8 bölüm izlemiş biri olarak çok tutmadım açıkçası. Tamam kimi yerleri cidden eğlenceli ama yok, yani ısrarla bir şeyler eksik sanki. Beyran çorbasının acı sosu eksik gibi, Adana nın soğanı eksik gibi ne bileyim, bir şeyleri hala eksik bence. Ya da ısrarla leyla ile mecnun a yaklaşık bir dizi aradığımdan sebepli bir eksikliktir, bilemiyorum.
tutunamayanlar
oyuncu kadrosunda doğu demirkol, ece çeşmioğlu, zafer algöz, şinasi yurtsever, bora akkaş ve bülent çolak gibi isimlerin bulundugu, trt1'in yeni absürd komedi tadindaki dizidi. ilk bolumu yayinlandi ve sıkmaksızın izletti kendisini. bir leyla ile mecnun beklemiyordum elbette ama ona ragmen fazlasi ile tatmin edici bir dizi olmus. umarim bu sekilde devam eder.
tutunamayanların içindeki bütün karakterlere tutunduğu kitap
yazacak çok şey var.
yazamayacak da çok şey var. belki yorum yazmak bu kitap için bir küstahlık benim için. ama yazmamak da selim ışık gibi içte bir volkan birikmesi ya da turgut özben gibi, bir olric ile konuşmak.
bazen çok saçma geliyor, fırlatıp atmak istiyorsun kitabı ama tam o an ucundan da kıyısından da olsa kendinden bir şey buluyorsun. tam bu ne saçmalık ya diyecekken gerçekten de böyle deyip acaba ben de bir selim ışık mıyım diyorsun. selimin ve turgutun ruh hali çok saçma da gelse çoğu kez , anlaşılmaz olsa da başını bir an olsun kaldırdığında hayata karşı çoğu şeyin aynı olduğunu, hayata ve insanlara karşı hislerinin selim gibi olduğunu görüyorsun.
tutanamayanlar bir okyanus, bu okyanusta girip yüzmeye çalışanların çoğu boğulur bitiremeden atar kitabı elinden, eksik kalır yarım kalır.. içinde bişeyler hiç olmaz
ama inat edersen tutunursan; karakterlere içinde hissedersen onların hayatını, onlar gibi düşünürsen
kitap gibi değil de bir film senaryonusunun içindeymiş gibi kaptırırsan kendini. başrolü de verirsen kendine okyanusun en güzel yerini görürsün kitabın sonunda.. ve hayatın tutunamayanlar öncese ve sonrası diye ikiye ayrılır.
yazacak çok şey var.
yazamayacak da çok şey var. belki yorum yazmak bu kitap için bir küstahlık benim için. ama yazmamak da selim ışık gibi içte bir volkan birikmesi ya da turgut özben gibi, bir olric ile konuşmak.
bazen çok saçma geliyor, fırlatıp atmak istiyorsun kitabı ama tam o an ucundan da kıyısından da olsa kendinden bir şey buluyorsun. tam bu ne saçmalık ya diyecekken gerçekten de böyle deyip acaba ben de bir selim ışık mıyım diyorsun. selimin ve turgutun ruh hali çok saçma da gelse çoğu kez , anlaşılmaz olsa da başını bir an olsun kaldırdığında hayata karşı çoğu şeyin aynı olduğunu, hayata ve insanlara karşı hislerinin selim gibi olduğunu görüyorsun.
tutanamayanlar bir okyanus, bu okyanusta girip yüzmeye çalışanların çoğu boğulur bitiremeden atar kitabı elinden, eksik kalır yarım kalır.. içinde bişeyler hiç olmaz
ama inat edersen tutunursan; karakterlere içinde hissedersen onların hayatını, onlar gibi düşünürsen
kitap gibi değil de bir film senaryonusunun içindeymiş gibi kaptırırsan kendini. başrolü de verirsen kendine okyanusun en güzel yerini görürsün kitabın sonunda.. ve hayatın tutunamayanlar öncese ve sonrası diye ikiye ayrılır.
fazlaca abartılmış şizofreni yazısı. zannımca türk edebiyatı içerisinde hiçbir yeri olmaması gerekirken en önemli eserlerden birisi olmuştur. değişik bir ülkedeyiz.
yalnız hayallerle beslenen bir arkadaşlık ne kadar kısa sürüyordu. günlük meselelerin çözülmesinde bir hayalin ne faydası olabilirdi? zavallı bir ruh, insanı nereye götürebilirdi? insanın ihtiyaçlarını nasıl karşılayabilirdi? her gün karşınıza çıkan canlı, elle tutulur varlıklarla bir ruh nasıl başa çıkabilirdi? bir ruhla yaşamak, tek başına yaşamak gibi, hayal gücü isteyen davranıştı. uykusu gelen bir insanın, uyanık kalmak için boşuna harcadığı bir çabaydı. sonunda beden, arzulara boyun eğiyordu.
"aklımdan çıkmıyor olric. aklım çıkıyor, o çıkmıyor.
öyle.."
öyle.."
-sevmek nedir olric?
-sevmek sessizliktir efendimiz...
-susarsam bilmez ki sevdiğimi olric?
-susarak haykırınız efendimiz..
-sevmek sessizliktir efendimiz...
-susarsam bilmez ki sevdiğimi olric?
-susarak haykırınız efendimiz..
türk yeraltı edebiyatının başyapıtı okunması çok zor ama "kaybedenler klübü" öncesi gerçek "loosers" ları anlatan efsanevi roman...oğuz atayın diğer eseri "korkuyu beklerken" şiddetle tavsiye edilir.
ben anlatmak, filan falan demek istemiyorum. sonum geldi olric. kendime yeni bir önsöz yazmak istiyorum. yeni bir dil yaratmak istiyorum. beni kendime anlatacak bir dil. çok denediler, efendimiz. allahtan ne denediklerini bilmiyorum, olric. hiçbir geleneğin mirasçısı değilim. olmaz diyorlar. isyan ediyorum. az gelişmiş bir ülkenin fakir bir kültür mirası olurmuş. bu mirası reddediyorum olric. ben karagöz filan değilim. herkes birikmiş bizi seyrediyor. dağılın! kukla oynatmıyoruz burada. acı çekiyoruz. kapı kapı dolaşıp dileniyoruz. son kapıya geldik. insaf sahiplerine sesleniyoruz. ey insaf sahipleri! ben ve olric sizleri sarsmaya geldik. dünya tarihinde eşi görülmemiş bir duygululukla ve kendini beğenmişçesine ve sanki bizden önce birşey söylenmemişçesinegil lerden olmaktan korkmadan kapınızı yumrukluyoruz. dilenciler krallığının en küstah soylusu olarak kişiliğimizi burnunuza dayıyoruz. dinden imandan çıktık. deli dervişler gibi saldırıyoruz. açın kapıyı! biz geldik! korkudan dudağınız uçuklamasın.
defalarca başlamama rağmen sonunu getiremediğim, getirmeye çalışırken de acı duyduğumu hissetiğim oğuz atay romanı...
-sus olric düşünüyorum.
-düşünmek ne haddinize efendim.
-descartes düşündükçe var oluyor.
-o düşündükçe var olur, siz yok olursunuz efendimiz.
-düşünmek ne haddinize efendim.
-descartes düşündükçe var oluyor.
-o düşündükçe var olur, siz yok olursunuz efendimiz.
tek başına beyin fırtınası yaratabilecek kadar düşünmeyi bilen ve büyük bir beyin tarafından yazıldığı aşikar. yazarın mühendis olduğunu tahmin etmek de zor değil. ama oğuz atay öyle bir yazmıştır ki bu kitabı okuduktan sonra "bu kitabın yazarı beynini yakmamışsa ben de bir şey bilmiyorum" dedim ve oğuz atayın maalesef genç yaşında beynindeki ur nedeniyle bu dünyaya veda ettiğini üzülerek öğrendim. nur içinde yatsın.
bitirmek zordur ama, kendinden birşeyler bulursun bitiridiğinde. aslında kendinden birşeyler bulacağını düşündüğün için başlarsın ve amacına ulaşırsın, ya turgutsundur ya selim yada ikisi birden, yada şarkılardakilerden biri. tutunamayanları okumak istemeyenler ve bilmeyenler gayet güzel tutunuyorladır demekki, okuyanlar ise gerçek birer tutunamayandır.
orhan pamukun yeni hayatını ahmet hamdi tanpınarın huzurunu severek okumuş bir çırpıda bitirmiş bir insan olarak beni baymıştır evet utanarak söylemekteyim bitirememişimdir.
:--------------------------------------------------spoiler--------------------------------------------------:
ne yazık onlara ki çıkarlarına dokunulmadıkça doğru yola gitmezler ve allah’ ın kendilerine sunacağı nimetleri bilmezler.
ne yazık onlara ki kalpleri temiz olmadığı için herkesi kötü sanırlar ve günahsıza ve günahkara bir fark gözetmeden kötülük ederler.
ne yazık onlara ki duygulu çekingenliği korkaklık, samimiyeti yaltaklanma ve yardımı baskı sayarlar.
ne yazık onlara ki kendilerine açılan saf bir kalbi zaaflarından istifade edilecek, istismar edilecek bir akılsız sayarlar.
onların, geleceği yaratan insanlar arasında yeri yoktur.
unutulacaklardır.
bir gün bütün değer yargıları değişecek ve yargılananlar yargıç, eziyet edenler de suçlu sandalyesine oturacaklardır ve onlar o kadar utanacaklar, o kadar utanacaklardır ki utançlarının ve suçlarının ağırlığı yüzünden ayağa kalkamayacaklardır.
o zaman, akıllı ya da akılsız bütün ezilenler, yani bizim caddedeki insanların çoğu, yani öcü geliyor diye küçükken beni korkuttukları çolak ve topal deli rüstem ile ben ve benimle birlikte bar kızı leyla kendisine yüz vermedi diye intihara teşebbüs ederek beynine iki kurşun sıkan fakat ancak kafatasını delerek alay edenlerden kurtulmak için bütün hayatınca yolda kalpak giyerek dolaşmak zorunda kalan meyhaneci hızır ve onunla birlikte ortaokulda kekemeliği ve garip mistik düşünceleriyle arkadaşlarının alay konusu olan ve şimdi havagazıyla intihar ettiği için ölmüş bulunan ve evlerindeki şecere ağacında taze yağlı boyayla yeni boyanmış yeşil, titrek bir yapraktan ibaret kalan ercan ve ercan’ la birlikte annesi rus babası italyan olan ve sınıfta ve bahçede paltosunu hiç çıkarmayan ve daima gözlüğü ve paltosuyla ilkokul birinci sınıf çocuklarıyla top oynayan ve gavur diye ve kambur diye horlanan altan ve altan’ la birlikte zeki ve siyah gözleriyle bana hep muhabbetle bakan ve yedi kardeşiyle ve annesiyle ve babasıyla ve teyzesiyle ve dayısıyla evkaf apartmanının en üst katında labirent gibi karışık koridorlardaki yüzlerce odadan sadece birinde oturan ve sınıf birincisi olduğu halde ilkokuldan sonra elektrikçi çıraklığına başlayan osman ve onunla birlikte bütün gülünçlüğüne rağmen aşağılığı sefaletinden ve sefaleti aşağılığından ileri gelen mimar cemil (uluer) turan ve mimar cemil’ le birlikte sakat olduğu için hiç yürüyemeyen ve hep altını kirleten ve misafirler görmesin diye ve sosyetik annesi rahatsız olmasın diye yaz kış balkonda tutulan ve hep bağıran ve altına yapan güzel yüzüyle ve akıllı sözüyle beni büyüleyen ve balkonda yerde kendini oradan oraya atan zavallı ayhan ve onunla birlikte bodrum katta evdeki yedi ve bahçedeki yirmi yedi kedisiyle yaşayan ve kimseye zararı dokunmayan ve ölmüş kocasını unutamayan rus madam ve madamla birlikte yirmi iki yaşında veremden ölerek bizleri ve ailesini elemlere boğan ve albay sait beyin biricik oğlu ve liseden dört defa kovulmuş olup sanatoryumdan altı kere kaçan ve yağmurlu bir ilkbahar akşamı hastaneden son kaçışında ıslak elbiselerini çıkarmaya fırsat bulamadan kanla boğulan ertan ve onunla birlikte basit bir kamyon şoför muaviniyken lastik karaborsasından zengin olarak genç yaşında kumar denen illte tutulan ve bu uğurda servetini ve dotlarını kaybeden ve karısı ve kızı ve oğlu tarafından terkedilen ve meteliksiz kalan ve bir gün bir kahve köşesinde kendini vuran ve eski ve samimi aile dostumuz orhan ve orhan beyle birlikte, orhan beyle birlikte olmaktan muhakkak gurur duyacak olan ve el kapısında dünyaya gözlerini açıp ve kaderi ve mesleği hizmetçilik olan ve komşumuz saffetlerin üçüncü hizmetçisi kezban yargıç kürsüsünde bulunacağız.
mahkemede, suçlu sandalyesinde, bilerek ya da işledikleri suçları bilmek zahmetine katlanacak dahi düşünmediklerinden bilmeyerek, eziyet eden, hor gören, aşağılayan, ihmal eden, aldırmayan, unutan, kötüleyen, alay eden, ıstırabı paylaşamayan, insanlar arasına duvarlar çeken, küçümseyen, çaresiz bırakan, yalnız bırakan, terkeden, baskı yapan, istismar eden, ezen, cesaret kıran, iyilik etmeyen, değer vermeyen, kalbi temiz olmayan, doğruyu yanlış gösteren, yanlışı doğru gösteren, samimiyetsiz, insafsız, korkutan, yanına yaklaştırmayan, başkasının yaşama hakkına saygı duymayan ve kendinden memnun olabilmek için her davranışı meşru sayan onlar, yani bizim küçük kalabalığımızı hava sızdırmayan tabakalar halinde üst üste saran, nefes almamızı dahi engelleyen, yani mahallemizin bütün bileği kuvvetli ve içi boş küçük kabadayıları ve onların büyük ortakları, yani esasında sayıca üstün olanlar, yani her zavallıdan daima bir rütbe bir kademe bir sınıf yukarıda olanlar, yani şekilsiz hüviyetleriyle daima vuran ve kaçınabilenler, yani hem ezip hem de ezdiklerini kabul etmeyenler, yani bir mertebe aşağıdayken ezilen ve bir derece terfi edince ezenler, yani çırağını, birşeyler öğretmesine karşılık her zaman döven ve ona insan muamelesi etmeyen ustalar, muavinin başına vuran şoförler ve onlarla birlikte memurlarına dalkavukluk ettiren amirler, duygusuz amirlerle birlikte garsonlara paralarıyla orantılı olarak bağıran müşteriler ve kaba müşterilerle birlikte hakkını arayanlara yumruklarını gösteren görevliler ve yetkilerini kötüye kullanan görevlilerle birlikte bilgisizin bilgisizliğini suratına çarpan ve ondan bir kelime fazla bilen bilgiçler, yani yani öğrenmek isteyen herkese eziyet eden öğreticiler ve onlarla birlikte bilgisizlerin bilgisizliğine gülen onlardan daha bilgisizler ve cahillerle birlikte her değşiik davranışa saldıran şekilsiz kalabalık ve kalabalıkla birlikte onlara alkış tutanlar ve onlarla birlikte her tartışmada en bayağı usullerle haklıyı haksız çıkaranlar ve onlarla birlikte kimseye zararı olmayan zayıfları ezerek kuvvetli olma duygusunu tatmin edenler ve onlarla birlikte her zaman ve her yerde her sınıftan ve her ideolojiden ve her düşünceden insanlar arasında daima ön safa geçerek aslan payını kendilerine ayıranlar ve ayırır ayırmaz insanlarla aralarına aşılmaz duvarlar örenler ve böylelerine her zaman haklı çıkarıcı bahaneler sebepler yasalar kurallar sınıflamalar bulup çıkaranlar yani her zaman insanları insanlardan ayıranlar ve onları birbirlerine düşman edenler ve onlara körü körüne uyan kalabalıklar ve gerçeği boğanlar ve onlarla birlikte insanı bu koskaca dünyada yalnız bırakarak arkadaşlık dostluk sevgiyle uzatacakları bir elleri olmayanlar yani elsiz gözsüz akılsız kalpsiz ve kansız gerçek sakatlar yani onlar onlar onlar onlar onlar... karşımıza oturacaklar.
ve biz onlara diyeceğiz ki;
hesaplaşma günü geldi. şimdiye kadar yalnız din kitaplarında yargılandınız. biz fakirler, zavallılar, yarım yamalaklar, bu kitapları okuyup teselli olurken içinizden güldünüz. ve çıkarınıza baktınız. hatta gene sizlerden, sizin gibilerden, büyük düşünürler çıktı ve bu kitapların bizleri uyuşturmak için yazıldıklarını ileri sürdüler. biz zavallılar, ya bu düşüncelerden habersiz kaldık, ya da bunları yazanları bizden sanarak alkışladık. yani uyuttular alkışladık, uyandırıldık alkışladık. her ne kadar bugün siz suçlu, biz yargıç sandalyesinde oturuyorsak da gene acınacak durumda olanbizleriz. esasında, sizleri yargılamaya hiç niyetimiz yoktu; sizin dünyanızda, o dünyayı bizlerin sanıp yaşarken, hepinize hayrandık. sizler olmadan yaşayabileceğimizi bilmiyorduk. ayrıca, dünyada gereğinden çok acıma olduğuna ve bizim gibilerin ortadan kaldırılmamasının sizlerin insancıl duygularına bağlandığına inanmıştık. bu çok masraflı dünyada bir de bizlere bakmanız katlanılması zor bir fedakarlıktı. arada bir bize benzeyen biri çıkıyor ve artık yeter diyordu. onunla birlikte bağırıyorduk: artık yeter! bazen kazanıyorduk, bazen kaybediyorduk ve sonunad her zaman kaybediyorduk. onlar da sizler gibi onlardi. düzeni çok iyi kurmuştunuz. hep bizim adımıza, bize benzemeyen insanlar çıkarıyorduk aramızdan. kimse bizim tanımımızı yapmıyordu ki biz kimiz bilelim. gerçi bazı adamlar çıktı bizi anlamak üzere; ama bizi size anlattılar, bizi bize değil. tabii sizler de bu arada boş durmadınız. bir takım hayır kurumları yoluyla hem kendinizi tatmin ettiniz, hem de görünüşü kurtarmaya çalıştınız. sizlere ne kadar minnettardık. buna karşılık biz de elimizden geleni yapmaya çalıştık: kıtlık yıllarında, sizler bu dünyanın gelişmesi ve daha iyi yarınlara gitmesi için vazgeçilmez olduğunuzdan, durumu kurtarmak için açlıktan öldük; yeni bir düzen kurulduğu zaman, bu düzenin yerleşmesi için, eski düzene bağlı kütleler olarak biz tasfiye edildik ( sizler yeni düzenin kurulması için gerekliydiniz, bizse bir şey bilmiyorduk ); savaşlarda bizim öldüğümüze dair o kadar çok şey söylendi ki bu konuyu daha fazla istismar etmek istemiyoruz; bir işe, bir okula müracaat edildiği zaman fazla yer yoksa, onlar kazansın, onlar adam olsun diye biz açıkta kaldık; yani özetle, herkes birşeyler yapabilsin diye biz, bir şey yapmamak suretiyle, hep sizler için birşeyler yapmaya çalıştık. bütün bunlar olurken birtakım adamlar da anlayamadığımız sebeplerle anlayamadığımız davalar uğruna yalnız başlarına ölüp gittiler.böylece bugüne kadar iyi (siz) kötü (biz) geldik. bize, sizleri, yargılamak gibi zor ve beklenmeyen bir görev ilk defa verildi; heyecanımızı mazur görün.
aramızda hukukçu olmadığı için söz uzatılmadı, sanıkların kendilerini savunmalarına izin verilmedi. gereği düşünüldü. sanıkların ellerinden başarılarının alınmasına oybirliğiyle karar verildi.
:--------------------------------------------------spoiler--------------------------------------------------:
ne yazık onlara ki çıkarlarına dokunulmadıkça doğru yola gitmezler ve allah’ ın kendilerine sunacağı nimetleri bilmezler.
ne yazık onlara ki kalpleri temiz olmadığı için herkesi kötü sanırlar ve günahsıza ve günahkara bir fark gözetmeden kötülük ederler.
ne yazık onlara ki duygulu çekingenliği korkaklık, samimiyeti yaltaklanma ve yardımı baskı sayarlar.
ne yazık onlara ki kendilerine açılan saf bir kalbi zaaflarından istifade edilecek, istismar edilecek bir akılsız sayarlar.
onların, geleceği yaratan insanlar arasında yeri yoktur.
unutulacaklardır.
bir gün bütün değer yargıları değişecek ve yargılananlar yargıç, eziyet edenler de suçlu sandalyesine oturacaklardır ve onlar o kadar utanacaklar, o kadar utanacaklardır ki utançlarının ve suçlarının ağırlığı yüzünden ayağa kalkamayacaklardır.
o zaman, akıllı ya da akılsız bütün ezilenler, yani bizim caddedeki insanların çoğu, yani öcü geliyor diye küçükken beni korkuttukları çolak ve topal deli rüstem ile ben ve benimle birlikte bar kızı leyla kendisine yüz vermedi diye intihara teşebbüs ederek beynine iki kurşun sıkan fakat ancak kafatasını delerek alay edenlerden kurtulmak için bütün hayatınca yolda kalpak giyerek dolaşmak zorunda kalan meyhaneci hızır ve onunla birlikte ortaokulda kekemeliği ve garip mistik düşünceleriyle arkadaşlarının alay konusu olan ve şimdi havagazıyla intihar ettiği için ölmüş bulunan ve evlerindeki şecere ağacında taze yağlı boyayla yeni boyanmış yeşil, titrek bir yapraktan ibaret kalan ercan ve ercan’ la birlikte annesi rus babası italyan olan ve sınıfta ve bahçede paltosunu hiç çıkarmayan ve daima gözlüğü ve paltosuyla ilkokul birinci sınıf çocuklarıyla top oynayan ve gavur diye ve kambur diye horlanan altan ve altan’ la birlikte zeki ve siyah gözleriyle bana hep muhabbetle bakan ve yedi kardeşiyle ve annesiyle ve babasıyla ve teyzesiyle ve dayısıyla evkaf apartmanının en üst katında labirent gibi karışık koridorlardaki yüzlerce odadan sadece birinde oturan ve sınıf birincisi olduğu halde ilkokuldan sonra elektrikçi çıraklığına başlayan osman ve onunla birlikte bütün gülünçlüğüne rağmen aşağılığı sefaletinden ve sefaleti aşağılığından ileri gelen mimar cemil (uluer) turan ve mimar cemil’ le birlikte sakat olduğu için hiç yürüyemeyen ve hep altını kirleten ve misafirler görmesin diye ve sosyetik annesi rahatsız olmasın diye yaz kış balkonda tutulan ve hep bağıran ve altına yapan güzel yüzüyle ve akıllı sözüyle beni büyüleyen ve balkonda yerde kendini oradan oraya atan zavallı ayhan ve onunla birlikte bodrum katta evdeki yedi ve bahçedeki yirmi yedi kedisiyle yaşayan ve kimseye zararı dokunmayan ve ölmüş kocasını unutamayan rus madam ve madamla birlikte yirmi iki yaşında veremden ölerek bizleri ve ailesini elemlere boğan ve albay sait beyin biricik oğlu ve liseden dört defa kovulmuş olup sanatoryumdan altı kere kaçan ve yağmurlu bir ilkbahar akşamı hastaneden son kaçışında ıslak elbiselerini çıkarmaya fırsat bulamadan kanla boğulan ertan ve onunla birlikte basit bir kamyon şoför muaviniyken lastik karaborsasından zengin olarak genç yaşında kumar denen illte tutulan ve bu uğurda servetini ve dotlarını kaybeden ve karısı ve kızı ve oğlu tarafından terkedilen ve meteliksiz kalan ve bir gün bir kahve köşesinde kendini vuran ve eski ve samimi aile dostumuz orhan ve orhan beyle birlikte, orhan beyle birlikte olmaktan muhakkak gurur duyacak olan ve el kapısında dünyaya gözlerini açıp ve kaderi ve mesleği hizmetçilik olan ve komşumuz saffetlerin üçüncü hizmetçisi kezban yargıç kürsüsünde bulunacağız.
mahkemede, suçlu sandalyesinde, bilerek ya da işledikleri suçları bilmek zahmetine katlanacak dahi düşünmediklerinden bilmeyerek, eziyet eden, hor gören, aşağılayan, ihmal eden, aldırmayan, unutan, kötüleyen, alay eden, ıstırabı paylaşamayan, insanlar arasına duvarlar çeken, küçümseyen, çaresiz bırakan, yalnız bırakan, terkeden, baskı yapan, istismar eden, ezen, cesaret kıran, iyilik etmeyen, değer vermeyen, kalbi temiz olmayan, doğruyu yanlış gösteren, yanlışı doğru gösteren, samimiyetsiz, insafsız, korkutan, yanına yaklaştırmayan, başkasının yaşama hakkına saygı duymayan ve kendinden memnun olabilmek için her davranışı meşru sayan onlar, yani bizim küçük kalabalığımızı hava sızdırmayan tabakalar halinde üst üste saran, nefes almamızı dahi engelleyen, yani mahallemizin bütün bileği kuvvetli ve içi boş küçük kabadayıları ve onların büyük ortakları, yani esasında sayıca üstün olanlar, yani her zavallıdan daima bir rütbe bir kademe bir sınıf yukarıda olanlar, yani şekilsiz hüviyetleriyle daima vuran ve kaçınabilenler, yani hem ezip hem de ezdiklerini kabul etmeyenler, yani bir mertebe aşağıdayken ezilen ve bir derece terfi edince ezenler, yani çırağını, birşeyler öğretmesine karşılık her zaman döven ve ona insan muamelesi etmeyen ustalar, muavinin başına vuran şoförler ve onlarla birlikte memurlarına dalkavukluk ettiren amirler, duygusuz amirlerle birlikte garsonlara paralarıyla orantılı olarak bağıran müşteriler ve kaba müşterilerle birlikte hakkını arayanlara yumruklarını gösteren görevliler ve yetkilerini kötüye kullanan görevlilerle birlikte bilgisizin bilgisizliğini suratına çarpan ve ondan bir kelime fazla bilen bilgiçler, yani yani öğrenmek isteyen herkese eziyet eden öğreticiler ve onlarla birlikte bilgisizlerin bilgisizliğine gülen onlardan daha bilgisizler ve cahillerle birlikte her değşiik davranışa saldıran şekilsiz kalabalık ve kalabalıkla birlikte onlara alkış tutanlar ve onlarla birlikte her tartışmada en bayağı usullerle haklıyı haksız çıkaranlar ve onlarla birlikte kimseye zararı olmayan zayıfları ezerek kuvvetli olma duygusunu tatmin edenler ve onlarla birlikte her zaman ve her yerde her sınıftan ve her ideolojiden ve her düşünceden insanlar arasında daima ön safa geçerek aslan payını kendilerine ayıranlar ve ayırır ayırmaz insanlarla aralarına aşılmaz duvarlar örenler ve böylelerine her zaman haklı çıkarıcı bahaneler sebepler yasalar kurallar sınıflamalar bulup çıkaranlar yani her zaman insanları insanlardan ayıranlar ve onları birbirlerine düşman edenler ve onlara körü körüne uyan kalabalıklar ve gerçeği boğanlar ve onlarla birlikte insanı bu koskaca dünyada yalnız bırakarak arkadaşlık dostluk sevgiyle uzatacakları bir elleri olmayanlar yani elsiz gözsüz akılsız kalpsiz ve kansız gerçek sakatlar yani onlar onlar onlar onlar onlar... karşımıza oturacaklar.
ve biz onlara diyeceğiz ki;
hesaplaşma günü geldi. şimdiye kadar yalnız din kitaplarında yargılandınız. biz fakirler, zavallılar, yarım yamalaklar, bu kitapları okuyup teselli olurken içinizden güldünüz. ve çıkarınıza baktınız. hatta gene sizlerden, sizin gibilerden, büyük düşünürler çıktı ve bu kitapların bizleri uyuşturmak için yazıldıklarını ileri sürdüler. biz zavallılar, ya bu düşüncelerden habersiz kaldık, ya da bunları yazanları bizden sanarak alkışladık. yani uyuttular alkışladık, uyandırıldık alkışladık. her ne kadar bugün siz suçlu, biz yargıç sandalyesinde oturuyorsak da gene acınacak durumda olanbizleriz. esasında, sizleri yargılamaya hiç niyetimiz yoktu; sizin dünyanızda, o dünyayı bizlerin sanıp yaşarken, hepinize hayrandık. sizler olmadan yaşayabileceğimizi bilmiyorduk. ayrıca, dünyada gereğinden çok acıma olduğuna ve bizim gibilerin ortadan kaldırılmamasının sizlerin insancıl duygularına bağlandığına inanmıştık. bu çok masraflı dünyada bir de bizlere bakmanız katlanılması zor bir fedakarlıktı. arada bir bize benzeyen biri çıkıyor ve artık yeter diyordu. onunla birlikte bağırıyorduk: artık yeter! bazen kazanıyorduk, bazen kaybediyorduk ve sonunad her zaman kaybediyorduk. onlar da sizler gibi onlardi. düzeni çok iyi kurmuştunuz. hep bizim adımıza, bize benzemeyen insanlar çıkarıyorduk aramızdan. kimse bizim tanımımızı yapmıyordu ki biz kimiz bilelim. gerçi bazı adamlar çıktı bizi anlamak üzere; ama bizi size anlattılar, bizi bize değil. tabii sizler de bu arada boş durmadınız. bir takım hayır kurumları yoluyla hem kendinizi tatmin ettiniz, hem de görünüşü kurtarmaya çalıştınız. sizlere ne kadar minnettardık. buna karşılık biz de elimizden geleni yapmaya çalıştık: kıtlık yıllarında, sizler bu dünyanın gelişmesi ve daha iyi yarınlara gitmesi için vazgeçilmez olduğunuzdan, durumu kurtarmak için açlıktan öldük; yeni bir düzen kurulduğu zaman, bu düzenin yerleşmesi için, eski düzene bağlı kütleler olarak biz tasfiye edildik ( sizler yeni düzenin kurulması için gerekliydiniz, bizse bir şey bilmiyorduk ); savaşlarda bizim öldüğümüze dair o kadar çok şey söylendi ki bu konuyu daha fazla istismar etmek istemiyoruz; bir işe, bir okula müracaat edildiği zaman fazla yer yoksa, onlar kazansın, onlar adam olsun diye biz açıkta kaldık; yani özetle, herkes birşeyler yapabilsin diye biz, bir şey yapmamak suretiyle, hep sizler için birşeyler yapmaya çalıştık. bütün bunlar olurken birtakım adamlar da anlayamadığımız sebeplerle anlayamadığımız davalar uğruna yalnız başlarına ölüp gittiler.böylece bugüne kadar iyi (siz) kötü (biz) geldik. bize, sizleri, yargılamak gibi zor ve beklenmeyen bir görev ilk defa verildi; heyecanımızı mazur görün.
aramızda hukukçu olmadığı için söz uzatılmadı, sanıkların kendilerini savunmalarına izin verilmedi. gereği düşünüldü. sanıkların ellerinden başarılarının alınmasına oybirliğiyle karar verildi.
:--------------------------------------------------spoiler--------------------------------------------------:
ilk okunduğunda adamın ne anlattığını anlamaya çalışmakla cebelleşilir, ikinci okunuşunda artık adamın ne anlattığı bilindiği için ayrıntılara dikkat edilebilir ve bu sefer de bol bol gülünür. oğuz atayın ilk romanıdır. böylesine bir şeyi nasıl yazdığını çok merak etmiştim. galiba aynı kahramanlar üzerine yazılmış pek çok değişik metni birbirine bağlayarak yazmış, öyle bir izlenim veriyor. iyi ki de yazmış, yaratıcılığına mı hayran kalayım, tekniğine mi, insanlar hakkındaki başarılı gözlemlerine mi bilmiyorum ama türk edebiyatının dönüm noktası olduğu kesin. gerçi onun döndüğü yerden başarıyla giden bir yazar görmedim, döndüğünde herhalde kendini yapayalnız bulmuştur.
defalarca okuduğum romandır, bu roman türk edebiyatında tartışmasız farklı bir yere sahiptir.
-------------------------------------------------------spoiler------------------------------------------------------
- evet! diyorum ki; meselelerimizi cozmek icin edebi degil teknik bir uslup secersek, kendimize verdigimiz serbestligi iyi kullanmis oluruz ve demokrasi gibi bunu da kendimize benzetmeyiz. teknik bir uslup secmeliyiz; cunku bizler teknisyeniz. duygularini ifade edebilmek icin bakkal, bakkal gibi, bahcivan da bahcivan gibi dusunebilseler; kendilerine yakisacak bir ifade coskunluguna kavusacak zamani bulabilselerdi; butun sehir, gereksiz edebiyattan temizlenmis olurdu.
-------------------------------------------------------spoiler------------------------------------------------------
- evet! diyorum ki; meselelerimizi cozmek icin edebi degil teknik bir uslup secersek, kendimize verdigimiz serbestligi iyi kullanmis oluruz ve demokrasi gibi bunu da kendimize benzetmeyiz. teknik bir uslup secmeliyiz; cunku bizler teknisyeniz. duygularini ifade edebilmek icin bakkal, bakkal gibi, bahcivan da bahcivan gibi dusunebilseler; kendilerine yakisacak bir ifade coskunluguna kavusacak zamani bulabilselerdi; butun sehir, gereksiz edebiyattan temizlenmis olurdu.
-------------------------------------------------------spoiler------------------------------------------------------
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?