çömlek yapımıyla ünlü nevşehir ilçesidir. hafızam beni yamultmuyorsa, bir de asma köprü olacak oralarda bir yerlerde...
(bkz: zafer gazoz)
denizlide içip "hımm tadı güzelmiş, bizim oralarda niye yok?" dediğim gazoz o.
denizliye özgü herhal.
(bkz: denizli nin milli gazozu)
denizliye özgü herhal.
(bkz: denizli nin milli gazozu)
(bkz: nüans)
üniversite dersliklerinde olur bu genelde. çok hızlı öğreten hocaların kelimelerini, ama yarım ama tam geçirirsin defterine. sonra okursun okursun bi bok anlamazsın. ha anlayanlar da var tabii.
(bkz: öğrenirken yazmak)
(bkz: bilgi sözlük sözcüsü)
bunların içinden atı oynarken:"deh dıgıdık dıgıdık" diyerek heyecana kapılan bir arkadaşım var ki, beni gülme krizine sokarak bütün stratejilerimi mahveder ve oyunu alır nihayetinde. yani at önemlidir.
yeni sürümünü yüklemeyip, msn açmama kararı almama neden olan program.
sürüm sürüm süründürüyor sürüm yükletmekten. bıktım ulen!
sürüm sürüm süründürüyor sürüm yükletmekten. bıktım ulen!
solak olan annelerin güdümlü terliğinden kurtulmak mucizedir. ilkinde sağa atar, sola kıvrılırsın; ikincisinde sola atar sağa kıvrılırsın; ama yok işte yok üçüncüsünde yapabilecek hiç bi şey yok.
(bkz: kurumsal sosyal sorumluluk)
toplumdan aldığını topluma geri vermektir.
(bkz: maria)
sustu another life gazinosu
sustu şarkılar,
paletimde renk sustu, fırçamda şekil
ve bu gece ilk defa şimal körfezinde
sustu peramosun mazgallarından
şehre pancur pancur dökülen arya,
artık ne tayfalar mevcut, ne komondoslar,
ne o kor tenli, kızıl saçlı kanarya.
bu medar ikliminin tenha gecesinde
sardı bambu kamışlarını pişman bir sükut
sardı bu sızı
hani birdenbire bazen bütün etrafımızı
sapsarı bir şüphe sarar ya işte öylesine berbat bir hal var.
hiç bir şey düşünmek istemiyorum, hiç bir şey
ama dördüncü tarassut kulesinde
bir şüpheli sinyal var
hayır hayır yalan bütün bunlar
artık ne kadere inanıyorum ne fala
yalan söylüyor o falcı kadın
o hintli parya.
ben yalnız sana inanıyorum
yalnız sana, marya...
beni kahrediyor böyle geçen her gece
bu hoyrat yıldızlar, bu su, bu okyanus, bu yer
ve gökyüzünde emanet duran şu asma fener.
inan ki sevgili marya
ne varsa hepsi yalan, hepsi keder
ve hepsi omuzumun üstünde çaresiz bir yük
ve hepsi angarya.
biliyorum bu sabah güneşle beraber biliyorum
bir vapur demirleyecek bu nankör limanda
polun ebedi matemine rağmen
virjini olabilirdi bu vapurda
ama sen yoksun biliyorum sen yoksun.
baharda geleceğim diyordun hani
haydi gel daha ne bekliyorsun işte mevsim bahar ya.
fırçam neden böyle titrer bilir misin?
ve neden resimlerimde fon sapsarı
anlıyorsun değil mi yavrum
bütün kağıtlara sinmiş anlıyorsun
bu tropikal zehir, bu müzmin malarya,
sensiz nasıl da boş iskele, sensiz nasıl da tenha şehir
müfreze nöbetçilerinin gözü önünde
koydan yıldızları çalmışlar bir bir,
yine de birkaç çımacı, birkaç palikarya.
ama kim düşünür yıldızları,
yüzbaşı arnoldu vurmuş yerliler
matemler içinde tekmil batarya.
bu insanlar, bu gök, bu deniz, bu yer
birer birer kaybolmaya mahkum, birer birer
biz ki çoktan bu sapsarı hasret içinde susuz
biz ki çoktan beri kaybolmuşuz.
nasıl, ağlıyor musun maria? ..
sil gözlerini, sil yavrum
bizim yokluğumuzdan ne çıkar
aşkımız var ya.
sustu şarkılar,
paletimde renk sustu, fırçamda şekil
ve bu gece ilk defa şimal körfezinde
sustu peramosun mazgallarından
şehre pancur pancur dökülen arya,
artık ne tayfalar mevcut, ne komondoslar,
ne o kor tenli, kızıl saçlı kanarya.
bu medar ikliminin tenha gecesinde
sardı bambu kamışlarını pişman bir sükut
sardı bu sızı
hani birdenbire bazen bütün etrafımızı
sapsarı bir şüphe sarar ya işte öylesine berbat bir hal var.
hiç bir şey düşünmek istemiyorum, hiç bir şey
ama dördüncü tarassut kulesinde
bir şüpheli sinyal var
hayır hayır yalan bütün bunlar
artık ne kadere inanıyorum ne fala
yalan söylüyor o falcı kadın
o hintli parya.
ben yalnız sana inanıyorum
yalnız sana, marya...
beni kahrediyor böyle geçen her gece
bu hoyrat yıldızlar, bu su, bu okyanus, bu yer
ve gökyüzünde emanet duran şu asma fener.
inan ki sevgili marya
ne varsa hepsi yalan, hepsi keder
ve hepsi omuzumun üstünde çaresiz bir yük
ve hepsi angarya.
biliyorum bu sabah güneşle beraber biliyorum
bir vapur demirleyecek bu nankör limanda
polun ebedi matemine rağmen
virjini olabilirdi bu vapurda
ama sen yoksun biliyorum sen yoksun.
baharda geleceğim diyordun hani
haydi gel daha ne bekliyorsun işte mevsim bahar ya.
fırçam neden böyle titrer bilir misin?
ve neden resimlerimde fon sapsarı
anlıyorsun değil mi yavrum
bütün kağıtlara sinmiş anlıyorsun
bu tropikal zehir, bu müzmin malarya,
sensiz nasıl da boş iskele, sensiz nasıl da tenha şehir
müfreze nöbetçilerinin gözü önünde
koydan yıldızları çalmışlar bir bir,
yine de birkaç çımacı, birkaç palikarya.
ama kim düşünür yıldızları,
yüzbaşı arnoldu vurmuş yerliler
matemler içinde tekmil batarya.
bu insanlar, bu gök, bu deniz, bu yer
birer birer kaybolmaya mahkum, birer birer
biz ki çoktan bu sapsarı hasret içinde susuz
biz ki çoktan beri kaybolmuşuz.
nasıl, ağlıyor musun maria? ..
sil gözlerini, sil yavrum
bizim yokluğumuzdan ne çıkar
aşkımız var ya.
maria adlı bir şiiri vardır ki fevkaladedir.
orhan eskiköy ve özgür doğanın yönettiği yerli film.
bu yıl tarihinde bir ilke imza atarak ulusal yarışma filmleri arasına bir tane de kürtçe film koymuş.
(bkz: min dit)
(bkz: min dit)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?