şu anda televizyonlarda canlı yayında:
türkiye prangalarından kurtuluyor nidalarıyla kükreyen şahıs
dün gece hiç tanımadığım bir erkeğe sırf sana benziyor diye usulca cam açıp masturbasyon yaptım..
(bkz: mükemmel hristiyanlığı ilan edeceğim) demiş.
-bi çocuğumuz olsa "büyük adam" olur mu acaba ne dersin alainek?
+senden bi çocuk istemem mordana işim olmaz!
-o zaman "büyük adam" bizim çocuğumuz olur mu ne dersin?
+o nasıl olcak mordana?
-yüzde 75 i öküz olan bir büyük adam bulup babalık hakkımı kullanırım!
+senden bi çocuk istemem mordana işim olmaz!
-o zaman "büyük adam" bizim çocuğumuz olur mu ne dersin?
+o nasıl olcak mordana?
-yüzde 75 i öküz olan bir büyük adam bulup babalık hakkımı kullanırım!
özgürlük adlı bestesi bir telefon şirketinin reklamlarında her yerden internete girebilme özgürlüğü motto suyla özdeşleştirilerek sunulan ozanın, kimi hayranları tarafından hayretle karşılanan ve sebebi merak edilen bu davranışını açıkladığı makalesinin başlığıdır.
yazının tamamı şöyledir:
son günlerde özgürlük şarkısı melodisinin bir internet reklamında kullanılmasıyla ilgili çeşitli yorumlar alıyorum. beklenebileceği gibi bunların kimi olumlu, kimi olumsuz.
bizim web sitemizde de bu konu tartışılıyor ve elbette çok ilgimi çekiyor. çünkü livaneli.net’in forum bölümü bir dostluk, yoldaşlık köşesi, bir fikir paylaşımı platformu.
ve ben orada yazan her arkadaşımı çok seviyor, çok önemsiyorum, düşüncelerine, eleştirilerine, övgülerine değer veriyorum. benim ailem gibiler. bu yüzden bu tartışmada sessiz kalmamak ve düşüncelerimi anlatmak ihtiyacını hissettim. şimdi size arkadaşlarımın yazılarından iki örnek vereceğim.
sazsozben rumuzuyla yazan arkadaşımız şöyle diyor: "bizler öyle sahiplendik ki şarkılarınızı, onları herkesten dinlemek istemiyoruz. olmuyor, yakışmıyor işte, eksik kalıyor sözler ve söyleyen uyuşmuyor. bunu anlamalısınız. sizi bazı programlarda canlı yayın konuğu olarak görmek bizim hoşumuza gitmiyor çünkü o programa dair geçmişten kalma olumsuz düşüncelerimiz olabiliyor. fakat bu konu vodafone reklamı kadar üzücü değil. malesef bu reklam kimi dinleyicilerinizi derinden üzdü. biz özgürlüğü her yerden internete girebilme özgürlüğü gibi dar yorumlayamıyoruz. lütfen hak verin ama, ister istemez özgürlük şarkısını dinlerken aklıma bu satırları yazdığım gelecek ilerde aklıma hep... bu acıyı bize yaşatmayın."
***
forum üyesi ebruli arkadaşımız şöyle cevap veriyor: "sevgili sazsozben, sana katılamıyorum, ben şarkının o reklama çok yakıştığını düşünüyorum. internet ve tv çağında yaşıyoruz. livaneli şarkılarının bu şekilde duyulması ve insanlarla paylaşılması güzel bir durum.
dünyaca ünlü birçok besteci eserlerinin çok farklı ortamlarda kullanılmasına izin veriyor. bu onların sanatına mı zarar veriyor, besteyi daha az sevilebilir bir hale mi getiriyor? (örneğin mikis theodorakis’in zorba’sı.)
livaneli besteleri ne sadece kendisine ne bir siyasi görüşe, ne de bir döneme ait.
o besteleri yapıldığı günden bu yana dinleyen, farklı ırk, dil, dine mensup milyonlarca insana ait."
***
şimdi birkaç şey de ben söyleyeyim bu konuda. öncelikle tartışmayı zehirleyen, başka mecraya sokan "para" meselesini çıkaralım gündemden arkadaşlar.
türkiye’de insanlar her şeyi paraya bağlamak gibi kötü bir alışkanlığın içine girdiler. hayatım boyunca para amaç olmadı benim için. eğer olsaydı beni sürekli konserlerde, sahnelerde, avrupa ve anadolu turnelerinde görürdünüz.
geçenlerde size, örnek olsun diye bir rakam verdim. televizyonda jüri üyeliği yapmam için ayda 120 milyar lira önerdiklerini ve bunu kabul etmediğimi belirttim. merak ediyorum, türkiye’de bugün kaç kişi bu öneriyi geri çevirebilir? basında kaç kişi buna "hayır!" diyebilir.
kusura bakmayın ama benim kazanma potansiyelimin yanında, hayatımı devam ettirmek için çalışarak kazandığım para bir hiçtir.
hele çalıştığım edisyon şirketinin vodafone’dan aldığı para devede kulak bile değildir.
hipodrom konserleri gibi yüzlerce büyük konsere tek kuruş almadan, sadece dayanışma için çıkmış bir kişi söz konusu burada.
bu tavrımın türkiye’de pek rastlanılan bir tutum olmadığını herkes bilir.
***
peki o zaman bestemi niçin bir reklam müziğine verdim.
çünkü nazım’ın dediği gibi şarkılarımın sokağa çıkmasını istiyorum. bugün sokak bir anlamda televizyondur.
özgürlük ezgisini milyonlarca kişi her akşam döne döne dinliyor, melodi beyinlerinde yer ediyor.
yüz binlerce genç internetten indiriyor.
bu güzel bir şey değil mi?
şarkı bizim, her zaman bizim.
bir arkadaş, eskiden babasıyla benim müziğimi gizli gizli dinlediği günleri hasretle anıyor.
peki, gizli saklı dinlenen bir müziğin, televizyonlarda bangır bangır çalınması, meydanlarda söylenmesi bir zafer değil mi?
hep gizli mi kalsaydı?
***
türkiye’de nüfus artışı çok fazla ve her yıl milyonlarca genç katılıyor hayata. bunların çoğu internet başından kalkmıyor.
bu gençlerin bizim müziğimizi, duymaları, öğrenmeleri, merak etmeleri iyi bir şey değil mi?
bakın arkadaşlar, eğer ben dünyadan kopuk, kendi içine kapalı, dar gruplardan çıkmayan birisi olsaydım, bu besteleri sizler bile duyamazdınız.
1970 lerde elinde sazıyla kaybolup giden yüzlerce ozandan birisi olurdum.
ama ben farklı bir tutum benimsedim. geniş kitlelerin, halkın denizinde yıkanmaktan korkmadım.
zülfü livaneli - vatan
18.08.09 09:32
yazının tamamı şöyledir:
son günlerde özgürlük şarkısı melodisinin bir internet reklamında kullanılmasıyla ilgili çeşitli yorumlar alıyorum. beklenebileceği gibi bunların kimi olumlu, kimi olumsuz.
bizim web sitemizde de bu konu tartışılıyor ve elbette çok ilgimi çekiyor. çünkü livaneli.net’in forum bölümü bir dostluk, yoldaşlık köşesi, bir fikir paylaşımı platformu.
ve ben orada yazan her arkadaşımı çok seviyor, çok önemsiyorum, düşüncelerine, eleştirilerine, övgülerine değer veriyorum. benim ailem gibiler. bu yüzden bu tartışmada sessiz kalmamak ve düşüncelerimi anlatmak ihtiyacını hissettim. şimdi size arkadaşlarımın yazılarından iki örnek vereceğim.
sazsozben rumuzuyla yazan arkadaşımız şöyle diyor: "bizler öyle sahiplendik ki şarkılarınızı, onları herkesten dinlemek istemiyoruz. olmuyor, yakışmıyor işte, eksik kalıyor sözler ve söyleyen uyuşmuyor. bunu anlamalısınız. sizi bazı programlarda canlı yayın konuğu olarak görmek bizim hoşumuza gitmiyor çünkü o programa dair geçmişten kalma olumsuz düşüncelerimiz olabiliyor. fakat bu konu vodafone reklamı kadar üzücü değil. malesef bu reklam kimi dinleyicilerinizi derinden üzdü. biz özgürlüğü her yerden internete girebilme özgürlüğü gibi dar yorumlayamıyoruz. lütfen hak verin ama, ister istemez özgürlük şarkısını dinlerken aklıma bu satırları yazdığım gelecek ilerde aklıma hep... bu acıyı bize yaşatmayın."
***
forum üyesi ebruli arkadaşımız şöyle cevap veriyor: "sevgili sazsozben, sana katılamıyorum, ben şarkının o reklama çok yakıştığını düşünüyorum. internet ve tv çağında yaşıyoruz. livaneli şarkılarının bu şekilde duyulması ve insanlarla paylaşılması güzel bir durum.
dünyaca ünlü birçok besteci eserlerinin çok farklı ortamlarda kullanılmasına izin veriyor. bu onların sanatına mı zarar veriyor, besteyi daha az sevilebilir bir hale mi getiriyor? (örneğin mikis theodorakis’in zorba’sı.)
livaneli besteleri ne sadece kendisine ne bir siyasi görüşe, ne de bir döneme ait.
o besteleri yapıldığı günden bu yana dinleyen, farklı ırk, dil, dine mensup milyonlarca insana ait."
***
şimdi birkaç şey de ben söyleyeyim bu konuda. öncelikle tartışmayı zehirleyen, başka mecraya sokan "para" meselesini çıkaralım gündemden arkadaşlar.
türkiye’de insanlar her şeyi paraya bağlamak gibi kötü bir alışkanlığın içine girdiler. hayatım boyunca para amaç olmadı benim için. eğer olsaydı beni sürekli konserlerde, sahnelerde, avrupa ve anadolu turnelerinde görürdünüz.
geçenlerde size, örnek olsun diye bir rakam verdim. televizyonda jüri üyeliği yapmam için ayda 120 milyar lira önerdiklerini ve bunu kabul etmediğimi belirttim. merak ediyorum, türkiye’de bugün kaç kişi bu öneriyi geri çevirebilir? basında kaç kişi buna "hayır!" diyebilir.
kusura bakmayın ama benim kazanma potansiyelimin yanında, hayatımı devam ettirmek için çalışarak kazandığım para bir hiçtir.
hele çalıştığım edisyon şirketinin vodafone’dan aldığı para devede kulak bile değildir.
hipodrom konserleri gibi yüzlerce büyük konsere tek kuruş almadan, sadece dayanışma için çıkmış bir kişi söz konusu burada.
bu tavrımın türkiye’de pek rastlanılan bir tutum olmadığını herkes bilir.
***
peki o zaman bestemi niçin bir reklam müziğine verdim.
çünkü nazım’ın dediği gibi şarkılarımın sokağa çıkmasını istiyorum. bugün sokak bir anlamda televizyondur.
özgürlük ezgisini milyonlarca kişi her akşam döne döne dinliyor, melodi beyinlerinde yer ediyor.
yüz binlerce genç internetten indiriyor.
bu güzel bir şey değil mi?
şarkı bizim, her zaman bizim.
bir arkadaş, eskiden babasıyla benim müziğimi gizli gizli dinlediği günleri hasretle anıyor.
peki, gizli saklı dinlenen bir müziğin, televizyonlarda bangır bangır çalınması, meydanlarda söylenmesi bir zafer değil mi?
hep gizli mi kalsaydı?
***
türkiye’de nüfus artışı çok fazla ve her yıl milyonlarca genç katılıyor hayata. bunların çoğu internet başından kalkmıyor.
bu gençlerin bizim müziğimizi, duymaları, öğrenmeleri, merak etmeleri iyi bir şey değil mi?
bakın arkadaşlar, eğer ben dünyadan kopuk, kendi içine kapalı, dar gruplardan çıkmayan birisi olsaydım, bu besteleri sizler bile duyamazdınız.
1970 lerde elinde sazıyla kaybolup giden yüzlerce ozandan birisi olurdum.
ama ben farklı bir tutum benimsedim. geniş kitlelerin, halkın denizinde yıkanmaktan korkmadım.
zülfü livaneli - vatan
18.08.09 09:32
zülfü livaneli nin özgürlük adlı bestesini reklamlarında çalan telefon şirketi.
ineklerin balerin edasıyla uçtuğu sütaş reklamının candan erçetin tarafından seslendirilen jingle ının başlangıç cümlesi.
şarkının aslı: si tu savais combien je t aime
candan erçetin in eskiden galatasaray lisesi nde müzik öğretmeni olduğundan hareketle "si tü save kombiyen jö temöö" diye telaffuz edilen şarkıyı böylesine türkçe(!)leştirirken nasıl ciğerinin yandığını tahmin edebilirsiniz.
umarım acısını dindirebilecek kadar para ya da yoğurt almıştır sütaştan.
şarkının aslı: si tu savais combien je t aime
candan erçetin in eskiden galatasaray lisesi nde müzik öğretmeni olduğundan hareketle "si tü save kombiyen jö temöö" diye telaffuz edilen şarkıyı böylesine türkçe(!)leştirirken nasıl ciğerinin yandığını tahmin edebilirsiniz.
umarım acısını dindirebilecek kadar para ya da yoğurt almıştır sütaştan.
mini etek giyen bacakları traşsız bıyıklı kız dan daha iyidir. en azından bakılacak bir yeri vardır.
1930 larda 15 dakikalık radyo programları, 1950 lerde 30 dakikalık ve sonraları bir saatlik tv şovları şeklinde ve genelde gündüzleri yayımlanan, ev hanımlarına hitap edecek şekilde yazılan dizilerdir. 1980 lerde daha fazla karakter içeren senaryolar ve seksüel açıdan daha açık sahneler içeren diziler prime time da yayımlanmaya başlanmıştır. dallas ve hanedan en meşhur örnekleridir.
adamlar soap opera demişler ve tadında bırakmışlar. biz bizdeki dizilerle nereye kadar prime-time cılık oynayacağız acaba?
adamlar soap opera demişler ve tadında bırakmışlar. biz bizdeki dizilerle nereye kadar prime-time cılık oynayacağız acaba?
(bkz: soap opera)
atv de başrollerinde nurgül yeşilçay ve murat yıldırım ın oynadığı 5 ocak 2010 da ilk bölümü yayınlanmış olan dizidir.
az önce dizinin tekrarına denk geldim. nurgül yeşilçay ı görünce merak ederek izlemeye devam ettim. bir an asi yi izliyorum da nurgül bu diziye konuk olmuş falan sandım. yeni bitmiş olan bir dizide başrolde oynamış bir erkek oyuncuyu seçmek ne kadar hatalı onu gördüm.
dizinin adı itibariyle dostoyevski nin suç ve ceza sına ne kadar yakın bir isim seçilmiş olmalı ki çakma bir isim hissi uyandırdı bende. dizi yazarlarını yaratıcılıklarından dolayı tebrik ediyorum.
modern bir istanbul kadını ve evi sahnesinin ardından hemen şaşaalı bir ev ve hanımağa kılıklı bir kadınla asmalı konak taki sümbül sultan ı gözümün önüne getirdiler yaşasın diyorum.
sayın yapımcı ve yönetmenler!
eskiden çekilmiş dizilerden cut copy ve paste yaparak yeni dizi yavrucukları elde edebileceğiniz gibi oyuncuların çoğu beş para etmez oyunculuklarına boşuna para vermekten imtina ediniz.
nasıl olsa tecavüz eden de, sevgilisi tecavüze uğrayan da olsa aynı ölü balık gibi bakan erkekler ve adamlara aşık olup olup ama bir türlü sevişemeyen kadınlar olduktan sonra bütün diziler oraya çıkıyor.
az önce dizinin tekrarına denk geldim. nurgül yeşilçay ı görünce merak ederek izlemeye devam ettim. bir an asi yi izliyorum da nurgül bu diziye konuk olmuş falan sandım. yeni bitmiş olan bir dizide başrolde oynamış bir erkek oyuncuyu seçmek ne kadar hatalı onu gördüm.
dizinin adı itibariyle dostoyevski nin suç ve ceza sına ne kadar yakın bir isim seçilmiş olmalı ki çakma bir isim hissi uyandırdı bende. dizi yazarlarını yaratıcılıklarından dolayı tebrik ediyorum.
modern bir istanbul kadını ve evi sahnesinin ardından hemen şaşaalı bir ev ve hanımağa kılıklı bir kadınla asmalı konak taki sümbül sultan ı gözümün önüne getirdiler yaşasın diyorum.
sayın yapımcı ve yönetmenler!
eskiden çekilmiş dizilerden cut copy ve paste yaparak yeni dizi yavrucukları elde edebileceğiniz gibi oyuncuların çoğu beş para etmez oyunculuklarına boşuna para vermekten imtina ediniz.
nasıl olsa tecavüz eden de, sevgilisi tecavüze uğrayan da olsa aynı ölü balık gibi bakan erkekler ve adamlara aşık olup olup ama bir türlü sevişemeyen kadınlar olduktan sonra bütün diziler oraya çıkıyor.
sevgilinin gözlerine baktığı zaman hayat bulan lakin o gözlerde gördüğü muhabbet selinden boğulmaya hazır erkek/kadın söylemi.
akciğerlerinizden sonra sigara içen erkeğin karısının sağlığıyla da direkt oynayacak olan keyif verici madde.
(bkz: fiyat değişikliklerine kızıp evdeki karıyı dövme)
(bkz: fiyat değişikliklerine kızıp evdeki karıyı dövme)
zamanında bülent ersoy un da aralarında bulunduğu yorumcular tarafından söylendiğinde dillerden düşmeyen şarkı.
makâm : uşşâk
usûl : aksak
bestekâr : kemal gürses
güftekâr : ali haydar abdullahoğlu
zulmetle ayrılık bestesi yapan
beni düşünceye salan geceler
ruhumda titreyen son nuru kapan
ağarmış saçımı yolan geceler
geceler ah geceler
yeter yeter artık bu kadar çile
ne gam etmişsiniz gelmez mi dile
ufukta beliren son ışık ile
neşeyi ümide salan geceler
geceler ah geceler
http://www.darkjuva.com/bulent-ersoy-zulmetle-ayrilik-bestesi-yapan-geceler-t-25533.html
makâm : uşşâk
usûl : aksak
bestekâr : kemal gürses
güftekâr : ali haydar abdullahoğlu
zulmetle ayrılık bestesi yapan
beni düşünceye salan geceler
ruhumda titreyen son nuru kapan
ağarmış saçımı yolan geceler
geceler ah geceler
yeter yeter artık bu kadar çile
ne gam etmişsiniz gelmez mi dile
ufukta beliren son ışık ile
neşeyi ümide salan geceler
geceler ah geceler
http://www.darkjuva.com/bulent-ersoy-zulmetle-ayrilik-bestesi-yapan-geceler-t-25533.html
bu ve bunun gibi cümleleri kuranlar,memleketin tüm sektörlerini
elden geçirip puf yastıklar gibi kabartıp çok uluslu
şirketlerin ve kapalı kapılar ardında ortaklık imzaladıkları
türk para babalarının koca koca götlerinin altına serdikten
sonra; şimdi de memleketin zaten ağır aksak yörük semai işleyen
sağlık sektörüne el atarak vatandaşın eğitim / yaşam kalitesi /
sağlık seviyesinde hiçbir düzeltilme sağlanmadığı için her sene
kabaran faturalar halinde görünen sağlık harcamalarını "rant"
kabul ederek yine birilerine peşkeş çekmeye hazırlanırlarken,
allahın bile olmadığı bir dağın bir başında elinde silah her
gün "acaba ilk hangimiz şehitlik mertebesine erişeceğiz" diye
akıllara zarar bir bekleyişle bekleyen askerin değil filmini
seyretmek bizzat orda, o dağda, o karakolda aylarca kalmadıktan
sonra hiçbir şey değişmez bu memlekette.
elden geçirip puf yastıklar gibi kabartıp çok uluslu
şirketlerin ve kapalı kapılar ardında ortaklık imzaladıkları
türk para babalarının koca koca götlerinin altına serdikten
sonra; şimdi de memleketin zaten ağır aksak yörük semai işleyen
sağlık sektörüne el atarak vatandaşın eğitim / yaşam kalitesi /
sağlık seviyesinde hiçbir düzeltilme sağlanmadığı için her sene
kabaran faturalar halinde görünen sağlık harcamalarını "rant"
kabul ederek yine birilerine peşkeş çekmeye hazırlanırlarken,
allahın bile olmadığı bir dağın bir başında elinde silah her
gün "acaba ilk hangimiz şehitlik mertebesine erişeceğiz" diye
akıllara zarar bir bekleyişle bekleyen askerin değil filmini
seyretmek bizzat orda, o dağda, o karakolda aylarca kalmadıktan
sonra hiçbir şey değişmez bu memlekette.
tamamı sueno causado por el vuelo de una abeja alrededor de una granada un segundo antes de despertar. yıl 1944
"sound caused by the flight of a bee around a pomegranate a second before awaking"
salvador dali nin ünlü resimlerinden biri.
http://grottoazzurro.typepad.com/the_blue_grotto/images/2008/02/16/dali1944_2.jpg
"aanneeeeeee! bu kaplanlı puzzle ı salvador yapmış!
oğlumun puzzle kutusunun üstünden ressamın adını okuduktan sonra verdiği tepki.
"sound caused by the flight of a bee around a pomegranate a second before awaking"
salvador dali nin ünlü resimlerinden biri.
http://grottoazzurro.typepad.com/the_blue_grotto/images/2008/02/16/dali1944_2.jpg
"aanneeeeeee! bu kaplanlı puzzle ı salvador yapmış!
oğlumun puzzle kutusunun üstünden ressamın adını okuduktan sonra verdiği tepki.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?