confessions

angelique

- Yazar -

  1. toplam entry 591
  2. takipçi 1
  3. puan 52460

aşk acısı

angelique
aşk, insanoğlunun hissettiği en güzel duygu... onunla beraberken çok mutlu ve huzurlusunuz... ama ne yazık ki, aşkınız sonsuza kadar devam edemiyor...
firtinali başlayan aşklar kasırgayla sona erebilir. ama işler umduğunuz gibi gitmeyebilir. onunla yaşadığınız unutulmaz anlar sizin için bir kabusa dönüşebilir. bu durumda yaşanan güzelliklerin ardından her şeyin bittiğine inanmak elbette ki çok zor.
fakat bu zor dönemi aşmanın da yolları var. yeter ki kendinizi iyi hissetmekten alıkoymayın. unutmayın kendinizi harap ederek hiçbir yere varamazsınız. uzmanlar, bu zor dönemi en iyi şekilde atlatmanız için şunları öneriyor:

* sosyal yaşamdan kopmayın. bu dönemde yalnız kalmak isteyebilirsiniz, ancak yalnızlık, kendinizi iyi hissetmenizi sağlamayacak, sizi daha çok yıpratacaktır.
aileniz ve arkadaşlarınızla daha çok zaman geçirin, belki de onları uzun zamandır ihmal ediyordunuz.
* onunla beraberken yapmak isteyip de yapamadığınız şeyleri yapın. size, onu hatırlatacak şeyleri ortadan kaldırın.
* imkanınız varsa kendinize yakın hissettiğiniz biriyle küçük bir tatil yapın. kafanızı toplamanız için faydalı olur.
* küçük şeylerden zevk almaya çalışın, mutlu olmak sizin elinizde. güçlü olun ve onun sizi hak etmediğini düşünün.
* tüm bunların ardından, kendinizi asla yeniden aşık olmaya zorlamayın.
* sizi en mutlu eden şeyleri yeniden düşünün, o olmadan önce neler yapardınız şöyle bir sayın.
* tüm bunlara rağmen içinde bulunduğunuz zor durumdan kendinizi bir türlü kurtaramıyorsanız, mutlaka bir psikoloğa başvurmalısınız...
(alıntı)

houston

angelique
1024x768 pixel yapmadan tıklayamadığım, tıklanmadığı için yeni başlık açamadığım buton. sürekli mesaj geldigi icin pc özellikleri pencerem yalama olmuştur sayesinde.
gelen mesajlarda hayrıma bişey olsa gam yemiycem. bilmemkaç numaralı entryniz silindi. houston mu var derdin var dedirten zımbırtı.

efendim

angelique
eskiden telefonlara cevap verdigim replik. igrenc bir arkadasımın her defasında "aferin akıllı ol, efendin benim simdi bana itaat et" esprisi yüzünden artık kullanmadığım hede.

yalan

angelique
işin en acıtıcı kısmı hayatı yalan olan birini sevmektir. size söylediği şeyler, kendine verdiği sözler, sıradan önemsiz, küçük konularda bile yalan söyleyen birini sevmek ama bunu bilmemek, çok geç kalınca anlamak insanı acıtır. yaşadığınız şeylerden şüphe duyup, sorgulamaya başladığınızda karnınıza ağrılar girer. varlığında yalan olan sevgilinin, bir yalanla hayatınızdan çıkıp gitmesine bakar, neyin gerçek neyin yalan olduğu sorularıyla başbaşa kalırsınız. sonunda inancınızı yitirsiniz.
"bana yalan söylemiş olman değil, artık sana inanmamam sarsıyor beni"

sevdim seni

angelique
seni sevmelerin anlamalarinda
gozlerinde ates boceklerini arardim
yildizlar duserdi avuclarima
sevgini nereye koyacagimi sasirirdim

sebepsiz sevmedim seni
sebeplerini de hic dusunmedim
kendiliginden oldu hersey
birden.. coskulu
ve dogurgan
evrenin ilk isiltisi
evrenin ilk dogumu gibi
yoklugunda hep seni sevmeyi ogrendim

tipki uzakliginda tanriyi arar gibi
tipki tanriyi bulur gibi
gel ya da git
sev ya da kapat gozlerini
gokyuzumu karanliga gomer gibi
seni sevmemek aklima gelmez
seni sevmenin sebeplerini hic dusunmedim cunku

seni sevmeyi ogrendim ya
sevilmeyi gozlerinde isil isil
hic tadmadim
ya da sen baktin da sevdali
ben seni sevmelerden alamadim kendimi
farkedemedim hep aradigim bu sevinci
sevmelerine hic sebep aramadim
gozlerindeki ates bocekleri isildardi

ben unuturdum sebepleri
gozlerinde mi genisleyip duruyor simdi evren dedigimiz tanri
yoksa sevdanin dili mi o ates bocekleri
gozlerindeki suretimin yansimasi mi
sevdanin o tatli izi
ben dusunmedim ya sebepleri

gozlerindeki o tatli gecede
ki sicak.. ki davetkar… ki sehvetli
ates boceklerinin yaydigi umuda tutuldum
ben sebepleri hic dusunmedim ya
sebeplerin arayisindaki o tatli sicakligi sevdim

ben seni sevdim
seni sevmeleri butun sebeplerin ustunde tutacak kadar
varligindan en buyuk sebebi yaratacak kadar
sevdim seni...
(alıntı)

ikili yalnızlık

angelique
suskunuz... hem de çığlık çığlığa bir suskunluk bizimkisi...
bu konuşacak bir şeyimiz olmadığından değil. konuşmaya çalıştığımız şeylerin, alıştığımız yalnızlığımızdan uzaklaştırması aslında bizim korkumuz...
ikimizde cesaret edemiyoruz. öylesine alışmışız ki içimizde büyüttüğümüz yalnızlığımıza. seviyoruz onu. belki de yaşandığında yok olacağı korkusu bizi tereddütte düşüren. kaybetmekten korkacağımız bize ait bir şey oluşturma kaygısı...

sen yapamadığın hamlenin, hayatın boyu inanmak istediğin değerlere sahip gibi gördüğün düzeni yok etme girişiminden başka bir şey olmayacağını düşündün hep... bense yılların verdiği bir alışkanlıkla içinde var ettiğim bana daha fazla acı vermemek için susmayı tercih ettim...
içimden çığlık atarak susuyorum... susuyorum... içimde o kadar güzelsin ki... sana susuyorum...
demiştim ya "yüreğim susmayı öğreniyor". aslı yok. sevdiğini anladığında içinde duyduğun çığlığın yankısı hiç bitmiyor. o hiç susmayacak... her gün, her saat bana haykıracak, bağıracak, parçalayacak içimi. benimse yüzümde o gülümsemem yer edinecek tekrar...

her soğuk üşütemediği gibi, her ateş de yakamazmış insanı... üşüyorum; alev alev üşüyorum... hani saatlerce sessiz, tek kelime etmeden sana bakışlarım var ya; gözlerinde beni ısıtacak olan anlamları yakalamaya çalışma çabamdan başka bir şey değil...
ve her yakaladığımda kaybettiğimi hissetmemden öteye gitmeyen bekleyişler...
ve her kaybettiğimde yeniden yakalama çabam...
(alıntı)

neydim ne oldum

angelique

geçmişte yaşadıgımız şaşaalı günlere kendimizi kaptırıp, hep böyle olacak sanıp yanıldığımızı anladığımız an kıçüstü düsmemizdir.
gecmisi yadederken bu cümle öbegi cok sık kullanılır...
o yüzden de ne oldum degil, ne olacagim demeli...

son

angelique
bu sözcükleri kanımla yarattım,
evet, acılarımla yarattım bu sözcükleri!
anlıyorum sizi dostlar, her şeyi anlıyorum.
benim olmayan sözcükler girdi araya,
anlıyorum sizi dostlar!
havalanmak istiyormuşum gibi
kuşların kanatları, bütün kanatlar
imdadıma yetişti,
işte benim olmayan bu sözcükler
ruhumun bu karanlık esrikliğini kurtarmaya geldi.

şafak,
sıkıntı düğümlerini boğazımda hiç
bu kadar sıkmadı sanki.
yine de kanımla yarattım, evet, acılarımla
bu sözcükleri. yarattım onları!

neşe için sözcükler yarattım
alev alev bir taçken yüreğim;
çivileyen acının sözcüklerini,
sizi kemiren içgüdüleri,
tehdit eden atılımları,
sonsuz istekleri,
açı kaygıları,
ak şemsiye çiçekleriyle dolu kırmızı bir toprak gibi çiçeklenen ömrümü örten aşk sözcüklerini.
içimden taşıyorlardı. hep taşmışlardır.
çocuk, acım çığlıktır
ve sevincimdir sessizliğim.

daha sonra unuttular gözler
herkesin yüreğinin rüzgarıyla
süpürülen gözyaşlarını.

şimdi söyleyin bana dostlar
nereye saklandığını
hıçkırıkların bu buruk öfkesinin.

dostlar, nereye saklandığını sessizliğin,
hiçbir kulak, hiçbir bakış
kendisini suçüstü yakalamasın diye.

sözcükler geldi ve bir şafak gibi
bastırılamaz yüreğim parçalandı onlar arasında,
asılarak uçuşlarına,
sürüklenip, çekilip kahramanca kaçışlarında,
terkedilmiş ve çılgın ve onlar altında unutulmuş yüreğim ölü bir kuş gibi, kanatlarının gölgesinde.

cem adrian

angelique
modern çağın sesi...“aşk bu gece şehri terk etti” isimli ikinci albümünün ilk canlı performansıyla 14 aralık 2006, perşembe günü balans’da sevenleriyle buluşuyor.
albümün isim şarkısı “aşk bu gece şehri terk etti” adrian’ın sesinin salt olarak 134 kanaldan kaydedilerek meydana getirilmiş ve benzeri olmayan bir eserdir.
sesinin fizyolojik özelliğini ruhunda bütünleyen ve albümlerine yansıtan cem adrian’ın albümündeki tüm söz ve besteler kendisine ait. bu çok özel ikinci abümünü ve sıradışı müziğini kendi prodüktörlüğünde müzikseverlerle buluşturan sanatçıya, albüm tanıtım gecesinde; umay umay, denizhan, suicide ve yasin vural eşlik edecekler.
16 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol