uluslararası olduğu kesin de faaliyet alanı nakliye mi pek emin değilim. entry’lerine "dikkat etmeden bile" bakacak olursanız, faaliyet alanının turizm olduğunu şıp diye anlayabilirsiniz. ama turizm de bir nevi nakliyecilik olarak adlandırılabilir, evet.
aynı toprakların bir evladı olarak ben, bunu turizm değil de suyun öte yanına olan "aşırı dozda" bir özlem olarak da algılıyorum.
yeri gelmişken, mora ile ilgili bilgiler de verirse bize, ziyadesiyle memnun olurum kendilerinden.
bunların bir de tatsız olanları var, ama onlar su balığı değil!
malkoçoğlu bu hatuna yazılacak gibi görünüyor.
ya da tam tersi olabilir, bilmiyorum.
dizinin senaristi değilim sonuçta.
ama armin!!!
kemikleri sızlayacak be abi, n’olur olmasın öyle bişi.
tarihte kayıtlara böyle bir hatun adı da düşülmemiş ama...
belli mi olur! hayatımız dizi!
ya da tam tersi olabilir, bilmiyorum.
dizinin senaristi değilim sonuçta.
ama armin!!!
kemikleri sızlayacak be abi, n’olur olmasın öyle bişi.
tarihte kayıtlara böyle bir hatun adı da düşülmemiş ama...
belli mi olur! hayatımız dizi!
selanik, langazalı olan dedeme, "oraları neden anlatmıyorsun bana?" diye sorduğumda: dedemin "dayanamıyorum oralardan konuşmaya" diyen o yüzüne bakarak, ağlamak için yaş sınırı olmadığını da anlamıştım o anda, göçmen olmanın ne denli zor bir şey olduğunu da...
oj geldin bea.
bu konuda benim de bir önerim olacaktı olmasına ama başlık pek net gibi gelmedi bana. bir kadının bir erkek arkadaşına alabileceği hediyeden mi sözediyoruz, yoksa bir erkeğin bir erkek arkadaşına alabileceği hediyeden mi sözediyoruz anlamadım ben. evet, salağım biraz. yok, hepten salağım kesin.
eee, elbirliği ile kuzey afrikanın petrolünü ele geçirdiler, ne yapsınlar aceminkini.
ama yine de senin petrolün olsun be iran, satacak yer bulunur derim ben.
başkası der mi peki, der tabi!
ama yine de senin petrolün olsun be iran, satacak yer bulunur derim ben.
başkası der mi peki, der tabi!
bir gayrimenkul hakkında bunlardan alacağınız bilgi "alıcı mı, yoksa satıcı mı" olduğunuza göre değişiklik gösterir.
rendeye basarak da aynı tadı yakalayabilirsiniz.
içinde bir şeyler pişiriyor olmasından çok düdük çalabiliyor olması önemliymiş gibi geliyor bana. yanılıyor muyum peki, hayır!
"indiği yer evinin önü ise sorun yoktur." diyeceğim ama bu, sorunun yokluğu -ya da varlığı- bindiği yerin neresi olduğu ile açıklanabilir. jedimin dediği gibi kurcalamaya gerek yok. isteyen istediği yerden biner, istediği yerde iner taksiden. saatin önemi yoktur. ya da vardır, ne bileyim... iyi ki kızım yok!
en sevdiğim şiiri okaliptustur.
izmir körfezindeki vapurların birisinin küpeştesinde asılı camekanlı bir çerçeve içinde bulunur bu şiir.
güzelyalı’dan bir okaliptus
bir palmiyeye vurulmuş karşıyaka’dan.
gelgelelim arada koskoca deniz
ah palmiye, ah okaliptus
vapura binerken gözünüze çarpar o şiir.
ve dört dizelik oluşundan ötürü bir çırpıda okuyuverirsiniz...
karşıyadan güzelyalıya ise yolculuğunuz, palmiye yerine koyarsınız kendinizi.
yok, güzelyalıdan karşıyaka yönüneyse eğer yolculuğunuz, okaliptus yerine koyarsınız kendinizi.
ama o vapur her seferinde konak iskelesinde bırakır sizi...
ya da karşıyakaya konak iskelesinden demir almıştır hep...
kavuşamazsınız...
izmir körfezindeki vapurların birisinin küpeştesinde asılı camekanlı bir çerçeve içinde bulunur bu şiir.
güzelyalı’dan bir okaliptus
bir palmiyeye vurulmuş karşıyaka’dan.
gelgelelim arada koskoca deniz
ah palmiye, ah okaliptus
vapura binerken gözünüze çarpar o şiir.
ve dört dizelik oluşundan ötürü bir çırpıda okuyuverirsiniz...
karşıyadan güzelyalıya ise yolculuğunuz, palmiye yerine koyarsınız kendinizi.
yok, güzelyalıdan karşıyaka yönüneyse eğer yolculuğunuz, okaliptus yerine koyarsınız kendinizi.
ama o vapur her seferinde konak iskelesinde bırakır sizi...
ya da karşıyakaya konak iskelesinden demir almıştır hep...
kavuşamazsınız...
erdoğan çokduru (1937 marmaris -1999 ankara)
izmirli şair olarak tanınır.
çok yönlü yetenekleri olan, yaratıcı bir şair, tiyatrocu ve iyi bir pilot hocasıydı.
asker olmasından ötürü, şiirlerini yazıya dökmeye çekinirdi. öldürülen bir devrimci gencin (sinan cemgil) cebinden çıkan bir şiiri nedeniyle ”teröristin cebinde senin şiirinin işi ne” denilerek, kıdem indirimi cezası almış olması, bu çekingenliğinde hiç de haksız olmadığını göstermektedir.
bu yüzden paşalık rütbesine terfi ettirilmediği için hava kuvvetleri komutanlığından kıdemli albay rütbesi ile emekli olmuştur.
ölümünden sonra, daha önce yayımlanmamış şiirleriyle birlikte, yazdığı tüm şiirler yakın arkadaşı şadan gökovalı tarafından derlendi ve salihli belediyesi kültür yayınları tarafından karnaval gecesi adıyla kitaplaştırıldı.
izmirli şair olarak tanınır.
çok yönlü yetenekleri olan, yaratıcı bir şair, tiyatrocu ve iyi bir pilot hocasıydı.
asker olmasından ötürü, şiirlerini yazıya dökmeye çekinirdi. öldürülen bir devrimci gencin (sinan cemgil) cebinden çıkan bir şiiri nedeniyle ”teröristin cebinde senin şiirinin işi ne” denilerek, kıdem indirimi cezası almış olması, bu çekingenliğinde hiç de haksız olmadığını göstermektedir.
bu yüzden paşalık rütbesine terfi ettirilmediği için hava kuvvetleri komutanlığından kıdemli albay rütbesi ile emekli olmuştur.
ölümünden sonra, daha önce yayımlanmamış şiirleriyle birlikte, yazdığı tüm şiirler yakın arkadaşı şadan gökovalı tarafından derlendi ve salihli belediyesi kültür yayınları tarafından karnaval gecesi adıyla kitaplaştırıldı.
karşı yakası güzelyalı olan ilçe.
palmiyeler diyarıdır.
güzelyalı ise okaliptus ile özdeşleşir.
şair erdoğan çokduru, bu iki karşıyakayı öyle bir umutsuz aşk hikayesine konu etmiştir ki yüreklere ziyandır.
körfez vapurlarının birisindeydi, "anımsayamadım şimdi adını" vaniköy, alaybey ya da bir başkasının küpeştesinde, camekanlı bir çerçeve içinde yazılıdır bu dört dizelik şiir.
güzelyalıdan bir okaliptus
bir palmiyeye vurulmuş karşıyakadan.
gelgelelim arada koskoca deniz
ah palmiye, ah okaliptus
palmiyeler diyarıdır.
güzelyalı ise okaliptus ile özdeşleşir.
şair erdoğan çokduru, bu iki karşıyakayı öyle bir umutsuz aşk hikayesine konu etmiştir ki yüreklere ziyandır.
körfez vapurlarının birisindeydi, "anımsayamadım şimdi adını" vaniköy, alaybey ya da bir başkasının küpeştesinde, camekanlı bir çerçeve içinde yazılıdır bu dört dizelik şiir.
güzelyalıdan bir okaliptus
bir palmiyeye vurulmuş karşıyakadan.
gelgelelim arada koskoca deniz
ah palmiye, ah okaliptus
ölümüne çok üzüldüğüm bir kanaat önderiydi kendisi.
çok severdim kendisini, hıncal’ı da.
ölümünün ardından kaleme aldığım bir yazımı paylaşayım istedim.
10 gün sonra ölümünün 1. yıl dönümü, ışıklar içinde uyusun mahşere kadar!
------------
defne ve hıncal
"rol model karmaşası"
ne kadar modern bir toplum olursak olalım, o toplumu modern yapan şey ait olduğumuz aile içindeki rol modellerimiz değildir sadece.
toplum içinde rol model olarak, anne ve babanın “duruşu” birinci derecede o aileyi etkilerken, “kanaat önderi” sayılabilecek kişilerin “duruşu” ise o toplumun tamamını etkilemektedir.
bu da demek oluyor ki; rol model olarak benimsenmesi olası kişilerin, toplumun bazı ‘değerleri’ ile sahip olunması gereken ‘duruşları’ daha iyi koruması gerekiyor.
yoksa bu toplumun bireyleri olarak “kimin ne yapıp ne yapmadığı ile kimin ne yazıp ne yazmadığı kimseyi ilgilendirmez, bana ne?” diyemeyiz.
tabii ki bunu demenin de türlü türlü yolları vardır.
toplumumuz için bir anlamda “kanaat önderi” sayılabilecek defne joy foster ile hıncal uluç, yaşanan son olaylarla bir bakıma rol model karmaşasına neden olmuşlardır.
şu an yaşıyor olsaydı; “bu benim hayatım, dilediğimce yaşarım; kime ne?” demesi olası defne joy foster’in özel yaşamına olduğu gibi topluma rol model olan hıncal uluç’un da kalemini ‘kama’ gibi kullanmasına seyirci kalmamalıyız.
özgürlük herkesin hakkıdır.
başkalarının özgürlüklerine dokunmadıkça tabii ki.
ancak; özgürlüğün sorumsuzluk anlamı taşımadığını da bilmemiz gerekir.
toplum bireylerine rol model olanların -sanatçılar, düşünürler, yöneticiler v.b.- daha modern bir toplum için gelecek kuşaklara karşı sorumlulukları gereği, -toplumsal değerlerimiz bağlamında- duruşlarında daha dikkatli olmak zorundadırlar.
yoksa sadece iki kişi arasında yaşanan ve sadece iki kişi arasında kalan şeylerden sana ne?
bana ne?
muharrem doğan
05 şubat 2011_ankara
çok severdim kendisini, hıncal’ı da.
ölümünün ardından kaleme aldığım bir yazımı paylaşayım istedim.
10 gün sonra ölümünün 1. yıl dönümü, ışıklar içinde uyusun mahşere kadar!
------------
defne ve hıncal
"rol model karmaşası"
ne kadar modern bir toplum olursak olalım, o toplumu modern yapan şey ait olduğumuz aile içindeki rol modellerimiz değildir sadece.
toplum içinde rol model olarak, anne ve babanın “duruşu” birinci derecede o aileyi etkilerken, “kanaat önderi” sayılabilecek kişilerin “duruşu” ise o toplumun tamamını etkilemektedir.
bu da demek oluyor ki; rol model olarak benimsenmesi olası kişilerin, toplumun bazı ‘değerleri’ ile sahip olunması gereken ‘duruşları’ daha iyi koruması gerekiyor.
yoksa bu toplumun bireyleri olarak “kimin ne yapıp ne yapmadığı ile kimin ne yazıp ne yazmadığı kimseyi ilgilendirmez, bana ne?” diyemeyiz.
tabii ki bunu demenin de türlü türlü yolları vardır.
toplumumuz için bir anlamda “kanaat önderi” sayılabilecek defne joy foster ile hıncal uluç, yaşanan son olaylarla bir bakıma rol model karmaşasına neden olmuşlardır.
şu an yaşıyor olsaydı; “bu benim hayatım, dilediğimce yaşarım; kime ne?” demesi olası defne joy foster’in özel yaşamına olduğu gibi topluma rol model olan hıncal uluç’un da kalemini ‘kama’ gibi kullanmasına seyirci kalmamalıyız.
özgürlük herkesin hakkıdır.
başkalarının özgürlüklerine dokunmadıkça tabii ki.
ancak; özgürlüğün sorumsuzluk anlamı taşımadığını da bilmemiz gerekir.
toplum bireylerine rol model olanların -sanatçılar, düşünürler, yöneticiler v.b.- daha modern bir toplum için gelecek kuşaklara karşı sorumlulukları gereği, -toplumsal değerlerimiz bağlamında- duruşlarında daha dikkatli olmak zorundadırlar.
yoksa sadece iki kişi arasında yaşanan ve sadece iki kişi arasında kalan şeylerden sana ne?
bana ne?
muharrem doğan
05 şubat 2011_ankara
iki günde çözmüş olayı bacım, nasıl bir gözlem yeteneği ise işte!
konuk olduğu şehri yüceltmek adına söylediği bir söz bu!
yoksa hepimiz biliyoruz ki; istanbul koskocaman bir köy!
konuk olduğu şehri yüceltmek adına söylediği bir söz bu!
yoksa hepimiz biliyoruz ki; istanbul koskocaman bir köy!
dibinden elektrikli testere ile kesilmiş sekoya ağacı gibi devrildim kaç kere yollarda... ne keyif ama, peh!
bunların en iyisi -iyi öğreten- değil, öğrenmeyi öğretendir.
evleneceğin kişiyi görmen en büyük hakkın.
görmeden evlenilmez. şahsen ben görüp de evlendim.
mutsuz muyum peki; değilim tabi!
görmeden evlenilmez. şahsen ben görüp de evlendim.
mutsuz muyum peki; değilim tabi!
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?