karacaoğlandan...
kulak verdim dört köşeyi dinledim
ardımızdan gaybet eden çok imiş
ben dünyayı sonsuza dek belledim
meğer dünya dört sultanlık yer imiş
karşıdan uzanır yapraklı dağlar vay dağlar
hastanın derdini bilemez sağlar vay sağlar
her nere vardıysam dertliler ağlar dost
gezdim şu alemi dertsiz yok imiş
karacaoğlan der ki dosta sarılan
su değilim bulanıp da durulam
bu dünyada sevdiğine sarılan dost
ahirette sorgu sual yok imiş
karacaoğlandan...
nuhun gemisine bühtan edenler
yelken açıp yel kadrini ne bilir
ol süleyman kuş dilini bilirdi
her süleyman dil kadrini ne bilir
arap atlarında olur fırkalar
kimi sarhoş yürür kimi ırgalar
gübreliğe inip konan kargalar
has bahçede gül kadrini ne bilir
dünya benim diye zenginlik satın
helal ekmeğine haramlar katan
sonradan sonraya beyliğe yeten
zalim olur el kadrini ne bilir
(bkz: bühtan)
nuhun gemisine bühtan edenler
yelken açıp yel kadrini ne bilir
ol süleyman kuş dilini bilirdi
her süleyman dil kadrini ne bilir
arap atlarında olur fırkalar
kimi sarhoş yürür kimi ırgalar
gübreliğe inip konan kargalar
has bahçede gül kadrini ne bilir
dünya benim diye zenginlik satın
helal ekmeğine haramlar katan
sonradan sonraya beyliğe yeten
zalim olur el kadrini ne bilir
(bkz: bühtan)
(1928-2000) unutulmaz tiyatro sanatçısı.
büyük tuluat ustası naşit bey ile ermeni tiyatro oyuncusu ve kantocu amelya hanım’ın oğlu olarak 1928’de istanbul’da dünyaya geldi. çocukluğu, şehzadebaşı’ndaki millet tiyatrosu’nun üstündeki dairede kızkardeşi adile naşit ile sahneyi izleyerek geçti. babaları desteklemese de her iki kardeş de tiyatroya gönül verdiler ve ilk defa cumhuriyetin 10. yıl kutlama gecesi’nde aynı sahneyi paylaştılar.
selim naşit,1943 yılında ticaret lisesinden ayrıldıktan sonra ilk defa profesyonel olarak muhlis sabahattin’in operet topluluğunda gül fatma operetinde rol aldı. kısa bir süre sonra muammer karaca operetine geçti ve muammer karaca’nın yanında 16 yıl boyunca çalıştı.
1961’de kardeşi adile naşit ve eniştesi ziya keskiner ile ankara’da babaları adına kurdukları naşit tiyatrosu’nda çalıştı. daha sonra elhamra istanbul tiyatro sahnesi’ni toto karaca, sururiler ve muzaffer hepgürler ile paylaştı. 1966’da gönül ülkü – gazanfer özcan tiyatrosu’na geçerek kardeşi ve eniştesi ile tekrar buluştu. 1979dan itibaren ali poyrazoğlu tiyatrosunda, devekuşu kabare tiyatrosunda, karşı tiyatroda çalışan, 18 yıl akbank çocuk tiyatrosunda yer alarak tiyatroda yarım asrı geride bırakan naşit, 300e yakın oyunda rol aldı.
selim naşit tiyatroda en son tiyatro stüdyosunun histeri oyununda rol almıştı. naşit bu oyundaki rolüyle tiyatro kariyerinin ilk elle tutulur tiyatro ödülü olan afife tiyatro ödülleri en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülünü kazandı.
selim naşit birçok da televizyon dizisinde de rol almıştı. senaryosunu can barslanın yazdığı gülşen abi dizisinde gazete patronu rolüyle hafızalarda yer eden sanatçı son olarak zilyoner adlı tv dizisinde oynamıştı. onu geniş kitlelere tanıtan bir diğer yapım ise ömer vargının yönettiği her şey çok güzel olacak adlı sinema filmiydi. bir milyondan fazla seyirciyi sinemaya çeken filmde naşit buradaki rolüyle sinema yazarları derneğinin (siyad) en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülüne değer görülmüştü. selim naşit sinemada da 60a yakın filmde rol aldı.
türk tiyatrosunun baba lakaplı sanatçısı selim naşit, 54 yıllık sanat yaşamında hep küçük rollerde elle tutulur nüanslarla karakterler yaratmayı başardı.
ömrünün son yıllarını kanserle mücadelesi yüzünden sahneden ayrı geçirdi. tedavi gördüğü kadıköy şifa hastanesinde pankreas kanserine yenik düşerek 18 ağustos 2000 tarihinde 72 yaşında hayata gözlerini yumdu.
(bkz: her şey çok güzel olacak)
büyük tuluat ustası naşit bey ile ermeni tiyatro oyuncusu ve kantocu amelya hanım’ın oğlu olarak 1928’de istanbul’da dünyaya geldi. çocukluğu, şehzadebaşı’ndaki millet tiyatrosu’nun üstündeki dairede kızkardeşi adile naşit ile sahneyi izleyerek geçti. babaları desteklemese de her iki kardeş de tiyatroya gönül verdiler ve ilk defa cumhuriyetin 10. yıl kutlama gecesi’nde aynı sahneyi paylaştılar.
selim naşit,1943 yılında ticaret lisesinden ayrıldıktan sonra ilk defa profesyonel olarak muhlis sabahattin’in operet topluluğunda gül fatma operetinde rol aldı. kısa bir süre sonra muammer karaca operetine geçti ve muammer karaca’nın yanında 16 yıl boyunca çalıştı.
1961’de kardeşi adile naşit ve eniştesi ziya keskiner ile ankara’da babaları adına kurdukları naşit tiyatrosu’nda çalıştı. daha sonra elhamra istanbul tiyatro sahnesi’ni toto karaca, sururiler ve muzaffer hepgürler ile paylaştı. 1966’da gönül ülkü – gazanfer özcan tiyatrosu’na geçerek kardeşi ve eniştesi ile tekrar buluştu. 1979dan itibaren ali poyrazoğlu tiyatrosunda, devekuşu kabare tiyatrosunda, karşı tiyatroda çalışan, 18 yıl akbank çocuk tiyatrosunda yer alarak tiyatroda yarım asrı geride bırakan naşit, 300e yakın oyunda rol aldı.
selim naşit tiyatroda en son tiyatro stüdyosunun histeri oyununda rol almıştı. naşit bu oyundaki rolüyle tiyatro kariyerinin ilk elle tutulur tiyatro ödülü olan afife tiyatro ödülleri en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülünü kazandı.
selim naşit birçok da televizyon dizisinde de rol almıştı. senaryosunu can barslanın yazdığı gülşen abi dizisinde gazete patronu rolüyle hafızalarda yer eden sanatçı son olarak zilyoner adlı tv dizisinde oynamıştı. onu geniş kitlelere tanıtan bir diğer yapım ise ömer vargının yönettiği her şey çok güzel olacak adlı sinema filmiydi. bir milyondan fazla seyirciyi sinemaya çeken filmde naşit buradaki rolüyle sinema yazarları derneğinin (siyad) en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülüne değer görülmüştü. selim naşit sinemada da 60a yakın filmde rol aldı.
türk tiyatrosunun baba lakaplı sanatçısı selim naşit, 54 yıllık sanat yaşamında hep küçük rollerde elle tutulur nüanslarla karakterler yaratmayı başardı.
ömrünün son yıllarını kanserle mücadelesi yüzünden sahneden ayrı geçirdi. tedavi gördüğü kadıköy şifa hastanesinde pankreas kanserine yenik düşerek 18 ağustos 2000 tarihinde 72 yaşında hayata gözlerini yumdu.
(bkz: her şey çok güzel olacak)
mc donaldsın amerikadaki şubelerinde var olan menü çeşidi. sadece 1 dolar fiyatı var ve tavuk hamburgeri bu. cnbc-edeki jay lenonun programında, jennifer lopez, kendisine sorulan "10 dolarla mc donalds a girdin, ne yaparsın(?)" sorusuna, "1 dolarlık menüden alırım" diye cevap verdi, oradan biliyorum. ben yemem mc donaldsdan pek.
bizdeki şubelerinde, 1 lira 75 kuruş aynı zırt.
bizdeki şubelerinde, 1 lira 75 kuruş aynı zırt.
açma/germe de denilebilecek, adale uzatıcı çalışmaların genel adı. her spor dalı için gereklidir ve ille de yapılır. ısınma hareketlerinden önce ve warm downdan sonradır.
sporcularda, müsabaka sonraları kalp atım sayısını düşürmek amaçlı yapılan ısı düşürücü hareketlerin adı. stretching ve hafif koşular tercih edilir bu çalışmalarda.
futbol antrenmanlarında, "5e 2", "6ya ya da 7ye 2" şeklinde topla yapılan oyun çeşidi.
gençlerde "kontrol-pas" şeklinde uygulanır;
büyüklerde ve profesyonellerde ise "tek top" şeklinde.
gerçek müsabaka şartlarına en yakın antrenman biçimidir.
gençlerde "kontrol-pas" şeklinde uygulanır;
büyüklerde ve profesyonellerde ise "tek top" şeklinde.
gerçek müsabaka şartlarına en yakın antrenman biçimidir.
70li yıllarda servis olayının daha akıllarda olmadığı zamanlarda, yeşilköy, florya gibi o zamanların sayfiye semtlerinde gerçekleşen; bir kaç ailenin çocuklarını fayton kiralayarak ortaklaşa okula göndermesi hikayesi.
arada, faytoncu yorulurdu... sana verirdi dizginleri. çocukluk işte: gururlanırdın çokça...
arada, faytoncu yorulurdu... sana verirdi dizginleri. çocukluk işte: gururlanırdın çokça...
marcus tullius cicerodan...
"aç insanın, yemeğin tuzuna biberine bakacak hali molur?" demeye getirmiş.
latincesi: cibi condimentum est fames.
"aç insanın, yemeğin tuzuna biberine bakacak hali molur?" demeye getirmiş.
latincesi: cibi condimentum est fames.
ressamlığı da vardır tony amcanın ve çok pahalıya satılan resimler yapmakta amerikada. bir de jamie lee tabii.
eskiden geçen bir olay anlatıldığı durumlarda kullanılır.
yaramazlık etme, sürekli kımıldama işi.
- çek elini oradan lan!
- çek elini oradan lan!
ay üssü alfanın yuvası dizi. trtde yayımlanmıştı ve hemen hemen 20 yıl sonra insanlığın uzayda yaşayabileceğini varsayan bir senaryosu vardı. kaptan könig en meşhur karakteriydi fakat uzay yolu kadar tutulmadı.
zaten dedikleri de çıkmadı dizinin, bak hâlâ türban kavgası, türktü/kürttü döğüşü yapıyoruz biz burada...
uzayın amına koyiim!
zaten dedikleri de çıkmadı dizinin, bak hâlâ türban kavgası, türktü/kürttü döğüşü yapıyoruz biz burada...
uzayın amına koyiim!
gereksiz yere üst üste ve gelişigüzel giyinmek.
özellikle kış günlerinde çokça yaptığımız bir şey...
özellikle kış günlerinde çokça yaptığımız bir şey...
koyun ya da sığır akciğeri.
sakatatçılardan bu şekilde istenir. çok ince kıyılıp, ege yöresinde ekmek arası olarak da satılıyor bu ciğer. açken iyi de sonradan bi acayip oluyor insan.
hayvan onca sene oradan solumuş, yaşamış, sen git ye onu. ne bileyim!
sakatatçılardan bu şekilde istenir. çok ince kıyılıp, ege yöresinde ekmek arası olarak da satılıyor bu ciğer. açken iyi de sonradan bi acayip oluyor insan.
hayvan onca sene oradan solumuş, yaşamış, sen git ye onu. ne bileyim!
benzin: 6 saat benzin istasyonunda beklenir, sadece 20 litre benzin alınırdı. süpermiş, kurşunsuzmuş... manyak mısın lan?
sıvı yağ: bakkallar tezgah altından satarlardı. anlayacağın; sadece tanıdıklara. herkese yok!
margarin: kesinlikle yoktu!
et: sadece et balık kurumunda, o da uzun kuyruklarda beklenip yarım kilo kıyma almak içindi.
balık: ucuzdu ve hep vardı.
insan: gündüzleri herkes birbirinin gözünün içine bakardı korkudan, onlara öyle anlatıldığından. geceleri kimsecikler olmazdı sokaklarda. doğru insan çoktu. yamuk daha çok!
kavga: mahallede kimse kimseye arkadan vurmazdı. böyle bir şey olursa, ilk önce kendi arkadaşları dışlarlardı onu. teke tekti kavga esası. bir kişiyi on kişi dövmek? hadi lan...
terör: hergün gazetelerde ve trtde birbirini öldüren gençler haber olurdu. sağcısı solcusunu, solcusu sağcısını, kıstırdığı yerde... acımaksızın... çok genç suçsuz yere öldürüldü.
din: dindarı dindardı. inanmayanı inanmayan. kimse kimsenin işine burnunu sokmazdı. ha yok muydu aşağılayan? vardı olmasına da, tek tüktü...
siyaset: ecevit vardı, demirel vardı, erbakan vardı, bir de türkeş vardı. türkiyede siyaset sadece bunlara mahsustu. gençler de yaparlardı. hem de çok yaparlardı. her yerde yaparlardı. sonuna kadar yaparlardı. ama siyaset gene de bunlardan sorulurdu!
spor: amatörler amatördü, profesyoneller de amatördü. forma giyildi miydi, sonuna kadar hakkı verilirdi. (maradona 1 milyar liraya avrupaya transfer olmuştu da yer yerinden oynamıştı be)
basın: gene göttü. her ne olursa olsun, iki taraf gazetesi vardı: tercüman ve cumhuriyet. hiç durmadan, senelerce birbirleriyle çekiştiler. ama ne yaparlardı biliyor musun gene de: kimi yokluk zamanında, birbirlerinin gazetelerini kendi matbaalarında basarlardı. hürriyet evlerin, milliyet sokakların gazetesiydi.
sıvı yağ: bakkallar tezgah altından satarlardı. anlayacağın; sadece tanıdıklara. herkese yok!
margarin: kesinlikle yoktu!
et: sadece et balık kurumunda, o da uzun kuyruklarda beklenip yarım kilo kıyma almak içindi.
balık: ucuzdu ve hep vardı.
insan: gündüzleri herkes birbirinin gözünün içine bakardı korkudan, onlara öyle anlatıldığından. geceleri kimsecikler olmazdı sokaklarda. doğru insan çoktu. yamuk daha çok!
kavga: mahallede kimse kimseye arkadan vurmazdı. böyle bir şey olursa, ilk önce kendi arkadaşları dışlarlardı onu. teke tekti kavga esası. bir kişiyi on kişi dövmek? hadi lan...
terör: hergün gazetelerde ve trtde birbirini öldüren gençler haber olurdu. sağcısı solcusunu, solcusu sağcısını, kıstırdığı yerde... acımaksızın... çok genç suçsuz yere öldürüldü.
din: dindarı dindardı. inanmayanı inanmayan. kimse kimsenin işine burnunu sokmazdı. ha yok muydu aşağılayan? vardı olmasına da, tek tüktü...
siyaset: ecevit vardı, demirel vardı, erbakan vardı, bir de türkeş vardı. türkiyede siyaset sadece bunlara mahsustu. gençler de yaparlardı. hem de çok yaparlardı. her yerde yaparlardı. sonuna kadar yaparlardı. ama siyaset gene de bunlardan sorulurdu!
spor: amatörler amatördü, profesyoneller de amatördü. forma giyildi miydi, sonuna kadar hakkı verilirdi. (maradona 1 milyar liraya avrupaya transfer olmuştu da yer yerinden oynamıştı be)
basın: gene göttü. her ne olursa olsun, iki taraf gazetesi vardı: tercüman ve cumhuriyet. hiç durmadan, senelerce birbirleriyle çekiştiler. ama ne yaparlardı biliyor musun gene de: kimi yokluk zamanında, birbirlerinin gazetelerini kendi matbaalarında basarlardı. hürriyet evlerin, milliyet sokakların gazetesiydi.
piyasada satılan 50 cllik pet şişe sularının ortalama boyu.
merak fena...
merak fena...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?