abhazyalı kızlardır.
1944 yılında sivas ili divriği ilçesi mursal köyünde dünyaya geldi. 1958 yılında bağlama çalmaya başladı. bağlamaya ilişkin temel bilgileri köyünde bulunan abbas ustadan öğrendi. ilk yıllarda başka aşıkların eserlerini ve yöresel türküleri seslendirdi.
1969 yılında ilk plağı olan "asrı gurbet harab etmiş köyümü" çıktı. bugüne kadar 103 plak ve 87 kaseti yayınlandı. 2160 eseri bulunmakta ve bunların 550 tanesi başka sanatçılar tarafından seslendirildi.
1969 dan bu yana sadece kendi eserlerini seslendiriyor. eserlerini hazırlarken genellikle
önce şiir olarak yazıp sonra onları besteliyor. ancak doğaçlamada çalıp söylüyor, 1971 yılında istanbul tepebaşında yapılan ve tüm ozanların katıldığı bir atışma yarışmasında birinci seçildi.
geçim sıkıntısı nedeniyle göç etmek zorunda kalır ve 1973 de ankaraya yerleşti.
aşık veysel ve aşık mahzuni onu en çok etkileyen aşıklardır.
uzun sap bağlama çalıyor ve bağlamasını hüseyni düzenine akort ediyor.
"baykuşlara kalan köy" ve "sorma efendim" adında iki kitabı yayımlandı ve diğer eserlerini de 10 cilt kitap halinde yayınlamayı düşünmektedir.
memur emeklisi ve 4 çocuk babası olan ali kızıltuğ halen ankarada ikamet etmekte ve kendisini şöyle özetliyor: "ne yarimden vazgeçtim, ne sazımdan vazgeçtim, ne de vatanımdan vazgeçtim. nasıl mursaldan geldiysem, o nazlım, sefil, tertemiz bir köylü çocuğu isem şimdide aynıyım...".
1969 yılında ilk plağı olan "asrı gurbet harab etmiş köyümü" çıktı. bugüne kadar 103 plak ve 87 kaseti yayınlandı. 2160 eseri bulunmakta ve bunların 550 tanesi başka sanatçılar tarafından seslendirildi.
1969 dan bu yana sadece kendi eserlerini seslendiriyor. eserlerini hazırlarken genellikle
önce şiir olarak yazıp sonra onları besteliyor. ancak doğaçlamada çalıp söylüyor, 1971 yılında istanbul tepebaşında yapılan ve tüm ozanların katıldığı bir atışma yarışmasında birinci seçildi.
geçim sıkıntısı nedeniyle göç etmek zorunda kalır ve 1973 de ankaraya yerleşti.
aşık veysel ve aşık mahzuni onu en çok etkileyen aşıklardır.
uzun sap bağlama çalıyor ve bağlamasını hüseyni düzenine akort ediyor.
"baykuşlara kalan köy" ve "sorma efendim" adında iki kitabı yayımlandı ve diğer eserlerini de 10 cilt kitap halinde yayınlamayı düşünmektedir.
memur emeklisi ve 4 çocuk babası olan ali kızıltuğ halen ankarada ikamet etmekte ve kendisini şöyle özetliyor: "ne yarimden vazgeçtim, ne sazımdan vazgeçtim, ne de vatanımdan vazgeçtim. nasıl mursaldan geldiysem, o nazlım, sefil, tertemiz bir köylü çocuğu isem şimdide aynıyım...".
hangi dağın arkasındasın sevdiğim
hangi dağın ardındasın sevdiğim
o yannıya dönem dönem ağlıyam
bir mektup yolla ki gurban olduğum
yüzlerime sürem sürem ağlıyam
ya bir komşularda ya bir dosttaysan
bir şeye üzüldün kara yastaysan
yataklara düştün ağır hastaysan
karaları giyem giyem ağlıyam
kızıltuğ´um gurbet elin yolunda
nazlı yarinen ayrı düştük sonunda
sen öldüysen neyim kaldı sılada
gurbet elde duram duram ağlıyam
kaynak kişi ali kızıltuğ
hangi dağın ardındasın sevdiğim
o yannıya dönem dönem ağlıyam
bir mektup yolla ki gurban olduğum
yüzlerime sürem sürem ağlıyam
ya bir komşularda ya bir dosttaysan
bir şeye üzüldün kara yastaysan
yataklara düştün ağır hastaysan
karaları giyem giyem ağlıyam
kızıltuğ´um gurbet elin yolunda
nazlı yarinen ayrı düştük sonunda
sen öldüysen neyim kaldı sılada
gurbet elde duram duram ağlıyam
kaynak kişi ali kızıltuğ
tamamen provoke amacli bir olusumdur. ciddiye almak ahmaklik olur.
abelard ve heloise ayri dusmuslerdir dusmelerine ama bunu sıkıcı ve alışılageldik bir ayrılık sanmak hatadır. ikisi de din görevlisi oldugu icin bırakın birbirleriyle olmalarını sıradan,cinselliği yasaklanmamış kişilerle bile olmaları yasaktır. buna ragmen abelardın heloiseden cocugu olur. ve abelard hadım edilir. mektuplar bedensel ayrılıgın yanında abelardın da çaresizliğini anlatır.
kulturu, akili, zekayi kadin bulmak icin gelistirmeyen, kendine saygisi olan erkektir. sevgilisi olmayan yakisikli erkek sifati kisa surecektir. zira uzun surerse parasi yoktur.
casting tanrisi.
(bkz: beyaz bere)
(ara: kafam girsin)
(bkz: mukemmel teori )
mükemmel teori
lost dizisi için geliştirilen en büyük ve tutarlı teorilerden biri olan ‘mükemmel teori’, adrew smith isimli bir lost hayranı tarafından yazılmış. yazılmasının ardından birçok lost hayranı tarafından kabul ve ünü hızla yayılan orijinal ismi ‘ultimate theory’. türkçe’ye mükemmel teori olarak çevirilmiş. bir çok lost hayranının arşivinde .pdf dokümanı olarak yer alan teorinin tümünü yazının devamına tıklayarak okuyabilirsiniz.
kahramanlarımız cogu adada dogdu; onlar dharma girisimi’ni idare etmek icin suni olarak tasarlandılar. dharma girisiminin amacı dunya barısıydı. yani; adayı, mekanik canavarlara, kopek balıklarına, siyah dumana ve gelebilecek daha bir cok seye karsı savunma silahıydılar. en onemlisi de toplu bilinç (collective consciousness – cc ) adında bir silah…
cc; oryantasyon filminde ima edilen ve hurley’nin cizgi romanında gecen teknolojiyle ambarda (hatch) kafalarından elektrik telleriyle baglanmıs bir grup bilim adamıdır. bu bilim adamları elektromanyetizm sayesinde arabaları, gemileri, ucakları, loto cekilis toplarını kontrol edebilecek yetenekte. hatta zihinde olusturulan elektrik akımlarıyla insanları alkollu, uyusturu kullanmış, bitkin veya hasta gibi zayıf hallere sokulabilecek sekilde kontrol edilebilirler.
gerçekte, hanso uydusunun yardımıyla, cc tüm dünyadaki olaylara şahit olabilir veya etkiliyebilir. yanlış ellerde mükemel bir silah oluşabilir ve emniyetli bir nükleer bileşen olmazdı. doğru ellerde; olayları iyi yönde değiştirebilirdi. hanso barışçıl yolu seçmeye karar verdi. onun fikri; dünyayı, muhalif devletleri birleştirecek, aynı zamanda onları temel teknolojiye indirgeyecek, kütlesel veya olağan yıkımları acizleştirecek bir afetin (felaketin) kıyısına almaktı.
dharma girişiminin kurucusu alver hanso’ya bakalım:
hans ørsted’i tanıyalım:
hans ø ,1820 yılında elektromanyetizmayı keşfetti. 1999 yılında ørsted uydusu yer yüzünün manyetik alanını grafikleştirmek için fırlatıldı. bulgular bilim adamlarını felaketsel etkileri olan yakın zamanda olmasından korkulan bir kutupsal geri dönüşün gerçekleşebileceğine inandırdı. eğer yeryüzü magnetosferini kaybetmek üzereyse (çizgi romanda ima edildiği gibi); uzaydan/güneşten savunmasız, aşırı derece radyasyon olacaktı. aynı zamanda uydu, güney afrika altında anormal bir manyetik alan gösterdi. dünyanın diğer kalanıyla ters yöndeydi ve yüzlerce yıldır büyüyordu. bu bilgiyi google dan bulabilirsiniz. benzer bir fikir “the core” filminde de kullanıldı.
hannes alfvén ile tanışalım:
onun nobel ödülünü kazanma yolunda, bilimadamlarının evrene nasıl baktığı konusunda – çoğunlukla elektromanyetizma konusunda – bilime yaptığı katkı devrim yarattı. ingilizce, almanca, fransızca, rusça ve biraz ispanyolca ve çince bilirdi. doğu psikolojisi ve inanışları konusunda çalıştı. fiji adalarında zaman geçirdi. ufukta görünen olağanüstü “yeşil parlama” nın büyüsüne kapıldı. (tesadüf değildir ki; “green lantern and flash” çizgi romanı bu durumda ispanyolcaya tam olarak çevrilirse “linterna verde flash“) hannes alfvén aynı zamanda roman da yazdı; mükemmel bilgisayar - tüm dünyayı saran bilgisayarların hikayesini anlatan bir görüş (1968). bilgi için bkz. “hannes alfvén”.
alfvén + hans o. = alvar hanso :
böylece dünya barışını – kutupsal geri dönme – zorla kabul ettirecek dharma görüşü’nün kurucusuyla tanıştık. alan moore ve dave gibbons tarafından yaratılan aynı mizaçtaki “watchman”, büyük kötü adamın ( hanso silah tüccarıydı) aslında iyi niyetleri vardı. cc yeryüzünün manyetik alanını bütün dünya büyüklüğünde bir emp bombası gibi bozdular. bütün elektrikli ekipmanlar yandı, bütün bilgisayar dataları kayboldu, uçaklar gökyüzünden düştü ve dünya insancıl, politik ve dini olmayan bir düşmana dönüşerek yüzyıllar önceki teknolojiye döndürüldü; doğa… bu an lost uçağının gökyüzünden düştüğü andı. şimdiye kadar bize gösterilenden yola çıkararak görünüyor ki; uçak rotasını kaybetti, sonrasında millerce gitti, düşüşe geçti. ayrı ayrı parçalandı ve küçük parçalar halinde adaya indi.
sağ kurtulanlar yürüyebilip yürüyemediklerini kontol ettiler (eğer daha önceden yapamıyorlarsa) ve çılgınca bir davranış içine girdiler. teorinin neler olup bittiğini açıklamaya başlamadan önce şunu düşünelim. bu çeşit bir kazadan (çarpışmadan) özellikle de o irtifadan çakılan bir uçaktan sağ kurtulanların olması olağan dışı. değişik parçalarda ve değişik yerlerde bir çok sağ kurtulanın olması imkansız… tabi sıradan bir uçak kazası olduğunu düşünürsek… bu imkansızlığa kurtulanlar tarafından birkaç kez değinildi. aynı zamanda şunu da düşünelim; kazadan sonra john locke yürüyebildi, claire bütün uçakta saç fırçasının veya tarağının olmadığını keşfetti. yani bu iki olay çarpışmadan sonra bir çeşit parazit olasılığını gösteriyor. fakat birilerini sağ kurtulma imkansızlığına ek olarak, yolcuları ve çarpişma esnasında uçağı yönlendiren bir el vardı. düşünelim: kate’in atı ve eko’nun uçağı, ikisi de adadaydı. adanın yeri fiji olabilir yada olmayabilir ama biliyoruz ki atın en son göründüğü yer amerika’ydı ve uçağı en son gördüğümüz yer nijerya’ydı. birşey onları adaya getirdi. kargo (fedex) mi? ayrıca bir de denizden millerce içerde black rock adında büyük eski bir gemimiz var. ( black rock: keşfedilen ilk manyetik maddeye verilen isim) teori diyor ki: cc, yüklü metal parçacıklarından başka bişey olmayan siyah duman yardımıyla uçağı adaya düşürdü. uçağın çarpışmasını simule etti , herkesin dışarı dağılmasını sağladı, yolcuları bilinçsiz kurtulanlar haline getirdi, uçak parçalarını usulca adaya indirdi,yolcuları bir süreliğine uykuda tuttu (belki saatler,belki yıllar…) enkazı dağıttı, bazılarını yaraladı ve farklı yerlerde uyandırdı. ( ağaçta, motorun yanında, denizde vb.)
onlar uyurken; diğerleri (the others) – dharma planına katılan bilimadamları ve soyları – tarakları ve saç fırçalarını uçaktan ve yolculardan aldılar. saçları tararken oluşacak küçük elektrostatik parazitler cc’nin zihinlerini karıştıracaktı. dizinin ilk karesinde( pilot, bölüm1) cc’nin siyah dumanını gördük.
jack uyandığında, onu oraya getiren siyah duman gökyüzüne yükseldi. gözlerini kırptığında gitmişti. bu durum gözbebeği büyümesi değil, yansımaydı.
haftalar sonra, bir parça dinamitle siyah dumanın alanını bozdu. iki kutupta görünür haldeydi. siyah dumanın elektriksel yapısı, 2. sezonda eko’nun yüzyüze geldiği durumda görülebilir. ( elektrik çıtırtıları kolayca görülebilir) fakat çoğu için bu adada ilk değildi. onlar cc’nin insanın var oluşuna bağlı gücünü ve adayı kurumak için dharma’yı devam ettirmek amacıyla doğdular. onlar dharma’nın bir parçası olarak adada doğdular. çok zaman önce,bir bilim adamı benzer bir projenin bir parçası olan çocukların tedavisine itiraz etti ve sabotaj uyguladı. ambardaki bilgisayara kod numaralarının girişini kasten engelledi ve böylece hanso uydusu – bir güvenlik sinyaline karşı programlamıştı – ambarın yerini taradı. bu olayda dört kişi hayatını kaybetti.(oryantasyon filminde bahedildiği gibi). ölenlerden biri hanso’nun kendisiydi. iki bilim adamı kollarını kaybetti. – dr. marvin candle ve ray mullen (kate’i polise yakalatan ve büyük ihtimalle kate’in gerçek babası). ölüler adada yatıyordu ve kahramanlarımın tarafından “adem ve havva” diye adlandırılarak bulundu. hanso’nun cesedi bi anlamı olmayan siyah beyaz taşlı olanıydı. ( ying yang benzetmesi gibi) bilgisayara girdi olarak girilen sayılar esas olarak anlamsız. daha fazla bir şey söylemek gerekirse, sayılar giderek büyüyor ve toplamları 108’e eşit. bilinen hiçbir aritmatiksel bir diziye göre giderek büyüyen sayılar, zamanın birimlerini ima ediyor. 108 dakika yuri alexeyevich gagarin’e göre dünyanın etrafındaki yörüngesiydi. kod, bir uydu için ve eğer girilmezse uydu ambarı imha edecek. “olaya” dönersek; cehennem anındaki telaşla, isyankar bilimadamı birkaç çocuğu serbest bıraktı. onların arasında bir test konusundan daha fazlası olan ve sonradan “ethan rom” diye adlandırılan bir çocuk vardı.bu çocuk 1967/8 den beri adada yaşayan hain diğerlerini (others)’ı biraya getirdi. şu an onlar ikinci nesil. (dharma’nın işini devam ettiren diğerleriyle(others) tam zıt şekilde). hainler hareket edişlerini cc den gizleyebilmek amacıyla çok büyük ve dalgalanan siyah duman bulutları oluşturmak için malzemeler yakarlar. alvar hanso’nun kaybıyla ciddi biçimde zayıf düşen dharma girişimi, çocukları adayı baştan başa dolaşarak arayamadı fakat amerikan ordu patronlarının çullanıp ta herşeyi yıkmadan önce, dünya barışının orijinal dharma vizyonunu başarmaya odaklandılar. ambar (the hetch), 108 dakikalık zaman sürecinin sağlanamadığı durumda, iki kişilik ekibi korumak amacıyla patlayıcı duvarlardan yapılıdır. buna rağmen uydunun ateş etmesi halinde içindeki bilim adamlarıyla beraber patlayıcı duvarlar yıkılacaktı. bu durum teknolojinin yanlış ellere geçmesinden daha iyiydi.
“olay”ın takibinde; hanso’nun us ordu patronları durumun çözülmesi gerektiğine karar verdiler. dharma bilimadamları us ordusunun sermayesiyle alınan silahlarla bugüne kadar dayandılar ve adayı güçlendirdiler. cephanelikteki en güçlü silah cc olmaktı. kalan çocukları gizlice alıp aralıklarla dünyaya gönderilmelerini ve dharma projesinin bir parçası olan üvey ailelerinin yanına verilmelerini yönettiler. hepsi ebeveyn olarak dharma inançlı insanların yanına yerleştirildiler ve adada gelecekteki özel görevleri için hayatlarında özel bir eğitimle ıslak edildiler. cc’nin dış
dünyada rehberliği ve eğitiminden sonra kahramanlarımız sydney den kalkan bir uçak seferine konuldular. adada zamanın geçmesiyle birlikte, hangi kişinin hangi kısımda rol alacağı açıkça görüldü. projeyi hayatta tutabilmek için, cc dayanmalıydı. bu nedenle; cc nin bir parçası olarak tuşlara basmak için,ada savunmasını muhafaza etmek için ve sırları gizli tutmak için yerdeğiştirmelere ihtiyaç duydular. dharma’nın yeni dünya barışı vizyonunun somutlaştırılmasına ek olarak, kahramanlarımız (kontrollü) adada iş başındalar. özellikle hurley’nin hayattaki tek gayesi, zaten takıntılı olduğu halde rakamları kullanmaktı.aynı zamanda, sadece tv yemekleri ve müzik onu idare ettiği halde ev içinde klastrofobik bir ortamda kalmaya kendini şartlandırmıştı. hurley görünüyor ki; elektrikli ekipmanlar konusunda şanssız. (sigortaların patlaması vb.) bu cc tarafından hurley’nin ambarda saatlerce sıkılarak kaldığında elektrikli aksama karışmaması için cesaretini kırmak için yapılan bir plandı. ve şimdi orada kalmak amacıyla kendine bir arkadaş bulmuş gözüküyor: libby…
hurley’nin kafasında 1. sezonun çoğu bölümünde iki adet elektromıknatıs var. radyo kulaklıkları onun cc tarafından ne kadar kontrol edildiğine bir benzetme olabilir. aynı zamanda spesifik olarak: walt, ölen yaşlı bir bilimadamıyla yerdeğişmesi için kafasına elektrotlar yerleştirilerek cc nin bir parçası olması için vazifelendirilmiştir. hayatı boyunca cc, onun elektromanyetik bir fenomene sahip olduğundan emindiler. ( örnek olarak cama vuran kuş……) onun manyetizmaya karşı bir eğilimi var. yani; cc o’nun bu özelliğini bilerek yada umarak hareket ettiler. eğitildi fakat o bunu bilmiyor…
walt, artan bir şekilde “canlandırma”ya ve metal cisimlere hükmetmeye aşina oluyor. zaten cc’nin de onun üzerinde gerçekten yapmak istediği budur.
cc nin amacı metal objeleri kontrol edebilmek için walt’u eğitmektir. şu an cc bütün işi yapıyor ama bir gün o güce sahip olacak. şu anda görünüyor ki, walt’un tüm adada zihnini kullanarak cc teknolojisine bir çeşit erişimi var. kimse sonunda ne olacağını bilmiyor. bir tahmine göre kahramanlarımız adanın amacını keşfedecekler, dönmek için iyi bir sebep olmadığı ve adayı sevdikler için kalmaya ve cc yi koruyarak dharma projesi’nin dünya barışını devam ettirmeye karar verecekler. şu an: cc, adada kahramanlarımızı idare etmeye devam ediyor. lock en bariz
durum: cc’ye borçlu çünkü cc, lock’a yürüme kabiliyetini verdi.bunun en büyük kanıtı bacağını hissetmemesine rağmen yürüyebilmesidir.
john’un topal bacağının yanındaki yürüyememesine rağmen kasları uyaran elektro – uyarıcı teçhizata dikkat edin. ayrıca lock’un siyah duman yüzünden yerde sürüklendiği bir görüntü vardı. lock’un bacağında metal pimler olduğundan, siyah dumanı kolayca elektromanyetik bir düşman yapar. diğer kahramanlar, zayıflıkları, bağımlılıkları ve inançlarıyla (ağaçlarda duydukları sesler) oynanarak idare ediliyorlar. hatta fiziki olarak veya zihinsel olarak önsezilerini kandırmak ve savunmasız hale getirmek mümkündür.
dharma logosuna dikkat edin…
hatta muhafızları kaderlerinde saklı…
örneğin, kate’in manevi babası, hanso’nun silah araştırmasından gelen parayı sağlamak için adada (kore’den önce), us ordu irtibat subayı olarak bulundu. dharma fikriyle değişti ve bir kız evlat edindi. barış sever bir bakış açısıyla birlikte “kalbinde öldür” mantığı olmadan ordunun bir toplama bürosunda masa başı işe geçti. kahramanlarımızın birçoğunun normal olarak bir uçaktaki insanların rastgele kesişim noktalarının ne olduğunun ötesinde benzer baba meseleleri vardı. bu onların muhafızları, koruyucuları tarafından gelecekteki görevleri için nasıl eğitildikleri/ıslah edildiklerine yorulabilir. jack’in durumunda, o’nun üvey babası belli bir mesafede duygusal olarak korumak teşebbüsüyle, daha çocukken katı davranmayı denedi.böylece,sonunda kendisini kasvetli bir halkanın içine sokan ikilemiyle birlikte, soğuk cerrahın çocuk sevgisi büyüdü. kendini içkiye verdi ve jack’i ayartmak için gittiği avusturalya’ya çağrıldı ve öldürüldü. jack’in babası telefon açıp jack’i sevdiğini söylemek istedi fakat yapamadı çünkü “zayıf”tı. bunu yaptığı takdirde dharma’dan ceza gelebilceğini anladı ve bu durumda ölümünü hızlandırdı. pasif hale geliyordu. bu çevrim dizi boyunca tekrarlandı. bir üvey aile mesul oldukları kişiyi sevdiklerinde, dharma girişimi’ne olan bu ihanetleri trajediyle sonuçlandı. bir diğer örnekte ise; bir aile mesul olduğu kişiyle arasındaki mesafeyi koruyarak dharma’ya sadık kalır –john’un durumundaki gibi. çocuklar üzerindeki amaç onları yalnız, dikkat isteyen, beceri ihtiyaçlı olarak tasarlamaktı. ada üzerinde doğru insan olabilmeleri için dizayn edildiler. geriye kalan kahramanlarımız için gerçek amaç bilinmiyor: yeni cc için belkide walt’dan daha fazlası gerekecekti ve hurley’nin numaraları girmesi için bir partnere ihtiyacı vardı. kesinlikle, adaya destek olabilmek için dharma stilinde bir birleşime ihtiyaç var ve onlara ne olduğu gerçeği cevapsız. hayatları boyunca kontrol edilmeleri konusundan ziyade önemli birşeyin parçası olduklarını hissetmeye ihtiyaçları var. bu teoriyle ilgili dizide sunulan mükemmel temalar var: kadere karşı hür irade… cc, daha önemli hedefler için onların hayatlarındaki herşeyi kontrol ederek tanrı gibi hareket ediyor. fakat maksatlar bu yorumu haklı çıkarır mı? ve biz tamamen hayatımızdaki bütün deneyimlerin toplamıysak, özgür iradeye sahip miyiz ?
kaynak: yuzsekiz.com
lost dizisi için geliştirilen en büyük ve tutarlı teorilerden biri olan ‘mükemmel teori’, adrew smith isimli bir lost hayranı tarafından yazılmış. yazılmasının ardından birçok lost hayranı tarafından kabul ve ünü hızla yayılan orijinal ismi ‘ultimate theory’. türkçe’ye mükemmel teori olarak çevirilmiş. bir çok lost hayranının arşivinde .pdf dokümanı olarak yer alan teorinin tümünü yazının devamına tıklayarak okuyabilirsiniz.
kahramanlarımız cogu adada dogdu; onlar dharma girisimi’ni idare etmek icin suni olarak tasarlandılar. dharma girisiminin amacı dunya barısıydı. yani; adayı, mekanik canavarlara, kopek balıklarına, siyah dumana ve gelebilecek daha bir cok seye karsı savunma silahıydılar. en onemlisi de toplu bilinç (collective consciousness – cc ) adında bir silah…
cc; oryantasyon filminde ima edilen ve hurley’nin cizgi romanında gecen teknolojiyle ambarda (hatch) kafalarından elektrik telleriyle baglanmıs bir grup bilim adamıdır. bu bilim adamları elektromanyetizm sayesinde arabaları, gemileri, ucakları, loto cekilis toplarını kontrol edebilecek yetenekte. hatta zihinde olusturulan elektrik akımlarıyla insanları alkollu, uyusturu kullanmış, bitkin veya hasta gibi zayıf hallere sokulabilecek sekilde kontrol edilebilirler.
gerçekte, hanso uydusunun yardımıyla, cc tüm dünyadaki olaylara şahit olabilir veya etkiliyebilir. yanlış ellerde mükemel bir silah oluşabilir ve emniyetli bir nükleer bileşen olmazdı. doğru ellerde; olayları iyi yönde değiştirebilirdi. hanso barışçıl yolu seçmeye karar verdi. onun fikri; dünyayı, muhalif devletleri birleştirecek, aynı zamanda onları temel teknolojiye indirgeyecek, kütlesel veya olağan yıkımları acizleştirecek bir afetin (felaketin) kıyısına almaktı.
dharma girişiminin kurucusu alver hanso’ya bakalım:
hans ørsted’i tanıyalım:
hans ø ,1820 yılında elektromanyetizmayı keşfetti. 1999 yılında ørsted uydusu yer yüzünün manyetik alanını grafikleştirmek için fırlatıldı. bulgular bilim adamlarını felaketsel etkileri olan yakın zamanda olmasından korkulan bir kutupsal geri dönüşün gerçekleşebileceğine inandırdı. eğer yeryüzü magnetosferini kaybetmek üzereyse (çizgi romanda ima edildiği gibi); uzaydan/güneşten savunmasız, aşırı derece radyasyon olacaktı. aynı zamanda uydu, güney afrika altında anormal bir manyetik alan gösterdi. dünyanın diğer kalanıyla ters yöndeydi ve yüzlerce yıldır büyüyordu. bu bilgiyi google dan bulabilirsiniz. benzer bir fikir “the core” filminde de kullanıldı.
hannes alfvén ile tanışalım:
onun nobel ödülünü kazanma yolunda, bilimadamlarının evrene nasıl baktığı konusunda – çoğunlukla elektromanyetizma konusunda – bilime yaptığı katkı devrim yarattı. ingilizce, almanca, fransızca, rusça ve biraz ispanyolca ve çince bilirdi. doğu psikolojisi ve inanışları konusunda çalıştı. fiji adalarında zaman geçirdi. ufukta görünen olağanüstü “yeşil parlama” nın büyüsüne kapıldı. (tesadüf değildir ki; “green lantern and flash” çizgi romanı bu durumda ispanyolcaya tam olarak çevrilirse “linterna verde flash“) hannes alfvén aynı zamanda roman da yazdı; mükemmel bilgisayar - tüm dünyayı saran bilgisayarların hikayesini anlatan bir görüş (1968). bilgi için bkz. “hannes alfvén”.
alfvén + hans o. = alvar hanso :
böylece dünya barışını – kutupsal geri dönme – zorla kabul ettirecek dharma görüşü’nün kurucusuyla tanıştık. alan moore ve dave gibbons tarafından yaratılan aynı mizaçtaki “watchman”, büyük kötü adamın ( hanso silah tüccarıydı) aslında iyi niyetleri vardı. cc yeryüzünün manyetik alanını bütün dünya büyüklüğünde bir emp bombası gibi bozdular. bütün elektrikli ekipmanlar yandı, bütün bilgisayar dataları kayboldu, uçaklar gökyüzünden düştü ve dünya insancıl, politik ve dini olmayan bir düşmana dönüşerek yüzyıllar önceki teknolojiye döndürüldü; doğa… bu an lost uçağının gökyüzünden düştüğü andı. şimdiye kadar bize gösterilenden yola çıkararak görünüyor ki; uçak rotasını kaybetti, sonrasında millerce gitti, düşüşe geçti. ayrı ayrı parçalandı ve küçük parçalar halinde adaya indi.
sağ kurtulanlar yürüyebilip yürüyemediklerini kontol ettiler (eğer daha önceden yapamıyorlarsa) ve çılgınca bir davranış içine girdiler. teorinin neler olup bittiğini açıklamaya başlamadan önce şunu düşünelim. bu çeşit bir kazadan (çarpışmadan) özellikle de o irtifadan çakılan bir uçaktan sağ kurtulanların olması olağan dışı. değişik parçalarda ve değişik yerlerde bir çok sağ kurtulanın olması imkansız… tabi sıradan bir uçak kazası olduğunu düşünürsek… bu imkansızlığa kurtulanlar tarafından birkaç kez değinildi. aynı zamanda şunu da düşünelim; kazadan sonra john locke yürüyebildi, claire bütün uçakta saç fırçasının veya tarağının olmadığını keşfetti. yani bu iki olay çarpışmadan sonra bir çeşit parazit olasılığını gösteriyor. fakat birilerini sağ kurtulma imkansızlığına ek olarak, yolcuları ve çarpişma esnasında uçağı yönlendiren bir el vardı. düşünelim: kate’in atı ve eko’nun uçağı, ikisi de adadaydı. adanın yeri fiji olabilir yada olmayabilir ama biliyoruz ki atın en son göründüğü yer amerika’ydı ve uçağı en son gördüğümüz yer nijerya’ydı. birşey onları adaya getirdi. kargo (fedex) mi? ayrıca bir de denizden millerce içerde black rock adında büyük eski bir gemimiz var. ( black rock: keşfedilen ilk manyetik maddeye verilen isim) teori diyor ki: cc, yüklü metal parçacıklarından başka bişey olmayan siyah duman yardımıyla uçağı adaya düşürdü. uçağın çarpışmasını simule etti , herkesin dışarı dağılmasını sağladı, yolcuları bilinçsiz kurtulanlar haline getirdi, uçak parçalarını usulca adaya indirdi,yolcuları bir süreliğine uykuda tuttu (belki saatler,belki yıllar…) enkazı dağıttı, bazılarını yaraladı ve farklı yerlerde uyandırdı. ( ağaçta, motorun yanında, denizde vb.)
onlar uyurken; diğerleri (the others) – dharma planına katılan bilimadamları ve soyları – tarakları ve saç fırçalarını uçaktan ve yolculardan aldılar. saçları tararken oluşacak küçük elektrostatik parazitler cc’nin zihinlerini karıştıracaktı. dizinin ilk karesinde( pilot, bölüm1) cc’nin siyah dumanını gördük.
jack uyandığında, onu oraya getiren siyah duman gökyüzüne yükseldi. gözlerini kırptığında gitmişti. bu durum gözbebeği büyümesi değil, yansımaydı.
haftalar sonra, bir parça dinamitle siyah dumanın alanını bozdu. iki kutupta görünür haldeydi. siyah dumanın elektriksel yapısı, 2. sezonda eko’nun yüzyüze geldiği durumda görülebilir. ( elektrik çıtırtıları kolayca görülebilir) fakat çoğu için bu adada ilk değildi. onlar cc’nin insanın var oluşuna bağlı gücünü ve adayı kurumak için dharma’yı devam ettirmek amacıyla doğdular. onlar dharma’nın bir parçası olarak adada doğdular. çok zaman önce,bir bilim adamı benzer bir projenin bir parçası olan çocukların tedavisine itiraz etti ve sabotaj uyguladı. ambardaki bilgisayara kod numaralarının girişini kasten engelledi ve böylece hanso uydusu – bir güvenlik sinyaline karşı programlamıştı – ambarın yerini taradı. bu olayda dört kişi hayatını kaybetti.(oryantasyon filminde bahedildiği gibi). ölenlerden biri hanso’nun kendisiydi. iki bilim adamı kollarını kaybetti. – dr. marvin candle ve ray mullen (kate’i polise yakalatan ve büyük ihtimalle kate’in gerçek babası). ölüler adada yatıyordu ve kahramanlarımın tarafından “adem ve havva” diye adlandırılarak bulundu. hanso’nun cesedi bi anlamı olmayan siyah beyaz taşlı olanıydı. ( ying yang benzetmesi gibi) bilgisayara girdi olarak girilen sayılar esas olarak anlamsız. daha fazla bir şey söylemek gerekirse, sayılar giderek büyüyor ve toplamları 108’e eşit. bilinen hiçbir aritmatiksel bir diziye göre giderek büyüyen sayılar, zamanın birimlerini ima ediyor. 108 dakika yuri alexeyevich gagarin’e göre dünyanın etrafındaki yörüngesiydi. kod, bir uydu için ve eğer girilmezse uydu ambarı imha edecek. “olaya” dönersek; cehennem anındaki telaşla, isyankar bilimadamı birkaç çocuğu serbest bıraktı. onların arasında bir test konusundan daha fazlası olan ve sonradan “ethan rom” diye adlandırılan bir çocuk vardı.bu çocuk 1967/8 den beri adada yaşayan hain diğerlerini (others)’ı biraya getirdi. şu an onlar ikinci nesil. (dharma’nın işini devam ettiren diğerleriyle(others) tam zıt şekilde). hainler hareket edişlerini cc den gizleyebilmek amacıyla çok büyük ve dalgalanan siyah duman bulutları oluşturmak için malzemeler yakarlar. alvar hanso’nun kaybıyla ciddi biçimde zayıf düşen dharma girişimi, çocukları adayı baştan başa dolaşarak arayamadı fakat amerikan ordu patronlarının çullanıp ta herşeyi yıkmadan önce, dünya barışının orijinal dharma vizyonunu başarmaya odaklandılar. ambar (the hetch), 108 dakikalık zaman sürecinin sağlanamadığı durumda, iki kişilik ekibi korumak amacıyla patlayıcı duvarlardan yapılıdır. buna rağmen uydunun ateş etmesi halinde içindeki bilim adamlarıyla beraber patlayıcı duvarlar yıkılacaktı. bu durum teknolojinin yanlış ellere geçmesinden daha iyiydi.
“olay”ın takibinde; hanso’nun us ordu patronları durumun çözülmesi gerektiğine karar verdiler. dharma bilimadamları us ordusunun sermayesiyle alınan silahlarla bugüne kadar dayandılar ve adayı güçlendirdiler. cephanelikteki en güçlü silah cc olmaktı. kalan çocukları gizlice alıp aralıklarla dünyaya gönderilmelerini ve dharma projesinin bir parçası olan üvey ailelerinin yanına verilmelerini yönettiler. hepsi ebeveyn olarak dharma inançlı insanların yanına yerleştirildiler ve adada gelecekteki özel görevleri için hayatlarında özel bir eğitimle ıslak edildiler. cc’nin dış
dünyada rehberliği ve eğitiminden sonra kahramanlarımız sydney den kalkan bir uçak seferine konuldular. adada zamanın geçmesiyle birlikte, hangi kişinin hangi kısımda rol alacağı açıkça görüldü. projeyi hayatta tutabilmek için, cc dayanmalıydı. bu nedenle; cc nin bir parçası olarak tuşlara basmak için,ada savunmasını muhafaza etmek için ve sırları gizli tutmak için yerdeğiştirmelere ihtiyaç duydular. dharma’nın yeni dünya barışı vizyonunun somutlaştırılmasına ek olarak, kahramanlarımız (kontrollü) adada iş başındalar. özellikle hurley’nin hayattaki tek gayesi, zaten takıntılı olduğu halde rakamları kullanmaktı.aynı zamanda, sadece tv yemekleri ve müzik onu idare ettiği halde ev içinde klastrofobik bir ortamda kalmaya kendini şartlandırmıştı. hurley görünüyor ki; elektrikli ekipmanlar konusunda şanssız. (sigortaların patlaması vb.) bu cc tarafından hurley’nin ambarda saatlerce sıkılarak kaldığında elektrikli aksama karışmaması için cesaretini kırmak için yapılan bir plandı. ve şimdi orada kalmak amacıyla kendine bir arkadaş bulmuş gözüküyor: libby…
hurley’nin kafasında 1. sezonun çoğu bölümünde iki adet elektromıknatıs var. radyo kulaklıkları onun cc tarafından ne kadar kontrol edildiğine bir benzetme olabilir. aynı zamanda spesifik olarak: walt, ölen yaşlı bir bilimadamıyla yerdeğişmesi için kafasına elektrotlar yerleştirilerek cc nin bir parçası olması için vazifelendirilmiştir. hayatı boyunca cc, onun elektromanyetik bir fenomene sahip olduğundan emindiler. ( örnek olarak cama vuran kuş……) onun manyetizmaya karşı bir eğilimi var. yani; cc o’nun bu özelliğini bilerek yada umarak hareket ettiler. eğitildi fakat o bunu bilmiyor…
walt, artan bir şekilde “canlandırma”ya ve metal cisimlere hükmetmeye aşina oluyor. zaten cc’nin de onun üzerinde gerçekten yapmak istediği budur.
cc nin amacı metal objeleri kontrol edebilmek için walt’u eğitmektir. şu an cc bütün işi yapıyor ama bir gün o güce sahip olacak. şu anda görünüyor ki, walt’un tüm adada zihnini kullanarak cc teknolojisine bir çeşit erişimi var. kimse sonunda ne olacağını bilmiyor. bir tahmine göre kahramanlarımız adanın amacını keşfedecekler, dönmek için iyi bir sebep olmadığı ve adayı sevdikler için kalmaya ve cc yi koruyarak dharma projesi’nin dünya barışını devam ettirmeye karar verecekler. şu an: cc, adada kahramanlarımızı idare etmeye devam ediyor. lock en bariz
durum: cc’ye borçlu çünkü cc, lock’a yürüme kabiliyetini verdi.bunun en büyük kanıtı bacağını hissetmemesine rağmen yürüyebilmesidir.
john’un topal bacağının yanındaki yürüyememesine rağmen kasları uyaran elektro – uyarıcı teçhizata dikkat edin. ayrıca lock’un siyah duman yüzünden yerde sürüklendiği bir görüntü vardı. lock’un bacağında metal pimler olduğundan, siyah dumanı kolayca elektromanyetik bir düşman yapar. diğer kahramanlar, zayıflıkları, bağımlılıkları ve inançlarıyla (ağaçlarda duydukları sesler) oynanarak idare ediliyorlar. hatta fiziki olarak veya zihinsel olarak önsezilerini kandırmak ve savunmasız hale getirmek mümkündür.
dharma logosuna dikkat edin…
hatta muhafızları kaderlerinde saklı…
örneğin, kate’in manevi babası, hanso’nun silah araştırmasından gelen parayı sağlamak için adada (kore’den önce), us ordu irtibat subayı olarak bulundu. dharma fikriyle değişti ve bir kız evlat edindi. barış sever bir bakış açısıyla birlikte “kalbinde öldür” mantığı olmadan ordunun bir toplama bürosunda masa başı işe geçti. kahramanlarımızın birçoğunun normal olarak bir uçaktaki insanların rastgele kesişim noktalarının ne olduğunun ötesinde benzer baba meseleleri vardı. bu onların muhafızları, koruyucuları tarafından gelecekteki görevleri için nasıl eğitildikleri/ıslah edildiklerine yorulabilir. jack’in durumunda, o’nun üvey babası belli bir mesafede duygusal olarak korumak teşebbüsüyle, daha çocukken katı davranmayı denedi.böylece,sonunda kendisini kasvetli bir halkanın içine sokan ikilemiyle birlikte, soğuk cerrahın çocuk sevgisi büyüdü. kendini içkiye verdi ve jack’i ayartmak için gittiği avusturalya’ya çağrıldı ve öldürüldü. jack’in babası telefon açıp jack’i sevdiğini söylemek istedi fakat yapamadı çünkü “zayıf”tı. bunu yaptığı takdirde dharma’dan ceza gelebilceğini anladı ve bu durumda ölümünü hızlandırdı. pasif hale geliyordu. bu çevrim dizi boyunca tekrarlandı. bir üvey aile mesul oldukları kişiyi sevdiklerinde, dharma girişimi’ne olan bu ihanetleri trajediyle sonuçlandı. bir diğer örnekte ise; bir aile mesul olduğu kişiyle arasındaki mesafeyi koruyarak dharma’ya sadık kalır –john’un durumundaki gibi. çocuklar üzerindeki amaç onları yalnız, dikkat isteyen, beceri ihtiyaçlı olarak tasarlamaktı. ada üzerinde doğru insan olabilmeleri için dizayn edildiler. geriye kalan kahramanlarımız için gerçek amaç bilinmiyor: yeni cc için belkide walt’dan daha fazlası gerekecekti ve hurley’nin numaraları girmesi için bir partnere ihtiyacı vardı. kesinlikle, adaya destek olabilmek için dharma stilinde bir birleşime ihtiyaç var ve onlara ne olduğu gerçeği cevapsız. hayatları boyunca kontrol edilmeleri konusundan ziyade önemli birşeyin parçası olduklarını hissetmeye ihtiyaçları var. bu teoriyle ilgili dizide sunulan mükemmel temalar var: kadere karşı hür irade… cc, daha önemli hedefler için onların hayatlarındaki herşeyi kontrol ederek tanrı gibi hareket ediyor. fakat maksatlar bu yorumu haklı çıkarır mı? ve biz tamamen hayatımızdaki bütün deneyimlerin toplamıysak, özgür iradeye sahip miyiz ?
kaynak: yuzsekiz.com
guneydogu haric tum gollerimizde yasayan bir garip kuscuk. su tavugu da derler.
fenerbahcenin iyi savunma yapmasi halinde kazanabilecegi karsilasmadir. euroleauge de son oynadigi maclarda yaptigi gibi bir savunma efesi cok zorlar. fenerbahcenin en iyi yonu hucum zaten sorun cikarmayacaktir.
olayin asli kisilerin hayvan kacakcisi olmasi degildir. arastirilirsa farkli seyler cikacaktir. avni özgürel in vakti zamaninda yazdigi yazi asagidadir.
olayın üzerinden 60 yılı aşkın zaman geçti. ve geçtiğimiz hafta gazetelerde iki satırlık bir haber: "vanın özalp ilçesindeki jandarma sınır taburunun adı mustafa muğlalı kışlası oldu."
imam-hatip tartışmaları arasında fazla dikkat çekmedi bu. sadece kürt çevrelerinde, yaşananları türk silahlı kuvvetlerinin günümüz şartlarında onayladığı ve hatırlatmak istediği yorumlarıyla duyuruldu.
gerçek mustafa muğlalı olayı diye bilinen hadisenin mahiyeti itibarıyla ordu tarafından onaylandığı, yani yapılanların doğru ve isabetli bulunduğu olamaz. zira hadise her yönüyle türk ordusunun geleneklerine aykırı. dolayısıyla bu isimlendirme kararı olsa olsa o tarihte yaşananların bir orgeneralin idama mahkûm edilip cezaevinde kahrından ölmesini askerin hâlâ içine sindirememiş olduğunu gösterir. doğuda terör dalgasının olanca şiddetiyle vurmaya devam ettiği dönemde yeterince atak ve kararlı hareket etmedikleri için eleştirilen komutanların, özel tim sorumlularının "gün olur devran döner, yarın ikinci bir mustafa muğlalı olmak istemeyiz" cevaplarını unutmadık. orgeneral muğlalının adı o gün bugün silahlı kuvvetlerin subay kadrosunun şuuraltında hâlâ bir simge.
peki ne olduydu özalpte? ona gelelim.
koyunları kim çaldı?
türk-iran hududunun kaçakçılık ve çapulculuğa bugünkünden daha açık olduğu yıllardan söz ediyoruz. doğuda ardı ardına yaşanan kürt ayaklanmalarına ilişkin anıların taze olduğu, iran kürtlerinin isyan edip mahabat cumhuriyetini kurduğu, sscbnin kürtler üzerindeki nüfuzunun dorukta olduğu yıllar.
sınırın iran tarafındaki kürt aşiretlerine mensup kişilerin sıklıkla türk topraklarına girip çapulculuk yaptıkları, köylere zarar verip sürüleri çaldıkları haberleri üzerine van valiliği zamanın içişleri bakanı recep pekerin de onayıyla gizli bir karar alır. askeri birliklerin her ne vesileyle olursa olsun irana geçip orada takip yapması ankaranın başını ağrıtacağı için, bölgede jandarmanın kontrolunda, askerlerden oluşmayacak, türkiye cumhuriyeti devletiyle resmen ilişkisi gözükmeyecek şekilde bir çete kurulacak ve bu grup çapula karşı misilleme yapacaktır. aslında onay falan aramaksızın özalp kaymakamı hilmi tuncel çok önceden çeteyi kurmuştur zaten. içişleri bakanlığının izniyle devlet arkadan istim basar sadece. iddia edilir ki kaymakamın maksadı hudut güvenliğini sağlamak değil maddi çıkar sağlamaktır, hatta bu amacı doğrultusunda kendisine yandaş ve ortaklar da bulmuştur.
özalp jandarma kumandanı yüzbaşı ve hudut tabur kumandanı binbaşı kaymakamla birliktedir. binlerce koyun ya da inekten oluşan aşiret reislerine ait hayvan sürülerinin gasbından söz ediyoruz.
ankara izni verir vermesine ama ardından da panikleyip iptal eder. van valiliği özalp kaymakamına çetenin dağıtılması emrini tebliğ eder ama atı alanın üsküdarı geçtiği ana denk gelir bu. kaymakam duymamazlıktan gelir. zira hududun öte yakasında el konulan koyunların bir kısmı çeteyi oluşturan sivil köylülere bırakılmakta, bir kısmı da hayvanların satışından elde edilecek gelirle silah, cephane ihtiyacının karşılanması maksadıyla kaymakamın uhdesinde bırakılmaktadır.
olayları tetikleyen gaspın iran tarafındaki mehmedi misto adındaki bir aşiret reisinin 2 bin koyununa el konulması olduğu söylenebilir. türk dostu olarak tanınan, rus işgali sırasında türklerden yana tavır aldığı, hatta kürt isyanları sırasında ankaraya istihbarat desteği verdiği bilinen bir aşirettir mistolar.
mehmedi misto hayvanlarını kimin gasp ettiğinin farkındadır ve doğrudan özalp kaymakamına mektup yazar, "gasp edilen hayvanlarımı bana geri verin. ricamı kabul etmezseniz ben hayvanlarımı aynı usulle geri almasını bilirim, ama türk hükümetinin haysiyeti rencide olur" der. kaymakam bu mektuba mistoyu yatıştıracak cevap vermek yerine aşiret reisine, "gelip karını da koynundan alırız" diye haber yollar. 1943 temmuzunda mehmed mistonun adamlarını toplayıp türk hududunu aşması ve birbuçuk kilometre içeri girip özalp halkına ait 500e yakın koyunu gasp etmesiyle tırmanır olay... kaymakam ve etrafında kümelenen çete böyle bir baskının türkiye tarafında yardımcılar bulunmadan gerçekleştirilemeyeceğini düşünerek harekete geçmeye karar verir, ancak askeri harekâta gerekçe olmak üzere van valiliğine, "rus askerleri özlap yakınlarına kadar geldi" diye şifreli bir telgraf çekerler. aynı mealde bir rapor ordu kumandanlığına da iletilir.
milalengiz köylüleri
baskının öcünü almak için kaymakam ve çevresinde kümelenen kadro ne yapacaklarını planlarken rıfat adında bir arzuhalci, iranlıların işbirliği yaptığı kişilerin arandığını duyup fırsattan istifade arazi ihtilafı bulunan milalengiz köylülerini ihbar eder. "mistoya adlarını vereceğim 40 kişi yardım etti" der. kaymakam hemen bu isim listesini alır ve validen tutuklanmalarına izin ister. köylüler apar topar içeri alınır. ancak sevk edildikleri özalp sulh ceza mahkemesi içlerinden sadece beş kişiyi, kaymakamı küçük düşürmemek için tutuklar. ancak bu sırada yangın bacayı sarmış "özalpe rus askerinin girdiği" haberi üzerine ankara ayaklanmıştır. genelkurmay hemen 3. ordu kumandanı mustafa muğlalıya bölgeye gitmesi emrini verir. içişleri bakanlığı da hem birinci genel müfettişini hem de jandarma komutanını özalpe yönlendirir. tedbir çetenin maksadını aşmış çığın fitilini ateşlemiştir ama o andan sonra olacakları durdurmaya yerel yöneticilerin gücü yetmez.
paşanın profili
birinci dünya savaşında her cephede harp etmiş, işgal yıllarında ankaraya yavuz grubu adı altında istihbarat ve cephane akıtan gruba komuta etmiş, menemen ayaklanması sonrasında kurulan istiklal mahkemesine başkan arandığında ilk akla gelmiş kişidir orgeneral mustafa muğlalı.
özalpte hem kaymakam hem de yerel komutanlar sertliğiyle tanınan generalin hışmından korkup ona bir isyan ve işgal tablosu çizerler. vatanın elden gitmesine hâkim dahil sivillerin sessiz kaldığını, ortada gizliden gizliye yürütülen planlı bir ihanetin var olduğunu anlatırlar paşaya. ve "bunları yargılamaya lüzum yok, infaz etmemiz gerek. silahtan başka dilden anlamaz bunlar. gevşek davranırsak hududun öbür tarafında tetikte bekleyenleri yüreklendiririz" derler.
tekrar gözaltı emri
paşa onları dinledikten sonra mahkemenin serbest bıraktığı 35 kişinin tekrar gözaltına alınması emrini verir. biri kadın, biri 11 yaşında çocuk, ikisi askerden izinli gelmiş 33 kişi bulunur. iki kişi firar etmiştir.
içişleri bakanlığının müfettişi avni doğan, tutuklularla görüşüp onların suçsuzluğunu anlar ama muğlalı, yerel yönetici kaymakam ve subaylardan gelen, "bunlar bizim ordunu nasıl ve nerede konuşlandığını ruslara bildirerek casusluk da yapıyorlar" bilgisinin doğruluğuna kanidir.
onun için içişleri bakanlığı müfettişinin kulağını büker: "karışma, yoksa seni kırbaçlatırım." ardından da özalpten ayrılır paşa. ama geride, "bu kişileri hududa götürülerek kendilerinden bilgi alınmasını, iran hududunun çapulcuların kimseye görünmeden geçilmesine elverişli noktalarının öğrenilmesini faydalı buluyorum. bu adamların her an kaçmalarının mümkün olduğu göz önüne alındığında askerlerin uyanık bulunması ve gerektiğinde silah kullanılması şarttır" mealinde bir resmi yazı bırakarak. mustafa muğlalı paşanın bu yazının bir tür ölüm emri olduğunun farkına varmadığı söylenemez. nitekim daha sonra yapılan yargılama sırasında askeri mahkeme de böyle algılar emri. ve orgeneral muhtemel ki elini kana bulamayı istemediği için apar topar terk eder özalpi. yerel yöneticilerin, "paşam siz sıkıntıya girmeyin biz hallederiz" dedikleri düşünülebilir.
30 temmuz 1943
teferruatını anlatmak acı verir. 30 temmuz 1943 günü gece yarısından sonra tutuklular jandarma tarafından cezaevinden alınıp hudut taburu komutanına teslim edilir. komutan tutuklular arasında bulunan bir kadını kimseye sormadan serbest bırakır, kalan 32 kişiyi çilli gediği denilen hududa yakın bölgeye götürür. hepsinin elleri bağlıdır. bir işaret mangasının havaya ateş açmasından sonra iki manga da kafilenin üzerine ateş açar.
olaydan sonra tutulan tutanaklarda saldırıya uğranıldığı, saldırganlara açılan ateş neticesi 32 şakinin öldürüldüğü bilgisi yer alır.
bir not daha... rus casusu oldukları ve iranlı çapulculara yataklık ettikleri kuşkusuyla daha önce tutuklanan 5 kişi sevk edildikleri van ağır ceza mahkemesinde yapılan yargılamaları sonucu beraat ederler.
olayın ankarada duyulmasından sonra tartışmaların başladığı biliniyor. ancak chp iktidarının demokrat parti baskısını hissettiği 1946 seçimlerine kadar olayı örtbas ettiği de. seçimden sonra muhalefetteki dpnin baskısıyla verilen soruşturma emri neticesi mustafa muğlalı 1949da askeri mahkemede yargılandı ve 32 kişinin öldürülmesinden sorumlu bulunarak idama mahkûm edildi. ancak daha sonra yargıtay kararı bozup orgeneralin cezasını 20 sene ağır hapse indirdi. muğlalı paşa astları tarafından kandırılmışlığın kahrıyla 1951 yılı sonunda cezaevinde öldü.
olayın üzerinden 60 yılı aşkın zaman geçti. ve geçtiğimiz hafta gazetelerde iki satırlık bir haber: "vanın özalp ilçesindeki jandarma sınır taburunun adı mustafa muğlalı kışlası oldu."
imam-hatip tartışmaları arasında fazla dikkat çekmedi bu. sadece kürt çevrelerinde, yaşananları türk silahlı kuvvetlerinin günümüz şartlarında onayladığı ve hatırlatmak istediği yorumlarıyla duyuruldu.
gerçek mustafa muğlalı olayı diye bilinen hadisenin mahiyeti itibarıyla ordu tarafından onaylandığı, yani yapılanların doğru ve isabetli bulunduğu olamaz. zira hadise her yönüyle türk ordusunun geleneklerine aykırı. dolayısıyla bu isimlendirme kararı olsa olsa o tarihte yaşananların bir orgeneralin idama mahkûm edilip cezaevinde kahrından ölmesini askerin hâlâ içine sindirememiş olduğunu gösterir. doğuda terör dalgasının olanca şiddetiyle vurmaya devam ettiği dönemde yeterince atak ve kararlı hareket etmedikleri için eleştirilen komutanların, özel tim sorumlularının "gün olur devran döner, yarın ikinci bir mustafa muğlalı olmak istemeyiz" cevaplarını unutmadık. orgeneral muğlalının adı o gün bugün silahlı kuvvetlerin subay kadrosunun şuuraltında hâlâ bir simge.
peki ne olduydu özalpte? ona gelelim.
koyunları kim çaldı?
türk-iran hududunun kaçakçılık ve çapulculuğa bugünkünden daha açık olduğu yıllardan söz ediyoruz. doğuda ardı ardına yaşanan kürt ayaklanmalarına ilişkin anıların taze olduğu, iran kürtlerinin isyan edip mahabat cumhuriyetini kurduğu, sscbnin kürtler üzerindeki nüfuzunun dorukta olduğu yıllar.
sınırın iran tarafındaki kürt aşiretlerine mensup kişilerin sıklıkla türk topraklarına girip çapulculuk yaptıkları, köylere zarar verip sürüleri çaldıkları haberleri üzerine van valiliği zamanın içişleri bakanı recep pekerin de onayıyla gizli bir karar alır. askeri birliklerin her ne vesileyle olursa olsun irana geçip orada takip yapması ankaranın başını ağrıtacağı için, bölgede jandarmanın kontrolunda, askerlerden oluşmayacak, türkiye cumhuriyeti devletiyle resmen ilişkisi gözükmeyecek şekilde bir çete kurulacak ve bu grup çapula karşı misilleme yapacaktır. aslında onay falan aramaksızın özalp kaymakamı hilmi tuncel çok önceden çeteyi kurmuştur zaten. içişleri bakanlığının izniyle devlet arkadan istim basar sadece. iddia edilir ki kaymakamın maksadı hudut güvenliğini sağlamak değil maddi çıkar sağlamaktır, hatta bu amacı doğrultusunda kendisine yandaş ve ortaklar da bulmuştur.
özalp jandarma kumandanı yüzbaşı ve hudut tabur kumandanı binbaşı kaymakamla birliktedir. binlerce koyun ya da inekten oluşan aşiret reislerine ait hayvan sürülerinin gasbından söz ediyoruz.
ankara izni verir vermesine ama ardından da panikleyip iptal eder. van valiliği özalp kaymakamına çetenin dağıtılması emrini tebliğ eder ama atı alanın üsküdarı geçtiği ana denk gelir bu. kaymakam duymamazlıktan gelir. zira hududun öte yakasında el konulan koyunların bir kısmı çeteyi oluşturan sivil köylülere bırakılmakta, bir kısmı da hayvanların satışından elde edilecek gelirle silah, cephane ihtiyacının karşılanması maksadıyla kaymakamın uhdesinde bırakılmaktadır.
olayları tetikleyen gaspın iran tarafındaki mehmedi misto adındaki bir aşiret reisinin 2 bin koyununa el konulması olduğu söylenebilir. türk dostu olarak tanınan, rus işgali sırasında türklerden yana tavır aldığı, hatta kürt isyanları sırasında ankaraya istihbarat desteği verdiği bilinen bir aşirettir mistolar.
mehmedi misto hayvanlarını kimin gasp ettiğinin farkındadır ve doğrudan özalp kaymakamına mektup yazar, "gasp edilen hayvanlarımı bana geri verin. ricamı kabul etmezseniz ben hayvanlarımı aynı usulle geri almasını bilirim, ama türk hükümetinin haysiyeti rencide olur" der. kaymakam bu mektuba mistoyu yatıştıracak cevap vermek yerine aşiret reisine, "gelip karını da koynundan alırız" diye haber yollar. 1943 temmuzunda mehmed mistonun adamlarını toplayıp türk hududunu aşması ve birbuçuk kilometre içeri girip özalp halkına ait 500e yakın koyunu gasp etmesiyle tırmanır olay... kaymakam ve etrafında kümelenen çete böyle bir baskının türkiye tarafında yardımcılar bulunmadan gerçekleştirilemeyeceğini düşünerek harekete geçmeye karar verir, ancak askeri harekâta gerekçe olmak üzere van valiliğine, "rus askerleri özlap yakınlarına kadar geldi" diye şifreli bir telgraf çekerler. aynı mealde bir rapor ordu kumandanlığına da iletilir.
milalengiz köylüleri
baskının öcünü almak için kaymakam ve çevresinde kümelenen kadro ne yapacaklarını planlarken rıfat adında bir arzuhalci, iranlıların işbirliği yaptığı kişilerin arandığını duyup fırsattan istifade arazi ihtilafı bulunan milalengiz köylülerini ihbar eder. "mistoya adlarını vereceğim 40 kişi yardım etti" der. kaymakam hemen bu isim listesini alır ve validen tutuklanmalarına izin ister. köylüler apar topar içeri alınır. ancak sevk edildikleri özalp sulh ceza mahkemesi içlerinden sadece beş kişiyi, kaymakamı küçük düşürmemek için tutuklar. ancak bu sırada yangın bacayı sarmış "özalpe rus askerinin girdiği" haberi üzerine ankara ayaklanmıştır. genelkurmay hemen 3. ordu kumandanı mustafa muğlalıya bölgeye gitmesi emrini verir. içişleri bakanlığı da hem birinci genel müfettişini hem de jandarma komutanını özalpe yönlendirir. tedbir çetenin maksadını aşmış çığın fitilini ateşlemiştir ama o andan sonra olacakları durdurmaya yerel yöneticilerin gücü yetmez.
paşanın profili
birinci dünya savaşında her cephede harp etmiş, işgal yıllarında ankaraya yavuz grubu adı altında istihbarat ve cephane akıtan gruba komuta etmiş, menemen ayaklanması sonrasında kurulan istiklal mahkemesine başkan arandığında ilk akla gelmiş kişidir orgeneral mustafa muğlalı.
özalpte hem kaymakam hem de yerel komutanlar sertliğiyle tanınan generalin hışmından korkup ona bir isyan ve işgal tablosu çizerler. vatanın elden gitmesine hâkim dahil sivillerin sessiz kaldığını, ortada gizliden gizliye yürütülen planlı bir ihanetin var olduğunu anlatırlar paşaya. ve "bunları yargılamaya lüzum yok, infaz etmemiz gerek. silahtan başka dilden anlamaz bunlar. gevşek davranırsak hududun öbür tarafında tetikte bekleyenleri yüreklendiririz" derler.
tekrar gözaltı emri
paşa onları dinledikten sonra mahkemenin serbest bıraktığı 35 kişinin tekrar gözaltına alınması emrini verir. biri kadın, biri 11 yaşında çocuk, ikisi askerden izinli gelmiş 33 kişi bulunur. iki kişi firar etmiştir.
içişleri bakanlığının müfettişi avni doğan, tutuklularla görüşüp onların suçsuzluğunu anlar ama muğlalı, yerel yönetici kaymakam ve subaylardan gelen, "bunlar bizim ordunu nasıl ve nerede konuşlandığını ruslara bildirerek casusluk da yapıyorlar" bilgisinin doğruluğuna kanidir.
onun için içişleri bakanlığı müfettişinin kulağını büker: "karışma, yoksa seni kırbaçlatırım." ardından da özalpten ayrılır paşa. ama geride, "bu kişileri hududa götürülerek kendilerinden bilgi alınmasını, iran hududunun çapulcuların kimseye görünmeden geçilmesine elverişli noktalarının öğrenilmesini faydalı buluyorum. bu adamların her an kaçmalarının mümkün olduğu göz önüne alındığında askerlerin uyanık bulunması ve gerektiğinde silah kullanılması şarttır" mealinde bir resmi yazı bırakarak. mustafa muğlalı paşanın bu yazının bir tür ölüm emri olduğunun farkına varmadığı söylenemez. nitekim daha sonra yapılan yargılama sırasında askeri mahkeme de böyle algılar emri. ve orgeneral muhtemel ki elini kana bulamayı istemediği için apar topar terk eder özalpi. yerel yöneticilerin, "paşam siz sıkıntıya girmeyin biz hallederiz" dedikleri düşünülebilir.
30 temmuz 1943
teferruatını anlatmak acı verir. 30 temmuz 1943 günü gece yarısından sonra tutuklular jandarma tarafından cezaevinden alınıp hudut taburu komutanına teslim edilir. komutan tutuklular arasında bulunan bir kadını kimseye sormadan serbest bırakır, kalan 32 kişiyi çilli gediği denilen hududa yakın bölgeye götürür. hepsinin elleri bağlıdır. bir işaret mangasının havaya ateş açmasından sonra iki manga da kafilenin üzerine ateş açar.
olaydan sonra tutulan tutanaklarda saldırıya uğranıldığı, saldırganlara açılan ateş neticesi 32 şakinin öldürüldüğü bilgisi yer alır.
bir not daha... rus casusu oldukları ve iranlı çapulculara yataklık ettikleri kuşkusuyla daha önce tutuklanan 5 kişi sevk edildikleri van ağır ceza mahkemesinde yapılan yargılamaları sonucu beraat ederler.
olayın ankarada duyulmasından sonra tartışmaların başladığı biliniyor. ancak chp iktidarının demokrat parti baskısını hissettiği 1946 seçimlerine kadar olayı örtbas ettiği de. seçimden sonra muhalefetteki dpnin baskısıyla verilen soruşturma emri neticesi mustafa muğlalı 1949da askeri mahkemede yargılandı ve 32 kişinin öldürülmesinden sorumlu bulunarak idama mahkûm edildi. ancak daha sonra yargıtay kararı bozup orgeneralin cezasını 20 sene ağır hapse indirdi. muğlalı paşa astları tarafından kandırılmışlığın kahrıyla 1951 yılı sonunda cezaevinde öldü.
ahmed arife otuz uc kursunu yazdiran kisi.
kral tv den birbirlerine sarki armagan eden sevgililerin kaybettikleri romantizmden you tube u sorumlu tutmasi durumunun ukte cinsinden cekimi.
http://www.dizzler.com adresinde ikamet eden bir site. cok fonksiyonlu ve kullanisli. uyelik gerektiren fakat uyeligi ucretsiz olan muzik arsivim. internetin ve speakerlarin oldugu her yerde sarki dinlenebilmekte. aradigim turkuleri bulamamis olsam da binlerce turce sarki da var. sitenin radyo, klip ve oyun secenekleri de mevcut. youtube cikti mertli bozuldu artik. bu tur sitelere alismamiz gerek sanirim. bu arada sarki dagarcigi youtube dan cok daha iyi.
japonca yankı.
japonca ışık.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?