öldüğümü hatırlayarak.
korkarım felekte bir gün
bir bayram yemeğinde.
anam, babam gibi kardeşlerim de,
en güzel dalgınlığında ömrün.
beni gurbette sanıp
keşke gelseydi bu bayram
diyecekler.
ve birdenbire yürekler,
aynı acıyla yanıp
hepsinin gözleri yaşaracak.
öldüğümü hatırlayarak.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?