(bkz: servet çetin)
(bkz: branda)
cannes film festivalinde ödül almış bir filmdir. filmde çalan harika bir müzik vardır. had gadia adında. dinlemek için;
http://tinyurl.com/247v49
http://tinyurl.com/247v49
değişik fantazi çeşitleri denemekte olan katır davranışıdır. hoş görmek lazımdır.
ye’s şeklinde yazılır. hemen mehmet akif’in şu dizeleri gelir akla;
ye’s öyle bir bataktır ki düşersen boğulursun
ümmide sarıl sımsıkı seyret ne olursun!
(bkz: atiyi karanlık görerek azmi bırakmak)
ye’s öyle bir bataktır ki düşersen boğulursun
ümmide sarıl sımsıkı seyret ne olursun!
(bkz: atiyi karanlık görerek azmi bırakmak)
israilin birkaç saat önce kara harekatı başlatmış olduğu şehirdir. allah filistinlilere sabır, israillilere de bin türlü bela versin.
yılın belli günleri nişantaşını 7 kere tavaf etmekle yükümlü insanlardır.
"orozbu zozuğu zanım evladım" şeklinde söyler bunu sadri alışık. unutulmazlar arasındadır.
"sen salak mısın?" diye sordum. durdu durdu "haklısın,yerden göğe kadar haklısın" dedi. bu kadar sallama bir şey.
ayların en vakur olanıdır. bir ağırlığı vardır bu ayın. o yüzden aşklar hep daha güzel yaşanır. kurumuş yapraklara basarak yürürken oluşan çıtırtılar belki de bu ayı güzel yapan. belki de ismindeki l harfinin inceliği ve ü harfinin uzun okunuşudur. belki de çiseleyen yağmurun altında içilen bir bardak çayın her zamankinden daha fazla verdiği sıcaklıktır... eylülde her şey bambaşkadır...
türkçeyi ayaklar altına alan bir kelimedir. -ç ekini zaten hiç anlamış değilim. sevinç, gülünç neyse dilimize yerleşmiş artık da bunda ısrar niyedir onu hiç mi hiç anlamam.
ayrıca;
(bkz: takıntı)
ayrıca;
(bkz: takıntı)
"insan bir yanınca kerem misali yanmalı,
uykudan bile mahşer gününde uyanmalı."
mısralarıyla şairliğini konuşturmuş ahmet muhipin güzel bir şiiridir.
uykudan bile mahşer gününde uyanmalı."
mısralarıyla şairliğini konuşturmuş ahmet muhipin güzel bir şiiridir.
biri müziğe darbe vurmuştur diğeri hükümete.
biri salaktır diğeri bunak.
biri çikita muzdur diğeri badem hıyar.
netekim aynı odaya sokulursa iyi anlaşacaklarına inanıyorum.
biri salaktır diğeri bunak.
biri çikita muzdur diğeri badem hıyar.
netekim aynı odaya sokulursa iyi anlaşacaklarına inanıyorum.
-ya aşkım şurda iki tur dönsene be bak uykum kaçtı belki gelir.
+saçmalama cemberkcaaan.
-bi daha seninle marks en sıpensır a gelirsem top olayım.
+ama öyle deme aşkitooom.
-yat zıbar lan kapa çeneni itoğlu. seni tanıdığım güne lanet olsun lang.
+saçmalama cemberkcaaan.
-bi daha seninle marks en sıpensır a gelirsem top olayım.
+ama öyle deme aşkitooom.
-yat zıbar lan kapa çeneni itoğlu. seni tanıdığım güne lanet olsun lang.
’ben senin cemaziyelevvelini bilirim’:
postahane ve mektup servislerinin yeni kurulduğu ilk zamanlar. iki arkadaş canını dişine takmış çalışıyorlar. ve bu iki postacı o kadar fakirler ki mektupları dağıtmak için koydukları amerikan patiskalarından yapılmış torbaları keserek kendilerine giyecek yapıyorlar. elbiseleri zaten yama üstüne yama içinde. hatta bir gün öyle bir olay oluyor ki ikisi de buna çok gülüyorlar. eskiden aylar bilirsiniz cemaziyelevvel, cemaziyel
ahir, receb, şaban, ramazan, şevval, zilkade, zilhicce şeklinde giderdi. posta torbaları da aylık olduğu için her posta torbasının üstünde hangi ay ise onun ismi yazıyormuş. bunlar da kendilerine bu torbalardan kilot yapmışlar ama öyle denk gelmişki birisinin kilotunun popo kısmına cemaziyel evvel yazısı rastlamış. birbirlerine bu şekilde çok takılmışlar. cemaziyel evvel kilotlu falan diye. ve birgün bu arkadaşlardan birisi üst kademelerde görev almaya başlamış. günler geçtikce görüşmeleri de azalıyormuş. makam sahibi oldukça arkadaşının burnu büyümeye başlamış artık kimseyi görmez oluyormuş. aradan yıllar geçmiş postacılık işine devam eden fakir postacıyı işten çıkarmaya kalkmışlar. zaten fakir ne yapacağını bilememiş. sonra aklına taaaaa yıllar önceki arkadaşı gelmiş. düşünmüş o arkadaşı genel müdür yardımcısı olmuş. ona söylersem herhalde o işimi halleder demiş. kalkmış onun yanına gitmiş ama kapıdaki sekreter bir türlü onunla görüştürmüyormuş. sekreter kıza demişki evladım sen sen müdür beye benim ismimi söyle o benimle görüşür demiş. sekreter de ona “söyledim amca ama o seni tanımadığını söyledi” demiş.
buna çok içerleyen fakir postacı sekretere demişki. “demek tanımıyorum dedi kızım ben onun ben onun cemaziyel evvelini bilirim git bunu da ona aynen böyle de” demiş. sonra da arkasına bakmadan çekip gitmiş.
postahane ve mektup servislerinin yeni kurulduğu ilk zamanlar. iki arkadaş canını dişine takmış çalışıyorlar. ve bu iki postacı o kadar fakirler ki mektupları dağıtmak için koydukları amerikan patiskalarından yapılmış torbaları keserek kendilerine giyecek yapıyorlar. elbiseleri zaten yama üstüne yama içinde. hatta bir gün öyle bir olay oluyor ki ikisi de buna çok gülüyorlar. eskiden aylar bilirsiniz cemaziyelevvel, cemaziyel
ahir, receb, şaban, ramazan, şevval, zilkade, zilhicce şeklinde giderdi. posta torbaları da aylık olduğu için her posta torbasının üstünde hangi ay ise onun ismi yazıyormuş. bunlar da kendilerine bu torbalardan kilot yapmışlar ama öyle denk gelmişki birisinin kilotunun popo kısmına cemaziyel evvel yazısı rastlamış. birbirlerine bu şekilde çok takılmışlar. cemaziyel evvel kilotlu falan diye. ve birgün bu arkadaşlardan birisi üst kademelerde görev almaya başlamış. günler geçtikce görüşmeleri de azalıyormuş. makam sahibi oldukça arkadaşının burnu büyümeye başlamış artık kimseyi görmez oluyormuş. aradan yıllar geçmiş postacılık işine devam eden fakir postacıyı işten çıkarmaya kalkmışlar. zaten fakir ne yapacağını bilememiş. sonra aklına taaaaa yıllar önceki arkadaşı gelmiş. düşünmüş o arkadaşı genel müdür yardımcısı olmuş. ona söylersem herhalde o işimi halleder demiş. kalkmış onun yanına gitmiş ama kapıdaki sekreter bir türlü onunla görüştürmüyormuş. sekreter kıza demişki evladım sen sen müdür beye benim ismimi söyle o benimle görüşür demiş. sekreter de ona “söyledim amca ama o seni tanımadığını söyledi” demiş.
buna çok içerleyen fakir postacı sekretere demişki. “demek tanımıyorum dedi kızım ben onun ben onun cemaziyel evvelini bilirim git bunu da ona aynen böyle de” demiş. sonra da arkasına bakmadan çekip gitmiş.
baston niyetine taşıyor olabilir.zira yürürken çok rahatlatır.
bahçıvan-şöför-uşak zincirinin ilk halkasıdır.
"arabistan’da yağmur yağmadığı için şaşkınlıktan dolayı olabilir." ya da "aman canım banane arap’ın karısından kızından" diye cevaplanabilecek sorudur. ya da cevapsız bırakılabilir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?