2. nesil yeni bilgiç adayı. hoşgelmiş. biraz nokta özürlü ama olsun öğrenir.
(bkz: öğrenir abisi)
bir türk filminde ayşen gruda şener şene söyler:
-annem göster ama elletme dedi.
-annem göster ama elletme dedi.
+abi ercanı geneleve yolladık ama başına bişi gelmesin?
-merat etmee bakir gider milli gelir.
-merat etmee bakir gider milli gelir.
turkcell reklamlarında geçen hadise.
delikanlı mütevazidir ve bu
"delikanlı olmak demek, "delikanlı kim?" diye sorulduğunda, çekinmeden benim diye cevap vermek demektir... " ile çelişir.
"delikanlı olmak demek, "delikanlı kim?" diye sorulduğunda, çekinmeden benim diye cevap vermek demektir... " ile çelişir.
#198455 nolu entrysiyle durumu çok iyi anlatan bilgiç.
+tık tık
-tuvalet çok dolu sifon da çalışmıyor, ayakta sıcıyorum su an neredeyse götüme değecek boklar
-tuvalet çok dolu sifon da çalışmıyor, ayakta sıcıyorum su an neredeyse götüme değecek boklar
hoşgelmiş, sefalar getirmiştir sözlüğümüze.
(bkz: kaza üzüm dabbesi)
(bkz: necati şaşmaz) otuzikincinci güne konuk olmuştu bir keresinde ve zor anlaşılıyordu çok.
+abi kızı denize mi atıcaz?
-sen bu denizi temiz mi sanıyosun? bir sürü marul gibi ceset var aşağıda. bu balıklar neyle besleniyor sanıyorsun, yarısı insan yiyiyor bunların.
erkan can´ın çok iyi oynadığı filmdir, ama yavaş ilerleyen filmlerden hoşlanmayanlar sadece edilen küfürlere güler.
filmde edilen küfürlerin hiçbirisi de komiklik olsun diye edilmemiş, herkesin günlük yaşamında edeceği ve böyle bir durumla karşılaşılınca hayli hayli edeceği küfürlerdir.
-sen bu denizi temiz mi sanıyosun? bir sürü marul gibi ceset var aşağıda. bu balıklar neyle besleniyor sanıyorsun, yarısı insan yiyiyor bunların.
erkan can´ın çok iyi oynadığı filmdir, ama yavaş ilerleyen filmlerden hoşlanmayanlar sadece edilen küfürlere güler.
filmde edilen küfürlerin hiçbirisi de komiklik olsun diye edilmemiş, herkesin günlük yaşamında edeceği ve böyle bir durumla karşılaşılınca hayli hayli edeceği küfürlerdir.
1919 yılında arjantin’in los toldos kentinde, beş çocuklu fakir bir ailenin en küçük çocuğu olarak dünyaya geldi arjantin halkının efsane ismi evita peron. babasını yedi yaşındayken kaybetti ve 14 yaşında aktrist olmak için buenos airese gitti. buenos aireste bir süre işsiz ve parasız kaldıktan sonra radyolarda çalışmaya başladı. radyoda şovlar yaparak ve tiyatroda küçük rollerde oynayarak hayatını devam ettiren evita, 1944 yılında juan domingo peron ile tanıştı. genç bir subay olan juan peron, 1943 yılında ülke yönetiminde önemli bir görev üstlendi. “teniente coronel” yani albay unvanlı juan domingo peron, 1943 yılındaki askeri darbede rol oynayarak siyasete girdi, çalışma bakanı olarak hükümette yer aldı ve emekçi babası olarak tanındı.
düşük gelirli işçilerin durumlarını düzeltmeye yönelik çalışan juan domingo peron, 1944 yılındaki darbenin ardından tutuklansa da eva peron ve arkadaşlarının işçileri yanlarına alarak başlattıkları grevler neticesinde serbest bırakıldı. bundan çok kısa bir süre sonra da eva ile juan peron evlendi. juan peron, 1946 tarihinde de başbakan oldu, iki defa seçildi ve 1955 yılında gene bir askeri darbe ile ayrıldı. birkaç darbe daha geçtikten sonra 1973 yılında peron bir kere daha seçimle başa geldi, 1974 yılında ise öldü. bu sefer evitanın ölümünden sonra evlendiği yeni eşi isabel peron başa geçti. 1976 yılında ise isabel de hükümetle beraber düştü.
evita, kocasının diktatörlüğü döneminde kadın hakları için çalıştı ve aktif anlamda siyasetin içinde yer almamasına karşılık, her zaman siyasetle ve halkla içiçe oldu. işçi sendikalarının örgütlenmesinde önemli rol üstlendi ve 1947 yılında kadınların oy verme hakkı elde etmesini sağladı. fakir halka yiyecek, para ve ilaç yardımında bulundu, çocuklar için de yardım kampanyaları düzenledi.
evita peron, 26 temmuz 1952’de 33 yaşında kanserden öldü. peronun iktidardan düşmesinden sonra gömüldüğü yerden çıkartılan cesedi 16 yıl saklandıktan sonra önce eşinin yanına, sonra da aile mezarlığına defnedildi. madonna’nın ünlü şarkılarından olan "dont cry for me argentina!” onun için bestelendi.
kimkimdir.gen.tr
düşük gelirli işçilerin durumlarını düzeltmeye yönelik çalışan juan domingo peron, 1944 yılındaki darbenin ardından tutuklansa da eva peron ve arkadaşlarının işçileri yanlarına alarak başlattıkları grevler neticesinde serbest bırakıldı. bundan çok kısa bir süre sonra da eva ile juan peron evlendi. juan peron, 1946 tarihinde de başbakan oldu, iki defa seçildi ve 1955 yılında gene bir askeri darbe ile ayrıldı. birkaç darbe daha geçtikten sonra 1973 yılında peron bir kere daha seçimle başa geldi, 1974 yılında ise öldü. bu sefer evitanın ölümünden sonra evlendiği yeni eşi isabel peron başa geçti. 1976 yılında ise isabel de hükümetle beraber düştü.
evita, kocasının diktatörlüğü döneminde kadın hakları için çalıştı ve aktif anlamda siyasetin içinde yer almamasına karşılık, her zaman siyasetle ve halkla içiçe oldu. işçi sendikalarının örgütlenmesinde önemli rol üstlendi ve 1947 yılında kadınların oy verme hakkı elde etmesini sağladı. fakir halka yiyecek, para ve ilaç yardımında bulundu, çocuklar için de yardım kampanyaları düzenledi.
evita peron, 26 temmuz 1952’de 33 yaşında kanserden öldü. peronun iktidardan düşmesinden sonra gömüldüğü yerden çıkartılan cesedi 16 yıl saklandıktan sonra önce eşinin yanına, sonra da aile mezarlığına defnedildi. madonna’nın ünlü şarkılarından olan "dont cry for me argentina!” onun için bestelendi.
kimkimdir.gen.tr
fatih sultan mehmed padişah, olduktan sonra ilk iş olarak, devamlı ayaklanma çıkaran karamanoğlu beyliğine karşı sefere çıktı. karamanoğlu ibrahim bey af diledi. fatih istanbulun fethini düşündüğü için onu bağışladı. fatih sultan mehmed, büyük gayesini gerçekleştirmek için, macarlara, sırplara ve bizanslılara karşı yumuşak davranıyordu. amacı haçlıların birleşmesini önlemek, onları tahrik etmemek ve zaman kazanmaktı. bin yıllık tarihinin sonuna gelmiş olan bizans küçüle küçüle sadece istanbul şehrinin sınırları içinde hüküm süren bir devlet durumuna düşmüştü. ancak buna rağmen bizansın varlığı, balkanlardaki türk hakimiyeti açısından tehlikeli oluyordu. bizans imparatorları, anadoludaki çeşitli siyasi güçleri de osmanlı aleyhine kışkırtmaktan geri kalmıyorlardı. hatta zaman zaman osmanlı şehzadeleri arasındaki taht kavgalarına karışıp devletin iç düzenini bozuyorlardı. istanbulun osmanlı devletinin hakimiyeti altında girmesi, ticari ve kültürel yönden önemli bir avantajın daha ele geçirilmesi demekti. boğazlar tam anlamıyla kontrol altına alınacak ve bu sayede, karadeniz ticaret yolları ele geçirilmiş olacaktı. karamanoğulları meselesini çözen fatih sultan mehmed, istanbulun fethi için gerekli hazırlıklara başladı. devrin mühendislerinden musluhiddin, saruca sekban ile osmanlılara sığınan macar urban edirnede top dökümü işiyle görevlendirildi. "şahi" adı verilen bu topların yanında, tekerlekli kuleler ve aşırtma güllelerin üretilmesi (havan topu) yapılan hazırlıklar arasındaydı. yaptırılan bu büyük toplar istanbulun fethedilmesinde önemli rol oynadı. yıldırım bayezidin istanbul kuşatması sırasında yaptırdığı anadolu hisarının karşısına, rumeli hisarı (boğazkesen) inşa edildi. bu sayede boğazların kontrolü sağlanacak, deniz yoluyla gelebilecek yardımlara karşı tedbir alınmış olacaktı. 400 parçadan oluşan bir donanma inşa edildi. turhan bey komutasındaki bir osmanlı donanması moraya gönderildi ve istanbula yardım gelmesi engellendi. eflak ve sırbistan ile var olan barış antlaşmaları yenilendi. macarlarla da üç yıllık bir antlaşma yapıldı. osmanlıların bu hazırlıkları karşısında, bizanslılar da boş durmuyordu. surlar sağlamlaştırılıyor ve şehre yiyecek depolanıyordu. ayrıca bizans imparatoru konstantin, haliçe bir zincir gerdirerek, buradan gelecek tehlikeyi önlemeye çalıştı. aynı zamanda haçlı dünyasından yardım isteniyor, papa ise yapacağı yardım karşısında katolik ve ortodoks kiliselerinin birleştirilmesini istiyordu. ancak katoliklerden nefret eden ortodoks rumlar, roma kilisesine bağlanmak istemiyor, "istanbulda kardinal külahı görmektense, türk sarığı görmeye razıyız" diyorlardı. fatih sultan mehmed, hazırlıklar tamamlandıktan sonra, bizans imparatoru konstantine bir elçi göndererek, kan dökülmeden şehrin teslim edilmesini istedi. fakat imparatordan gelen savaşa hazırız mesajı üzerine, istanbulun kara surları önüne gelen osmanlı ordusu, 6 nisan 1453de kuşatmayı başlattı. osmanlı donanması ise haliçin girişinde ve sarayburnu önünde demirlemişti. ordu; merkez, sağ ve sol olarak üç kısma ayrıldı. 19 nisanda yapılan ilk saldırıda, tekerlekli kuleler kullanıldı ve bu saldırı ile topkapı surlarından burçlara kadar yanaşıldı. osmanlı ordusundaki er sayısı 150.000 ile 200.000 arasındaydı. bu kuvvetlere rumeli ve anadolu beylerine bağlı çeşitli kuvvetler de katılmıştı. çok şiddetli çarpışmalar oluyor, bizanslılar şehri koruyan surların zarar gören bölümlerini hemen tamir ediyorlardı. venedik ve cenevizliler de donanmalarıyla bizansa yardım ediyorlardı. fatih sultan mehmed osmanlı donanmasının kuşatma sırasında yeterince kullanılamadığını ve bu yüzden kuşatmanın uzadığını düşünüyordu. istanbulun haliç tarafındaki surlarının zayıf olduğu biliniyordu. bizans bu bölgeye zinciri bu nedenle germişti. yüksekten atılan taş gülleler bizans donanmasından bazı gemileri batırmıştı fakat bir kısım donanmanın haliçe indirilmesi kesin olarak gerekliydi. fatih sultan mehmed, istanbulun fethedilmesini kolaylaştıracak önemli kararını verdi. osmanlı donanmasına ait bazı gemiler karadan çekilerek haliçe indirilecekti. tophane önündeki kıyıdan başlayıp kasımpaşaya kadar ulaşan bir güzergah üzerine kızaklar yerleştirildi. gemilerin, kızakların üzerinden kaydırılabilmesi için, galata cenevizlilerinden zeytinyağı, sade yağ ve domuz yağı alınarak kızaklar yağlandı. 21-22 nisan gecesi 67(yada 72) parça gemi düzeltilmiş yoldan haliçe indirildi. haliçteki türk donanmasına ait toplar, surları dövmeye başladı. ciddi çarpışmalar cereyan etti. bundan sonraki günlerde top savaşı, ok, tüfek atışları, lağım kazmalar, büyük ve hareketli savaş kulelerinin surlara saldırıları devam etti. kuşatmanın uzun sürmesi ve kesin başarıya ulaşılamaması askerler arasında endişe yarattı. ancak, istanbulu her ne şartta olursa olsun almaya kararlı olan fatih sultan mehmed kumandanların ve alimlerin de bulunduğu bir toplantı düzenledi. cesaretlendirici bir konuşma yaptıktan sonra, 29 mayısta genel saldırının yapılacağına dair kararını açıkladı. çarpışmalar sırasında bizansı koruyan surlar üzerinde kapatılması mümkün olmayan gedikler açılmaya başlamıştı. surlar içerisine küçük sızmalar oluyor, ancak geri püskürtülüyordu. ilk defa ulubatlı hasan ve arkadaşlarının şehit olmak pahasına tutunmayı başardıkları istanbul surları, artık direnemiyordu. 53 gün süren ve 19 nisan, 6 mayıs, 12 mayıs ve 29 mayısta yapılan dört büyük saldırıdan sonra doğu roma imparatorluğunun 1125 yıllık başkenti olan istanbul, 29 mayıs 1453 salı günü fethedildi. istanbulun fethi, çok önemli sonuçları da beraberinde getirdi. fatih sultan mehmed, istanbulun fethinden sonra batıdaki hakimiyeti pekiştirmek, sınırları genişletmek, islamı en uzak yerlere kadar yaymak ve hıristiyan birliğini bozmak amacıyla avrupa üzerine bir çok seferler düzenledi. sırbistan (1454,1459), mora (1460), eflak (1462), boğdan (1476), bosna-hersek, arnavutluk, venedik (1463-1479), italya (1480) ve macaristan seferleriyle osmanlı imparatorluğu avrupadaki hakimiyetini pekiştirdi. sırbistan krallığı tamamen ortadan kaldırılıp osmanlı sancağı haline getirildi, mora tamamen fethedildi, eflak osmanlı eyaleti yapıldı, bosna tekrar osmanlı hakimiyetine alındı, arnavutluk ele geçirildi. 16 yıl süren osmanlı-venedik deniz savaşları sonunda venedik barış imzalamayı kabul etti. italyaya yapılan sefer sırasında romanın fethi açısından çok önemli bir merkez olan otranto, fethedildi ancak fatih sultan mehmedin ölümü üzerine geri kaybedildi.
kimkimdir.gen.tr
kimkimdir.gen.tr
mustafa kemal atatürk 1881 yılında selânik’te kocakasım mahallesi, islâhhâne caddesi’ndeki üç katlı pembe evde doğdu. babası ali rıza efendi, annesi zübeyde hanım’dır. baba tarafından dedesi hafız ahmet efendi xiv-xv. yüzyıllarda konya ve aydın’dan makedonya’ya yerleştirilmiş kocacık yörüklerindendir. annesi zübeyde hanım ise selânik yakınlarındaki langaza kasabasına yerleşmiş eski bir türk ailesinin kızıdır. milis subaylığı, evkaf katipliği ve kereste ticareti yapan ali rıza efendi, 1871 yılında zübeyde hanım’la evlendi. atatürk’ün beş kardeşinden dördü küçük yaşlarda öldü, sadece makbule (atadan) 1956 yılına değin yaşadı.
küçük mustafa öğrenim çağına gelince hafız mehmet efendi’nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, sonra babasının isteğiyle şemsi efendi mektebi’ne geçti. bu sırada babasını kaybetti (1888). bir süre rapla çiftliği’nde dayısının yanında kaldıktan sonra selânik’e dönüp okulunu bitirdi. selânik mülkiye rüştiyesi’ne kaydoldu. kısa bir süre sonra 1893 yılında askeri rüştiye’ye girdi. bu okulda matematik öğretmeni mustafa bey adına "kemal" i ilave etti. 1896-1899 yıllarında manastır askeri idâdi’sini bitirip, istanbul’da harp okulunda öğrenime başladı. 1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu., harp akademisi’ne devam etti. 11 ocak 1905’te yüzbaşı rütbesiyle akademi’yi tamamladı. 1905-1907 yılları arasında şam’da 5. ordu emrinde görev yaptı. 1907’de kolağası (kıdemli yüzbaşı) oldu. manastır’a iii. ordu’ya atandı.
19 nisan 1909’da istanbul’a giren hareket ordusu’nda kurmaybaşkanı olarak görev aldı. 1910 yılında fransa’ya gönderildi. picardie manevraları’na katıldı. 1911 yılında istanbul’da genel kurmay başkanlığı emrinde çalışmaya başladı. 1911 yılında italyanların trablusgarp’a hücumu ile başlayan savaşta, mustafa kemal bir grup arkadaşıyla birlikte tobruk ve derne bölgesinde görev aldı. 22 aralık 1911’de italyanlara karşı tobruk savaşını kazandı. 6 mart 1912’de derne komutanlığına getirildi. ekim 1912’de balkan savaşı başlayınca mustafa kemal gelibolu ve bolayır’daki birliklerle savaşa katıldı. dimetoka ve edirne’nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü. 1913 yılında sofya ateşemiliterliğine atandı.
bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa yükseldi. ateşemiliterlik görevi ocak 1915’te sona erdi. bu sırada i. dünya savaşı başlamış, osmanlı imparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı. mustafa kemal 19. tümeni kurmak üzere tekirdağ’da görevlendirildi. 1914 yılında başlayan i. dünya savaşı’nda, mustafa kemal çanakkale’de bir kahramanlık destanı yazıp itilaf devletlerine "çanakkale geçilmez! " dedirtti. 18 mart 1915’te çanakkale boğazını geçmeye kalkan ingiliz ve fransız donanması ağır kayıplar verince gelibolu yarımadası’na asker çıkarmaya karar verdiler. 25 nisan 1915’te arıburnu’na çıkan düşman kuvvetlerini, mustafa kemal’in komuta ettiği 19. tümen conkbayırı’nda durdurdu.
mustafa kemal, bu başarı üzerine albaylığa yükseldi. ingilizler 6-7 ağustos 1915’te arıburnu’nda tekrar taarruza geçti. anafartalar grubu komutanı mustafa kemal 9-10 ağustos’ta anafartalar zaferini kazandı. bu zaferi 17 ağustos’ta kireçtepe, 21 ağustos’ta ii. anafartalar zaferleri takip etti. çanakkale savaşlarında yaklaşık 253.000 şehit veren türk ulusu onurunu itilaf devletlerine karşı korumasını bilmiştir. mustafa kemal’in askerlerine "ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" emri cephenin kaderini değiştirmiştir. mustafa kemal çanakkale savaşları’dan sonra 1916’da edirne ve diyarbakır’da görev aldı.
1 nisan 1916’da tümgeneralliğe yükseldi. rus kuvvetleriyle savaşarak muş ve bitlis’in geri alınmasını sağladı. şam ve halep’teki kısa süreli görevlerinden sonra 1917’de istanbul’a geldi. velihat vahidettin efendi’yle almanya’ya giderek cephede incelemelerde bulundu. bu seyehatten sonra hastalandı. viyana ve karisbad’a giderek tedavi oldu. 15 ağustos 1918’de halep’e 7. ordu komutanı olarak döndü. bu cephede ingiliz kuvvetlerine karşı başarılı savunma savaşları yaptı. mondros mütarekesi’nin imzalanmasından bir gün sonra, 31 ekim 1918’de yıldırım orduları grubu komutanlığına getirildi. bu ordunun kaldırılması üzerine 13 kasım 1918’de istanbul’a gelip harbiye nezâreti’nde (bakanlığında) göreve başladı.
mondros mütarekesi’nden sonra itilaf devletleri’nin osmanlı ordularını işgale başlamaları üzerine; mustafa kemal 9. ordu müfettişi olarak 19 mayıs 1919’da samsun’a çıktı. 22 haziran 1919’da amasya’da yayımladığı genelgeyle "milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını " ilan edip sivas kongresi’ni toplantıya çağırdı. 23 temmuz - 7 ağustos 1919 tarihleri arasında erzurum, 4 - 11 eylül 1919 tarihleri arasında da sivas kongresi’ni toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun belirlenmesini sağladı. 27 aralık 1919’da ankara’da heyecanla karşılandı. 23 nisan 1920’de türkiye büyük millet meclisi’nin açılmasıyla türkiye cumhuriyeti’nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu.
meclis ve hükümet başkanlığına mustafa kemal seçildi. türkiye büyük millet meclisi, kurtuluş savaşı’nın başarıyla sonuçlanması için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başladı. türk kurtuluş savaşı 15 mayıs 1919’da yunanlıların izmir’i işgali sırasında düşmana ilk kurşunun atılmasıyla başladı. 10 ağustos 1920 tarihinde sevr antlaşması’nı imzalayarak aralarında osmanlı imparatorluğu’nu paylaşan i. dünya savaşı’nın galip devletlerine karşı önce kuvâ-yi milliye adı verilen milis kuvvetleriyle savaşıldı. türkiye büyük millet meclisi düzenli orduyu kurdu, kuvâ-yi milliye - ordu bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı.
mustafa kemal yönetimindeki türk kurtuluş savaşının önemli aşamaları şunlardır: sarıkamış (20 eylül 1920), kars (30 ekim 1920) ve gümrü’nün (7 kasım 1920) kurtarılışı. çukurova, gazi antep, kahraman maraş şanlı urfa savunmaları (1919- 1921) i. inönü zaferi (6 -10 ocak 1921) ii. inönü zaferi (23 mart-1 nisan 1921) sakarya zaferi (23 ağustos-13 eylül 1921) büyük taarruz, başkomutan meydan muhaberesi ve büyük zafer (26 ağustos 9 eylül 1922) sakarya zaferinden sonra 19 eylül 1921’de türkiye büyük millet meclisi mustafa kemal’e mareşal rütbesi ve gazi unvanını verdi. kurtuluş savaşı, 24 temmuz 1923’te imzalanan lozan antlaşması’yla sonuçlandı. böylece sevr antlaşması’yla paramparça edilen, türklere 5-6 il büyüklüğünde vatan bırakılan türkiye toprakları üzerinde ulusal birliğe dayalı yeni türk devletinin kurulması için hiçbir engel kalmadı.
23 nisan 1920’de ankara’da tbmm’nin açılmasıyla türkiye cumhuriyeti’nin kuruluşu müjdelenmiştir. meclisin türk kurtuluş savaşı’nı başarıyla yönetmesi, yeni türk devletinin kuruluşunu hızlandırdı. 1 kasım 1922’de hilâfet ve saltanat birbirinden ayrıldı, saltanat kaldırıldı. böylece osmanlı imparatorluğu’yla yönetim bağları koparıldı. 13 ekim 1923’te cumhuriyet idaresi kabul edildi, atatürk oybirliğiyle ilk cumhurbaşkanı seçildi. 30 ekim 1923 günü ismet inönü tarafından cumhuriyet’in ilk hükümeti kuruldu.
türkiye cumhuriyeti, "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ve "yurtta barış cihanda barış" temelleri üzerinde yükselmeye başladı. atatürk türkiye’yi "çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak" amacıyla bir dizi devrim yaptı. bu devrimleri beş başlık altında toplayabiliriz: 1. siyasal devrimler: saltanatın kaldırılması (1kasım 1922) cumhuriyetin ilanı (29 ekim 1923) halifeliğin kaldırılması (3 mart 1924) 2. toplumsal devrimler: kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934) şapka ve kıyafet devrimi (25 kasım 1925) tekke zâviye ve türbelerin kapatılması (30 kasım 1925) soyadı kanunu ( 21 haziran 1934) lâkap ve unvanların kaldırılması (26 kasım 1934) uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü(1925-1931)
3. hukuk devrimi : mecellenin kaldırılması (1924-1937) türk medeni kanunu ve diğer kanunların çıkarılarak laik hukuk düzenine geçilmesi (1924-1937) 4. eğitim ve kültür alanındaki devrimler: öğretimin birleştirilmesi (3 mart 1924) yeni türk harflerinin kabulü (1 kasım 1928) türk dil ve tarih kurumlarının kurulması (1931-1932) üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 mayıs 1933) güzel sanatlarda yenilikler 5. ekonomi alanında devrimler: aşârın kaldırılması çiftçinin özendirilmesi örnek çiftliklerin kurulması sanayiyi teşvik kanunu’nun çıkarılarak sanayi kuruluşlarının kurulması i. ve ii. kalkınma planları’nın (1933-1937) uygulamaya konulması, yurdun yeni yollarla donatılması soyadı kanunu gereğince, 24 kasım 1934’de tbmm’nce mustafa kemal’e "atatürk" soyadı verildi.
atatürk, 24 nisan 1920 ve 13 ağustos 1923 tarihlerinde tbmm başkanlığına seçildi. bu başkanlık görevi, devlet-hükümet başkanlığı düzeyindeydi. 29 ekim 1923 yılında cumhuriyet ilan edildi ve atatürk ilk cumhurbaşkanı seçildi. anayasa gereğince dört yılda bir cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilendi. 1927,1931, 1935 yıllarında tbmm atatürk’ü yeniden cumhurbaşkanlığına seçti. atatürk sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi. ilgililere aksayan yönlerle ilgili emirler verdi. cumhurbaşkanı sıfatıyla türkiye’yi ziyaret eden yabancı ülke devlet başkanlarını, başbakanlarını, bakanlarını komutanlarını ağırladı.
15-20 ekim 1927 tarihinde kurtuluş savaşı’nı ve cumhuriyet’in kuruluşunu anlatan büyük nutkunu, 29 ekim 1933 tarihinde de 10. yıl nutku’nu okudu. atatürk özel yaşamında sadelik içinde yaşadı. 29 ocak 1923’de latife hanımla evlendi. birçok yurt gezisine birlikte çıktılar. bu evlilik 5 ağustos 1925 tarihine dek sürdü. çocukları çok seven atatürk afet (inan), sabiha (gökçen), fikriye, ülkü, nebile, rukiye, zehra adlı kızları ve mustafa adlı çobanı manevi evlat edindi. abdurrahim ve ihsan adlı çocukları himayesine aldı.
yaşayanlarına iyi bir gelecek hazırladı. 1937 yılında çiftliklerini hazineye, bir kısım taşınmazlarını da ankara ve bursa belediyelerine bağışladı. mirasından kızkardeşine, manevi evlatlarına, türk dil ve tarih kurumlarına pay ayırdı. kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi çok severdi. zeybek oyunlarına, güreşe, rumeli türkülerine aşırı ilgisi vardı. tavla ve bilardo oynamaktan büyük keyif alırdı. sakarya adlı atıyla, köpeği fox’a çok değer verirdi. zengin bir kitaplık oluşturmuştu.
akşam yemeklerine devlet ve bilim adamlarını, sanatçıları davet eder, ülkenin sorunlarını tartışırdı. temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. doğayı çok severdi. sık sık atatürk orman çiftliği’ne gider, çalışmalara bizzat katılırdı. fransızca ve almanca biliyordu. 10 kasım 1938 saat 9.05’te yakalandığı siroz hastalığından kurtulamayarak istanbul’da dolmabahçe sarayı’nda hayata gözlerini yumdu. cenazesi 21 kasım 1938 günü törenle geçici istirahatgâhı olan ankara etnografya müzesi’nde toprağa verildi. anıtkabir yapıldıktan sonra nâşı görkemli bir törenle 10 kasım 1953 günü ebedi istirahatgâhına gömüldü.
kimkimdir.gen.tr
küçük mustafa öğrenim çağına gelince hafız mehmet efendi’nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, sonra babasının isteğiyle şemsi efendi mektebi’ne geçti. bu sırada babasını kaybetti (1888). bir süre rapla çiftliği’nde dayısının yanında kaldıktan sonra selânik’e dönüp okulunu bitirdi. selânik mülkiye rüştiyesi’ne kaydoldu. kısa bir süre sonra 1893 yılında askeri rüştiye’ye girdi. bu okulda matematik öğretmeni mustafa bey adına "kemal" i ilave etti. 1896-1899 yıllarında manastır askeri idâdi’sini bitirip, istanbul’da harp okulunda öğrenime başladı. 1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu., harp akademisi’ne devam etti. 11 ocak 1905’te yüzbaşı rütbesiyle akademi’yi tamamladı. 1905-1907 yılları arasında şam’da 5. ordu emrinde görev yaptı. 1907’de kolağası (kıdemli yüzbaşı) oldu. manastır’a iii. ordu’ya atandı.
19 nisan 1909’da istanbul’a giren hareket ordusu’nda kurmaybaşkanı olarak görev aldı. 1910 yılında fransa’ya gönderildi. picardie manevraları’na katıldı. 1911 yılında istanbul’da genel kurmay başkanlığı emrinde çalışmaya başladı. 1911 yılında italyanların trablusgarp’a hücumu ile başlayan savaşta, mustafa kemal bir grup arkadaşıyla birlikte tobruk ve derne bölgesinde görev aldı. 22 aralık 1911’de italyanlara karşı tobruk savaşını kazandı. 6 mart 1912’de derne komutanlığına getirildi. ekim 1912’de balkan savaşı başlayınca mustafa kemal gelibolu ve bolayır’daki birliklerle savaşa katıldı. dimetoka ve edirne’nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü. 1913 yılında sofya ateşemiliterliğine atandı.
bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa yükseldi. ateşemiliterlik görevi ocak 1915’te sona erdi. bu sırada i. dünya savaşı başlamış, osmanlı imparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı. mustafa kemal 19. tümeni kurmak üzere tekirdağ’da görevlendirildi. 1914 yılında başlayan i. dünya savaşı’nda, mustafa kemal çanakkale’de bir kahramanlık destanı yazıp itilaf devletlerine "çanakkale geçilmez! " dedirtti. 18 mart 1915’te çanakkale boğazını geçmeye kalkan ingiliz ve fransız donanması ağır kayıplar verince gelibolu yarımadası’na asker çıkarmaya karar verdiler. 25 nisan 1915’te arıburnu’na çıkan düşman kuvvetlerini, mustafa kemal’in komuta ettiği 19. tümen conkbayırı’nda durdurdu.
mustafa kemal, bu başarı üzerine albaylığa yükseldi. ingilizler 6-7 ağustos 1915’te arıburnu’nda tekrar taarruza geçti. anafartalar grubu komutanı mustafa kemal 9-10 ağustos’ta anafartalar zaferini kazandı. bu zaferi 17 ağustos’ta kireçtepe, 21 ağustos’ta ii. anafartalar zaferleri takip etti. çanakkale savaşlarında yaklaşık 253.000 şehit veren türk ulusu onurunu itilaf devletlerine karşı korumasını bilmiştir. mustafa kemal’in askerlerine "ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" emri cephenin kaderini değiştirmiştir. mustafa kemal çanakkale savaşları’dan sonra 1916’da edirne ve diyarbakır’da görev aldı.
1 nisan 1916’da tümgeneralliğe yükseldi. rus kuvvetleriyle savaşarak muş ve bitlis’in geri alınmasını sağladı. şam ve halep’teki kısa süreli görevlerinden sonra 1917’de istanbul’a geldi. velihat vahidettin efendi’yle almanya’ya giderek cephede incelemelerde bulundu. bu seyehatten sonra hastalandı. viyana ve karisbad’a giderek tedavi oldu. 15 ağustos 1918’de halep’e 7. ordu komutanı olarak döndü. bu cephede ingiliz kuvvetlerine karşı başarılı savunma savaşları yaptı. mondros mütarekesi’nin imzalanmasından bir gün sonra, 31 ekim 1918’de yıldırım orduları grubu komutanlığına getirildi. bu ordunun kaldırılması üzerine 13 kasım 1918’de istanbul’a gelip harbiye nezâreti’nde (bakanlığında) göreve başladı.
mondros mütarekesi’nden sonra itilaf devletleri’nin osmanlı ordularını işgale başlamaları üzerine; mustafa kemal 9. ordu müfettişi olarak 19 mayıs 1919’da samsun’a çıktı. 22 haziran 1919’da amasya’da yayımladığı genelgeyle "milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını " ilan edip sivas kongresi’ni toplantıya çağırdı. 23 temmuz - 7 ağustos 1919 tarihleri arasında erzurum, 4 - 11 eylül 1919 tarihleri arasında da sivas kongresi’ni toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun belirlenmesini sağladı. 27 aralık 1919’da ankara’da heyecanla karşılandı. 23 nisan 1920’de türkiye büyük millet meclisi’nin açılmasıyla türkiye cumhuriyeti’nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu.
meclis ve hükümet başkanlığına mustafa kemal seçildi. türkiye büyük millet meclisi, kurtuluş savaşı’nın başarıyla sonuçlanması için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başladı. türk kurtuluş savaşı 15 mayıs 1919’da yunanlıların izmir’i işgali sırasında düşmana ilk kurşunun atılmasıyla başladı. 10 ağustos 1920 tarihinde sevr antlaşması’nı imzalayarak aralarında osmanlı imparatorluğu’nu paylaşan i. dünya savaşı’nın galip devletlerine karşı önce kuvâ-yi milliye adı verilen milis kuvvetleriyle savaşıldı. türkiye büyük millet meclisi düzenli orduyu kurdu, kuvâ-yi milliye - ordu bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı.
mustafa kemal yönetimindeki türk kurtuluş savaşının önemli aşamaları şunlardır: sarıkamış (20 eylül 1920), kars (30 ekim 1920) ve gümrü’nün (7 kasım 1920) kurtarılışı. çukurova, gazi antep, kahraman maraş şanlı urfa savunmaları (1919- 1921) i. inönü zaferi (6 -10 ocak 1921) ii. inönü zaferi (23 mart-1 nisan 1921) sakarya zaferi (23 ağustos-13 eylül 1921) büyük taarruz, başkomutan meydan muhaberesi ve büyük zafer (26 ağustos 9 eylül 1922) sakarya zaferinden sonra 19 eylül 1921’de türkiye büyük millet meclisi mustafa kemal’e mareşal rütbesi ve gazi unvanını verdi. kurtuluş savaşı, 24 temmuz 1923’te imzalanan lozan antlaşması’yla sonuçlandı. böylece sevr antlaşması’yla paramparça edilen, türklere 5-6 il büyüklüğünde vatan bırakılan türkiye toprakları üzerinde ulusal birliğe dayalı yeni türk devletinin kurulması için hiçbir engel kalmadı.
23 nisan 1920’de ankara’da tbmm’nin açılmasıyla türkiye cumhuriyeti’nin kuruluşu müjdelenmiştir. meclisin türk kurtuluş savaşı’nı başarıyla yönetmesi, yeni türk devletinin kuruluşunu hızlandırdı. 1 kasım 1922’de hilâfet ve saltanat birbirinden ayrıldı, saltanat kaldırıldı. böylece osmanlı imparatorluğu’yla yönetim bağları koparıldı. 13 ekim 1923’te cumhuriyet idaresi kabul edildi, atatürk oybirliğiyle ilk cumhurbaşkanı seçildi. 30 ekim 1923 günü ismet inönü tarafından cumhuriyet’in ilk hükümeti kuruldu.
türkiye cumhuriyeti, "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ve "yurtta barış cihanda barış" temelleri üzerinde yükselmeye başladı. atatürk türkiye’yi "çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak" amacıyla bir dizi devrim yaptı. bu devrimleri beş başlık altında toplayabiliriz: 1. siyasal devrimler: saltanatın kaldırılması (1kasım 1922) cumhuriyetin ilanı (29 ekim 1923) halifeliğin kaldırılması (3 mart 1924) 2. toplumsal devrimler: kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934) şapka ve kıyafet devrimi (25 kasım 1925) tekke zâviye ve türbelerin kapatılması (30 kasım 1925) soyadı kanunu ( 21 haziran 1934) lâkap ve unvanların kaldırılması (26 kasım 1934) uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü(1925-1931)
3. hukuk devrimi : mecellenin kaldırılması (1924-1937) türk medeni kanunu ve diğer kanunların çıkarılarak laik hukuk düzenine geçilmesi (1924-1937) 4. eğitim ve kültür alanındaki devrimler: öğretimin birleştirilmesi (3 mart 1924) yeni türk harflerinin kabulü (1 kasım 1928) türk dil ve tarih kurumlarının kurulması (1931-1932) üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 mayıs 1933) güzel sanatlarda yenilikler 5. ekonomi alanında devrimler: aşârın kaldırılması çiftçinin özendirilmesi örnek çiftliklerin kurulması sanayiyi teşvik kanunu’nun çıkarılarak sanayi kuruluşlarının kurulması i. ve ii. kalkınma planları’nın (1933-1937) uygulamaya konulması, yurdun yeni yollarla donatılması soyadı kanunu gereğince, 24 kasım 1934’de tbmm’nce mustafa kemal’e "atatürk" soyadı verildi.
atatürk, 24 nisan 1920 ve 13 ağustos 1923 tarihlerinde tbmm başkanlığına seçildi. bu başkanlık görevi, devlet-hükümet başkanlığı düzeyindeydi. 29 ekim 1923 yılında cumhuriyet ilan edildi ve atatürk ilk cumhurbaşkanı seçildi. anayasa gereğince dört yılda bir cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilendi. 1927,1931, 1935 yıllarında tbmm atatürk’ü yeniden cumhurbaşkanlığına seçti. atatürk sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi. ilgililere aksayan yönlerle ilgili emirler verdi. cumhurbaşkanı sıfatıyla türkiye’yi ziyaret eden yabancı ülke devlet başkanlarını, başbakanlarını, bakanlarını komutanlarını ağırladı.
15-20 ekim 1927 tarihinde kurtuluş savaşı’nı ve cumhuriyet’in kuruluşunu anlatan büyük nutkunu, 29 ekim 1933 tarihinde de 10. yıl nutku’nu okudu. atatürk özel yaşamında sadelik içinde yaşadı. 29 ocak 1923’de latife hanımla evlendi. birçok yurt gezisine birlikte çıktılar. bu evlilik 5 ağustos 1925 tarihine dek sürdü. çocukları çok seven atatürk afet (inan), sabiha (gökçen), fikriye, ülkü, nebile, rukiye, zehra adlı kızları ve mustafa adlı çobanı manevi evlat edindi. abdurrahim ve ihsan adlı çocukları himayesine aldı.
yaşayanlarına iyi bir gelecek hazırladı. 1937 yılında çiftliklerini hazineye, bir kısım taşınmazlarını da ankara ve bursa belediyelerine bağışladı. mirasından kızkardeşine, manevi evlatlarına, türk dil ve tarih kurumlarına pay ayırdı. kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi çok severdi. zeybek oyunlarına, güreşe, rumeli türkülerine aşırı ilgisi vardı. tavla ve bilardo oynamaktan büyük keyif alırdı. sakarya adlı atıyla, köpeği fox’a çok değer verirdi. zengin bir kitaplık oluşturmuştu.
akşam yemeklerine devlet ve bilim adamlarını, sanatçıları davet eder, ülkenin sorunlarını tartışırdı. temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. doğayı çok severdi. sık sık atatürk orman çiftliği’ne gider, çalışmalara bizzat katılırdı. fransızca ve almanca biliyordu. 10 kasım 1938 saat 9.05’te yakalandığı siroz hastalığından kurtulamayarak istanbul’da dolmabahçe sarayı’nda hayata gözlerini yumdu. cenazesi 21 kasım 1938 günü törenle geçici istirahatgâhı olan ankara etnografya müzesi’nde toprağa verildi. anıtkabir yapıldıktan sonra nâşı görkemli bir törenle 10 kasım 1953 günü ebedi istirahatgâhına gömüldü.
kimkimdir.gen.tr
prof. dr. kemal alemdaroğlu, 13 şubat 1939da trabzonda doğdu. ilk, orta ve lise öğrenimini trabzonda tamamladı ve 1956 yılında istanbul üniversitesi tıp fakültesine girdi. 1956 -1962 yılları arasında öğrenciliği sırasında istanbul tıp fakültesi talebe cemiyeti yönetim kurulu, istanbul üniversitesi talebe birliği yönetim kurulu üyeliği görevlerini üstlendi. 1962 yılında mezun oldu ve iii. cerrahi kliniğinde asistan olarak göreve başladı. 1963 -1965 yılları arasında istanbul tıp fakültesi asistan cemiyeti yönetim kurulu üyeliği yaptı. 1966 yılında fakülte tarafından almanyada mönchengladbach ve düsseldorfa gönderildi ve 15 ay süre ile burada çalışarak uzmanlık tezini hazırladı.
1967 yılında "mide ve duodenum ülseri delinmelerinde acil parsiyel gastrektomie (primer rezeksiyon)nin yeri" adlı uzmanlık tezi ile genel cerrahi uzmanı oldu. kasım 1972 yılında "hızlı barsak pasajının tedavisinde yeni bir cerrahi metod"adlı tezi ile doçent oldu.
1973 -1974 yılları arasında kayseri askeri hastanesinde vatani görevini ifa etti. askerlik dönüşü cerrahpaşa tıp fakültesi cerrahi kliniğinde üniversite doçenti olarak göreve başladı ve 1976 temmuz ayında doçent kadrosuna atandı. 1978 yılında profesör oldu. 1979 - 1981 yılları arasında adli tıp kurumu uzmanlığı ve 1981den beri de adli tıp kurumu ii. ihtisas kurulu üyeliği görevini sürdürmekte olup, 1982 yılında cerrahpaşa tıp fakültesi genel cerrahi anabilim dalı başkanı, 1982 -1983 yılları arasında fakülte yönetim kurulu üyeliği yaptı.
1988 -1995 yılları arasında hürriyet gazetesi sedat simavi vakfı sağlık bilimleri jüri üyeliği yaptı. 1994 yılında istanbul üniversitesi rektör danışmanı olarak atandı ve mart 1994de istanbul üniversitesi senatosu tarafından sağlık bilimleri temsilcisi olarak istanbul üniversitesi yönetim kurulu üyeliğine seçildi. ayrıca cerrahpaşa tıp fakültesi cerrahi tıp bilimleri bölüm başkanlığı görevini de sürdürmektedir.
ulusal ve uluslararası dergilerde yayımlanmış birçok makale ve 5 adet kitabı bulunmaktadır. ulusal ve uluslararası birçok dergide hakemlik görevi yapmaktadır. 1966 yılından bugüne kadar yurtdışında (abd - almanya-ingiltere) çalışmalarda bulundu ve yurtiçinde de çeşitli kongre ve seminerler düzenledi. kolon ve rektum hastalıkları dergisi editörü olup dergi 9. yayın yılını başarı ile sürdürmektedir. çok sayıda dernek üyeliği yapmaktadır ve halen "türk kolon ve rektum cerrahisi derneği" başkanı ve uluslararası cerrahi derneği türkiye temsilcisi, yabancı cerrahi dernekleri üyelikleri görevlerini sürdürmektedir.
1994 yılında başlayan istanbul üniversitesi rektör danışmanlığı süresince üniversite yönetimine önemli katkılarda bulunan prof. dr. kemal alemdaroğlu, aralık 1997de yapılan "eğilim belirleme" seçiminde altı aday arasından en yüksek oyu (635) almış, yüksek öğretim kurulunca rektörlüğe aday gösterilmiş ve 9. cumhurbaşkanı sayın süleyman demirel tarafından atanarak 31 aralık 1997de istanbul üniversitesi rektörü olarak göreve başlamıştır.
prof. dr kemal alemdaroğlu, evli ve iki çocuk sahibi olup, almanca ve ingilizce bilmektedir.
http://www.istanbul.edu.tr
1967 yılında "mide ve duodenum ülseri delinmelerinde acil parsiyel gastrektomie (primer rezeksiyon)nin yeri" adlı uzmanlık tezi ile genel cerrahi uzmanı oldu. kasım 1972 yılında "hızlı barsak pasajının tedavisinde yeni bir cerrahi metod"adlı tezi ile doçent oldu.
1973 -1974 yılları arasında kayseri askeri hastanesinde vatani görevini ifa etti. askerlik dönüşü cerrahpaşa tıp fakültesi cerrahi kliniğinde üniversite doçenti olarak göreve başladı ve 1976 temmuz ayında doçent kadrosuna atandı. 1978 yılında profesör oldu. 1979 - 1981 yılları arasında adli tıp kurumu uzmanlığı ve 1981den beri de adli tıp kurumu ii. ihtisas kurulu üyeliği görevini sürdürmekte olup, 1982 yılında cerrahpaşa tıp fakültesi genel cerrahi anabilim dalı başkanı, 1982 -1983 yılları arasında fakülte yönetim kurulu üyeliği yaptı.
1988 -1995 yılları arasında hürriyet gazetesi sedat simavi vakfı sağlık bilimleri jüri üyeliği yaptı. 1994 yılında istanbul üniversitesi rektör danışmanı olarak atandı ve mart 1994de istanbul üniversitesi senatosu tarafından sağlık bilimleri temsilcisi olarak istanbul üniversitesi yönetim kurulu üyeliğine seçildi. ayrıca cerrahpaşa tıp fakültesi cerrahi tıp bilimleri bölüm başkanlığı görevini de sürdürmektedir.
ulusal ve uluslararası dergilerde yayımlanmış birçok makale ve 5 adet kitabı bulunmaktadır. ulusal ve uluslararası birçok dergide hakemlik görevi yapmaktadır. 1966 yılından bugüne kadar yurtdışında (abd - almanya-ingiltere) çalışmalarda bulundu ve yurtiçinde de çeşitli kongre ve seminerler düzenledi. kolon ve rektum hastalıkları dergisi editörü olup dergi 9. yayın yılını başarı ile sürdürmektedir. çok sayıda dernek üyeliği yapmaktadır ve halen "türk kolon ve rektum cerrahisi derneği" başkanı ve uluslararası cerrahi derneği türkiye temsilcisi, yabancı cerrahi dernekleri üyelikleri görevlerini sürdürmektedir.
1994 yılında başlayan istanbul üniversitesi rektör danışmanlığı süresince üniversite yönetimine önemli katkılarda bulunan prof. dr. kemal alemdaroğlu, aralık 1997de yapılan "eğilim belirleme" seçiminde altı aday arasından en yüksek oyu (635) almış, yüksek öğretim kurulunca rektörlüğe aday gösterilmiş ve 9. cumhurbaşkanı sayın süleyman demirel tarafından atanarak 31 aralık 1997de istanbul üniversitesi rektörü olarak göreve başlamıştır.
prof. dr kemal alemdaroğlu, evli ve iki çocuk sahibi olup, almanca ve ingilizce bilmektedir.
http://www.istanbul.edu.tr
öğrencilerden hiç para saklamayan kişi, tek kalemde 7 milyar tl´ı studyo kurmamız için veren kişi.
flamenkonun en büyük gitaristlerinden paco de lucia, ya da gerçek adıyla francisco sanchez gomez, 21 aralık 1947de ailesinin 5. erkek çocuğu olarak ispanyanın güney endülüs bölgesindeki bir liman kenti olan algecirasda dünyaya geldi. amatör bir gitarist olan babası antonio sanchez, pacoyu ve kardeşlerini genç yaşta teşvik etti ve paco 5 yaşında sıkı bir çalışma içine girdi. sahne adını annesi lucia gomezin anısına de lucia olarak değiştiren paco, ilk performansını 1958de yerel bir radyo olan radio algecirasda kardeşi pepenin söylediği şarkılara eşlik ederek gerçekleştirdi. ertesi yıl jerez de la fronterada prestijli bir gitar yarışmasını kazandı ve 1961de ilk kaydını yaptı.
1963de, dansçı jose greconun grubuna girdi ve değişik ülkelerde konserlere katıldı. new yorkda kendisini niño ricardo ve mario escudero gibi etkileyenlerden biri olan virtüoz gitarist sabicasla tanıştı. ispanyaya dönüşünün ardından 1964de ailesiyle birlikte madride taşındı; ertesi yıl ricardo modrego ile 2 albüm yaptı ve "festival flamenco gitano" festivaline katıldı. 1966da gitarist kardeşi ramon de algeciras ile 3 albüm yaptı.
1967de ilk solo albümü “la fabulosa guitarra de paco de lucia”yı çıkardı. 1968de 2. solo albümü "fantasia flamenca" ile kendi stilini yansıttı. 1970de ünlü carnegie hallda çaldı ve 1972de etkileyici gelişimine "el duende flamenco" ile devam etti ve ertesi yıl fuente y caudal albümü özellikle "entre dos aguas" parçası ile uluslararası anlamda dikkat çekti. 1976da almoraima ile çığır açarak yoluna devam etti; 70lerin sonlarında jazz fusiona ilgi duymaya başladı ve al dimeolanın 1977deki “elegant gypsy” albümündeki performansı saf-flamenkocuların tepkisini çekti.
paco de lucia ateşli bir flamenko hayranı olan klasik besteci manuel de fallanın anısına, jorge pardo ve rubem dantas tarafından kurulan dolores grubu ile bir albüm kaydetti. ertesi yıl fusion gitarist john mclaughlin ve larry coryell ile birlikte akustik bir trio albüm olan “castro marin”i kaydetti.
paco de lucia en geniş amerikan dinleyici kitlesine 1980de, başka bir virtüoz üçlü olarak john mclaughlin ve al dimeola ile friday night in san francisco albümü ile ulaştı. daha sonra 1982de çıkardığı passion, grace and fire ile caz hayranları arasında popüler oldu. aynı yıl chick coreanın touchstone albümünde bulundu. caz dünyasına bu dalışına ek olarak, vokalde kardeşi pepe de lucia, gitarda yine kardeşi ramon de algeciras, elektrik bas gitarda carlos benavent, flütte jorge pardo ve perküsyonda rubem dantas ile bir altılı oluşturdu. bu çığır açıcı grup 1984de “live...one summer night” albümüne imza attı.
1986da juan manuel canizares ve josé maria banderas ile bir üçlü oluşturdu ve 1990a kadar onlarla çaldı. 1987de kariyerini tanımlayan albümü olan ve kendi stilini özetleyen “siroco”yu kaydetti. 1990da endülüs ve kuzey afrika arasındaki müzikal bağları ortaya çıkaran “zryab” albümü için, oluşturduğu altılıyı tekrar canlandırdı.
paco de lucia, klasik müziğe ani bir hamle ile girerek rodrigonun efsanevi concierto de aranjuezini itinayla öğrendi ve 1991de "the orquesta de cadaques" ile kaydını yaptı. kayıtlar sırasında rodrigo da yer almış ve paconun performansı için "hiç kimse bestemi bu kadar tutku ve yoğunlukla çalmamıştı" demiştir.
1993de “live in america”, lucianın altılısını tarihe geçirdi. 3 yıl sonra john mclaughlin ve al dimeola ile yeni bir albüm olan “guitar trio” ve dünya turu için tekrar bir araya geldi. 1998de altılı grubunu yediliye genişletti ve annesinin anısına luzia albümünü kaydetti.
babasının ve kardeşi ramon de algecirasın paco de lucia üzerinde çok önemli etkisi olmuştur. "bir flamenko gitaristinin eğitim zemini çevresindeki müziktir, gördüğünüz insanların yaptığı müziktir, müzik yaptığınız insanlardır. müziği ailenizden öğrenirsiniz, arkadaşlarınızdan öğrenirsiniz. sonra teknik üzerine uğraşırsınız... anlamalısınız ki bir çingenenin hayatı bir anarşi hayatıdır. bu yüzden flamenkonun yolu disiplin olmayan bir yoldur. biz varolanları aklımızla organize etmeye çalışmayız, keşfetmek için okula gitmeyiz. sadece yaşarız.... müzik hayatımızın heryerindedir." diyor efsane gitarist.
flamenkonun en büyük gitaristlerinden paco de lucianın keşifleri sayısız; pek çok geleneksel formun sınırlarını melodik, armonik, ritmik ve teknik bakımdan geliştirmesiyle pek çokları tarafından modern flamenkonun babası kabul ediliyor. bir caz gitaristin seviyesiyle kutsanmış virtüozluğu ile lucia, bu aleme ender akınlardan birini yaptı ve aynı zamanda pek çok müzikal formu kendi stiline dahil etti. buna ilaveten de lucia flamenkoda enstrümantalistin rolünün değişmesine yardım etmiş oldu; önceleri yalnızca birkaç gitarist eşlik ettikleri şarkıcı ya da dansçıların yanında ikinci bir role sahip oldular, fakat de lucia flamenkonun bir orkestra ile icra edilebileceği fikrine yardım etti ve popülerleştirdi.
geleneksel formları zorlayarak kuralların dışına çıkarmasındaki cesareti ispanyada saf-flamenkocular tarafından tepkiyle ve düşmanlıkla karşılandı, fakat yeni nesil flamenko hareketinin müzisyenleri üzerinde çok büyük bir etkisi oldu.
paco de lucia, kökünü kaybettiği ve flamenkonun özüne ihanet ettiği yolundaki şikayetlere kulak asmadı. bir keresinde şöyle demişti: "müziğimdeki köklerimi hiçbir zaman kaybetmedim, yoksa kendimi kaybederdim. yapmaya çalıştığım şey; bir elimin gelenekte olması, diğerinin de flamenkoya yenilikler katmak için başka yerleri kazmasıydı. kendimi kaybettiğimi düşündüğüm bir zaman oldu, ama şimdi değil. şunu farkettim ki, eğer isteseydim bile, başka bir şey yapamazdım. ben bir flamenko gitaristiyim. başka herhangi bir şey çalsaydım bile, çaldığım şey yine flamenkoya benzeyecekti."
1963de, dansçı jose greconun grubuna girdi ve değişik ülkelerde konserlere katıldı. new yorkda kendisini niño ricardo ve mario escudero gibi etkileyenlerden biri olan virtüoz gitarist sabicasla tanıştı. ispanyaya dönüşünün ardından 1964de ailesiyle birlikte madride taşındı; ertesi yıl ricardo modrego ile 2 albüm yaptı ve "festival flamenco gitano" festivaline katıldı. 1966da gitarist kardeşi ramon de algeciras ile 3 albüm yaptı.
1967de ilk solo albümü “la fabulosa guitarra de paco de lucia”yı çıkardı. 1968de 2. solo albümü "fantasia flamenca" ile kendi stilini yansıttı. 1970de ünlü carnegie hallda çaldı ve 1972de etkileyici gelişimine "el duende flamenco" ile devam etti ve ertesi yıl fuente y caudal albümü özellikle "entre dos aguas" parçası ile uluslararası anlamda dikkat çekti. 1976da almoraima ile çığır açarak yoluna devam etti; 70lerin sonlarında jazz fusiona ilgi duymaya başladı ve al dimeolanın 1977deki “elegant gypsy” albümündeki performansı saf-flamenkocuların tepkisini çekti.
paco de lucia ateşli bir flamenko hayranı olan klasik besteci manuel de fallanın anısına, jorge pardo ve rubem dantas tarafından kurulan dolores grubu ile bir albüm kaydetti. ertesi yıl fusion gitarist john mclaughlin ve larry coryell ile birlikte akustik bir trio albüm olan “castro marin”i kaydetti.
paco de lucia en geniş amerikan dinleyici kitlesine 1980de, başka bir virtüoz üçlü olarak john mclaughlin ve al dimeola ile friday night in san francisco albümü ile ulaştı. daha sonra 1982de çıkardığı passion, grace and fire ile caz hayranları arasında popüler oldu. aynı yıl chick coreanın touchstone albümünde bulundu. caz dünyasına bu dalışına ek olarak, vokalde kardeşi pepe de lucia, gitarda yine kardeşi ramon de algeciras, elektrik bas gitarda carlos benavent, flütte jorge pardo ve perküsyonda rubem dantas ile bir altılı oluşturdu. bu çığır açıcı grup 1984de “live...one summer night” albümüne imza attı.
1986da juan manuel canizares ve josé maria banderas ile bir üçlü oluşturdu ve 1990a kadar onlarla çaldı. 1987de kariyerini tanımlayan albümü olan ve kendi stilini özetleyen “siroco”yu kaydetti. 1990da endülüs ve kuzey afrika arasındaki müzikal bağları ortaya çıkaran “zryab” albümü için, oluşturduğu altılıyı tekrar canlandırdı.
paco de lucia, klasik müziğe ani bir hamle ile girerek rodrigonun efsanevi concierto de aranjuezini itinayla öğrendi ve 1991de "the orquesta de cadaques" ile kaydını yaptı. kayıtlar sırasında rodrigo da yer almış ve paconun performansı için "hiç kimse bestemi bu kadar tutku ve yoğunlukla çalmamıştı" demiştir.
1993de “live in america”, lucianın altılısını tarihe geçirdi. 3 yıl sonra john mclaughlin ve al dimeola ile yeni bir albüm olan “guitar trio” ve dünya turu için tekrar bir araya geldi. 1998de altılı grubunu yediliye genişletti ve annesinin anısına luzia albümünü kaydetti.
babasının ve kardeşi ramon de algecirasın paco de lucia üzerinde çok önemli etkisi olmuştur. "bir flamenko gitaristinin eğitim zemini çevresindeki müziktir, gördüğünüz insanların yaptığı müziktir, müzik yaptığınız insanlardır. müziği ailenizden öğrenirsiniz, arkadaşlarınızdan öğrenirsiniz. sonra teknik üzerine uğraşırsınız... anlamalısınız ki bir çingenenin hayatı bir anarşi hayatıdır. bu yüzden flamenkonun yolu disiplin olmayan bir yoldur. biz varolanları aklımızla organize etmeye çalışmayız, keşfetmek için okula gitmeyiz. sadece yaşarız.... müzik hayatımızın heryerindedir." diyor efsane gitarist.
flamenkonun en büyük gitaristlerinden paco de lucianın keşifleri sayısız; pek çok geleneksel formun sınırlarını melodik, armonik, ritmik ve teknik bakımdan geliştirmesiyle pek çokları tarafından modern flamenkonun babası kabul ediliyor. bir caz gitaristin seviyesiyle kutsanmış virtüozluğu ile lucia, bu aleme ender akınlardan birini yaptı ve aynı zamanda pek çok müzikal formu kendi stiline dahil etti. buna ilaveten de lucia flamenkoda enstrümantalistin rolünün değişmesine yardım etmiş oldu; önceleri yalnızca birkaç gitarist eşlik ettikleri şarkıcı ya da dansçıların yanında ikinci bir role sahip oldular, fakat de lucia flamenkonun bir orkestra ile icra edilebileceği fikrine yardım etti ve popülerleştirdi.
geleneksel formları zorlayarak kuralların dışına çıkarmasındaki cesareti ispanyada saf-flamenkocular tarafından tepkiyle ve düşmanlıkla karşılandı, fakat yeni nesil flamenko hareketinin müzisyenleri üzerinde çok büyük bir etkisi oldu.
paco de lucia, kökünü kaybettiği ve flamenkonun özüne ihanet ettiği yolundaki şikayetlere kulak asmadı. bir keresinde şöyle demişti: "müziğimdeki köklerimi hiçbir zaman kaybetmedim, yoksa kendimi kaybederdim. yapmaya çalıştığım şey; bir elimin gelenekte olması, diğerinin de flamenkoya yenilikler katmak için başka yerleri kazmasıydı. kendimi kaybettiğimi düşündüğüm bir zaman oldu, ama şimdi değil. şunu farkettim ki, eğer isteseydim bile, başka bir şey yapamazdım. ben bir flamenko gitaristiyim. başka herhangi bir şey çalsaydım bile, çaldığım şey yine flamenkoya benzeyecekti."
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?