iran ve osmanli edebiyatlarinda kullanilan bir sozdur.dogunun padisahi anlamina gelir.kastedilen nesne gunestir.
(bkz: buyuk ayna)
buyuk iskenderin hocasi aristo tarafindan icad edilerek iskenderiyede deniz kiyisindaki bir kuleye kondugu ve dusman donanmalarini gosterdigi rivayet edilen aynadir.
arapcada yuksek ve uzak olan manasina gelen zahil den gelmektedir.batililarin saturn dedigi bu gezegen yunan mitolojisinde zamani temsil eden kronos a denk gelir.elinde orak yahut egri bir bicak bulunan ihtiyar seklinde tasvir edilir.daha sonra zulum ve zaman kavramlarina isaret olmak uzere yanina bir timsah ve bir kum saati yerlestirmislerdir.
(bkz: can bulantisi)
karadeniz insanin kelimenin farkli anlamlara cekilmesinden dolayi sıkıldım terine daraldum dediklerine sahit olmustum ben bizzat kendim.
(bkz: gulum benim )
elif karanlikta oturuyordu.
bir be bulsa acilacakti yolu.
ama sirdi be.
elif sirrin varligini bile bilmiyordu.
diyerek yazarin kelimelerle degil harflerle oynadigi kitaptir.
bir be bulsa acilacakti yolu.
ama sirdi be.
elif sirrin varligini bile bilmiyordu.
diyerek yazarin kelimelerle degil harflerle oynadigi kitaptir.
nazan bekiroglu kitabidir.timas yayinlarindan cikmistir.
taşın boyanmasıydı âdet olan, sıra boyamalara geldi. yontucunun, kullandığı boyalara güveni sonsuzdu. asırlarca dayanacaklarını, solmayacaklarını, bambaşka renklere dönüşmeyeceklerini biliyordu. kimi bir deniz kabuğunun, kimi bir çömlek parçasının içinde karıştırdı renkleri. istese, sonsuz sayıda renk elde edebilirdi. istemedi. kimi iç açıcı, kimi kasvet verici, ama hepsi de canlı ve kalıcı renklerle yetindi. gözlerini karla hiç ovmamış kadınların ülkesinde buz mavisi, yağmur grisi gibi, kar beyazının da adı olmazdı elbet ama renklerin en zor olanı, kendisinden başka bütün renkleri yutanı, renksizlik kılanı, göz yakıcı çiğ beyaz bile onun duvar resimlerinde yumuşadı, uysallaştı. hacmini buldu, boyun eğdi, renklerden bir renk oldu. en çok da bir yıldız ırmağının üzerinde akan lâcivert gökyüzünün altında güzel durdu. çünkü kraliçe her defasında yıldızlı gök altında beyaz bir elbise giyiyor oluyordu.
yontucu her şeyi üstün bir gerçekçilik duygusuyla tamamladı. tasvirleri arasında bu gerçekçilikle bağdaşmayan tek sahne, lâcivert ırmağın burgaçlı dalgaları arasına saldığı, batacağı ya da yol alacağı zamanın tek anlık aynasından belli olmayan taş geminin üzerine kaldı. onun da tek yolcusu vardı.
taşın boyanmasıydı âdet olan, sıra boyamalara geldi. yontucunun, kullandığı boyalara güveni sonsuzdu. asırlarca dayanacaklarını, solmayacaklarını, bambaşka renklere dönüşmeyeceklerini biliyordu. kimi bir deniz kabuğunun, kimi bir çömlek parçasının içinde karıştırdı renkleri. istese, sonsuz sayıda renk elde edebilirdi. istemedi. kimi iç açıcı, kimi kasvet verici, ama hepsi de canlı ve kalıcı renklerle yetindi. gözlerini karla hiç ovmamış kadınların ülkesinde buz mavisi, yağmur grisi gibi, kar beyazının da adı olmazdı elbet ama renklerin en zor olanı, kendisinden başka bütün renkleri yutanı, renksizlik kılanı, göz yakıcı çiğ beyaz bile onun duvar resimlerinde yumuşadı, uysallaştı. hacmini buldu, boyun eğdi, renklerden bir renk oldu. en çok da bir yıldız ırmağının üzerinde akan lâcivert gökyüzünün altında güzel durdu. çünkü kraliçe her defasında yıldızlı gök altında beyaz bir elbise giyiyor oluyordu.
yontucu her şeyi üstün bir gerçekçilik duygusuyla tamamladı. tasvirleri arasında bu gerçekçilikle bağdaşmayan tek sahne, lâcivert ırmağın burgaçlı dalgaları arasına saldığı, batacağı ya da yol alacağı zamanın tek anlık aynasından belli olmayan taş geminin üzerine kaldı. onun da tek yolcusu vardı.
ilkokulda bize elmalarla armutlari ayirmayi ogretmisti ogretmenimiz.ikisi farkli meyveler cocuklar demisti.elmada armut tadini, armutta ise elma tadini bulamazsiniz.ikisi de farkli tatlar barindirir icinde.hayatta elmalarla armutlari ve sapla samani ayirt etmeyi felsefe edindirmisti.simdi dusununce ne de guzel etmis canim ogretmenim demeden gecemiyor insan.
bir kimsenin icinde bulundugu durumu anlatmak icin kullanilan yazi ya da soz.
(bkz: püsküüüt)
hikaye bu baharda tersten okundu.her bahar daglarda acan kir cicekleri bu defa daglarda soldu, filizlenemedi agaclar, meyve veremedi...
(bkz: pisi pisine)
(bkz: hububat tozu)
(bkz: hububat tozu)
boynuna sarilip sen de onunla beraber agliyorsan, ona sevincli oldugu andakinden daha buyuk mutluluk verir.durudur, saftir, ictendir...
(bkz: komedi dukkani)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?