confessions

cashkopat

- Yazar -

  1. toplam entry 12
  2. takipçi 1
  3. puan 5338

tutunamayanlar

cashkopat
tek başına beyin fırtınası yaratabilecek kadar düşünmeyi bilen ve büyük bir beyin tarafından yazıldığı aşikar. yazarın mühendis olduğunu tahmin etmek de zor değil. ama oğuz atay öyle bir yazmıştır ki bu kitabı okuduktan sonra "bu kitabın yazarı beynini yakmamışsa ben de bir şey bilmiyorum" dedim ve oğuz atay’ın maalesef genç yaşında beynindeki ur nedeniyle bu dünyaya veda ettiğini üzülerek öğrendim. nur içinde yatsın.

mustafa kemal atatürk

cashkopat
yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. şu talihsizliğimize bakın ki, o büyük dahi çağımızda türk milletine nasip oldu.

loyd george
ingiltere başbakanı

o, türkiye’yi kurmakla bütün dünya uluslarına müslümanların seslerini duyuracak kudrette olduğunu ispat etti. kemal atatürk’ün ölümüyle müslüman dünyası en büyük kahramanını kaybetmiştir. atatürk gibi bir önder önlerinde bir ilham kaynağı olarak dikildiği halde hind müslümanları bugünkü durumlarına hala razı olacaklar mı?

muhammed ali cinnah
pakistan’ın kurucusu

çağımızda; uzak görüşlü, cesur, siyasi, sosyal ve ekonomik reformlarla türkiye’yi bugünkü modern cumhuriyet durumuna getiren atatürk’tür. aynı zamanda bugün türkiye’nin avrupa ortak pazarı’na erişmesini sağlayan modern ekonominin temelini hazırlayan da yine o’dur.

joseph luns
hollanda dışişleri bakanı

ben türk-alman dostluğunu yakından tanıyan bir neslin çocuğuyum. küçük yaşımda bir adamın, yaptığı hizmetleri, ülkesi için giriştiği özverileri gördüm. bu adam mustafa kemal idi. büyüktü, çünkü ulusunu, ülkesinin bir talihsiz anında yurdunu kurtarmak için bütün cesaretini kullandı. büyüktü, çünkü, ulusunu tarihin gereklerine uymak zorunluluğuna yöneltti. büyüktü, çünkü, ölçüyü korumasını her zaman bildi ve eserini tehlikeye sokacak sınırları aşmadı. yürekliliğin ve kendi yürekliliğinin sınırlarını da çizebilecek kadar anlayışlıydı.

kurt g. kiesenger
federal almanya başbakanı

mustafa kemal sosyalist değildi. fakat görülüyor ki iyi bir teşkilatçı, yüksek anlayışlı, ilerici, iyi düşünceli ve akıllı bir önderdir. o, soygunculara karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. emperyalistlerin gururunu kıracağına ve sultanı da yaranı ile birlikte alt edeceğine inanıyorum.

lenin
rus ihtilali lideri

atatürk, tarih boyunca gelip geçmiş en büyük devlet adamlarından biridir. hiçbir zaman yaşadığı zamanın üzerinde durmamış, ileriyi görerek ona göre iş yapmıştır. atatürk’ü mussolini ve hitler gibi yöneticilerden ayıran nokta işte bu niteliktir. onlar her yaptıklarında kendilerini düşünerek hareket ediyorlardı. atatürk, kendisinden ötesini, 20-30 yıl ilerisini görerek hareket ederdi.

lord kinross
ingiliz devlet adamı

asker-devlet adamı, çağımızın en büyük liderlerinden biri idi. türkiye’nin en ileri memleketler arasında hak ettiği yeri almasını sağlamıştır. yine o, türklere, bir milletin büyüklüğünün temel taşını oluşturan, kendine güvenme ve dayanma duygusunu vermiştir. ben atatürk’ün sadık arkadaşlarından biri olmakla övünç duyuyorum.

general mac arthur
abd. uzakdoğu kuvvetleri
başkomutanı

kemal atatürk veya bizim o’nu o zamanlar tanıdığımız ismiyle kemal paşa, gençlik günlerimde benim kahramanımdı. büyük devrimlerini okuduğum zaman çok duygulandım. türkiye’yi modernleştirme yolunda atatürk’ün giriştiği genel çabayı büyük bir takdirle karşıladım. o’nun dinamizmi, yılmaz ve yorulmak bilmezliği insanda büyük bir etki yaratıyordu. o, doğuda modern çağın yapıcılarından biridir. o’nun en büyük hayranları arasında bulunmakta devam ediyorum.

jawaharlal nehru
hindistan başbakanı

mustafa kemal hakkındaki bilgiyi o’nu çok iyi tanıyan birisinden edindim. sovyet sosyalist cumhuriyetleri birliği’nin dışişleri bakanı litvinof ile görüşürken, onun fikrince bütün avrupa’nın en değerli ve ilgi çekici devlet adamının bugün avrupa’da yaşamadığını, boğazların gerisinde, ankara’da yaşadığını, bunun türkiye cumhuriyeti cumhurbaşkanı
gazi mustafa kemal atatürk olduğunu söyledi.

franklin d. roosevelt
abd. başkanı

bir ulusun hayatında bu kadar az sürede bu denli kökten değişiklik pek seyrek gerçekleşir… bu olağanüstü işleri yapanlar, hiç kuşkusuz kelimenin tam anlamıyla büyük adam niteliğine hak kazanmışlardır. ve bunlardan dolayı türkiye övünebilir. (13 ekim 1933)

sofokles venizelos
yunan başbakanı

sakarya savaşı, sakarya zaferi, yirmi yaşımın en kuvvetli hatırası olmuştur. o zamanlar kendi kendime diyordum : acaba ben de ulusumu böylesine seferber edemez miyim, onun ruhuna bu kurtarıcı hamleyi, dizgin tanımaz ihtirası aşılayamaz mıyım?

habib burgiba
tunus devlet başkanı

büyük atatürk’ün ölümünün 25. yıldönümü nedeniyle fransız ulusunun, türk ulusuna karşı duymakta olduğu sadık dostluk duygularını dile getirmek isterim. türkiye tarihi, bugün, her zamandan çok batı ve avrupa tarihinden ayrılmaz bir durumdadır. ve atatürk’ün bu yöndeki gayretleri sonuçsuz kalmamıştır. memleketlerimiz arasındaki yüzyılları aşan dostluk, bu gelişmenin temelini oluşturur.

charles de gaulle
fransa devlet başkanı

savaşta türkiye’yi kurtaran, savaştan sonra da türk ulusunu yeniden dirilten atatürk’ün ölümü, yalnız yurdu için değil, avrupa için de en büyük kayıptır. her sınıf halkın o’nun ardından döktükleri içten gözyaşları bu büyük kahramana ve modern türkiye’nin ata’sına layık bir tezahürattan başka bir şey değildir.

winston churchill
ingiltere başbakanı

mustafa kemal ismini bundan 50 yıl önce seçkin bir türk komutanı olarak duymuştuk. daha sonra barışın kuruluşuyla devlet adamlığı özelliklerini ortaya koyma fırsatını elde etmesi, büyük milli önderlerden biri olarak o’na tarihin en yüce mevkilerinden birini kazandırmıştır. o kahraman ve cesur askeri saygıyla, modern türkiye’nin gerçek babası olan devlet adamını da hayranlık ve şükranla anıyoruz.

sir a.douglas home
ingiltere başbakanı

kemal atatürk için daimi bir anıt tesisi münasebetiyle türkiye’ye tebriklerimi arz ile gurur duyuyorum. o’nun gösterdiği yolda yürüyen büyük ulusunuz çok önemli başarılar elde etmiştir. türk birliğinin ve ilerleyişinin mimarı atatürk’ün hatırasını anmak için yapılan bu tören, dünyanın her tarafından hür insanlara ilham kaynağı olmuş bir zata çok yerinde bir saygıdır.

dwight d.eisenhower

kemal atatürk yalnız bu yüzyılın en büyük liderlerinden biri değildir. biz pakistan’da o’nu, gelmiş geçmiş bütün çağların en büyük adamlarından biri olarak görüyoruz. o, yalnız sizin ulusunuzun sevgili önderi değildir. dünyadaki bütün müslümanlar gözlerini sevgi ve hayranlık duygularıyla o’na çevirmişlerdir.

eyüp han
pakistan devlet başkanı

mustafa kemal atatürk, hemen her zaman nerede duracağını bilmiştir. bu o’nun pek hayran olduğum meziyetlerinden biriydi. daima ilerisini düşünmek, daima dikkat, o’nun memleket yolundaki işlerinde hakim olmuştur.

mareşal fevzi çakmak

marmara kıyısındaki sıcak, toz toprak içinde, eciş bücüş yollu, ikinci sınıf kıyı kasabası mudanya’da, batı ile doğu karşı karşıya geldiler. ismet paşa’yla görüşecek müttefik generallerini taşıyan ingiliz sancak gemisi “iron duke”ün kül rengi öldürücü kulelerine rağmen, batılılar buraya barış dilenmeye geliyordu; yoksa barış istemeye, ya da şartlarını dikte ettirmeye değil. bu görüşmeler, avrupa’nın asya üzerindeki egemenliğinin sonunu gösteriyor. çünkü mustafa kemal, herkesin bildiği gibi yunanlıları silip süpürmüştü.

e. hemigway
amerikalı yazar

paşa, size nasıl hayran olmayayım? ben fransa’da laik bir hükümet kurmuştum. bu hükümeti papa’nın paris’teki temsilcisinin yardımı ile papazlar devirdi. siz ise bir halife’yi kovdunuz ve gerçek anlamıyla laik bir devlet kurdunuz. siz, bu taassup içinde laikliği bu topluma nasıl kabul ettirdiniz? dehanızın büyük eseri laik bir türkiye yaratmak olmuştur. (1933)

edouard herriot
fransa başbakanı

atatürk adı insana bu yüzyılın büyük insanlarından birinin tarih başarılarını, türk ulusuna ilham veren önderliğini, modern dünyayı anlayışındaki ileri görüşlülüğü ve askeri bir önder olarak kudret ve cesaretini hatırlatmaktadır. şüphesiz ki, türkiye cumhuriyeti’ nin doğuşu ve o zamandan beri atatürk’ün ve türkiye’nin giriştiği derin ve geniş devrimler kadar bir ulusun kendisine olan güvenini daha başarı ile belirten başka örnek gösterilemez.

john f. kennedy
abd. başkanı

yakın ve orta doğuda ilk cumhuriyet, doğuşunu o’na borçludur. bu cumhuriyet, birçok ulusun milli özgürlük savaşlarına ışık tutmuştur. atatürk’ün yönetimindeki türkiye’nin uluslar arası otoritesi yükselmiş ve ülkesi dünya siyasetinde önemli bir rol oynamaya başlamıştır.

nikita s. kruşçef
sovyetler birliği başkanı

devletimizin banisi ve milletimizin fedakar, sadık hadimi, insanlık idealinin aşık ve mümtaz siması, eşsiz kahraman atatürk ! vatan sana minnettardır.

ismet inönü
2nci cumhurbaşkanı

bütün ömrünü hizmetine verdiğin türk milletiyle beraber senin huzurunda tazim ile eğiliyoruz. bütün hayatında bize ruhundaki ateşten canlılık verdin. emin ol, aziz hatıran sönmez meşale olarak ruhlarımızı daima ateşli ve uyanık tutacaktır.

celal bayar
3ncü cumhurbaşkanı

sen bizimdin. seni halife yapmak, padişah yapmak isteyenler oldu. iltifat etmedin. milli irade yolunu seçtin. hayat ve şahsiyetini milletin hizmetine vakfettin. türk’ün gıpta ettiği, taziz ettiği, övdüğü vasıflara maliktin. bütün bu meziyetlerin ile türk’ün ta kendisi idin.

cemal gürsel
4ncü cumhurbaşkanı

seni kaybettiğimiz günün yıldönümünde türk ulusuna kazandırdığın cumhuriyetin ve özgür demokratik sistemin; içinde bulunduğumuz müşkülleri aşmada, çağımız uygarlığının üstüne ulaşmada tek çıkar yol olduğuna inancımızı tekrarlıyorum.

fahri s. korutürk
6ncı cumhurbaşkanı

türk tarihine bir güneş gibi doğuşunun yüzüncü yıldönümünü, yine aramızda imişçesine bütün milletçe coşku ile kutluyoruz. bir zamanlar ifade ettiğin gibi, fani vücudun toprak oldu, fakat kurduğun ve bize emanet ettiğin cumhuriyet, gerçekleştirdiğin eserler ve koyduğun ilkeler, daha nice yüzyıllar korunacak ve sonsuza dek yaşatılacaktır. bunların yılmaz bekçileri olarak, bir kere daha bu konuda and içiyor ve “ne mutlu türk’üm” diyerek huzurunuzda saygıyla eğiliyoruz.

kenan evren
7nci cumhurbaşkanı

türk milletine hizmet etmek, onun mutluluk ve refahı için çalışmak, atatürkçülüğün birinci şartıdır. her şeyimizi borçlu olduğumuz 20nci yüzyılın bu kahraman komutanına, biyük inkılapçısına, dahi devlet adamına ancak türk milletine daha çok hizmet ederek, milletimizi çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne yükselterek borcumuzu ödeyebiliriz.

turgut özal
8nci cumhurbaşkanı

cumhuriyet’in kuruluşuyla, yok edilmek istenen türk milleti, büyük atatürk’ün önderliğinde kaderine el koymuş olarak tarih sahnesinde tekrar yerini almıştır. büyük atatürk’ün türk insanına gösterdiği hedef, fakirlikten, cahillikten kurtulmuş, hür, mutlu ve müreffeh türkiye’dir.

büyük atatürk !
kurduğun türkiye cumhuriyeti, gösterdiğin hedefe doğru ilerlemeye devam ediyor.

süleyman demirel
9ncu cumhurbaşkanı

ses koridoru

cashkopat
ses nadiren oradan buradan seker, hiç beklenmeyen mesafeler kat eder. kimsenin duymadığı sanılan fısıltılar bin bir engeli aşar, başka hiçbir gürültüyle karışmaz ve en duymaması gereken kişinin kulağına gider. işte ses koridoru buna yardımcı olan labirenttir.

(aşağıdaki hikaye gerçek bir olaydan esinlenilerek yazılmıştır.)

otobüs çamurdan griye dönmüş, karanlıkta yol alıyordu. kalabalık sayılmazdı. ayakta bir iki yolcusu vardı. arka bölümdeki koltuklar yolcular gidiş istikametine yan oturacak şekilde karşılıklı dizilmişti. kapının olduğu tarafta bir anne, kucağında 4 yaşına basmamış oğlu, kardeşiyle dedikodu yapıyordu. yanlarında dershaneliler vardı. liseli değil, dershaneliydiler. lise geçen yıl bitmişti. biri diğerine sınava az kaldığını, daha beş bin soru çözmesi gerektiğini, coğrafyaya hiç başlamadığını söylüyordu. acemi bir yalancıydı. karşılarında biri çakma, iki sarışın kız vardı. üniversiteli olmalıydılar. orijinal sarışın daha güzel ve dominanttı. fısıldayarak bir şeyler anlatıyor, diğeri de sürekli başıyla onaylıyordu. fısıltılar arasında tek anlaşılan arada geçen erkek isimleriydi. yine de bir nefret ve memnuniyetsizlik taşıyordu sesinden. onların ilerisinde, anne ve çocuğunun karşısında, iki işçi vardı. birbirlerini tanımıyorlardı. tesadüfen yan yana oturmuşlardı. alamanya görmüş olan oradakini günlerini anlatıyordu. ölümüne çalış/tırıl/ıyordu, ama karşılığını da alıyordu. o da yalan konusunda acemiydi. hayran hayran anlatsa da, sesinden almanları sevmediği belliydi. en arkada bir genç ayakta kitap okuyordu. okuduğu kitabı bitirmekten başka kaygısı yok gibiydi. yeni memur olabilirdi.
sesi en çok çıkan anne’ydi. anlattıkları gibi ses tonu da abartılıydı. kasıtlı yapıyordu bunu. herkesin duymasını istiyordu kayınbiraderinin rezilliklerini: “askerden sonra gelmesin dedim, hep bizde mi kalacak bu adam? …antalya’ya yerleşti. asker arkadaşımla ortaklı iş kuracağım demiş bizimkine. o da benden gizli para yollamış. kaç kere söyledim? …neyse, gece hayatına da başlamış mı bu? rezil!..” anne bunu öyle bir ses tonuyla söylemişti ki, gece hayatı dünyadaki en ayıp, en kötü şey olmalıydı. yavrusu, çocuklara has merakla sordu: “annee, gece hayatı neden kötüü?” annesi ilgilenmiyordu. başını annesinin göğsüne dayayarak aldığı destekle bacaklarını suda çırpar gibi salladı. çocuklarınkine has en sert köseleden yapılmış ayakkabısının topuğu koltuğa çarptıkça tok sesler çıkarıyor, bu bile annesinin dikkatini çekmeye yetmiyordu: “anne gece hayatı neden kötüü? anne niyee? annee... annee…” anne sonunda çocuğunu tatmin etmediği sürece konuşmaya eski keyfiyle devam edemeyeceğini anladı. babası orada olsaydı ona yönlendirirdi: “a’biye sor yavrum.” a’bi otobüsün en arkasında daha çok yolcu alabilmek için koltuk konmamış geniş alanda sırtını cama dayamış, ayakları çapraz, kitap okuyordu. sık sık duruşunu değiştirmesinden bu işi sürekli yapmadığı anlaşılıyordu. sayfaları sonuna gelmeden çok önce çevirmeye hazırlamasından belliydi ki, okuduğu kitap her neyse, hoşuna gitmişti ve bir an önce bitirebilmek için her fırsatta okuyordu işte. çocuk gözlerini abi’nin gözlerine kilitledi: “neden kötü? gece hayatı?” yalvarırcasına sormuştu. a’bi başını kitaptan kaldırmadan yanıtladı: “kaç hayat yaşarsan o kadar ölürsün de ondan."* cümlesini bitirir bitirmez de başını kitaptan kaldırıp çocukla göz göze geldi, ve gülümsedi. bu, şefkat gösterisi olduğu kadar kısa sürede kendince güzel bir yanıt bulabilmiş olmanın sevincini de barındıran bir gülümsemeydi. kitaba geri döndüğü anda birşeylerin eskisi gibi olmadığı fark etti. herkes bir anda susmuştu. anne çocuğunu korur gibi iyice kendine çekmiş “geçti yavrum, geçti” dercesine başını okşuyordu. tehditkâr bakışları gence kenetlenmişti. dershanelilerin gözleri de onun üzerindeydi. basit bir ödevi yapmadığı gibi, bunun için iyi bir mazeret bile hazırlamadan hocaya yakalanmış arkadaşları ayakta azar yemeyi beklerken ona nasıl bakıyorlarsa, aynı kınayan gözlerle bakıyorlardı. sarışın üniversitelilerse sınıfın en güzel kızına aşık, ama içten içe hiç şansı olmadığını kendi de bildiğinden bunu o kız hariç herkese söylemiş tipsiz gözlüklü genç uzak bir köşede daha karizmatik erkeklerin hoşuna gidebilmek, o gruptanmış gibi gözükebilmek için çeşitli şaklabanlıklar yaparken izledikleri gibi acıyan ve iğrenen gözlerle süzüyorlardı. daha doğrusu dominant olan böyle yapıyordu. diğeri yüzü dominanta dönük, onun gözlerindeki yansımadan bir şeyler görmeye çalışır gibiydi. işçiler de gence bakmaktaydı. almanya’da böyle münasebetsizlikler olmazdı. ama yine de alamancı şaşırmış durmuyordu. türkiye işte! diğer işçiyse sanki kendi bir hata yapmış da, hatalı malın yanında ustasına hesap verecekmiş gibi biraz mahcup, biraz utangaç ve sıkılgan, bir gence bir alamancıya bakıyordu.
gencin üzerinde gezinen gözlerin geçtiği her yer önce karıncalanıyor sonra oradan terler akmaya başlıyordu. birşeylerin değişmesini umarak okuduğu sayfayı bitirmeden çevirdi. yenisini hızlı hızlı okumaya başladı. hiçbir şey anlamamıştı. önceki sayfaya geri döndü. yabancı geldi. bu sayfayı okumuş muydu? bir yaprak daha geri gitti. bu sayfada kötü şeyler oluyordu. ama en azından bildikti. yarısına geldiğinde ineceği yere yaklaştığını fark etti. kaldığı sayfaya işaret parmağını sıkıştırarak kitabı indirdi, düğmeye bastı. otobüs durdu. kapı açıldığında yüzüne bir serinlik geldi. dikiz aynasından izlendiğini bilerek basamakları indi. tek inen oydu. durak kalabalıktı, ama binen de olmadı. zor bir karar veriyormuşçasına gideceği yönü düşündü. otobüsle aynı istikamette evine doğru ilerlemeye başladı. sağında kocaman bir istinat duvarı ve duvarın üzerinde bir sürü canavar vardı. basit bir gölge oyunuydu. caddeden araba geçtiğinde farları duraktakilerin gölgesini duvara düşürüyor, şekilsiz canavarlar gittikçe büyüyor, birkaç saniye sonra da hızla kayboluyorlardı. izlemek hoşuna gitti. durakta kaç kişi olduğunu tahmine çalıştı. her seferinde farklı çıkıyordu. sonra bir anda gri bir otobüs belirdi duvarda. arkada bir taksi bir otobüsü solluyor olmalıydı. merakla bekledi. gölgesi duvarın boyunu aşacak mıydı? otobüs büyüdü, büyüdü, en büyük konumuna geldi ve sabit kaldı. işte o anda ses koridoru açıldı. yüzlerce metre ileride otobüste konuşulanlar bir şekilde kulağına geliyordu. herkes yeni yeni başlamıştı konuşmaya. başta anlamsız fısıltılardı. sonra konuşulanları seçebilmeye başladı. kendine dair bir şeyler aradı endişeyle. az önceki bakışların söze dökülmüş halini: “duydun mu ne dedi ufacık çocuğa” “emre vardı bizim, arızalı. hatırladın mı?” benzer bir şeyler bekledi ama olmadı. herkes kaldığı yere dönmüş, “almanya’da günde bin koli geçiyordu kollarımdan, binn koli!” o anlar hiç yaşanmamış, “yaşadığı hayat değil. evlendirmek lazım onu, yoksa adam olmaz” orada hiç bulunmamış gibi davranıyorlardı. “ali diye bir çocuk var ya sınıfta, kantinde yan masamıza oturuyor iki gündür hani” “aa, ben fark etmedim?” onların dünyasında ona yer de yoktu, “a’bi sözeli yapıp sayısalı sallıycam artık kaç tane tutarsa.” ihtiyaç da. vardığı sonuç “anne, kaç durak kaldı?” farklı düşünenin istenmediğiydi. “ahmet hoca da iyi de sınava yönelik çalıştırmıyor ki.” endişenin yerini üzüntü almıştı. sendeledi. kitap elinden düştü. otobüsün gölgesi kayboldu. sadece karanlık kaldı.

elasto mania

cashkopat
motosikletle çeşitli atraksiyonlar yaparak elma toplamaya çalıştığınız esneklik*zevk/boyut performansıyla bugüne kadar yapılmış en iyi oyunlardan biri.

http://www.elastomania.com

ayrıca moposite diye de bir fan siteleri var. oradan aşmış oyuncuların "replay"lerini indirip ağzınız açık izleyebilirsiniz.

ana renkler

cashkopat
resim-iş dersindeki ve fizikteki ana renklerin farklı olmasının sebebi şudur:
bilimlerin anası fizik olaya bilimsel yaklaşır ve ışık kaynaklarını inceler. resim ise boyaları esas alır.
projeksiyon cihazlarına bakarsanız fizikte ana renk olarak belirtilen 3 rengi görürsünüz. kırmızı, mavi ve yeşildir. yazıcılara bakarsanız yeşilin yerini resimdeki gibi sarı almıştır.
güneş’ten gelen beyaz ışık gerçek 3 ana renk kırmızı, mavi ve yeşilin bileşimiyle oluşur. ama kırmızı mavi ve yeşil boyaları alıp karıştırırsanız önceki durumun aksine siyah çıkar ortaya. çünkü kırmızı boya kırmızı ışık üretmiyor, üzerine yansıyan beyaz ışıktaki mavi ve yeşili hapsediyor. aynı şekilde mavi de kırmızı ve yeşili, ve yeşil boya da kırmızı ve maviyi hapsedince hiçbir renk geri yansıyamıyor ve siyah meydana geliyor. bir başka örnek. sarı ve mavi boyanın karışımı yeşili verir. halbuki yeşil ana renktir ve başka renklerin bileşimiyle elde edilemez. mavi boya kırmızı ve yeşili tutuyor demektir. sarı boya da tam tersine sadece mavi tutuyor kırmızı ve yeşili serbest bırakıyor. böylece mavi ve sarının tutma kapasitelerine (tonlarına) göre mavi ya da sarıdan birine yakın bir yeşil elde etmiş oluyoruz. aslında eşit miktarda kırmızı ve yeşili hapseden bir maviyle bu denk miktarda kırmızı ve yeşili serbest bırakan bir sarıyı karıştırırsanız yeşil değil siyah çıkar ortaya. ama bunu denk getirmek zor. perdeye sarı ve mavi ışık yansıttığınızda da beyaz elde edersiniz aynı mantıkla.

dil

cashkopat
tarihe adını yazdırmış büyük insanları incelediğimizde ortak bir özellik olarak dili, özellikle anadillerini iyi kullandıklarını görürüz.

dil denince akla ilk gelen nedense iletişim oluyor. “dil sayesinde duygu ve düşüncelerimizi ifade ederiz. dil sayesinde kültür yeni nesillere aktarılabilir. dil en önemli iletişim aracıdır. vs. vbb.” iletişim, bilgi aktarımı elbette ki çok önemli. oysa bunlar buzdağının görünen kısmı. görünmeyense, düşüncelerimizi aktarmadan önce onları oluştururken de dilden yararlandığımız.

felsefe derslerinde sorulan bir soru vardır: dil olmasa düşünebilir miydik? alışkanlıktan olsa gerek, bize zor (içinizden konuşmadan bakkaldan gofret almayı düşünmeyi deneyin.) ya da en azından garip de gelse muhtemelen bu mümkün ki dil icat edilebildi/oluşabildi. dilden önce insanlar muhtemelen imgelerle düşünüyorlardı. bu da yavaş ve kısıtlı bir düşünce sistemi demek. dilsiz düşünmenin mümkün olmadığını söylemek abartıysa bile dilin düşünce hızını ve etkinliğini katbekat artırdığını göz ardı edemeyiz. tabu ya da sessiz film gibi oyunlar bunun çok bariz bir örnekleri. tabu oynarken yasaklanmış 4-5 kelimeyi kullanamamak bile işi bu kadar uzatırken var olan hiçbir kelimeyi kullanamamak. özellikle soyut kavramları dil olmadan ifade etmek pek güç. hiç konuşmadan birinden empati yapmasını isteyebilir misiniz? gerçekten zor. ya bunu düşünmesi? ifadesinden de güç.

asıl değinmek istediğim konu ise dili iyi kullanamayan birinin iyi, doğru kullanamayanın da doğru düşünemeyeceği. toplum olarak dilimizi pek etkin kullanmıyor, onu daha iyi öğrenmek için çabalamıyoruz. ve bunun bize verdiği zararın farkında bile değiliz. iletişim -türkçenin bir güzelliği sonucu yapısından da anlaşılabileceği üzere- işteş yani etkileşimli bir eylem. dolayısıyla fikirlerimizi eksik ya da yanlış ilettiğimizde aldığımız geri besleme sayesinde eksikleri kapatıp hataları düzeltebiliyoruz. peki eksik ya da hatalı düşünürsek? kendisine anlayış gösterdiği için patronunu “anlayışlı” yerine daha genel bir ifade olan “kibar” ya da çok daha genel bir ifade ile “iyi” sıfatıyla nitelendiren çalışanın yanıldığı kanaatine varması pek uzun sürmez genelde.

tarihe adını yazdırmış büyük insanları incelediğimizde ortak bir özellik olarak dili iyi kullandıklarını görürüz. başarılarında insanlara kendilerini daha iyi ifade etmelerinin ve onları etkilemelerinin büyük payı olduğu söylenir. ama bence dili iyi bilmenin onlara sağladığı asıl avantaj düşünürken daha doğru, daha hızlı ve daha geniş kısaca daha etkin düşünebilmeleri.

dil her şeyden önce bir düşünme aracıdır.

k

cashkopat
öztürkçe’de bir ek. yapım eki mi çoğul eki mi olduğu tartışılır.

kulak, böbrek, bacak, kasık, taşak, ayak, topuk, kemik, kirpik, şakak, yanak, parmak, dirsek... bunların hepsinin k ile bitmesi tesadüfle açıklanamaz. hepsinin birden fazla olmasına baz alarak k’nın çoğulluğu ifade ettiğini öne sürenler vardır. ama dalak, damak işi bozar. bu nedenle bazıları da yapım eki olarak kabul eder k’yı.

maslow piramidi

cashkopat
keops’tan sonra en ünlü piramittir. sonradan bazı eklemeler yapılarak geliştirilmeye çalışılmışsa da beş basamaklı hali ile gayet yeterli ve sağlam olduğu halen en yaygın olarak orijinal halinin kullanıyor olmasından anlaşılabilir.

hayranı olduğum bu piramidi seyreder ve şu soruyu sormaktan kendimi alamazdım: bir insan nasıl olur da diğer tüm insanların ihtiyaçlarını bu kadar sade ve doğru şekilde sıralayabilir? tabii ki hayatı boyunca mutluluğu aramış birinin yapabileceği bir işti bu. araştırınca tahminimde yanılmadığımı anladım. maslow bir gün olsun mutlu olmamış, hayatı onun peşinden koşmakla geçmişti.

aylak adam

cashkopat
rengarenk dünyada bir adam gezer,
ne zengin, ne fakir, ne mümin, ne zındık,
hiçbir gerçeğe dalkavukluk etmez,
hiçbir yasağı tanımaz…
bu alacalı dünyada kimdir bu adam, cesur ve üzgün?

ömer hayyam’ın bu sorusunun kendisinden başka bir cevabı varsa o da aylak adam’ın kahramanı c’dir. zengin değil, paralıdır. alışılmışa karşıdır. dalkavuklardan nefret eder. cesurdur. ve sonsuz bir arayıştaki herkes gibi kaçınılmaz olarak üzgündür.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol