(bkz: kalgelmek)
(bkz: bakakalmak)
cinsiyet değiştirdikten sonra daha bir anlamlı hale gelen durum...
(bkz: tam bağımsız türkiye)
(bkz: 45 yasinda olmanin mal olmayi engellememesi) gibi bir başlığın muhattap bünyelerde bıraktığı iz.
(bkz: seyf)
fikir ve (bkz: zikir hürriyeti) nin esas alındığı bir düşünce sistemidir.
düşünce özgürlüğünü savunduğu için provakatör gibi bir sıfatla değerlendirilmesi kendisi için gerçekten talihsizlik olmuş. ama olsun. zira kendisinin asla böyle bir niyeti yoktur.
enes bin mâlik hazretleri, resûlullah efendimiz , medine-i münevvere’ye teşriflerinde 9-10 yaşlarında idi. hemen vâlidesi annesi ümm-i süleym kendisini alıp, resûlullah’ın huzur-u saâdetlerine getirdi. hizmetlerine kabul buyurmasını istedi. “yâ resûlallah! ensâr erkek ve kadınlarından sana hediye vermiyen kalmadı. bu oğlumdan başka sana hediye verecek bir şeyim yok. bunu al. sana hizmet etsin” dedi. validesinin bu isteği kabul buyuruldu. bunun üzerine annesi: “yâ resûlallah! şu hizmetçiniz enes’e duâ buyurunuz” deyince, resûlullah efendimiz de “yâ rabbi! enes’in malını ve evlâdını mübârek ve yümünlü eyle, ömrünü uzun eyle, günahlarını af eyle” şeklinde duâ buyurdular.
hz. ebû bekir devrinde, bahreyn havâlisinin zekâtını tolamakla görevlendirimişti. hz. ebû bekir’in vefâtında, bahreyn’de bulunuyordu. daha sonra medine’ye geldi. hz. ömer’in zamanında medine’de kaldı. hz ömer, onu, meşveret meclisine (danışma kuruluna) aldı. onun kıymetli tasiyelerinden istifâde eti.
bu sırada medine’de kaldığı müddetçe, fıkıh dersi vermekle meşgul oldu. yine bu devirde enes bin mâlik , toster’de yapılan muharebede elde edilen ganimetin ve hz. ömer’e gönderilme şartı ile teslim olmayı kabul eden iran ordusu kumandanı, hürmüzan’ın, medine’ye getirilme işini üzerine almıştı. medine’den basra’ya gitmiş, hz. ömer’in vefatını burada öğrenmiştir. hz. osman zamanında da basra’da kalan enes bin mâlik fıkıh dersleri vermeye devam etti. hz. osman’ın vefâtını medine’ye gelirken yolda öğrenmiştir. enes , hz. ali’nin halifeliği zamanına yetiştiği gibi, emevî halifelerinden bir kısmını da görmüştür.
hz. enes, zulme ve haksızlığa dâima karşı olmuştur. bu konuda çekinmemiştir. onun için haccâc’ın yaptığı zulümleri görünce, halife abdülmelik’e şikâyette hiç tereddüd göstermemiştir. buna rağmen, haccâc, ona darılmamış, onun rızasını kazanmak için elinden gelen gayreti sarfetmiş ve derslerine de devam etmiştir.
bu sırada sahâbe-i kirâm’ın sayıları azaldığı için yaşayan sahâbilerin kıymeti dahada artımştı. halk, böyle mübârek zâtları arayıp buluyor, onların sohbetlerinden istifâde etmeye çalışıyorlardı. çünki bunlar, bizzat resûlullahı görüp, ruhlara gıdâ olan mübârek sözlerini, onun mübârek ağzından dinlemişlerdi. bu bakımdan herkes onlara gerekli hürmet ve saygıda kusur etmemeye gayret ediyorlardı.
fıkıh ilmine büyük hizmeti oldu
enes bin mâlik hazretleri uzun ve bereketli bir ömür yaşamıştır. basra’da vefâtına yakın hastalandı. halk, gece-gündüz ziyâretine geldi ve yanında bulundular. basra’da vefât eden en son sahâbe odur. basra’ya 9-12 km. mesâfede bulunan tat mevkiinde vefât etti. muhammed bin sîrîn tarafından gasl, techiz ve tekfini yapıldı. vefât ettiği yere defnedildi. vasiyeti üzerine, resûlullah’ın saçlarından bir miktar kabrine kondu.
hz. enes bin mâlik, peygamber efendimizin uzun seneler hizmetinde bulunması sebebiyle kur’ân-ı kerîmin tefsirini çok iyi öğrenmişti. âyetlerin tefsirine dair bildirdiği rivâyetler tefsir kitaplarını süslemektedir.
hz. enes, sahâbe-i kirâm arasında, peygamber efendimizin hallerini, sözlerini ahlâkını, işlerini bildirme bakımından en önde gelenerinden idi. dokuz yaşında resûlullah’ın hizmetine başladı. resûlullah’ın vefâtına kadar yanlarından hiç ayrılmadı. peygamber efendimizden 2230 hadîs-i şerîf bildirdi. hadîs rivâyetinde çok titiz davranırdı. bu durumu talebelerine de ısrarla tavsiye ederdi. bu bakımdan hadîs ilmine hizmeti büyüktür. hadîs ilminn yayılmasında önde gelenlerdendir.
ilim öğrenmek gayesinde olanlar onun meclisine devam ederlerdi. o “kâle resûlullah”, (resûlullah şöyle buyurdu) derken meclistekiler, derin bir huşû ve huzur içinde dinlerlerdi. birçok yerde ilim halkası kurmuştu. mekke-i mükerreme, medine-i münevvere, basra, kûfe ve şam, ders verdiği mühim merkezlerdi. zamanın haliesi bile onun derslerine gelmeyi gönülden arzu ederdi.
her yönden bereketli ve çok mübârek bir zât idi. bu da, resûl-i ekrem’in duâlarının bereketiyle idi. onun ilim deryasından istifâde edenler çoktur. hasen-i basrî, sleyman teymî, ebû kulâbe, ebû bekir bin abdullah el-müzenî bunlar arasındadır.
enes bin mâlik’in, hadîs ve tefsir ilminde olduğu gibi, fıkıh ilminde de büyük hizmeti olmuştur. müstakil bir eser teşkil edecek kadar, fetvâ ve ictihadları vardır. hz. enes ile muhtar bin fülgül arasındaki konuşma ve muhtara verdiği cevabın islâm hukuku’nda mühim bir yeri vardır.
hz.enes’e : “resûl-i ekrem’in nehyettiği (yasak ettiği) içkiler nelerdir? diye soruldu. hz. enes cevaben resûl-i ekrem’in “her sarhoş eden şey harâmdır” buyurduğunu söyledi. bunun üzerine şöyle soruldu: doğru söylüyorsun. sarhoş olmak haramdır. bir iki yudumluk bir şey içmek hakkında ne dersin” hz.enes, “çoğu sarhoş edenin azı da haramdır” cevabını verdi.
“kolaylaştırınız, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.”
enes bin mâlik hazretleri yüksek bir ahlâka sâhipti. son derece nâzik, güzel sözlü ve güler yüzlü idi. resûlullah’ı çok sever, sünnete uymaya çok dikkat ederdi.sabah namazının vakti girmeden önce uyanır, mescid-i nebeviye gider, resûl-i ekrem’e hizmet için can atardı. resûlullah’ın sesini duymak ve onah izmet, onun için en büyük sürür ve neş’e kaynağı idi. resûl-i ekrem de onun hakkında iyilikle bahsedip, yaptığı hizmetlerden dolayı duâ buyururlardı.
resûlullah’ın âhirete teşriflerinden sonra, verdiği derslerde resulullah’ın devrini, tekrar o günleri yaşar gibi, neş’e ve zevkle anlatır, talebeler üzerinde büyük tesir uyandırırdı. bu yüzden talebelerinde resûlullah’ın sevgisi apaçık görülürdü. enes bin mâlik emr-i bil-ma’rufa (iyiliği emretmek) son derece ehemmiyet verirdi. çünkü bu ümmeti, en hayırlı ümmet yapan sıfat budur, ya’nî, iyiliği emredip, kötülüğe mâni olmak.
enes bin mâlik yakışıklı ve nûrânî idi. servet sâhibi olduğu halde, çok sade bir hayat yaşadı. dünya zînet (süs) ve lezzetine, dünyâlığa ehemmiyet vermedi. fakirleri ve yoksulları gözetir, onlara gerekli yardımda bulunurdu. talebelerinin ihtiyaçlarını kendisi temin ederdi. resûlullah’a olan sevgisini her fırsatta dile getirirdi.
peygamber efendimiz , enes bin mâlik hakkında şöyle buyurdular:
“ey enes, bir iş yapmak istediğin vakit, yedi defa rabbine istihâre et. sonra kalbinin meylettiği tarafı yap. hayır ondadır.”
“ey enes, biliyor musun, mağfireti (bağışlamayı) gerektiren hususlardan biri de, müslüman kardeşini sevindirmendir. onun üzüntüsünü giderirsin, yahut içini rahatlatırsın, yahut ona bir mal verirsin veya borcunu ödersin, yahut kendisi olmadığı zaman, çoluk çocuğuna göz kulak olursun.”
enes bin mâlik’in bizzat resûl-i ekrem efendimizden rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden bir kısmı aşağıdadır:
“kolaylaştırınız, (zorlaştırmayınız) güçleşdirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.”
“herhangi biriniz kendi nefsi için istediğini, müslüman kardeşi için de istemedikçe gerçek mü’min olamaz.”
“birbirinize buğz etmeyiniz, hased etmeyiniz (kıskanmayınız) birbirinize sırt çevirmeyiniz. ey allah’ın kulları! kardeş olunuz. bir müslüman için kardeşini üç günden fazla terk etmek (küsmek) helâl olmaz.”
hesabı sorulmayan dört şey!
enes bin malik’in rivayet ettiği hadis-i şerifler:
“şu dört şeyin sarf edilmesinden, kul kıyâmet gününde hesaba çekilmez. bunlar: ana, babasına sarf ettiği, iftar için sarf ettiği, sahur için sarf ettiği, çoluk-çocuğu için sarf ettiği nafakalardır.”
“sizden bir kimse başına gelen bir musîbetten dolayı ölümü istemesin. ölümü isteyecek kadar sıkıntılı bir durum içerisine d üşmüş olanlar, yâ rabbi! hayat hakkımda hayırlı olduğu müddetçe beni yaşat, yoksa, ruhumu kabzeyle, desin.”
“kim allahü teâlâya kavuşmak isterse, allahü teâlâ da ona kavuşmak ister. kim bunu istemezse, allahü teâlâ da istemez.” bunun üzerine biz, yâ resûlallah, hepimiz ölümü istemeyiz, dedik. resûlullah şöyle cevap verdiler: “bu ölümü istememek değil, mü’min dünyadan ayrılacağı zaman, âkıbetinin iyi olacağına dair müjdeler kendisine verilir, böylece allahü teâlaya kavuşmak ister. bu kavuşma, onun en çok istediği şeydir. fakat kâfir ve fâcir son nefesinde, sonunun iyi olmadığını görür ve cenâb-ı hakka kavuşmağı istemez. allahü teâlâ da ona kavuşmayı istemez.”
“kendisinde şu üç sıfat bulunan imânın tadını duyar: allahü teâlâ ve resûlünü başkalarından daha çok sevmek, sevdiğini allah için sevmek, küfürden kurtulup hidâyete kavuştuktan sonra, ateşe atılmayı ne kadar istemezse, küfre dönmeyi de o derecede kerih ve kötü görmek.”
“kıyamet günü bir komşu diğer komşuyu yakalar, onu salıvermez ve şöyle der: “yâ rabbi! sen buna çok ihsanda bulundun. bana ise az verdin. en aç idim. o tok olarak uyudu. on: “bana kapısını niçin kapadığını, kendisine verdiğin rızıktan beni niçin mahrûm ettiğini sor der.”
“bir kimse dünyada ipekli elbise giyerse, ahirette giyemez.”
“mi’raca çıktığım gece, dudakları makasla kırpılan bazı kimseler gördüm. cebrâile, bunların, kimler olduğunu sordum. cebrâil “bunlar, ümmetinden, herkese, iyiliği emredip, kendilerini unutan ve kur’ân-ı kerîmi okuyup da ona uymıyan, onunla amel etmeyenlerdir, cevabını verdi.”
“allahü teâlâ, bütün insanlar arasında beni seçti, ayırdı. insanların en iyisini bana eshâb olarak seçti. bunların arasından da, bana akraba ve yardımcı olarak en üstünlerini ayırdı. bir kimse beni sevdiği için bunlara hürmet ederse, allahü teâlâ onuh her tehlikeden korur. onlara hakâret ederek beni incitenleri de incitir.”
enes bin mâlik’e nasihatleri
resûlullah’ın, enes bin mâlik’e nasihatleri:
“ey oğul! elinden geldiği kadar abdestli ol. çünki kim abdestli olarak ölürse ona şehidlik sevâbı verilir.”
“ey oğul! kimse hakkında kötülük belemeden sabahlamaya ve akşamlamağa çalış. bunu başarırsan, hesabın çok kolay olur.”
“müslümanlardan büyüklere hürmet, küçüklerine merhamet et.”
hz. katâde, hz. enes’e, resûlullah’ın en çok yaptıkları duânınne olduğunu sorunca, “allahümme rabbenâ âtina fiddünyâ haseneten ve fil âhıreti haseneten ve kınâ azâbennâr” duâsını çok okuduklarını bildirdi. katâde , hz. enes’in duâ edeceği zaman, bununla duâ ettiğini veya duasına, bu duâyı da ilâve ettiğini nakleder.
enes buyurur ki: bir gün bir a’rabî, resûl-i ekrem’e gelip, “yâ resûlallah! kıyâmet ne zaman kopacak? diye sormuştu. bu sırada ikâmet okunduğu için, resûlullah cevap vermeden namaza durmuşlardı. namazdan sonra, kıyâmeti soranın nerede olduğunu sordular. a’rabî, “benim yâ resûlallah” dedi. resûl-i ekrem ona kıyâmet için ne hazırladığını sordu. a’rabî, fazla bir hazırlığı olmadığını, ancak allahü teâlâ ve resûlünü sevdiğini, söyleyince, resûlullah “kişi sevdikleri ile beraberdir” cevabını verdi. eshâb-ı kirâm bu mübârek hadîsi işitince çok sevinmişler, buna sevindikleri kadar başka bir şeye sevinmemişlerdir.
“üç şey ölünün peşinden kabre kadar gider. çoluk çocuğu, malı ve ameli. bunlardan, ailesi ve malı döner. onunla sadece ameli kalır.”
peygamber efendimizin zevcelerinin birine üç kişi gelip, peygamber efendimizin ibâdetini sordular. ne kadar yaptığını öğrendikleri zaman, bunu az gördüler. “peygamberin yanında biz neyiz? onun geçmiş ve gelecek bütün günâhları bağışlanmıştır” dediler. bunlardan birisi, “devamlı bütün gece namaz kılacaım.” dedi. diğeri, “ömrüm boyunca oruç tutacağım hiç oruçsuz olmayacağım” dedi. üçüncüsü ise, “kadınlardan uzak kalacağım, hiç evlenmiyeceğim” dedi. bu sırada peygamber efendimiz teşrif buyurdular: “şöyle şöyle diyenler, sizler misiniz? bakınız! allahü teâlâya yemin ederim ki, allahü teâlâdan en çok korkanınız ve ona karşı gelmekten en fazla sakınananız benim. buna rağmen, bazen oruç tutuyorum, bazen tutmuyorum. namaz kılıyorum, uyuyorum. kadınlarla evleniyorum. kim, benim sünnetimden yüz çevirirse, o kimse benden değildir.”
“zalim, mazlum herkese yardım edin!”
hz. enes bin malik’in bildirdiği hadis-i şerifler:
peygamber efendimiz “ister zâlim olsun, ister mazlum olsun, mü’min kardeşinize yardım ediniz” buyurdu. eshâb’dan birisi: “yâ resûlallah! mazlum olan kimseye yardım ederim fakat zâlime nasıl yardım edebilirim? dedi. resûlullah efendimiz, “zâlimi, zulüm yapmaktan alıkorsun, işte bu ona yardımdır.” buyurdular.
bir gün resûlullah benzerini hiç duymadığım bir hutbe okudular: “eğer, siz benim bildirdiklerimi bilmiş olsaydınız, herhalde az güler, çok ağlardınız” buyurdu. bunun üzerine, resûlullah’ın eshâbı yüzlerini kapayarak ağladılar.”
“kâfir bir iyilik yaptığı zaman, ona karşı dünyalık verilir. fakat mü’mine gelince, allahü teâlâ, onun iyiliklerini âhirete saklar. dünyada da taatına göre rızık verilir.”
resûlullah buyurdu: “allahü teâlâ buyuruyor ki: “ey âdemoğlu! sen bana duâ edip, benden istediğin müddetçe, sende bulunan günahları bağışlarım. onların çokluğuna ve ağırlığına bakmam. ey âdemoğlu! günahların yerle göka rasını dolduracak kadar bile olsa, fakat benden günahlarının bağışlanmasını istesen (istiğfar etsen) senin bu günahlarını bağışlarım. ey âdemoğlu! yeryüzünü dolduracak günahlarla huzuruma gelsen, şirk koşmadan bana kavuşsan, yeryüzünü dolduracak bir mağfiret ve af ile seni bağışlarım.”
resûlullah’ın yanında iki kişi aksırdı. birine, “allah sana merhâmet eylesin” buyurduğu halde, diğerine bu mukâbelede bulunmadı. yâ resûlullah, allah’dan, buna rahmet diledin, niçin öbürüne dilemedin denilince, “bu allahü teâlâya hamd etti (elhamdülillah dedi) öbürü ise hamd etmedi” buyurdu.
hz. enes bin mâlik buyurdu ki: “üç sınıf insan, hesap gününde allahü teâlânın rahmetine kavuşur:
1. akrabasını ziyaret eden.
2. kocası ölüp yetimlerle kalan ve ölünceye kadar onlara bakan kadın.
3. ziyafet sofrası kurulup, yetimleri ve kimsesizleri davet eden kimse.”
enes bin mâlik hazretleri: “bismillâhirrahmânirrahîm ve lâhavle ve lâ-kuvvete illâ billâhil” aliyyil’azîm” okumanın sinir hastalığına ve bütün hastalıklara iyi geldiğini haber vermiştir.
hz. ebû bekir devrinde, bahreyn havâlisinin zekâtını tolamakla görevlendirimişti. hz. ebû bekir’in vefâtında, bahreyn’de bulunuyordu. daha sonra medine’ye geldi. hz. ömer’in zamanında medine’de kaldı. hz ömer, onu, meşveret meclisine (danışma kuruluna) aldı. onun kıymetli tasiyelerinden istifâde eti.
bu sırada medine’de kaldığı müddetçe, fıkıh dersi vermekle meşgul oldu. yine bu devirde enes bin mâlik , toster’de yapılan muharebede elde edilen ganimetin ve hz. ömer’e gönderilme şartı ile teslim olmayı kabul eden iran ordusu kumandanı, hürmüzan’ın, medine’ye getirilme işini üzerine almıştı. medine’den basra’ya gitmiş, hz. ömer’in vefatını burada öğrenmiştir. hz. osman zamanında da basra’da kalan enes bin mâlik fıkıh dersleri vermeye devam etti. hz. osman’ın vefâtını medine’ye gelirken yolda öğrenmiştir. enes , hz. ali’nin halifeliği zamanına yetiştiği gibi, emevî halifelerinden bir kısmını da görmüştür.
hz. enes, zulme ve haksızlığa dâima karşı olmuştur. bu konuda çekinmemiştir. onun için haccâc’ın yaptığı zulümleri görünce, halife abdülmelik’e şikâyette hiç tereddüd göstermemiştir. buna rağmen, haccâc, ona darılmamış, onun rızasını kazanmak için elinden gelen gayreti sarfetmiş ve derslerine de devam etmiştir.
bu sırada sahâbe-i kirâm’ın sayıları azaldığı için yaşayan sahâbilerin kıymeti dahada artımştı. halk, böyle mübârek zâtları arayıp buluyor, onların sohbetlerinden istifâde etmeye çalışıyorlardı. çünki bunlar, bizzat resûlullahı görüp, ruhlara gıdâ olan mübârek sözlerini, onun mübârek ağzından dinlemişlerdi. bu bakımdan herkes onlara gerekli hürmet ve saygıda kusur etmemeye gayret ediyorlardı.
fıkıh ilmine büyük hizmeti oldu
enes bin mâlik hazretleri uzun ve bereketli bir ömür yaşamıştır. basra’da vefâtına yakın hastalandı. halk, gece-gündüz ziyâretine geldi ve yanında bulundular. basra’da vefât eden en son sahâbe odur. basra’ya 9-12 km. mesâfede bulunan tat mevkiinde vefât etti. muhammed bin sîrîn tarafından gasl, techiz ve tekfini yapıldı. vefât ettiği yere defnedildi. vasiyeti üzerine, resûlullah’ın saçlarından bir miktar kabrine kondu.
hz. enes bin mâlik, peygamber efendimizin uzun seneler hizmetinde bulunması sebebiyle kur’ân-ı kerîmin tefsirini çok iyi öğrenmişti. âyetlerin tefsirine dair bildirdiği rivâyetler tefsir kitaplarını süslemektedir.
hz. enes, sahâbe-i kirâm arasında, peygamber efendimizin hallerini, sözlerini ahlâkını, işlerini bildirme bakımından en önde gelenerinden idi. dokuz yaşında resûlullah’ın hizmetine başladı. resûlullah’ın vefâtına kadar yanlarından hiç ayrılmadı. peygamber efendimizden 2230 hadîs-i şerîf bildirdi. hadîs rivâyetinde çok titiz davranırdı. bu durumu talebelerine de ısrarla tavsiye ederdi. bu bakımdan hadîs ilmine hizmeti büyüktür. hadîs ilminn yayılmasında önde gelenlerdendir.
ilim öğrenmek gayesinde olanlar onun meclisine devam ederlerdi. o “kâle resûlullah”, (resûlullah şöyle buyurdu) derken meclistekiler, derin bir huşû ve huzur içinde dinlerlerdi. birçok yerde ilim halkası kurmuştu. mekke-i mükerreme, medine-i münevvere, basra, kûfe ve şam, ders verdiği mühim merkezlerdi. zamanın haliesi bile onun derslerine gelmeyi gönülden arzu ederdi.
her yönden bereketli ve çok mübârek bir zât idi. bu da, resûl-i ekrem’in duâlarının bereketiyle idi. onun ilim deryasından istifâde edenler çoktur. hasen-i basrî, sleyman teymî, ebû kulâbe, ebû bekir bin abdullah el-müzenî bunlar arasındadır.
enes bin mâlik’in, hadîs ve tefsir ilminde olduğu gibi, fıkıh ilminde de büyük hizmeti olmuştur. müstakil bir eser teşkil edecek kadar, fetvâ ve ictihadları vardır. hz. enes ile muhtar bin fülgül arasındaki konuşma ve muhtara verdiği cevabın islâm hukuku’nda mühim bir yeri vardır.
hz.enes’e : “resûl-i ekrem’in nehyettiği (yasak ettiği) içkiler nelerdir? diye soruldu. hz. enes cevaben resûl-i ekrem’in “her sarhoş eden şey harâmdır” buyurduğunu söyledi. bunun üzerine şöyle soruldu: doğru söylüyorsun. sarhoş olmak haramdır. bir iki yudumluk bir şey içmek hakkında ne dersin” hz.enes, “çoğu sarhoş edenin azı da haramdır” cevabını verdi.
“kolaylaştırınız, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.”
enes bin mâlik hazretleri yüksek bir ahlâka sâhipti. son derece nâzik, güzel sözlü ve güler yüzlü idi. resûlullah’ı çok sever, sünnete uymaya çok dikkat ederdi.sabah namazının vakti girmeden önce uyanır, mescid-i nebeviye gider, resûl-i ekrem’e hizmet için can atardı. resûlullah’ın sesini duymak ve onah izmet, onun için en büyük sürür ve neş’e kaynağı idi. resûl-i ekrem de onun hakkında iyilikle bahsedip, yaptığı hizmetlerden dolayı duâ buyururlardı.
resûlullah’ın âhirete teşriflerinden sonra, verdiği derslerde resulullah’ın devrini, tekrar o günleri yaşar gibi, neş’e ve zevkle anlatır, talebeler üzerinde büyük tesir uyandırırdı. bu yüzden talebelerinde resûlullah’ın sevgisi apaçık görülürdü. enes bin mâlik emr-i bil-ma’rufa (iyiliği emretmek) son derece ehemmiyet verirdi. çünkü bu ümmeti, en hayırlı ümmet yapan sıfat budur, ya’nî, iyiliği emredip, kötülüğe mâni olmak.
enes bin mâlik yakışıklı ve nûrânî idi. servet sâhibi olduğu halde, çok sade bir hayat yaşadı. dünya zînet (süs) ve lezzetine, dünyâlığa ehemmiyet vermedi. fakirleri ve yoksulları gözetir, onlara gerekli yardımda bulunurdu. talebelerinin ihtiyaçlarını kendisi temin ederdi. resûlullah’a olan sevgisini her fırsatta dile getirirdi.
peygamber efendimiz , enes bin mâlik hakkında şöyle buyurdular:
“ey enes, bir iş yapmak istediğin vakit, yedi defa rabbine istihâre et. sonra kalbinin meylettiği tarafı yap. hayır ondadır.”
“ey enes, biliyor musun, mağfireti (bağışlamayı) gerektiren hususlardan biri de, müslüman kardeşini sevindirmendir. onun üzüntüsünü giderirsin, yahut içini rahatlatırsın, yahut ona bir mal verirsin veya borcunu ödersin, yahut kendisi olmadığı zaman, çoluk çocuğuna göz kulak olursun.”
enes bin mâlik’in bizzat resûl-i ekrem efendimizden rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden bir kısmı aşağıdadır:
“kolaylaştırınız, (zorlaştırmayınız) güçleşdirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.”
“herhangi biriniz kendi nefsi için istediğini, müslüman kardeşi için de istemedikçe gerçek mü’min olamaz.”
“birbirinize buğz etmeyiniz, hased etmeyiniz (kıskanmayınız) birbirinize sırt çevirmeyiniz. ey allah’ın kulları! kardeş olunuz. bir müslüman için kardeşini üç günden fazla terk etmek (küsmek) helâl olmaz.”
hesabı sorulmayan dört şey!
enes bin malik’in rivayet ettiği hadis-i şerifler:
“şu dört şeyin sarf edilmesinden, kul kıyâmet gününde hesaba çekilmez. bunlar: ana, babasına sarf ettiği, iftar için sarf ettiği, sahur için sarf ettiği, çoluk-çocuğu için sarf ettiği nafakalardır.”
“sizden bir kimse başına gelen bir musîbetten dolayı ölümü istemesin. ölümü isteyecek kadar sıkıntılı bir durum içerisine d üşmüş olanlar, yâ rabbi! hayat hakkımda hayırlı olduğu müddetçe beni yaşat, yoksa, ruhumu kabzeyle, desin.”
“kim allahü teâlâya kavuşmak isterse, allahü teâlâ da ona kavuşmak ister. kim bunu istemezse, allahü teâlâ da istemez.” bunun üzerine biz, yâ resûlallah, hepimiz ölümü istemeyiz, dedik. resûlullah şöyle cevap verdiler: “bu ölümü istememek değil, mü’min dünyadan ayrılacağı zaman, âkıbetinin iyi olacağına dair müjdeler kendisine verilir, böylece allahü teâlaya kavuşmak ister. bu kavuşma, onun en çok istediği şeydir. fakat kâfir ve fâcir son nefesinde, sonunun iyi olmadığını görür ve cenâb-ı hakka kavuşmağı istemez. allahü teâlâ da ona kavuşmayı istemez.”
“kendisinde şu üç sıfat bulunan imânın tadını duyar: allahü teâlâ ve resûlünü başkalarından daha çok sevmek, sevdiğini allah için sevmek, küfürden kurtulup hidâyete kavuştuktan sonra, ateşe atılmayı ne kadar istemezse, küfre dönmeyi de o derecede kerih ve kötü görmek.”
“kıyamet günü bir komşu diğer komşuyu yakalar, onu salıvermez ve şöyle der: “yâ rabbi! sen buna çok ihsanda bulundun. bana ise az verdin. en aç idim. o tok olarak uyudu. on: “bana kapısını niçin kapadığını, kendisine verdiğin rızıktan beni niçin mahrûm ettiğini sor der.”
“bir kimse dünyada ipekli elbise giyerse, ahirette giyemez.”
“mi’raca çıktığım gece, dudakları makasla kırpılan bazı kimseler gördüm. cebrâile, bunların, kimler olduğunu sordum. cebrâil “bunlar, ümmetinden, herkese, iyiliği emredip, kendilerini unutan ve kur’ân-ı kerîmi okuyup da ona uymıyan, onunla amel etmeyenlerdir, cevabını verdi.”
“allahü teâlâ, bütün insanlar arasında beni seçti, ayırdı. insanların en iyisini bana eshâb olarak seçti. bunların arasından da, bana akraba ve yardımcı olarak en üstünlerini ayırdı. bir kimse beni sevdiği için bunlara hürmet ederse, allahü teâlâ onuh her tehlikeden korur. onlara hakâret ederek beni incitenleri de incitir.”
enes bin mâlik’e nasihatleri
resûlullah’ın, enes bin mâlik’e nasihatleri:
“ey oğul! elinden geldiği kadar abdestli ol. çünki kim abdestli olarak ölürse ona şehidlik sevâbı verilir.”
“ey oğul! kimse hakkında kötülük belemeden sabahlamaya ve akşamlamağa çalış. bunu başarırsan, hesabın çok kolay olur.”
“müslümanlardan büyüklere hürmet, küçüklerine merhamet et.”
hz. katâde, hz. enes’e, resûlullah’ın en çok yaptıkları duânınne olduğunu sorunca, “allahümme rabbenâ âtina fiddünyâ haseneten ve fil âhıreti haseneten ve kınâ azâbennâr” duâsını çok okuduklarını bildirdi. katâde , hz. enes’in duâ edeceği zaman, bununla duâ ettiğini veya duasına, bu duâyı da ilâve ettiğini nakleder.
enes buyurur ki: bir gün bir a’rabî, resûl-i ekrem’e gelip, “yâ resûlallah! kıyâmet ne zaman kopacak? diye sormuştu. bu sırada ikâmet okunduğu için, resûlullah cevap vermeden namaza durmuşlardı. namazdan sonra, kıyâmeti soranın nerede olduğunu sordular. a’rabî, “benim yâ resûlallah” dedi. resûl-i ekrem ona kıyâmet için ne hazırladığını sordu. a’rabî, fazla bir hazırlığı olmadığını, ancak allahü teâlâ ve resûlünü sevdiğini, söyleyince, resûlullah “kişi sevdikleri ile beraberdir” cevabını verdi. eshâb-ı kirâm bu mübârek hadîsi işitince çok sevinmişler, buna sevindikleri kadar başka bir şeye sevinmemişlerdir.
“üç şey ölünün peşinden kabre kadar gider. çoluk çocuğu, malı ve ameli. bunlardan, ailesi ve malı döner. onunla sadece ameli kalır.”
peygamber efendimizin zevcelerinin birine üç kişi gelip, peygamber efendimizin ibâdetini sordular. ne kadar yaptığını öğrendikleri zaman, bunu az gördüler. “peygamberin yanında biz neyiz? onun geçmiş ve gelecek bütün günâhları bağışlanmıştır” dediler. bunlardan birisi, “devamlı bütün gece namaz kılacaım.” dedi. diğeri, “ömrüm boyunca oruç tutacağım hiç oruçsuz olmayacağım” dedi. üçüncüsü ise, “kadınlardan uzak kalacağım, hiç evlenmiyeceğim” dedi. bu sırada peygamber efendimiz teşrif buyurdular: “şöyle şöyle diyenler, sizler misiniz? bakınız! allahü teâlâya yemin ederim ki, allahü teâlâdan en çok korkanınız ve ona karşı gelmekten en fazla sakınananız benim. buna rağmen, bazen oruç tutuyorum, bazen tutmuyorum. namaz kılıyorum, uyuyorum. kadınlarla evleniyorum. kim, benim sünnetimden yüz çevirirse, o kimse benden değildir.”
“zalim, mazlum herkese yardım edin!”
hz. enes bin malik’in bildirdiği hadis-i şerifler:
peygamber efendimiz “ister zâlim olsun, ister mazlum olsun, mü’min kardeşinize yardım ediniz” buyurdu. eshâb’dan birisi: “yâ resûlallah! mazlum olan kimseye yardım ederim fakat zâlime nasıl yardım edebilirim? dedi. resûlullah efendimiz, “zâlimi, zulüm yapmaktan alıkorsun, işte bu ona yardımdır.” buyurdular.
bir gün resûlullah benzerini hiç duymadığım bir hutbe okudular: “eğer, siz benim bildirdiklerimi bilmiş olsaydınız, herhalde az güler, çok ağlardınız” buyurdu. bunun üzerine, resûlullah’ın eshâbı yüzlerini kapayarak ağladılar.”
“kâfir bir iyilik yaptığı zaman, ona karşı dünyalık verilir. fakat mü’mine gelince, allahü teâlâ, onun iyiliklerini âhirete saklar. dünyada da taatına göre rızık verilir.”
resûlullah buyurdu: “allahü teâlâ buyuruyor ki: “ey âdemoğlu! sen bana duâ edip, benden istediğin müddetçe, sende bulunan günahları bağışlarım. onların çokluğuna ve ağırlığına bakmam. ey âdemoğlu! günahların yerle göka rasını dolduracak kadar bile olsa, fakat benden günahlarının bağışlanmasını istesen (istiğfar etsen) senin bu günahlarını bağışlarım. ey âdemoğlu! yeryüzünü dolduracak günahlarla huzuruma gelsen, şirk koşmadan bana kavuşsan, yeryüzünü dolduracak bir mağfiret ve af ile seni bağışlarım.”
resûlullah’ın yanında iki kişi aksırdı. birine, “allah sana merhâmet eylesin” buyurduğu halde, diğerine bu mukâbelede bulunmadı. yâ resûlullah, allah’dan, buna rahmet diledin, niçin öbürüne dilemedin denilince, “bu allahü teâlâya hamd etti (elhamdülillah dedi) öbürü ise hamd etmedi” buyurdu.
hz. enes bin mâlik buyurdu ki: “üç sınıf insan, hesap gününde allahü teâlânın rahmetine kavuşur:
1. akrabasını ziyaret eden.
2. kocası ölüp yetimlerle kalan ve ölünceye kadar onlara bakan kadın.
3. ziyafet sofrası kurulup, yetimleri ve kimsesizleri davet eden kimse.”
enes bin mâlik hazretleri: “bismillâhirrahmânirrahîm ve lâhavle ve lâ-kuvvete illâ billâhil” aliyyil’azîm” okumanın sinir hastalığına ve bütün hastalıklara iyi geldiğini haber vermiştir.
fahreddin er razi nin yorumu..
bil ki marifetullah, (adeta) hazır olan (elde olan) bir cennettir. çünkü cennet, aklına ve arzularının özlemlerine
nail olmandır. işte bundan dolayı cennet, aklı ile arzusu anlaşamadığı zaman, hz. adem (a.s) için cennet olmadı. kabir de mü’min için bir hapishane değildir. çünkü mü’min için orada, aklı ile hevâ-u hevesini birleştiren şey hâsıl olur. hem sonra marifetullah, hevâ-u hevesin ve aklın istediği şeylerdendir. binaenaleyh marifetullah, mutlak manada bir cennet olur. söylediğimiz bu şeylerin izahı şöyledir: akıl, iyiliklerin emanet edileceği bir emin (güvenilir) zat ister. şehvet (heva-u heves) de, kendisinden, tad alacağı şeyleri taleb edebileceği bir zengin zat ister. hatta akıl, yüksek himmeti (gayreti) olan insan gibi, ancak mevlasına boyun eğer. heva da, bir zenginin geldiğini duyunca, iyilikte bulunmasını isteyen kimse gibi, mevlasının iyiliğini istemek için gayrete gelir. hatta akıl, geçmiş nimetlerine şükretmek için, mevtasını yakından tanımak (marifetullah) ister; heva ise, gözlediği nimetlerini elde etme arzusuyla, mevlasının marifetini elde etmek ister. bu ikisi, o mevlanın istediği gibi, onu âlim ve zengin olarak bildikleri (öğrendikleri) zaman, hiç kimseye şükretmem" der, şehvet de, "senden başka hiç kimseden birşey istemem" der. sonra şüphe gelir ve "ey akıl nasıl sadece ona şükredersin, belki o’nun bir benzeri (dengi) vardır? sen ey şehvet, sadece o’nunla yetinirsin, belki orada başka bir kapı vardır?" der. böylece akıl şaşkın bir halde kalır ve bu rahatı kaçar. dolayısıyla yakîn cevherine (madenine) ulaşmak-kavuşmak için istidlal alemine gitmek ister. binâenaleyh hak teâlâ sanki, "bana hizmet ve şükür ile meşgul olma lezzeti, nasıl kuluma gizli kalır" demiş ve resulünü göndermiş ve ona, "bunu, kendinden söyleme, aksine de ki: "doğru olarak bildiğim (allah) bana şöyle diyor: "de ki: o allah birdir." öyleyse sana, vahdaniyetini naklî delil ile öğretti. akıl yürütme ve tefekkür etme zahmetinden seni kurtardı."
bunun izahı şudur, istekler üç kısımdır: bir kısmı, kendisine naklî delil ile ulaşılması mümkün olmayanlardır. bunlar, allah’ın zatını, ilmini, kudretini ve mucizelerin doğruluğunu bilmek gibi, semiyyatın geçerli oluşunun kendilerinden geçerli olmasına bağlı olduğu şeylerdir. bir kısım, kendisine ancak semiyyat (naklî delil ile) ulaşabilen şeylerdendir. bunlar da, vukuunun mümkün olduğu akil ite bilinen herşeyin vaki olmasıdır. üçüncü kısım da, kendisine akıl ve semiyyatın birlikte ulaşabileceği şeylerdir. bu da, allah’ın bir olduğunu ve onun, görülmesinin mümkün olduğunu bilmek gibi şeylerdir. vahdaniyyetin, yani allah’ın birliğinden delillerini, "eğer bu ikisinde, (göklerde ve yerde), allah’tan başka ilahlar olsaydı, bunlar fesada uğrardı" yla özetler.
bil ki marifetullah, (adeta) hazır olan (elde olan) bir cennettir. çünkü cennet, aklına ve arzularının özlemlerine
nail olmandır. işte bundan dolayı cennet, aklı ile arzusu anlaşamadığı zaman, hz. adem (a.s) için cennet olmadı. kabir de mü’min için bir hapishane değildir. çünkü mü’min için orada, aklı ile hevâ-u hevesini birleştiren şey hâsıl olur. hem sonra marifetullah, hevâ-u hevesin ve aklın istediği şeylerdendir. binaenaleyh marifetullah, mutlak manada bir cennet olur. söylediğimiz bu şeylerin izahı şöyledir: akıl, iyiliklerin emanet edileceği bir emin (güvenilir) zat ister. şehvet (heva-u heves) de, kendisinden, tad alacağı şeyleri taleb edebileceği bir zengin zat ister. hatta akıl, yüksek himmeti (gayreti) olan insan gibi, ancak mevlasına boyun eğer. heva da, bir zenginin geldiğini duyunca, iyilikte bulunmasını isteyen kimse gibi, mevlasının iyiliğini istemek için gayrete gelir. hatta akıl, geçmiş nimetlerine şükretmek için, mevtasını yakından tanımak (marifetullah) ister; heva ise, gözlediği nimetlerini elde etme arzusuyla, mevlasının marifetini elde etmek ister. bu ikisi, o mevlanın istediği gibi, onu âlim ve zengin olarak bildikleri (öğrendikleri) zaman, hiç kimseye şükretmem" der, şehvet de, "senden başka hiç kimseden birşey istemem" der. sonra şüphe gelir ve "ey akıl nasıl sadece ona şükredersin, belki o’nun bir benzeri (dengi) vardır? sen ey şehvet, sadece o’nunla yetinirsin, belki orada başka bir kapı vardır?" der. böylece akıl şaşkın bir halde kalır ve bu rahatı kaçar. dolayısıyla yakîn cevherine (madenine) ulaşmak-kavuşmak için istidlal alemine gitmek ister. binâenaleyh hak teâlâ sanki, "bana hizmet ve şükür ile meşgul olma lezzeti, nasıl kuluma gizli kalır" demiş ve resulünü göndermiş ve ona, "bunu, kendinden söyleme, aksine de ki: "doğru olarak bildiğim (allah) bana şöyle diyor: "de ki: o allah birdir." öyleyse sana, vahdaniyetini naklî delil ile öğretti. akıl yürütme ve tefekkür etme zahmetinden seni kurtardı."
bunun izahı şudur, istekler üç kısımdır: bir kısmı, kendisine naklî delil ile ulaşılması mümkün olmayanlardır. bunlar, allah’ın zatını, ilmini, kudretini ve mucizelerin doğruluğunu bilmek gibi, semiyyatın geçerli oluşunun kendilerinden geçerli olmasına bağlı olduğu şeylerdir. bir kısım, kendisine ancak semiyyat (naklî delil ile) ulaşabilen şeylerdendir. bunlar da, vukuunun mümkün olduğu akil ite bilinen herşeyin vaki olmasıdır. üçüncü kısım da, kendisine akıl ve semiyyatın birlikte ulaşabileceği şeylerdir. bu da, allah’ın bir olduğunu ve onun, görülmesinin mümkün olduğunu bilmek gibi şeylerdir. vahdaniyyetin, yani allah’ın birliğinden delillerini, "eğer bu ikisinde, (göklerde ve yerde), allah’tan başka ilahlar olsaydı, bunlar fesada uğrardı" yla özetler.
salt insan zekasının arzusudur. çırılçıplak bir istektir yalnızca belki ilkel benliğin özün özünün titreyişidir.
hâlid bin velid hazretleri, eshâb-ı kirâmın ve islâm kumandanlarının büyüklerindendir. peygamber efendimizden “seyfullah = allah’ın kılıcı” ünvanını almıştır.
bedir ve uhud savaşlarında henüz müslüman olmadığından düşman birliklerinden birinin kumandanıydı. hudeybiye’de de düşman tarafında bulundu. hz. halid bin velid’in kardeşi velid, bedir’de esir edildi. fidye karşılığında serbest bırakılıp mekke’ye dönünce imâna geldi ve tekrar medine’ye döndü. ondan, hz. halid bin velid’in müslüman olması için teşvik edici mektublar gönderdi.
peygamber efendimiz umre yapmak için mekke’ye gidince, hz. halid bin velid saklandı. hz. peygamberimize görünmedi. hz. halid bin velid’in kardeşi velid de, peygamber efendimizin yanında bulunuyodu. sevgili peygamberimiz ona “hâlid nerelerde? onun gibi birinin islâmiyeti tanımaması, bilmemesi olamaz. keşke o, bütün gayret ve kahramanlıklarını müslümanların yanında müşriklere karşı gösterseydi ne kadar hayırlı olurdu. kendisini, sever, üstün tutardık” buyurdu. resulullah efendimiz, böylece yakında müslüman olcağı müjdesini de vermiş oldu. gerçektenbir müddet sonra da müslüman oldu. savaşlarda büyük kahramanlıklar gösterdi. resulullaha büyük hürmeti vardı.
peygamber efendimiz, veda haccı’nda mübârek saçlarını tıraş ettiriyordu. bütün ehsâb-ı kirâm etrafında toplanmış saçları yere düşürmemek için havada yakalıyorlardı. mübârek alınlarındaki saçlarına sıra gelince hz. halid bin velid, “anam, babam, canım sana feda olsun yâ resûlallah, ne olur, mübârek alnınızdaki saçları bana verir misiniz” diyerek o kadar yalvardı ki, hz. peygamberimiz onu kıramadı.tebessüm buyurdular: mübârek saçları alan hz. halid, öptü kokladı, yüzüne gözüne sürdü ve sarığının içine yerleştirdi. bütün savaşlarda muzaffer olmasının sebebini sorduklarında, sarığını çıkarıp içindeki mübârek salar sayesinde olduğunu söylerdi.
yanında, peygamber efendimizin ism-i şerifini, salâtü selâm ilâve edilmeden yalnız olarak söylenmesine müsaade etmezdi. bütün eshâb-ı kirâm gibi, o da, sevgili peygamberimizin rızasını ve hoşnutluğunu kazanabilmek için çırpınırdı.
bunun için her şeylerini feda eder, hiçbirşeyden çekinmezdi. cesâret ve şecaatini ve askerlikteki tecrübelerini islâmiyetin her tarafa yayılması için harcamış ve bunun için peygamber efendimiz tarafından methedilmişti. bir gün, peygamber efendimiz kendisi için “allahın iyi kullarından biridir” diye söylemişlerdir. hz. halid hitâbet ve fesâhatta da çok mâhir idi.
hz. halid’in resulullaha mektubu
hz. halid bin velid’in kahramanlıkları meşhurdur. birçok kavmin müslüman olmasına sebep olmuştur. üzerlerine gittiği, haris bin kâ’b oğullarının islâm’a gelmesi üzerine, peygamber efendimize bir mektup gönderdi. bu mektup şöyledir: “bismillahirrahmanirrahim.
allahü teâla’nın resûlü, peygamberimiz muhammed aleyhisselâm’a halid bin velid tarafından.esselâmü aleyke yâ resûlallah.
kendisinden başka ilâh olmıyan allahü teâlâ’ya hamdederim. yâ resûlallah, beni haris bin kâ’b kabîlesine gönderdiniz. onlarla üçgün muharebe etmememi ve islâm’a davet etmemi, müslüman olurlarsa aralarında kalmamı ve islâmın esaslarını, allahü teâlâ’nın kitabını ve resûlünün sünnetini öğretmemi, eğer müslüman olmazlarsa muharebe etmemi emir buyurmuştunuz.
ben de, emri şerifleriniz üzere hareket ederek, haris bin kâ’b oğullarına üçgün nasihat edip, islâm’ı tebliğ ettim. süvarilerim “ey benî harisler! selâmete ermek isterseniz, müslüman olunuz” diye onları islâm’a davet ettiler. onlar, hiç çarpışmadan müslüman oldular. ben de onlara, allahü teâlâ’nın emirlerini resûl aleyhisselâm’ın sünneti şeriflerini öğrettim. ya resûlallah. bundan sonra, nasıl hareket etmem gerektiği hakkında ikinci bir emri şerifiniz gelinceye kadar burada bekliyeceğim. esselâmü aleyke yâ resûlallah.”
peygamberimiz de, hz. halid bin velid’in mektûbuna şöyle cevap yazdırdılar:
“bismillâhirrahmanirrahim. allahü teâlânın resûlü muhammed aleyhisselâmdan, halid bin velid’e, esselâmü aleyke yâ halid, allahü teâlâya hamdederim. benî haris bin kâ’blıların kendileriyle çarpışmanıza ihtiyaç kalmadan müslüan olup, allahü teâlâ’nın birliğine ve muhammed’in, o’nun kulu ve resûlü olduğuna şehâdet ettiklerini ve hidayete kavuştuklarını haber veren mektubunu elçiniz bana getirdi.
onları, allahü teâlâ’nın ve resûlünün emirlerine göre hareket ederlerse âhıret ni’metleriyle müjdele. eğer aykırı hareket ederlerse âhıret azâblarıyla korkut. sonra buraya gel. onların elçileri de seninle beraber gelsin.vesselâmü aleyke ve rahmetullâhi ve berekâtühü.”
bundan sonra, peygamber efendimiz hz. ali’yi, bir müfreze ile yemen’e arkasından o’na yardım etmeleri için, hz. halid bin velid’i de bir müfreze ile gönderdi. hz. ali’ye ulaştıkları zaman, ona tâbi olmalarını tenbih etti. gittiler. yemen halkı biraz karşı koydu ise de az bir çarpışmadan sonra, islâm’ı kabul ettiler.
zehir tesir etmedi
hz. halid bin velid, hire üzerine yürüyüp kaleyi kuşattıktan sonra, görüşmek üzere bir kimse istedi. hireliler: “öldürmezseniz göndeririz” dediler. hz. halid bin velid öldürmeyeceklerini söyleyince abdülmesih bin ayyam bin bukayle ile hîre valisi, hz. halid’in huzuruna geldiler.
hz. halid onlara: “sizi allah’a ve islâm’a davet ediyorum. eğer müslüman olursanız, müslümanlara ait olan haklara sahip olursunuz ve müslümanın yapacağı vazifeleri de yaparsınız. bunu kabul etmezseniz, cizye (vergi) verirsiniz. bunu da kabul etmezseniz, sizin yaşamaya karşı olan hırsınızdan daha fazla şehid olmaya karşı hırslı olan bir orduyla geldim” dedi.
bunları söylerken abdülmesih’in elinde bir şişe gördü, şişedekinin ne olduğunu sordu. abdülmesih şöyle cevap verdi. “yâ hz. halid! bu zehirdir. eğer sen, bizim arzularımıza ugyun bir anlaşma yaparsan ne âlâ. milletimin arzularına uygun olmayan bir anlaşma ile gitmektense, bu zehiri içerek hayatıma son vereceğim.”
hz. halid bin velid, zehiri abdülmesih’in elinden aldı ve “bismillâhillezi lâ yedurru ma’asmihi şey’ün fil erdı ve lâ fissemâi ve hüves-semî’ul-alîm.” diyerek sonuna kadar içti. abdülmesih ve hîre valisi, hz. halid bin velid’i hemen ölecek diye boş yere beklediler.
sonra abdülmesih ve vâli anlaşma şartlarını görüşmek üzere kaleye girdiler. halk onları merakla bekliyordu. abdülmesih onlara: “ben, kendilerine zehir tesir etmeyen bir kavmin yanından geliyorum” dedi. kavmiyle istişare edip tekrar hz. halid bin velid’in yanına gelerek: “biz, sizinle harp edemeyiz. fakat dîninize de giremeyiz. size cizye vermeğe hazırız” dedi. 90 bin dinar üzerinden sulh anlaşması yaptılar.
hz. halid bin velid, hirelilerle yaptığı sulhnameyi bitirince iran hükümdarına ve erkanına bir mektup azdı. bu mektup aynen şöyledir:
“bismillahirrahmanirrahim,
halid bin velid’den, rüstem, mihran ve acem reislerine. selâm, hidayete kavuşanlara olsun. allahü teâlâ’ya hamdederim. onun kulu ve resûlü olan hz. muhammed aleyhisselâma salâtü selam olsun.
yaptığınız bütün çalışmalarınızı dağıtan, topluluğunuzu parçalayan, sözlerinizde sizi ihtilâfa düşüren, gücünüzü kuvvetinizi zayıflatan, mülk ve hakimiyetinizi elinizden alan allahü teâlâ’ya sonsuz şükürler olsun.”
daha sonra antlaşma sağalanamadığı için kılıç zoruyla bu toprakları aldı.
hz. halid bin velid’in son anları
hz. halid bin velid, 21 (m. 642) yılında humus’ta hastalandı. yanında silah arkadaşları vardı. vefât edeceği sırada kılıcını istedi. kabzasını tutarak şefkatle okşadı. sonra: “nice kılıçlar elimde parçalandı. işte bu benim ölümümü görecek olan son kılıcımdır. beni en çok üzen, hayatı hep savaş meydanlarında geçip, yatak yüzü görmemiş olan bu halid’in yatakta ölmesidir. resûlullah’ın hiçbir eshâbı, rahat yatağında ölmedi. ya savaş meydanlarında veya uzak beldelerde din-i islâmı yayarken garib olarak şehid oldu. ah... halid!... şehid olamıyan halid! harb, benim etimi çiğneyemedi. şehidlik mertebesi hariç elde etmediğim makam kalmadı. vücûdumda bir karış yer yoktur ki, ya kılıç yarası, ya bir ok yarası veya bir mızrak yarası olmasın. ömrü, din-i islâmı yaymak için savaşlarda at koşturan kimsenin sonu, böyle yatak üzerinde mi olacak? ölümü, harb meydanında, atımın üzerinde, düşmana allah için kılıç sallarken şehid olarak beklerdim.” dedi.
sonra yermük savaşını hatırlayarak: “ah... yermük günü... insan kanlarının vadide sel gibi aktığı yermük!... şiddetli bir kırağının olduğu gece, gökten boşanan ayğmura karşı kalkanımın altında gecelediğimi unutamıyorum. o gece muhacirlerden kurulu akıncı birliğinde baskın yapmak için sabahı zor etmiştik. ah... yermük harbi... üç bin yiğitle, yüzbin küffara karşı zafer kazandığımız mûte’yi bile unutturdun!..
ey yakınlarım! cihada sarılın. bu topraklar ancak cihad etmekle korunabilir. yermûk, rumlarla yaptığımız ilk büyük muharebedir. bundan sonra, daha nice savaşlar birbirini takip edecektir. sakın gaflete düşmeyin!... şimdi, kendimi at kişnemeleri arasında, allah allah nidalarıyla insanlara dar gelen yermûk vâdisi’de hissediyorum. vallahi rabbimden beni her gazâda diriltmesini ve o savaşın hakkını vermeiy isterim..."”dedi.
sonra “vasiyetimi bildiriyorum, beni ayağa kaldırın..."deyince ayağa kaldırdılar. "beni bırakınız, şimdiye kadar hep taşıdığım kılıcım artık beni taşısın” diyerek kılıcına dayandı:
“ölümü, savaştaymışım gibi ayakta karşılayacağım. öldüğüm zaman atımı muharebede tehlikelere dalabilen bir yiğide veriniz. atım ve kılıcımdan başka bir şeye sahip olmadan öleceğim. mezarımı, bu kılıcımla kazınız. kahramanlar kılıç şakırtısından zevk alır”, dedi ve yatağına düşüp kelime-i şehâdet getirerek vefât etti
bedir ve uhud savaşlarında henüz müslüman olmadığından düşman birliklerinden birinin kumandanıydı. hudeybiye’de de düşman tarafında bulundu. hz. halid bin velid’in kardeşi velid, bedir’de esir edildi. fidye karşılığında serbest bırakılıp mekke’ye dönünce imâna geldi ve tekrar medine’ye döndü. ondan, hz. halid bin velid’in müslüman olması için teşvik edici mektublar gönderdi.
peygamber efendimiz umre yapmak için mekke’ye gidince, hz. halid bin velid saklandı. hz. peygamberimize görünmedi. hz. halid bin velid’in kardeşi velid de, peygamber efendimizin yanında bulunuyodu. sevgili peygamberimiz ona “hâlid nerelerde? onun gibi birinin islâmiyeti tanımaması, bilmemesi olamaz. keşke o, bütün gayret ve kahramanlıklarını müslümanların yanında müşriklere karşı gösterseydi ne kadar hayırlı olurdu. kendisini, sever, üstün tutardık” buyurdu. resulullah efendimiz, böylece yakında müslüman olcağı müjdesini de vermiş oldu. gerçektenbir müddet sonra da müslüman oldu. savaşlarda büyük kahramanlıklar gösterdi. resulullaha büyük hürmeti vardı.
peygamber efendimiz, veda haccı’nda mübârek saçlarını tıraş ettiriyordu. bütün ehsâb-ı kirâm etrafında toplanmış saçları yere düşürmemek için havada yakalıyorlardı. mübârek alınlarındaki saçlarına sıra gelince hz. halid bin velid, “anam, babam, canım sana feda olsun yâ resûlallah, ne olur, mübârek alnınızdaki saçları bana verir misiniz” diyerek o kadar yalvardı ki, hz. peygamberimiz onu kıramadı.tebessüm buyurdular: mübârek saçları alan hz. halid, öptü kokladı, yüzüne gözüne sürdü ve sarığının içine yerleştirdi. bütün savaşlarda muzaffer olmasının sebebini sorduklarında, sarığını çıkarıp içindeki mübârek salar sayesinde olduğunu söylerdi.
yanında, peygamber efendimizin ism-i şerifini, salâtü selâm ilâve edilmeden yalnız olarak söylenmesine müsaade etmezdi. bütün eshâb-ı kirâm gibi, o da, sevgili peygamberimizin rızasını ve hoşnutluğunu kazanabilmek için çırpınırdı.
bunun için her şeylerini feda eder, hiçbirşeyden çekinmezdi. cesâret ve şecaatini ve askerlikteki tecrübelerini islâmiyetin her tarafa yayılması için harcamış ve bunun için peygamber efendimiz tarafından methedilmişti. bir gün, peygamber efendimiz kendisi için “allahın iyi kullarından biridir” diye söylemişlerdir. hz. halid hitâbet ve fesâhatta da çok mâhir idi.
hz. halid’in resulullaha mektubu
hz. halid bin velid’in kahramanlıkları meşhurdur. birçok kavmin müslüman olmasına sebep olmuştur. üzerlerine gittiği, haris bin kâ’b oğullarının islâm’a gelmesi üzerine, peygamber efendimize bir mektup gönderdi. bu mektup şöyledir: “bismillahirrahmanirrahim.
allahü teâla’nın resûlü, peygamberimiz muhammed aleyhisselâm’a halid bin velid tarafından.esselâmü aleyke yâ resûlallah.
kendisinden başka ilâh olmıyan allahü teâlâ’ya hamdederim. yâ resûlallah, beni haris bin kâ’b kabîlesine gönderdiniz. onlarla üçgün muharebe etmememi ve islâm’a davet etmemi, müslüman olurlarsa aralarında kalmamı ve islâmın esaslarını, allahü teâlâ’nın kitabını ve resûlünün sünnetini öğretmemi, eğer müslüman olmazlarsa muharebe etmemi emir buyurmuştunuz.
ben de, emri şerifleriniz üzere hareket ederek, haris bin kâ’b oğullarına üçgün nasihat edip, islâm’ı tebliğ ettim. süvarilerim “ey benî harisler! selâmete ermek isterseniz, müslüman olunuz” diye onları islâm’a davet ettiler. onlar, hiç çarpışmadan müslüman oldular. ben de onlara, allahü teâlâ’nın emirlerini resûl aleyhisselâm’ın sünneti şeriflerini öğrettim. ya resûlallah. bundan sonra, nasıl hareket etmem gerektiği hakkında ikinci bir emri şerifiniz gelinceye kadar burada bekliyeceğim. esselâmü aleyke yâ resûlallah.”
peygamberimiz de, hz. halid bin velid’in mektûbuna şöyle cevap yazdırdılar:
“bismillâhirrahmanirrahim. allahü teâlânın resûlü muhammed aleyhisselâmdan, halid bin velid’e, esselâmü aleyke yâ halid, allahü teâlâya hamdederim. benî haris bin kâ’blıların kendileriyle çarpışmanıza ihtiyaç kalmadan müslüan olup, allahü teâlâ’nın birliğine ve muhammed’in, o’nun kulu ve resûlü olduğuna şehâdet ettiklerini ve hidayete kavuştuklarını haber veren mektubunu elçiniz bana getirdi.
onları, allahü teâlâ’nın ve resûlünün emirlerine göre hareket ederlerse âhıret ni’metleriyle müjdele. eğer aykırı hareket ederlerse âhıret azâblarıyla korkut. sonra buraya gel. onların elçileri de seninle beraber gelsin.vesselâmü aleyke ve rahmetullâhi ve berekâtühü.”
bundan sonra, peygamber efendimiz hz. ali’yi, bir müfreze ile yemen’e arkasından o’na yardım etmeleri için, hz. halid bin velid’i de bir müfreze ile gönderdi. hz. ali’ye ulaştıkları zaman, ona tâbi olmalarını tenbih etti. gittiler. yemen halkı biraz karşı koydu ise de az bir çarpışmadan sonra, islâm’ı kabul ettiler.
zehir tesir etmedi
hz. halid bin velid, hire üzerine yürüyüp kaleyi kuşattıktan sonra, görüşmek üzere bir kimse istedi. hireliler: “öldürmezseniz göndeririz” dediler. hz. halid bin velid öldürmeyeceklerini söyleyince abdülmesih bin ayyam bin bukayle ile hîre valisi, hz. halid’in huzuruna geldiler.
hz. halid onlara: “sizi allah’a ve islâm’a davet ediyorum. eğer müslüman olursanız, müslümanlara ait olan haklara sahip olursunuz ve müslümanın yapacağı vazifeleri de yaparsınız. bunu kabul etmezseniz, cizye (vergi) verirsiniz. bunu da kabul etmezseniz, sizin yaşamaya karşı olan hırsınızdan daha fazla şehid olmaya karşı hırslı olan bir orduyla geldim” dedi.
bunları söylerken abdülmesih’in elinde bir şişe gördü, şişedekinin ne olduğunu sordu. abdülmesih şöyle cevap verdi. “yâ hz. halid! bu zehirdir. eğer sen, bizim arzularımıza ugyun bir anlaşma yaparsan ne âlâ. milletimin arzularına uygun olmayan bir anlaşma ile gitmektense, bu zehiri içerek hayatıma son vereceğim.”
hz. halid bin velid, zehiri abdülmesih’in elinden aldı ve “bismillâhillezi lâ yedurru ma’asmihi şey’ün fil erdı ve lâ fissemâi ve hüves-semî’ul-alîm.” diyerek sonuna kadar içti. abdülmesih ve hîre valisi, hz. halid bin velid’i hemen ölecek diye boş yere beklediler.
sonra abdülmesih ve vâli anlaşma şartlarını görüşmek üzere kaleye girdiler. halk onları merakla bekliyordu. abdülmesih onlara: “ben, kendilerine zehir tesir etmeyen bir kavmin yanından geliyorum” dedi. kavmiyle istişare edip tekrar hz. halid bin velid’in yanına gelerek: “biz, sizinle harp edemeyiz. fakat dîninize de giremeyiz. size cizye vermeğe hazırız” dedi. 90 bin dinar üzerinden sulh anlaşması yaptılar.
hz. halid bin velid, hirelilerle yaptığı sulhnameyi bitirince iran hükümdarına ve erkanına bir mektup azdı. bu mektup aynen şöyledir:
“bismillahirrahmanirrahim,
halid bin velid’den, rüstem, mihran ve acem reislerine. selâm, hidayete kavuşanlara olsun. allahü teâlâ’ya hamdederim. onun kulu ve resûlü olan hz. muhammed aleyhisselâma salâtü selam olsun.
yaptığınız bütün çalışmalarınızı dağıtan, topluluğunuzu parçalayan, sözlerinizde sizi ihtilâfa düşüren, gücünüzü kuvvetinizi zayıflatan, mülk ve hakimiyetinizi elinizden alan allahü teâlâ’ya sonsuz şükürler olsun.”
daha sonra antlaşma sağalanamadığı için kılıç zoruyla bu toprakları aldı.
hz. halid bin velid’in son anları
hz. halid bin velid, 21 (m. 642) yılında humus’ta hastalandı. yanında silah arkadaşları vardı. vefât edeceği sırada kılıcını istedi. kabzasını tutarak şefkatle okşadı. sonra: “nice kılıçlar elimde parçalandı. işte bu benim ölümümü görecek olan son kılıcımdır. beni en çok üzen, hayatı hep savaş meydanlarında geçip, yatak yüzü görmemiş olan bu halid’in yatakta ölmesidir. resûlullah’ın hiçbir eshâbı, rahat yatağında ölmedi. ya savaş meydanlarında veya uzak beldelerde din-i islâmı yayarken garib olarak şehid oldu. ah... halid!... şehid olamıyan halid! harb, benim etimi çiğneyemedi. şehidlik mertebesi hariç elde etmediğim makam kalmadı. vücûdumda bir karış yer yoktur ki, ya kılıç yarası, ya bir ok yarası veya bir mızrak yarası olmasın. ömrü, din-i islâmı yaymak için savaşlarda at koşturan kimsenin sonu, böyle yatak üzerinde mi olacak? ölümü, harb meydanında, atımın üzerinde, düşmana allah için kılıç sallarken şehid olarak beklerdim.” dedi.
sonra yermük savaşını hatırlayarak: “ah... yermük günü... insan kanlarının vadide sel gibi aktığı yermük!... şiddetli bir kırağının olduğu gece, gökten boşanan ayğmura karşı kalkanımın altında gecelediğimi unutamıyorum. o gece muhacirlerden kurulu akıncı birliğinde baskın yapmak için sabahı zor etmiştik. ah... yermük harbi... üç bin yiğitle, yüzbin küffara karşı zafer kazandığımız mûte’yi bile unutturdun!..
ey yakınlarım! cihada sarılın. bu topraklar ancak cihad etmekle korunabilir. yermûk, rumlarla yaptığımız ilk büyük muharebedir. bundan sonra, daha nice savaşlar birbirini takip edecektir. sakın gaflete düşmeyin!... şimdi, kendimi at kişnemeleri arasında, allah allah nidalarıyla insanlara dar gelen yermûk vâdisi’de hissediyorum. vallahi rabbimden beni her gazâda diriltmesini ve o savaşın hakkını vermeiy isterim..."”dedi.
sonra “vasiyetimi bildiriyorum, beni ayağa kaldırın..."deyince ayağa kaldırdılar. "beni bırakınız, şimdiye kadar hep taşıdığım kılıcım artık beni taşısın” diyerek kılıcına dayandı:
“ölümü, savaştaymışım gibi ayakta karşılayacağım. öldüğüm zaman atımı muharebede tehlikelere dalabilen bir yiğide veriniz. atım ve kılıcımdan başka bir şeye sahip olmadan öleceğim. mezarımı, bu kılıcımla kazınız. kahramanlar kılıç şakırtısından zevk alır”, dedi ve yatağına düşüp kelime-i şehâdet getirerek vefât etti
türkiye nin yandan yemiş aydınımsı kişilerinin anti laik görüşlü insanlarının kendilerini sınıflandırdığını sandığı kavram. oysa gözden kaçan bir kaç şeyden biride isteyen herkesin istediği kavrama istediği şekilde anlam verebilme özgürlüğünün olduğudur. yoksa türkiyede (bkz: düşünce özgürlüğü) yok mudur? sorsan genel kurmay hemen cevaplar. kimse düşünce özgürlüğünden idam edilmedi kimse yıllarca hapis yatmadı aslında türkiyede darbe filan da olmadı. işte bu sebeple hangi fikir olursa olsun kendisi için anlamı çok önemliyse bunu en iyi yolla anlatmak zorundadır. ki (bkz: laiklik) hep beraber anlayalım..
(bkz: hasta fantaziler)
(bkz: siyasal notasyonla kemalizm)
(bkz: dual): çift-ist: ci,cu, ci gibi kelimeye eklendiğinde o görüşü bensemiş kişi anlamını aldıran ekler.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?