insanların mutlulukları ya da mutsuzlukları, kaderin olduğu kadar da karakterlerinin eseridir.
mutluluğun formülü, gerektiğinde önemsiz şeylerle meşgul olabilmektir.
1832 – 1897 yılları arasında yaşamış, ingiliz kuş bilimci.
1832 – 1897 yılları arasında yaşamış, ingiliz kuş bilimci.
gilmourun elleri tanrısallaşıp gitara can katar ve yaratılan şey ilahi olarak adlandırılır, öyle bir şaheser..
(bkz: nadejda mandelştam )
“...
hiç olmazsa iki yaprak samanlı kağıda yazın,
yaptığı gibi nadejda mandelstam’ın
ama sakın geç kalmayın aşkınızı söylemeye!...”
hiç olmazsa iki yaprak samanlı kağıda yazın,
yaptığı gibi nadejda mandelstam’ın
ama sakın geç kalmayın aşkınızı söylemeye!...”
yirminci yüzyılın en büyük lirik şairlerinden biri olan osip mandelshtamın karısı.
1891 yılında musevi bir anne babadan doğdu ve st. petersburgda yetişti. heidelberg ve st. petersburg üniversitelerinde eğitim gördü. kamen (taş) adlı ilk şiir kitabı 1913 yılında basıldı ve onu tristia (1922) ve şiirler (1928) izledi. sovyet yetkililerden resmi ideolojiye aykırı tavırları nedeniyle gördüğü eziyet 1930lu yıllarda başladı, nihayet 1934 yılında tutuklanıp voroneje sürgün edilmesiyle devam etti. 1938 yılında bir kez daha tutuklandı. bir çalışma kampına giderken, doğu sibiryada öldü.
bir buzulun çatlağından nasıl sızarsa su
ve nasıl iki yüzü varsa o suyun tadının,
bir ileri
bir geri ve nasıl biri tatlı öbürü sertse,
öyle ölüyorum ben de son kez her anında
bu günlerin,
bir yandan eski iç çekişler artık
salıvermezken beni,
bir yandan göremiyorum gideceğim yeri.
osip mandelştam
ve nasıl iki yüzü varsa o suyun tadının,
bir ileri
bir geri ve nasıl biri tatlı öbürü sertse,
öyle ölüyorum ben de son kez her anında
bu günlerin,
bir yandan eski iç çekişler artık
salıvermezken beni,
bir yandan göremiyorum gideceğim yeri.
osip mandelştam
"eski açık hava sinemalarında -eskimeyen ne var ki?- seni görür gibi oldum perdede aşkın gözyaşları dökülürken"
istersen bana düşlerini anlat,
istersen sus sabahın sisli alacasında
yollara düşerken tökezlediğin,
dağ yamacındaki çiçekleri kokla
ve başla gene de anlatmaya
suyunu içmeye eğildiğin
o keklik pınarını, uykulu kanatlarıyla
havalanan kuşları…
bir ince marangozdun sen pekeriç
kuytusunda,
uzakta su değirmeni,
yatağın toprak damda,
düşlerinde bıldır yağan kar.
haydi bir cıgara sar şimdi
nasırlı parmaklarınla
ve bana düşlerini anlat:
“ah o bulutsuz gökyüzü, o çırpıntısız deniz,
kumsalını, kayalıklarını uzaktan görebildiğimiz
ada!”
cevat çapan
istersen sus sabahın sisli alacasında
yollara düşerken tökezlediğin,
dağ yamacındaki çiçekleri kokla
ve başla gene de anlatmaya
suyunu içmeye eğildiğin
o keklik pınarını, uykulu kanatlarıyla
havalanan kuşları…
bir ince marangozdun sen pekeriç
kuytusunda,
uzakta su değirmeni,
yatağın toprak damda,
düşlerinde bıldır yağan kar.
haydi bir cıgara sar şimdi
nasırlı parmaklarınla
ve bana düşlerini anlat:
“ah o bulutsuz gökyüzü, o çırpıntısız deniz,
kumsalını, kayalıklarını uzaktan görebildiğimiz
ada!”
cevat çapan
ya
şişeden
gidersiniz..
ya da
şişeden
ya oturur
uslu uslu
bir şişenin
başına..
veya uslu
durmazsınız
oturturlar
bir şişenin
başına
ne kadar çok asfalt dökülse de yollara
bir kız kötü yola düşer mutlaka
biri sevgilisini düşünür hayatın anlamı gibi
genelevde bir adam bir kadına
tüm cevap şıkları biraz da kendisiyken
“buraya nasıl düştün” diye sorar
meşhur ve yabancı mağazaları
kapıcı kızları süpürür geceleri
biri namusu kirlenmesin diye canını verir
gece morg bekçisi bir güzel düzer onu
böyle gelmiş böyle gider der biri
“haadii leenn” der bir diğeri
ama esas mekanizmaysa başka biri
birinin hayal gücü zengindir ama hiçtir
biri hayal kurmaya bile adam tutar zengindir
biri zayıf alır matematik dersinden
zayıf veren öğretmen ay sonunu hesaplar
biri boş vakitlerinde su sporları yapar
birinin dolu vakitlerinde evini su basar
kahvede televizyonda laleli yangını seyredilir
“yazık ulan bu nataşalara daha gençlermişde
daha çok düzülürlermiş” der gülerek biri
biri tam otuz yıl sonra çıkar hapisten
habire ev alır biri habire araba alır biri
bir martı ölür kimseye gazeteye ilan vermez
garsona asgari ücret kadar bahşiş verir biri
biri haberlere konu çıksın diye intihar eder
herkes benim gibi olsa dünya ne güzel olur der biri
birinin doğum günüdür şimdi birinin düğünü
biri ölmek üzeredir biri hamile kalırken
biri biri bile değildir tipten kaybeder o biri
biri hayat pahalı der günde yüz kişi ölürken
biri akşamdan kalmadır akşamın haberi yoktur
biri sevgilisine mektup yazar kompozisyon gibi
televizyona dalar biri yakar yemeği
biri birine çarpar iki hayat değil de iki yumurta sanki
trafiğe küfreder biri yolcunun bacaklarına bakarak
altı milyar insanın boku nereye gidiyor der biri
birinin taksidinin son günüdür onu düşünür
biri bir kavgayı ayırayım derken boşu boşuna ölür
eroin krizine girer biri çırpına çırpına yürür
biri köpeğini gezdirir biri bebeğini
köpek losyon kokarken bok götürür bebeği
biri memlekete sadece televizyonda üzülür
yeter ulan memleket de biraz bana üzülsün der biri
birinin bir dişi altındır kıçı gümüş kaplama
birinin teneke kadar değeri yoktur bit pazarında
bir türlü anlam veremez dünyanın döndüğüne biri
dünyayı döndüren enerji nerden gelir kim verir
nerde kalacak bu millet nerde bu devlet der bir diğeri
birinin evine hırsız girer birinin evine polis
biri çöpten ekmek ararken çöplerden heykel yapar biri
serçelerin nüfusu artıyor mu azalıyor mu
fantom niye ormanda on kaplan gücündedir
düzen mi düzülen mi asıl eşcinseldir
ne olacaktır bu fenerin hali allah aşkına
geyik sardıkça sarar kahvede çaylar tazelenir
sur dibinde atlar kesilir kedilerden kokoreç yapılır
hayat çok mantıklıdır insanlar güzeldir der biri
dünyayı hayatı bu hale uzaylılar sokuyormuş gibi
insan toprağa dönüşür topraktan çiçek biter
biri birine verir o çiçeği sevişir hayat sürer
biri ölürken biri dirilir biri ağlarken biri sevinir
biri geç kalırken biri erken gelir birine
biri severken biri ayrılır biri ah derken biri oh der
adları değişik olsa da hep aynı gün yaşanır
yoksulluk dünya da o kadar zengindir ki
açlık ingilizceden bile en birinci lisandır
biri bunları yazar başı göğe mi erer
biri bunları okur ya sever ya küfreder
- insan düşünen, düşünen ve düşünce suçunu icad eden bir hayvandır.
- insanı insan yapan şey, gülmesi ve sevişebilmesidir.
- hayat; başı ve sonu olan bir kısacık ortadır.
- ölüm; ara sıra aklımıza takılan, soldan sağa 4 harfli, hüzün dolu kelime…
ve benim en çok sevdiğim sözü:
“elimize verenlerin elimizden tutanlardan fazla olduğu bir dünyada elden ne gelir ki..”
şişeden
gidersiniz..
ya da
şişeden
ya oturur
uslu uslu
bir şişenin
başına..
veya uslu
durmazsınız
oturturlar
bir şişenin
başına
ne kadar çok asfalt dökülse de yollara
bir kız kötü yola düşer mutlaka
biri sevgilisini düşünür hayatın anlamı gibi
genelevde bir adam bir kadına
tüm cevap şıkları biraz da kendisiyken
“buraya nasıl düştün” diye sorar
meşhur ve yabancı mağazaları
kapıcı kızları süpürür geceleri
biri namusu kirlenmesin diye canını verir
gece morg bekçisi bir güzel düzer onu
böyle gelmiş böyle gider der biri
“haadii leenn” der bir diğeri
ama esas mekanizmaysa başka biri
birinin hayal gücü zengindir ama hiçtir
biri hayal kurmaya bile adam tutar zengindir
biri zayıf alır matematik dersinden
zayıf veren öğretmen ay sonunu hesaplar
biri boş vakitlerinde su sporları yapar
birinin dolu vakitlerinde evini su basar
kahvede televizyonda laleli yangını seyredilir
“yazık ulan bu nataşalara daha gençlermişde
daha çok düzülürlermiş” der gülerek biri
biri tam otuz yıl sonra çıkar hapisten
habire ev alır biri habire araba alır biri
bir martı ölür kimseye gazeteye ilan vermez
garsona asgari ücret kadar bahşiş verir biri
biri haberlere konu çıksın diye intihar eder
herkes benim gibi olsa dünya ne güzel olur der biri
birinin doğum günüdür şimdi birinin düğünü
biri ölmek üzeredir biri hamile kalırken
biri biri bile değildir tipten kaybeder o biri
biri hayat pahalı der günde yüz kişi ölürken
biri akşamdan kalmadır akşamın haberi yoktur
biri sevgilisine mektup yazar kompozisyon gibi
televizyona dalar biri yakar yemeği
biri birine çarpar iki hayat değil de iki yumurta sanki
trafiğe küfreder biri yolcunun bacaklarına bakarak
altı milyar insanın boku nereye gidiyor der biri
birinin taksidinin son günüdür onu düşünür
biri bir kavgayı ayırayım derken boşu boşuna ölür
eroin krizine girer biri çırpına çırpına yürür
biri köpeğini gezdirir biri bebeğini
köpek losyon kokarken bok götürür bebeği
biri memlekete sadece televizyonda üzülür
yeter ulan memleket de biraz bana üzülsün der biri
birinin bir dişi altındır kıçı gümüş kaplama
birinin teneke kadar değeri yoktur bit pazarında
bir türlü anlam veremez dünyanın döndüğüne biri
dünyayı döndüren enerji nerden gelir kim verir
nerde kalacak bu millet nerde bu devlet der bir diğeri
birinin evine hırsız girer birinin evine polis
biri çöpten ekmek ararken çöplerden heykel yapar biri
serçelerin nüfusu artıyor mu azalıyor mu
fantom niye ormanda on kaplan gücündedir
düzen mi düzülen mi asıl eşcinseldir
ne olacaktır bu fenerin hali allah aşkına
geyik sardıkça sarar kahvede çaylar tazelenir
sur dibinde atlar kesilir kedilerden kokoreç yapılır
hayat çok mantıklıdır insanlar güzeldir der biri
dünyayı hayatı bu hale uzaylılar sokuyormuş gibi
insan toprağa dönüşür topraktan çiçek biter
biri birine verir o çiçeği sevişir hayat sürer
biri ölürken biri dirilir biri ağlarken biri sevinir
biri geç kalırken biri erken gelir birine
biri severken biri ayrılır biri ah derken biri oh der
adları değişik olsa da hep aynı gün yaşanır
yoksulluk dünya da o kadar zengindir ki
açlık ingilizceden bile en birinci lisandır
biri bunları yazar başı göğe mi erer
biri bunları okur ya sever ya küfreder
- insan düşünen, düşünen ve düşünce suçunu icad eden bir hayvandır.
- insanı insan yapan şey, gülmesi ve sevişebilmesidir.
- hayat; başı ve sonu olan bir kısacık ortadır.
- ölüm; ara sıra aklımıza takılan, soldan sağa 4 harfli, hüzün dolu kelime…
ve benim en çok sevdiğim sözü:
“elimize verenlerin elimizden tutanlardan fazla olduğu bir dünyada elden ne gelir ki..”
metin üstündağ kitabı
stefano benninin soluk adlı kitabının orjinal adı
orjinal adı il bar sotto il mare olan stefano benni kitabı
deniz dibindeki bar ve soluk adlı kitapların italyan yazarı.
stefano benninin derin bir yanlızlık öyküsü.
--- spoiler ---
öykü bir hırsızı anlatıyor. farklı bir hırsız bu. işinde çok usta. o kadar sessizce hareket ediyor ki, lakabı "soluk" konmuş. ama dedik ya, bildiğimiz hırsızlardan değil bu, girdiği evlerde çalınacak bir şeyler değil de, o evdeki "hane", "ona-eve özgü havayı" arayan bir hırsız. evlerin kendine özgü bir havaları, bir, solunabilecek kişilikleri olduğunu düşünüyor. kolay fark edilmeyecek küçük şeyler alıyor, bir toka, ufak bir düğme gibi. ama bunlar da ancak aylar sonra fark ediliyor. evlere girdiği anlaşılıyor. ama bir neden bulunamıyor. adının etrafında bir bilinmezlik, bir gizem haresi birikiyor.
--- spoiler ---
--- spoiler ---
öykü bir hırsızı anlatıyor. farklı bir hırsız bu. işinde çok usta. o kadar sessizce hareket ediyor ki, lakabı "soluk" konmuş. ama dedik ya, bildiğimiz hırsızlardan değil bu, girdiği evlerde çalınacak bir şeyler değil de, o evdeki "hane", "ona-eve özgü havayı" arayan bir hırsız. evlerin kendine özgü bir havaları, bir, solunabilecek kişilikleri olduğunu düşünüyor. kolay fark edilmeyecek küçük şeyler alıyor, bir toka, ufak bir düğme gibi. ama bunlar da ancak aylar sonra fark ediliyor. evlere girdiği anlaşılıyor. ama bir neden bulunamıyor. adının etrafında bir bilinmezlik, bir gizem haresi birikiyor.
--- spoiler ---
tuhaf bir kadındı o
--- spoiler ---
mektup aşkları
biliyor musun özlemim arttıkça yazmaya karşı inadım çoğalıyor bu sıralarda, yazmak zıddıma gidiyor; çünkü sözler, sözcükler yetmiyor sana olan sevgimi anlatmaya. yeni bir tür aşk, bir sevgi biçimi bendeki biliyorum; bugüne dek kimsenin böyle duyguları olmamıştır. ben bu duygularla çarpıştığım için bir süredir yazamadım sana, ya sen?
evet doğru, insanlar değişiyor, üç gün önce bıraktığın insanın yerinde başka bir insan buluyorsun, ama istediğimiz yöne doğru mu bu değişme? başka yöne doğru mu? dün anlamsız bir tablo gibi seyrettiğim ağaçlar, bulutlar bugün heyecan veriyor, dün allaha inanan bugün isyan ediyor veya sanata tapan adam allaha dönüyor; bugün yaşamın anlamı dediğin şey yarın bir taş parçasından daha anlamsız olabiliyor. bu kadar ince bekleyişler gerekir mi acaba?
mektuplaşsaydık,,, "senin" diye atardım imzamı sonuna mektubun,,, ya da "sizin",,, ne incelikliymiş on sekizinci yüzyılın mektuplaşan insanları,,, çok özenmişimdir,,, eskiden çocukken ben de önüme gelene mektup yazdım her vesileyle,,, "senin" ya da "sizin" diyebilmek için,,, imzadan önce tam üstüne,,, "senin",,, biri anlamamış aşk ilan etmişti bana,,,
bir başkası da "ben de senin!" demişti,,, mektup yazacak kimsem kalmadı ki şimdi,,,
--- spoiler ---
--- spoiler ---
tuhaf bir kadın
biz ne olacağız? bizim yaşadıklarımız ne olacak? hiç yaşamamış mı sayacaklar bizi? onca geçirilip göçülenden bir şeyler kalmalı; her ne kadar, el hayru fi ma vakaa derlerse de iş sona erince dönüp sorarız boşuna mı geçirdik bunca yıl sırtımızdan vapurları?
insanlar, insanlar, insanlar. şimdi salt insanlar ilgilendiriyor beni. ne büyük bir zenginlik. yeni bir insan tanıyınca başım dönüyor. nasıl olduğunu, neler yapabileceğini anlayana kadar. başımı döndürüyor gerçekten insanlar.
--- spoiler ---
--- spoiler ---
mektup aşkları
biliyor musun özlemim arttıkça yazmaya karşı inadım çoğalıyor bu sıralarda, yazmak zıddıma gidiyor; çünkü sözler, sözcükler yetmiyor sana olan sevgimi anlatmaya. yeni bir tür aşk, bir sevgi biçimi bendeki biliyorum; bugüne dek kimsenin böyle duyguları olmamıştır. ben bu duygularla çarpıştığım için bir süredir yazamadım sana, ya sen?
evet doğru, insanlar değişiyor, üç gün önce bıraktığın insanın yerinde başka bir insan buluyorsun, ama istediğimiz yöne doğru mu bu değişme? başka yöne doğru mu? dün anlamsız bir tablo gibi seyrettiğim ağaçlar, bulutlar bugün heyecan veriyor, dün allaha inanan bugün isyan ediyor veya sanata tapan adam allaha dönüyor; bugün yaşamın anlamı dediğin şey yarın bir taş parçasından daha anlamsız olabiliyor. bu kadar ince bekleyişler gerekir mi acaba?
mektuplaşsaydık,,, "senin" diye atardım imzamı sonuna mektubun,,, ya da "sizin",,, ne incelikliymiş on sekizinci yüzyılın mektuplaşan insanları,,, çok özenmişimdir,,, eskiden çocukken ben de önüme gelene mektup yazdım her vesileyle,,, "senin" ya da "sizin" diyebilmek için,,, imzadan önce tam üstüne,,, "senin",,, biri anlamamış aşk ilan etmişti bana,,,
bir başkası da "ben de senin!" demişti,,, mektup yazacak kimsem kalmadı ki şimdi,,,
--- spoiler ---
--- spoiler ---
tuhaf bir kadın
biz ne olacağız? bizim yaşadıklarımız ne olacak? hiç yaşamamış mı sayacaklar bizi? onca geçirilip göçülenden bir şeyler kalmalı; her ne kadar, el hayru fi ma vakaa derlerse de iş sona erince dönüp sorarız boşuna mı geçirdik bunca yıl sırtımızdan vapurları?
insanlar, insanlar, insanlar. şimdi salt insanlar ilgilendiriyor beni. ne büyük bir zenginlik. yeni bir insan tanıyınca başım dönüyor. nasıl olduğunu, neler yapabileceğini anlayana kadar. başımı döndürüyor gerçekten insanlar.
--- spoiler ---
virgüllü ünlemler, araya karışmış el yazıları, bilinç akışıyla; yöntemle ve biçimle oynayarak; anlatışın erkekliğini ve dilin kemiğini çıkarıp yeni, kendince ve kadınca bir dilde hikayesini ve hikayesinde dilini dokuyan; dokunan leyla erbil kitabı
-----------------------------spoiler----------------------------:
anam: "kızlar koşmaz, kızlar etmez," der dururdu, "örselenirmiş" nazik yerleri kızlar koşunca, onun için birinci olurdum ben de koşularda gider, göstereceğim ben daha ona "örselenmeyi" (...) sonunda anamın istediği biçim bir kız oldum heh! evli barklı, evlilikle sınıf değiştirmiş, eşine pek bağlı, başkalarıyla yatmayan -yatmayan değil yatamayan-, ayrı ev açmış, sokaklarda mutlu bir çift olarak, cıvıl da cıvıl konuşaraktan, kol kola yürüyerek, bayramlarda divandan bir kilo sütsüz çikolata alıp büyüklerinin elini öpmeye giden, yani "örselenir" diye düşünenlerin, geçmişinden iğrenmiş, şimdisinden tiksinen, salihatı nisvandan, başı ezilecek bir burjuva. çocuklarımız ne olacak kim bilir, orospu çocuğu herhalde.
----------------------------spoiler----------------------------
-----------------------------spoiler----------------------------:
anam: "kızlar koşmaz, kızlar etmez," der dururdu, "örselenirmiş" nazik yerleri kızlar koşunca, onun için birinci olurdum ben de koşularda gider, göstereceğim ben daha ona "örselenmeyi" (...) sonunda anamın istediği biçim bir kız oldum heh! evli barklı, evlilikle sınıf değiştirmiş, eşine pek bağlı, başkalarıyla yatmayan -yatmayan değil yatamayan-, ayrı ev açmış, sokaklarda mutlu bir çift olarak, cıvıl da cıvıl konuşaraktan, kol kola yürüyerek, bayramlarda divandan bir kilo sütsüz çikolata alıp büyüklerinin elini öpmeye giden, yani "örselenir" diye düşünenlerin, geçmişinden iğrenmiş, şimdisinden tiksinen, salihatı nisvandan, başı ezilecek bir burjuva. çocuklarımız ne olacak kim bilir, orospu çocuğu herhalde.
----------------------------spoiler----------------------------
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?