Hani şöyle bir söz vardır ya:"herkes önce kendi önünü temizlesin."
Hayat felsefem bu benim. Cafcaflı, neonlu, çok dikkat çeken bir söz değil ama hayatınızın amacı bu olursa çok şeyi değiştiriyorsunuz.
Türk dili ve edebiyatı öğretmeniyim. Yani bana gelene kadar öğrenci; vatan, millet, Atatürk sevgisini öğrenmiş olmalı. En azından saygı göstermeli.
Yok. O kadar boş bir nesil ki. Hayır z kuşağından bahsetmiyorum, bu kuşağın ailesinden bahsediyorum. Sonradan görmelik, batı özentiliği ya da tersine aşırı dincilik o denli nüfus etmiş ki içlerine Atatürk ilkeleri şurada kalsın; demokrasinin, cumhuriyetin, tanımını yapamıyorlar çocukları da onların gölgesi.
TariH öğretmeni değilim lakin her öğrencim Atatürk'ü, ilkelerini, vatan toprağının nasıl zor kazanıldığını bilecek, yolu yok öğrenecek. Kompozisyon yazdırıyorum bir şekilde müfredata uyduruyorum. Soruşturma geçiriyorum evet ama namuslular da namussuzlar kadar cesur olmalı cidden.
Lütfen önce kendimizi, sonra kendi çevremizi düzeltelim. Bazı değerler var ki kaybedilirse asla yerine gelmez.
Hakkaniyet, laiklik, Cumhuriyet, ümmet değil birey sevgisi, önce din değil ahlak her çocuğa aklının aldığı yaştan itibaren öğretilmeli.
Yoksa Mustafa Kemal Atatürk'ün yaptığı tüm yenilikler orta çağ karanlığından beter bu hükümet döneminde kaybolup gidecek.
eski akdeniz üniversitesi rektörü.
kendisinin bir ara kaset mevzusu vardı. o mevzudan kısa bir süre sonra yüksek lisans danışman hocam ile bir gün üniversitenin lokantasına yemek yemeye geçtik. edebiyat fakültesinden tarih bölümü öğretim üyeleri de oradaydı. birkaç masa birleştirmişler, oturuyorlar. biz de onları köşeden gören bir masaya geçtik.
israfil bey de tarihçi biliyorsunuz. bir süre sonra israfil bey de lokantaya geldi, sonradan danışman hocamdan öğrendim ki her hafta düzenli olarak yemek yiyormuş tarihçilerle. biz dahil lokantadaki kimse kendisini iplemedi. ancak tarihçi hocaların hepsi ayağa kalktı, hoşladılar, toka yaptılar, hürmet, el-pençe divan durdular, baş köşeye buyur ettiler. bu durum lokantadaki diğer hocaların hiç umrunda dahi olmadı. o zamanlar dahi itibarı düşüyordu.
kendisinin bir ara kaset mevzusu vardı. o mevzudan kısa bir süre sonra yüksek lisans danışman hocam ile bir gün üniversitenin lokantasına yemek yemeye geçtik. edebiyat fakültesinden tarih bölümü öğretim üyeleri de oradaydı. birkaç masa birleştirmişler, oturuyorlar. biz de onları köşeden gören bir masaya geçtik.
israfil bey de tarihçi biliyorsunuz. bir süre sonra israfil bey de lokantaya geldi, sonradan danışman hocamdan öğrendim ki her hafta düzenli olarak yemek yiyormuş tarihçilerle. biz dahil lokantadaki kimse kendisini iplemedi. ancak tarihçi hocaların hepsi ayağa kalktı, hoşladılar, toka yaptılar, hürmet, el-pençe divan durdular, baş köşeye buyur ettiler. bu durum lokantadaki diğer hocaların hiç umrunda dahi olmadı. o zamanlar dahi itibarı düşüyordu.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?