(bkz: pan s labyrinth)
2006 çıkışlı meksika, ispanya, abd yapımı muhteşem bir film. bir çocuk gözüyle, hayal dünyasının gerçeklerin pisliğini nasıl örttüğünü anlatan ve film bittikten sonra da anlatılanlar gerçek miydi yoksa hayal miydinin cevabını yine içinizdeki çocuğa bırkan bir film.
ingilize adı "liger"dır.
laboratuvar ortamında aslan spermi ile kaplan yumurtasının birleştirilmesinden oluşan ve sibirya kaplanlarının iki katı büyüklüğüne ulaşabilen hayvan.
edit: ahanda böyle bişeyhttp://img118.imageshack.us/img118/4295/liger3zw5.jpg
edit: ahanda böyle bişeyhttp://img118.imageshack.us/img118/4295/liger3zw5.jpg
hafıza k-ayıpları
suretimi nereye sürsem
bulaşıcı nöbetler sarkıyordu gözlerimden.
karantinaya alınmış tüm kelimeler.
anlamı kalmıyordu oyunların,
fiilim düşerken adının gölgesine.
yetemiyordu saçlarım bedel ödemeye
ve ben hafızanı ayıklıyordum.
can çekişen direnişlerine inat,
aynada göremediğin her ne varsa,
içi boşaltılmış bir isyandı; çürümeye yüz tutmuş.
kayık tabaklarda sunulan tüm kabuklara
“bu gemi nereye gidiyor usta” deyişindi; ayıplarını örtüşün.
ve ben inadına hafızanı yokluyordum
nevrotik bahçelerden budanan güldüm ben.
kale diplerine serpilen yapraklarımla surlandı şehrin
sabrımın apoletleriydi göğsümde taşıdığım tüm küfürler
surları dökülüp yıkılınca tüm katiller
altında kalan eklemsiz şiirlerdi, sahipsiz…
ve ben hafızanı sayıklıyordum
ekmek kırıntısına kanan serçe kadar saftım
başucuma konan bir öpücükle
düzen bozacak, huzur kaçıracak kadar açtım
yağmurdum arınmak için iç kırıklarımdan
bataçıka kendime, kızıl bir meydana asılandım
ve ben inadına hafızanı aklıyordum
tüm kayıpların, tüm ayıpların birer yıldızdı saçlarıma
dökmedim hiç bir zaman rüzgara, saklımdı.
sana saklanmış dikenleri budayan küsükünlüklerin
koynumda saklanan çocuğun elma şekeriydi.
çaldıklarımın iadesi nezaketten değil, şefkattendi
cezası ağır, sürgünü gözlerindi.
ve ben hafızanda gün sayıyordum.
suretimi nereye sürsem
bulaşıcı nöbetler sarkıyordu gözlerimden.
karantinaya alınmış tüm kelimeler.
anlamı kalmıyordu oyunların,
fiilim düşerken adının gölgesine.
yetemiyordu saçlarım bedel ödemeye
ve ben hafızanı ayıklıyordum.
can çekişen direnişlerine inat,
aynada göremediğin her ne varsa,
içi boşaltılmış bir isyandı; çürümeye yüz tutmuş.
kayık tabaklarda sunulan tüm kabuklara
“bu gemi nereye gidiyor usta” deyişindi; ayıplarını örtüşün.
ve ben inadına hafızanı yokluyordum
nevrotik bahçelerden budanan güldüm ben.
kale diplerine serpilen yapraklarımla surlandı şehrin
sabrımın apoletleriydi göğsümde taşıdığım tüm küfürler
surları dökülüp yıkılınca tüm katiller
altında kalan eklemsiz şiirlerdi, sahipsiz…
ve ben hafızanı sayıklıyordum
ekmek kırıntısına kanan serçe kadar saftım
başucuma konan bir öpücükle
düzen bozacak, huzur kaçıracak kadar açtım
yağmurdum arınmak için iç kırıklarımdan
bataçıka kendime, kızıl bir meydana asılandım
ve ben inadına hafızanı aklıyordum
tüm kayıpların, tüm ayıpların birer yıldızdı saçlarıma
dökmedim hiç bir zaman rüzgara, saklımdı.
sana saklanmış dikenleri budayan küsükünlüklerin
koynumda saklanan çocuğun elma şekeriydi.
çaldıklarımın iadesi nezaketten değil, şefkattendi
cezası ağır, sürgünü gözlerindi.
ve ben hafızanda gün sayıyordum.
(bkz: en fazla içimde ölürsün)
kahraman tazeoğlu nun son şiiri.
en fazla içimde ölürsün
cesedini sürüklerim gittiğim her yere
kızıl sonbaharım
hangi aşk kendi fırtınasına dayanabildi
ellerimde çoğul bir gölge kuşu
adının arkasına basmadan yürüdüm
alnımda birikti çizikler
adımdan çıkardım aklımı
aklımsız kaldım
neylersin
insanız
ne yapsak eksiğiz işte
ölüme ayarlı saatiz
en fazla içimde ölürsün
sorarım
şiir papirüslerinin hangi köşesine karaladın beni?
hangi hare’mden yakaladın da çiğnemeden yuttun gözlerimi?
kekeme repliklerin ezber bozduran kuşu
hangi rüzgârlara sattın da saçlarını
devrik cümlelerimin öznesi oldun?
içindeki kötü senaryoların kahramanı olmak istemezdim
dağıldı bak derlenip toplanmış dağılmalarım
en fazla içimde ölürsün
nasılsa yokluk rehin bırakılıyor kalana
kalan gidene denk neyi varsa susuyor.
ve susmak inceltiyor her yarayı
ve susmak bakmak oluyor
gitmediğin her yere
kim tutuklanmış yalnızlıktan
gizin içine gizlenen kim
söyle beni nerene sakladın
ki şimdi bu kadar sokaktayım
en fazla içimde ölürsün
karla karışık yağarsın yara bereme
karma karışık kalırsın cinnet şeridinde
kaldırımların kaldıramadığı her neyse işte
bulamadığın her ne varsa büyük yıkımların izinde
sana borcum olsun
hiç yazılmayacak bir şiirin içinde
en fazla içimde ölürsün
yanağında yanar avucum
avucumda imlası bozuk bir şiir kalır
gözlerinin namlusu döner, yakar kirpiklerimi
kulağımda bir tepenin rüzgârı uğuldar
gırtlağıma kadar aşka batarım
yeteri yok. eksiği fazla.
neyin kaldı eksilenlerden arta
içeri doğru kapanan bir kapıydın
saçlarından geçtim önce
ve kendimden öylece
neyim yoksa var bildim
eğildim
eksildim
eridim
bir seni bitirmedim
hangi rüzgarlara sattın da saçlarını
uğultusuna tutunamadın
ömürden nefes çalarak ne kadar yaşarsa insan
öyle yaşadım gözlerini
tenimde itiş kakış
cebimde depremlerin
esrarlı gece ayinleri
volkanik şiirler
usul usul giymedim mi sözlerini
yalnızlığın tiradını kapamadım mı her sefer
sensizlik seni anlattı en çok
vazgeçmeler vazgeçmekten vazgeçti
söyle saçlarında öldüğüm
bir geri gidiş kaç günde gelirdi?
en fazla içimde ölürsün
cesedini sürüklerim gittiğim her yere
tenimin yırtıldığı yerden mi girdin içeri
açar gibi yaparak açık bir kapıyı
beni ikiye böldün
hadi içimi kendine aldın da
beni nerde bıraktın
hangisini seçerdin benim için
ve hangisinden vazgeçerdin kendin için
ben yarama çoktan sen bastım
yaşım kadar gencim
adın çabuk diye geçti
ardında aç köpekleri bırakarak
ezberimden geçtim.
hızla biten aşk şarkılarından geçtim
senden bir şey eksiltmeden sana çok şey bırakmaktı aşk
bildim
biz dalkavuk bir aydınlığın yerine
onurlu bir karanlığı seçtik
ve bir öyküden ağlarcasına geçtik
cesurduk çünkü
kendimizi kendi düşlerimizden kovacak kadar
ömrüne yüz çevirmiş iki masalcıyız
gerisi hiçlik
gerisi yokluk
sensizliğin anlattığı ne vardı senden başka
bir hayatın tüm yanılgılarını
saçlarında çözdüm
şimdi beni hangi yanımdan susacaksın
sessizlikte bir dildir
çoğul susulur
pusulur
şimdi beni hangi yanımdan kusacaksın
yıkık şehrimin izbesi
en fazla içimde ölürsün
en çok
gözlerime gömülürsün.
gözlerimi kaparım
vasiyetimi yazarım
en fazla içimde ölürsün
cesedini sürüklerim gittiğim her yere
kızıl sonbaharım
hangi aşk kendi fırtınasına dayanabildi
ellerimde çoğul bir gölge kuşu
adının arkasına basmadan yürüdüm
alnımda birikti çizikler
adımdan çıkardım aklımı
aklımsız kaldım
neylersin
insanız
ne yapsak eksiğiz işte
ölüme ayarlı saatiz
en fazla içimde ölürsün
sorarım
şiir papirüslerinin hangi köşesine karaladın beni?
hangi hare’mden yakaladın da çiğnemeden yuttun gözlerimi?
kekeme repliklerin ezber bozduran kuşu
hangi rüzgârlara sattın da saçlarını
devrik cümlelerimin öznesi oldun?
içindeki kötü senaryoların kahramanı olmak istemezdim
dağıldı bak derlenip toplanmış dağılmalarım
en fazla içimde ölürsün
nasılsa yokluk rehin bırakılıyor kalana
kalan gidene denk neyi varsa susuyor.
ve susmak inceltiyor her yarayı
ve susmak bakmak oluyor
gitmediğin her yere
kim tutuklanmış yalnızlıktan
gizin içine gizlenen kim
söyle beni nerene sakladın
ki şimdi bu kadar sokaktayım
en fazla içimde ölürsün
karla karışık yağarsın yara bereme
karma karışık kalırsın cinnet şeridinde
kaldırımların kaldıramadığı her neyse işte
bulamadığın her ne varsa büyük yıkımların izinde
sana borcum olsun
hiç yazılmayacak bir şiirin içinde
en fazla içimde ölürsün
yanağında yanar avucum
avucumda imlası bozuk bir şiir kalır
gözlerinin namlusu döner, yakar kirpiklerimi
kulağımda bir tepenin rüzgârı uğuldar
gırtlağıma kadar aşka batarım
yeteri yok. eksiği fazla.
neyin kaldı eksilenlerden arta
içeri doğru kapanan bir kapıydın
saçlarından geçtim önce
ve kendimden öylece
neyim yoksa var bildim
eğildim
eksildim
eridim
bir seni bitirmedim
hangi rüzgarlara sattın da saçlarını
uğultusuna tutunamadın
ömürden nefes çalarak ne kadar yaşarsa insan
öyle yaşadım gözlerini
tenimde itiş kakış
cebimde depremlerin
esrarlı gece ayinleri
volkanik şiirler
usul usul giymedim mi sözlerini
yalnızlığın tiradını kapamadım mı her sefer
sensizlik seni anlattı en çok
vazgeçmeler vazgeçmekten vazgeçti
söyle saçlarında öldüğüm
bir geri gidiş kaç günde gelirdi?
en fazla içimde ölürsün
cesedini sürüklerim gittiğim her yere
tenimin yırtıldığı yerden mi girdin içeri
açar gibi yaparak açık bir kapıyı
beni ikiye böldün
hadi içimi kendine aldın da
beni nerde bıraktın
hangisini seçerdin benim için
ve hangisinden vazgeçerdin kendin için
ben yarama çoktan sen bastım
yaşım kadar gencim
adın çabuk diye geçti
ardında aç köpekleri bırakarak
ezberimden geçtim.
hızla biten aşk şarkılarından geçtim
senden bir şey eksiltmeden sana çok şey bırakmaktı aşk
bildim
biz dalkavuk bir aydınlığın yerine
onurlu bir karanlığı seçtik
ve bir öyküden ağlarcasına geçtik
cesurduk çünkü
kendimizi kendi düşlerimizden kovacak kadar
ömrüne yüz çevirmiş iki masalcıyız
gerisi hiçlik
gerisi yokluk
sensizliğin anlattığı ne vardı senden başka
bir hayatın tüm yanılgılarını
saçlarında çözdüm
şimdi beni hangi yanımdan susacaksın
sessizlikte bir dildir
çoğul susulur
pusulur
şimdi beni hangi yanımdan kusacaksın
yıkık şehrimin izbesi
en fazla içimde ölürsün
en çok
gözlerime gömülürsün.
gözlerimi kaparım
vasiyetimi yazarım
independence ve nakantakolamika nın bahsettiği yer istiklal caddesi büyükparmakkapı sok. no:7 deki ikinci şubesidir. çalışanları çok samimi ve ilgilidir özellikle independence a karşı. sebebi henüz anlaşılmış değil.
edebiyatta çok sık kullanılır çünkü martılar tek eşli yaşarlar ve eşi ölen turna bir daha kendine eş aramaz bu da sadakati simgeler. aynı zamanda alevi ve bektaşi kültüründe de yeri çok önemlidir, turnanın sesi ve olgunluğu hz.aliye benzetilir.
yatakta burcunu napcaksın demezler mi adama? hem burcunu bilsen ne olur bilmesen nolur içgüdüseldir herşey. istersen "aslan" ol, istersen "akrep" hiç farketmez.
(bkz: ben de lady diana)
+ablaaaa
-efendim canım
+ sen büyüyünce ne olcaaannn?
- ben büyüdüm zaten
+ ne oldun peki?
-....
-efendim canım
+ sen büyüyünce ne olcaaannn?
- ben büyüdüm zaten
+ ne oldun peki?
-....
10 mart 2007 senfoni orkestrası ile sergilemiş olduğu perfomansı ile beni benden almış sanatçı.
5 yıl aradan sonra 2 kasım 2007 de istanbul tim showcenterda 03 kasım 2007 de odtü kkm kemal kurdaş salonunda sahne alacak cazcı.
bir çok film müziğine imza atmıştır. in praise of dreams şarkısı boyut değiştirmek için birebirdir.
bir çok film müziğine imza atmıştır. in praise of dreams şarkısı boyut değiştirmek için birebirdir.
an itibariyle yaşadığım hafiflik hissidir. istenilen müzik yüksek sesle dinlenebilir, masa başında uyuklanabilinir, telefon konuşmaları uzatılabilir hatta kimse farketmezse işten erken bile kaçılabilir.
(bkz: kuş gibiyim)
(bkz: kuş gibiyim)
houstondan gelen mesajlardan dolayı bu başlık altında bişeyler döndüğünü düşünen ama bir türlü anlayamayan dünyadan bi haber şahıs.
(bkz: kendimi kaybettim hükümsüzdür )
(bkz: kendimi kaybettim hükümsüzdür )
(bkz: anlatılmaz yaşanır)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?