confessions

elifielifine

- Yazar -

  1. toplam entry 534
  2. takipçi 1
  3. puan 14339

lakpoştha pervaz mikonend

elifielifine
-----------------------------spoiler----------------------------:
ismail uydu’ya:
“amerika amerika” diye dilinden düşürmedin en sonunda amerikan mayınına bastın işte!”

uydu: hello mister!hhow are you?
ahmet: ne oldu, neden doğru dürüst kürtçe konuşmuyorsun? ne var!
uydu : ahmet bugünlerde merhaba bile parayla. eğer ben selam vermezse kimse cevap vermiyor. şurdaki
çocukları görüyor musun? onlar kürt olduğunu bilmiyorlar. seni yabancı zannediyorlar. amerikalılar geliyor.
birkaç ‘ok’ öğrensen iyi olur. peki mister mayınlar how much? mayınlar how much mister? mayınları bugün
kaçtan alacaksın ahmet?
ahmet: sende kaç tane var?
uydu: 96
ahmet: 96 mı! ne oldu, her zaman 10-15 tane getirirdin? ne oldu peki?
uydu: orasını boşver, ne kadar?
ahmet: 22 dinar, fazlası olmaz.
uydu: ne? 22 dinar mı? dalga mı geçiyorsun sen! önceden daha fazla fiyat verirdin sen. birleşmiş milletlere tanesini 2200 dinardan verdiğini bilmiyorum mu sanıyorsun?
ahmet:..
uydu: onların ne kadar kazandığını bile biliyorum. onların köpekleri bile bizim çocuklarımızdan elli kat fazla
kazanıyorlar ve üstelik onlar köpeklerine bir tas yemek veriyor. bir kürt olarak çocuklarımıza yardım edebilirsin.
ahmet: dalga mı geçiyorsun? ben zaten sana yardım etmek istiyorum. satıp satmaman umrumda değil, istersen gidip sat olnları. kime sattığın umrumda değil.
uydu: bana daha yüksek bir fiyat ver tamam mı?
ahmet: tamam denerim. şimdi git başımdan, ben bir düşüneyim. tamam mı?
tamam. thank you very much mister…
-----------------------------spoiler----------------------------

lakpoştha pervaz mikonend

elifielifine
ingilizce adı (bkz: turtles can fly). kürt yönetmen (bkz: bahman ghobadi)nin yürek parçalayan filmi.
(bkz: kaplumbağalar da uçar)
yönetmen : bahman ghobadi
senaryo : bahman ghobadi
yapım : bahman ghobadi, hamid ghayami, h. karimi
müzik : hüseyin alizade
görüntü yönetmeni : şehriyar assadi
kurgu : mustafa khergheh poosh, hayedeh safiyari
süre : 98’
orijinal dil : farsça
yapım : 2004, iran - irak ortak yapımı

zemani-yi bera-yı mesti esbha

elifielifine
türkçesi ’’ (bkz: sarhoş atlar zamanı) ’’ olan iranlı yönetmen (bkz: bahman ghobadi) baş yapıtlarından biridir.

-----------------------------spoiler----------------------------:

hayat beni yaşlandırıyor, dağlarda ve vadilerde dolaşmak beni ölüme yaklaştırıyor.

diyorlar ki; birkaç kaçakçı mayınlara basarak ölmüş. bizim köy sınır üzerinde.
çoğu köylü bu yüzden öldü. babam şu anda orada. onun için endişeleniyorum.

- bir katır almadın mı?
+yok, babam ve katırı mayınla havaya uçtular.

- toprağın var mı?
+ evet, çok.
- öyleyse niye onu işlemiyorsun?
+ heryerde mayın var.
- onları temizleyemez misin?
+ çok fazla var.
-----------------------------spoiler----------------------------

reng-i hoda

elifielifine
1999 iran yapımı bir drama majid majidi filmdir..

-----------------------------spoiler----------------------------:
’’ahşabı iyi hissetmek için, dikkatini parmaklarına vermelisin.
parmaklarına odaklanıp nazikçe dokunman ve kalbinle görmen lazım.’’

”kimse beni sevmiyor. ninem bile!
kör olduğum için herkes benden kaçıyor. eğer görebilseydim diğer çocuklarla birlikte köy okuluna devam edebilirdim, ama dünyanın ta öbür ucundaki körler okuluna gitmek zorundayım.
öğretmenimiz, allah’ın bizleri diğer kullarından daha çok sevdiğini söylüyor, ama ben de diyorum ki, madem öyle, bizi kör yaratmazdı ki böylece o’nu görebilelim.
-----------------------------spoiler----------------------------

unutulmaz film replikleri

elifielifine
--- spoiler ---

bir banka soymak, bir banka açmaktan daha büyük bir suç değildir.
--- spoiler ---

--- spoiler ---

vincent: hiç normal bir hayat istemedin mi?
neil: ne o? mangal ve futbol mu?
--- spoiler ---

--- spoiler ---

tek başımayım, yalnız değilim. (neil)
--- spoiler ---

--- spoiler ---

+ne zaman mobilya alacaksın?
-zamanım olduğunda.
-kendine ne zaman bir kadın bulacaksın?
+zamanım olduğunda.
--- spoiler ---

--- spoiler ---

hayatına ilişki sokma ki, polis baskını olacağını hissettiğinde 30 saniye içinde her şeyi bırakıp gidebilesin.
--- spoiler ---

--- spoiler ---

vincent : yüz yüzeyken söyleyeyim…
seni vurmam gerekirse bu hiç hoşuma gitmez. ama seninle dul bırakacağı bir karısı olan bir adam arasında seçim yapacak olursam dostum, sen kesinlikle ölürsün.

neil: olaya bir de öteki tarafından bak. ya beni köşeye kıstırırsan da ben seni öldürmek zorunda kalırsam? ne olursa olsun beni durdurmana izin vermem. yüz yüze konuştuk. ama bir an için bile tereddüt etmem.
--- spoiler ---
(bkz: heat)

unutulmaz film replikleri

elifielifine
vincent hanna(al pacino): folsom’da 7 yıl...
vincent : 3 yılı hücrede.
vincent : ondan önce de mcneil’da.
vincent : orası söylendiği kadar kötü müydü?
neil mccauley (robert de niro) : hapishane uzmanı olmak mı istiyorsun?
vincent : hapse geri mi dönmek istiyorsun?
vincent : bazı çeteleri bıkmadan izledim, hata yaptılar. onları içeri tıktım.
vincent : bunu mu istiyorsun?
neil : demek ki onlar beceriksizmiş.
vincent : ben her türlüsünü yakaladım.
neil : beni ’’kaybedeceğim’’ yazılı dövmemle bir içki dükkanını soyarken gördün mü?
vincent : görmedim.
neil : doğru.
neil : ben hapse geri dönmeyeceğim.
vincent : o zaman hiçbir yeri soyma.
neil : ben en iyi yaptığım işi yaparım.
neil : soygun yaparım. sen de en iyi yaptığın işi yapıp benim gibileri yakalarsın.
vincent : hiç normal bir hayat istemedin mi?
neil : ne o? mangal ve futbol mu?
vincent : evet.
neil : senin hayatın gibi mi?
vincent : hayır. benim hayatım...
vincent : benim hayatım afet bölgesi gibi.
vincent : gerçek babası aşağılığın teki olan...
vincent : sorunlu bir üvey kızım var.
vincent : bir karım var.
vincent : evliliğimiz yokuş aşağı gidiyor.
vincent : bu üçüncü evliliğim.
vincent : çünkü tüm zamanımı senin gibileri yakalamak için sokakta geçiriyorum.
vincent : hayatım bu işte.
neil : bir gün biri bana şöyle demişti...
neil : ’’hayatına ilişki sokma ki,polis baskını olacağını hissettiğinde 30 saniye içinde her şeyi bırakıp gidebilesin.’’
neil : sen beni izlersen, gittiğim yerlere gidersen evliliğini devam ettirmeyi nasıl düşünürsün ?
vincent : ilginç bir nokta.
vincent : nesin sen, rahip mi?
neil : bir kadınım var.
vincent : ona ne iş yaptığını söyledin?
neil : satıcıyım dedim.
vincent : yani ben seni yakalamaya gelince o kadını bırakıp gidecek misin? hoşçakal bile demeden?
neil : buna disiplin denir.
vincent : çok sığ bir düşünce.
neil : neyse ne.
neil: ya böyle davranırız ya da başka bir iş yaparız.
vincent : başka bir iş yapmayı bilmiyorum.
neil : ben de.
vincent : yapmak istediğim de söylenemez.
neil : katılıyorum.
vincent : devamlı aynı rüyayı görüyorum.
vincent : büyük bir şölen masasında oturuyorum.
vincent : üzerinde çalıştığım bütün cinayetlerin kurbanları da orada.
vincent : bana boş göz çukurlarıyla bakıyorlar.
vincent : çünkü başlarından vuruldukları için ağır kanamaları var.
vincent : o vücudu balon gibi şişmiş olanlar da orada.
vincent : çünkü onları öldürüldükten 2 hafta sonra bulmuştum.
vincent : komşular kokudan şikayetçi olmuşlardı.
vincent : işte hepsi orada...
vincent : karşımda oturuyorlar.
neil : ne diyorlar?
vincent : hiçbir şey.
neil : konuşmuyorlar mı?
vincent : hayır, söyleyecek bir şeyleri yok.
vincent : sadece birbirimize bakıyoruz.
vincent : orada oturup...
vincent : bana bakıyorlar. o kadar.
neil : benim de devamlı boğulduğum bir kabusum var.
neil : uyanmam gerek, yoksa boğulup öleceğim.
vincent : bu ne anlama geliyor?
neil : yeterli zamanım var demek.
vincent : istediklerini yapacak...
vincent : zamanın mı var?
neil : evet, öyle.
vincent : bunu şu anda yapıyor musun?
neil : daha değil.
vincent : bak, burada iki dost gibi...
vincent : oturmuş konuşuyoruz.
vincent : sen yapman gerekeni yap,ben de yapmam gerekeni yapayım.
vincent : yüz yüzeyken söyleyeyim...
vincent : seni vurmam gerekirse...
vincent : bu hiç hoşuma gitmez.
vincent : ama seninle...
vincent : dul bırakacağın...
vincent : bir karısı olan bir adam arasında seçim yapacak olursam...
vincent : dostum...
vincent : sen kesinlikle ölürsün.
neil : olaya bir de öteki tarafından bak.
neil : ya beni köşeye kıstırırsan da...
neil : ben seni öldürmek zorunda kalırsam?
neil : ne olursa olsun...
neil : beni durdurmana izin vermem.
neil : yüz yüze konuştuk.
neil : ama bir an için bile...
neil : tereddüt etmem.
vincent : belki de öyle olur.
vincent : ya da...
vincent : kim bilir?
neil : belki birbirimizi bir daha hiçgörmeyiz..
(bkz: heat)

meriem sahra userli

elifielifine
duygularıyla harekat eden, sevip aşık olan gözleri kör olan bir kadın..
hangimiz hayatımızın bir döneminde böyle kör bir aşk yaşamadık ki ?
biliyorsunuzdur adam mantıksız, saçma olmaz yani iki dünya bir yana gelse olmaz bir ilişki ama gönül ya bu konuyor aşık oluyorsun hatta aşkın ötesinde bişey oluyor böyle aptallıkları kabullendiğimize göre aşkın ötesinde bişey olmalı..
meriem’i o kadar çok anlıyorum ki biz kadınlar boşlukta ve yalnız olduğumuzda hayatımıza olmayacak adamları alıp, o adamlara aşık oluruz, bağlanırız severiz ama adam olmaz yani hani biliriz de olmayacağını ama o adamlar öyle akıllıca davranıp girmiştir ki o boşluktan farkına varmayız. aptalız yani

can; playboy, aklı uçkurunda olan adam her gece başka bir kadın, her gece başka bir yatak tek eşli olmayı, düzenli yaşamayı istemiyor.. daldan dala atlayacak kısıtlayamaz özgürlüğünü...
meriem hayatındaki hatayı fark etmiş, bundan kurtulmak için tıbbi yollara başvurmuş ve başarılı olmuş güçlü bir kadındır, bebeği bakmaya karar vermesi onun iradesiyle ilgilidir..
zaten korunma yöntemi olarak geri çekilmeye başvurmuş bir adam bu riski göze almış demektir.

kadın bedeni kimyasal ilaç alarak korunsun, hamile kalırsa kürtaj olsun yeter ki erkek bedeni zevkinden ödün vermesin, korunmasın, her şeyi kadın üstlensin..
madem sorumluluk tamimiyle kadında o bebeği doğurup doğurmama kararı da kadındadır..
kaldı ki meriem sosyal anlamda bir bebeği bakıp büyütebilecek özgürlüğe sahip .
e bundan sonra almanya’da yaşama kararı aldığına göre yaşadığı ülkede buna hazır...
bebeği ile hep mutlu olsun sevgili meryem...
not: feminist değilim.

inglourious basterds

elifielifine
-----------------------------spoiler----------------------------:
-birisi, almanların bir hayvanla paylaştığı ortak özellikleri belirleyecek olsa, bunlar bir şahinin kurnazlık ve avcılık içgüdüsü olurdu. ama yahudilerin bir hayvanla paylaştığı ortak özellikler belirlenecek olsa, bunlar sıçanın özellikleri olurdu. führer ve gobbler propagandasının anlattıkları da hemen hemen aynı şeyler. sadece sonuçlarımız farklılık arz ediyor. bu da benim sonuçları birhakaret olarak görmemem.
bir dakikalığına, sıçanın yaşadığı bir dünyayı düşünün. gerçekten düşmanca bir dünya. şu an bir sıçan ön kapınızdan içeriye dalsa, onu büyük bir düşmanlıkla mı karşılardınız?
- sanırım öyle yapardım.
- bu sıçan, ona karşı hissettiğiniz bu husumeti yaratacak bir şey yaptı mı ki?
- sıçanlar hastalık yayar, insanları ısırır.

- veba salgınının nedeni sıçanlardı, tabii bu uzun bir süre önceydi. sıçanın yayabileceği herhangi bir salgını bir sincap da eşit derecede taşıyabilir.
buna katılıyor musunuz?
- evet.
- sanırım sıçanlara duyduğunuz o husumeti sincaplara karşı duymuyorsunuz, değil mi?
- hayır.
- sonuçta ikisi de kemirgen, değil mi? tabii kuyrukları hariç. hatta onlar bile oldukça benzer, değil mi?
- bu oldukça ilginç bir düşünce albay.
- düşüncem ne kadar ilginç olsa da sizin konuya bakış açınızı hiç etkilemiyor.
şu konuştuğum anda kapıdan bir sıçan girse, yaptığınız şu lezzetli sütten ona da ikram eder miydiniz?
- muhtemelen hayır.
- ben de öyle düşünüyordum. onlardan hoşlanmıyorsunuz. neden hoşlandığınızı tam olarak bilmiyorsunuz. tek bildiğiniz, onları iğrenç bulmanız..
-----------------------------spoiler----------------------------

(bkz: quentin tarantino)

incendies

elifielifine

unutulmaz film replikleri ve radiohead jeneriği ile akıllarda iz bırakan muhteşem film.

-----------------------------spoiler----------------------------:
ölüm asla hikayenin sonu değildir, her zaman bir iz kalır.

çocukluk, insanın boğazına oturan yumru gibidir. kolay kolay yutulmaz.

- peki, şimdi ne yapacaksın?
+ hayatın bana öğrettiklerini ben de düşmanlarıma öğreteceğim!

beni tabuta koymadan ve dua etmeden çıplak bir şekilde dünyaya sırtımı çevirmiş, yüzüm toprağa bakar şekilde, bir isim ve mezar taşının olmadığı vaziyette defnedin . size vereceğim mektuplar yerine ulaştığı zaman; suskunluğumu bozmuş sözümü tutmuş olacağım . işte o zaman mezarıma taş koyup güneşe bakacak şekilde adımı yazabilirsiniz.

asıl saçmalık kaçınılmaz olanı sorgulaman.

fikirler, ancak onları savunan birileri varsa hayatta kalır.

düşmanımızın düşmanı olduğunu söylüyorsun. ama bu seni dostumuz yapmaz.

beni, tabuta koymadan dua etmeden ve çıplak bir şekilde
dünyaya sırtımı çevirmiş, yüzüm toprağa bakar vaziyette defnedin.
ne bir mezar taşı ne de ismimin bir yere yazılmasını istiyorum.
sözünü yerine getirmeyenlerin mezar taşı olmaz.

jeanne: iyi misin?
sımon: bir artı bir iki eder.
jeanne: ne?
sımon: bir artı bir iki eder. bir etmez.
jeanne: ateşin var senin.
-----------------------------spoiler----------------------------

hasan hüseyin korkmazgil

elifielifine
yolcu

"görüyorum ki, bir an önce varmak istiyorsun oraya. gerginsin
kıpır kıpırsın, soluk soluğasın, yay gibisin ey yolcu
coşkunluğun ne güzel, öfken ne güzel
sana selam, sana saygı
ey yolcu

fakat düşündün mü yolunun uzunluğunu ?
neler var yolunun üstünde, düşündün mü?
koşar-adım aşabilecek misin şu dağı, geçebilecek misin
bu hızla şu beli, tırmanabilecek misin bu solukla şu sırtı ?
ovada dikenler yollara uçmuştur, kuru dereleri seller basmıştır,
kar yağmıştır belki o tepelere ? böyle, uçar gibi geçip
gidebilecek misin oralardan, hemen varabilecek misin oraya ?
belki sırtlanlar üşüşmüştür leşlere, kuzgunlar tutmuştur belki
yolları. belki silinmiştir ayak izleri yolcuların.
bütün bunları düşündün mu ey yolcu ? çünkü sen, ne ilk yolcususun
bu yolun, ne de son.

derim ki sana :
nehirler boyu git
nerelerde ve niçin durgundur nehirler,
nerelerde ve niçin hırçındır nehirler,
nerelerde ve niçin mendereslidir,
nerelerde ve niçin çağlayanlı ve de çavlanlıdır nehirler,
gözlerinle gör, duy kulaklarınla
gör ve duy ki, nasıl varır nehirler denizlere

derim ki sana :
denize varmaktır amacı nehrin, denize varmak, ey yolcu
büyükse dağ, aşamıyorsa üstünden nehir, dolanır çevresini dağın.
büyükse kaya, söküp atamıyorsa nehir, birikip birikip taşar
üstünden, dolanır yanını yöresini. yokuşsa yolu, koşamıyorsa
menderesler çizer nehir. uçurum çıkarsa önüne, kapıp bırakır kendini
nehir, açar kanatlarını; varır varacağı yere, oraya denize

derim ki sana :
nehirler boyu git ve gör nehirlerin nasıl yol aldıklarını
sen de bir nehirsin ey yolcu
senin de varmak istediğin bir yer var
gerçekten varmak istiyorsan oraya, nehirlere iyi bak
engeller
nasıl aşılır, öğren nehirlerden
yarı yolda yokolup gitmek değildir
amaç, nehirler gibi akıp, nehirler gibi ulaşmaktır oraya
varmaktır oraya, ey yolcu

derim ki sana :
iyi oku yolunu, avucunun içi gibi bil
dizlerini, ciğerlerini,
yüreğini sıkı tut, iyi dengele
ovada koşar gibi vurma kendini
dik yokuşlara
uçuruma atlar gibi bindirme kayalara
"daha koş, daha koş" diye alkış tutanlara kanıp da, kesilip
kalma yarı yolda
dipdiri varmalısın oraya
hız koşusu değil bu,
ey yolcu, engelli koşudur bu
engelleri aşa aşa, gücünü koruya
koruya varmalısın oraya
çünkü oraya varmaktır amacın, koşmak değil
boşuna sevmedim nehirleri
aktıkça büyümesi boşuna değil
nehirlerin
akan büyür, ey yolcu
"erişir menzil-i maksuduna aheste giden" demiyorum ben sana,
"tiz reftar olanın payine damen dolaşır " demiyorum. böyle
demiyor çünkü nehirler. duracaksın, dolacaksın, atlıyacaksın,
aşacaksın, koşacaksın ve varacaksın oraya, diyor nehirler.
öyle diyorum ben de
beni dinle, beni anla ey yolcu

adım adım
kulaç kulaç
ilerliyor nehir
yoklayıp
araştırarak
tartıp
dengeliyerek
adım adım
pençe pençe
ilerliyor nehir
birdenbire koçbaşı
birdenbire ipek bir çarşaf
ve balıklar kurbağalar yosunlar
köprüler ve yoksul değirmenleri bozkırın
birdenbire bir uğultu
birdenbire bir kıyamet
bindirip
çekilerek
çekilip
toparlanarak
varıyor cüceleşip
devleşerek
varıyor
nehirlerce kahkalarla

şarkılar söylemeliyim
nehirler gibi uzun
nehirler gibi kollu
nehirler gibi hırçın
ve yumuşak
ve nehirler gibi
dur
durak bilmeyen şarkılar söylemeliyim

gitmek
nehirlerle yanyana
gitmek
nehirler gibi zor
nehirler gibi çetin
nehirler gibi umutlu
gitmek
nehirlerden de öteye
oraya
taaa oraya
o büyük kurtuluşa
yüreğim
yaralı kuşum
topla ve aç kanatlarını"

din kültürü ve ahlak bilgisi

elifielifine
hafızamda çeşitli travmalar bırakan ders ;

mahalledeki ilkokullarda okuyanlar bilir, akrabalar, ablalar, abiler hep aynı okuldan mezundur..
ben de öyle bir ilkokula gittim işte...bütün öğretmenler ailedeki bütün çocukları okutmuştur sırasıyla onun için tanır mahalledeki aileleri..

din dersi öğretmenimizde onlardan biriydi..
hiç unutmam ortaokul birinci sınıftayken okul yeni açılmıştı ve ilk din dersidir..
öğretmen sırayla hem tanışıp hem de dini bilgilerini yoklamaktadır..
sıra bana gelir adımı soyadımı söylerim duyunca suratını ekşitir anlayamam nedenini

sonrasında sübhaneke duası okumamı ister.. bana o anda bir kal gelir.. o ne diyemem
sonra sert bir ses tonuyla ’’otur’’ !! der.. ’’senin ablalarında böyleydi zaten’’ der ve bana kızar..
işte o gün ki tanışmadan sonra içimde zaten olmayan din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenimin beni ötekileştirme ahlaksızlığıyla başlamadan bitmiştir..
sınıfta namaz kıldırmalar, dua okutmalar, yapamayınca elindeki tahta sopa ile cezalandırmalar..
okul hayatım boyunca tek kopya çektiğim ders din dersi idi

sin palabras

elifielifine
bazı şarkılar vardır, sanki doğarken kulağınıza fısıldanmıştır... öyle sizden, size ait, sizin için yazılmış gibi
ilk dinlediğinizde bile, ilk kez dinlememiş gibi... kulağınızda sürekli çınlayan bir tını gibi.. işte sin palabras benim için öyle bir şarkı...

türkü

elifielifine
türkülerimiz,
çam ormanlarında rüzgar gibi
bize kendini hep bir ağızdan
okutmalıdır!

türkülerimiz,
ön safta en önde saldırmalıdır
düşmana
bizden önce boyanmalıdır,
türkülerimizin yüzü kana...

türkülerimiz,
varoşlarda sokaklara çıkmalıdır!
türkülerimiz
bir tek yüreğin
perdeleri inik,
kapısı kilitli evinde oturamaz!
türkülerimiz rüzgara çıkmalıdır.

nazim hikmet

zorba

elifielifine
zorba, yunanlı ünlü yazar nikos kazancakis’in olgunluk dönemi ürünüdür..
ağır ve suskunlukla yüklü geçen karanlık bir dönemin tadı buruk ilk meyvesi.

“korkmamayı, yaşamı sevmeyi ve ayakta durabilmeyi bana o öğretmişti” diyor yazar. gerçekten de zorba, bir yaşam kılavuzudur.

özgür ufukların ve özgür insanların simgesidir.

kazancakis’in bu romanı toplum içindeki zıtlıkların da bir göstergesi aslında.

hayatını madencilik yaparak kazanan kuralcı biraz da korkak bir adamın karşısına çıkan ters karakterdeki özgürlükçü, kural tanımayan, dilediği gibi yaşayan yaşlıca bir adama rastlamasıyla değişen bir hayat. tutkulu bir dostluk.
bir nevi hayatın ve özgür bir yaşamın ipucunu içeriyor bu kitap. betimlemeler ve tasvirler çok çarpıcı.

örneğin romanı okuduktan sonra canım inanılmaz derecede girit kıyılarında köhne bir meyhanede vakit geçirmek istedi. özetle yaşamın tadı, kurallar, kuralsızlıklar, kadınlar, zıtlıklar, dostluk kısaca yaşama dair ne varsa bu kitapta

bugün nikos kazancakis’in mezar taşında yazılı olanlar, doğrudan zorba’nın ağzından dökülmüş yazgı sözcüklerini andırıyor;

“hiçbir şey ummuyorum; hiçbir şeyden korkmuyorum; özgürüm.”

aşk ve zaman

elifielifine
ters orantılıdır çoğunlukla..
zaman geçtikçe aşk azalır yok olur, çoğu zaman yerini koskoca bir boşluğa bırakır...

" her zaman mutlu bir başlangıcı olur
ve kimi zaman da hazin bir sonu olur aşk’ın "
24 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol