uzun yıllardır kıyıda köşede kalmış haberlerden biridir yeni olan bir şey değildir ayrıca bu sadece türk birliği degildir türk-islam birliği diye de geçmiştir çoğu yerde.
türk birliği
tbmm başkanı köksal toptan tarafından gündeme getirilen ve kurulması için kırgızistan, kazakistan, özbekistan, türkmenistan ve azerbaycan meclis başkanları veya başkanvekilleri ile genel sekreterleri toplantı için antalyaya davet edilmiştir.
toplantı 20-22 şubatta yapılacakmış.
toplantı 20-22 şubatta yapılacakmış.
1933 yılı 29 ekim gecesi, herkes cumhuriyet’in 10. yılını kutluyor. atatürk o sırada türk ocağı’nda yabancı diplomatlara yemek veriyor, davetliler gecenin ilerleyen saatlerinde birer ikişer dağılırlar, atatürk yakın arkadaşları salih bozok, kılıç ali, nuri conker’i kastederek "bizimkiler nerede ?" diye sorar, tevfik rüştü aras (atatürk’ün dışişleri bakanı) ziraat bankası salonunda ki baloda olduklarını söyler.hep beraber ziraat bankası’nın balo salonuna giderler. içerisi tıklım tıklımdır, atatürk gelince herkes alkışlar, "yaşa gazi paşam" şeklinde tezahürat yapar. atatürk halkıyla sohbet etmeyi çok sevdiği için sandalye ve masa ister ki isteyenler ona sorularına sorabilsinler. soru sormak için gelen kişilerden biri zeki isimli 25 yaşlarında bir doktordur. şunu sorar;
-gazi paşam ! saltanatı kaldırdık, hilafeti meclisin manevi şahsiyetinin içine aldık; bunlar yapılana kadar bir milletin ideali olabilirler. fakat, yapıldıktan sonra yeni bir düzen kurulur ve işler... onun iyi işlemesi, kötü işlemesi, ideal değildir, iyi işlemesini sağlamaya mecburuz ! yaptığımız öteki devrimler de yapıldığı an ideal olmaktan çıkar. artık ideallerimiz, yaşadığımız gerçekler haline dönüşmüştür. iyi ya da kötü sonuç vermesi bizim sorumluluğumuzun sonuçlarını belirler.
ama bir de milletlerin babadan-oğula sıçrayan uzun vadeli idealleri vardır. siz bize böyle bir ideal aşılamadınız ! yahut benim bundan haberim yok ! bunu bize açıklar mısınız gazi hazretleri ?
atatürk bu soruya şöyle cevap verir;
-bunlar vicdanımıza yazılmış gerçeklerdir; konuşulmaz, yaşanır !
elbet bu milletin bir ülküsü olacaktır ama bu ülküler devletler tarafından açıklanmaz; millet tarafından yaşanır ! nasıl, bakarken gözlerimizi görmüyor, onunla herşeyi görüyorsak, ülkü de onun gibi, farkında olmadan vicdanlarımızda yaşar ve herşeyi ona göre yaparız... ben devlet başkanıyım ! sorumluluklarım vardır ! bu sorumluluklarım altında konuşamam ! bu konuda genç arkadaşlarımla ayrıca konuşacağım.
sonra atatürk halkın cumhuriyet bayramını tekrar kutlar ve dr. zeki’yi yanına alarak genel müdür’ün odasına çıkar. atatürk’ün arkasında duvarda bir türkiye haritası vardır. karşısında oturan dr. zeki’ye :
-benim arkamdaki haritayı görüyor musun ?
-evet paşam.
-o haritada türkiye’nin üstüne abanmış bir blok var, onu da görüyor musun ?
-evet, görüyorum paşa hazretleri
-hah. işte o ağırlık benim omuzlarım üstündedir. omuzlarım üstünde olduğu için, ben konuşamam !
düşün bir kere.. osmanlı imparatorluğu ne oldu ? avusturya-macaristan imparatorluğu ne oldu ? daha dün bunlar vardılar.. dünyaya hükmediyorlardı ! avrupa’yı ürküten almanya’dan bugün ne kaldı ?.. demek hiçbir şey sür-git değildir ! bugün ölümsüz gibi görünen nice güçlerden, ileride belki pek az birşey kalacaktır. devletler ve milletler, bu idrakin içine olmalıdırlar.
bugün sovyetler rusya dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir.. devlet olarak bu dostluğa ihtiyacımız var ! fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez. tıpkı osmanlı imparatorluğu gibi, tıpkı avusturya-macaristan imparatorluğu gibi parçalanabilir ! bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler, avuçlarından sıyrılabilirler.. dünya yeni bir dengeye ulaşabilir !.
işte o zaman türkiye, ne yapacağını bilmelidir !
bizim bu dostumuzun yönetiminde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. onları arkalamaya hazır olmalıyız !
“hazır olmak” yalnız o günü susup beklemek değildir, “hazırlanmak lazımdır”. milletler, buna nasıl hazırlanırlar ? manevi köprülerini sağlam tutarak ! dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür, tarih bir köprüdür ! bugün biz , bu toplumlardan dil bakımından, gelenek, görenek, tarih bakımından ayrılmış, çok uzağa düşmüşüz!. bizim bulunduğumuz yer mi doğru, onlarınki mi ? bunun hesabını yapmakta fayda yoktur !. onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz; bizim, onlara yaklaşmamız gerekli...
tarih bağı kurmamız lazım.. folklor bağı kurmamız lazım .. dil bağı kurmamız lazım..
bunları kim yapacak ?
elbette biz..
nasıl yapacağız ?
işte görüyorsunuz , “dil encümenleri” , “tarih encümenleri” kuruluyor,dilimizi, onun diline yaklaştırmaya, tarihimizi ortak payda haline getirmeye çalışıyoruz. böylece, birbirimizi daha kolay anlar hale geleceğiz. bir sevgi parlayacak aramızda, tıpkı bir vücut gibi, kaderde ve mutlulukta birbirimizi duyacağız ve arayacağız. ortak bir dil amaçladığımız gibi, ortak bir tarih öğretimiz olması gerekli.. ortak bir mazimiz var, bu maziyi, bilincimize taşımamız lazım. bu sebeple okullarda okuttuğumuz tarihi orta asya’dan başlattık ! bizim çocuklarımız, orada yaşayanları bilmelidirler. orada yaşayanlar da bizi bilmeli..
işte bunu sağlamak için de “türkiyat enstitüsü”nü kurduk. kültürlerimizi, bütünleştirmeye çalışıyoruz ! ama bunlar, açıktan yapılmaz ! adı konarak yapılacak işlerden değildir. yanlış anlaşılabildiği gibi, savaşlara da sebep olabilir. bunlar, devletlerin ve milletlerin derin düşünceleridir.
işitiyorum: benim dil ve tarih ile uğraştığımı gören kısa düşünceli bazı vatandaşlarımız ; “paşanın işi yok ! dil ile tarih ile uğraşmaya başladı” diyorlarmış. yağma yok !. benim işim başımdan aşkın. ben bugün çağdaş bir türkiye kurmaya ne kadar çalışıyorsam, yarının türkiye’sinin temellerini de atmaya o kadar dikkat ediyorum.
bu yaptıklarımız, hiçbir millete düşmanlık değildir.barıştan yanayız, barıştan yana kalacağız ! ama durmadan değişen dünyada, yarının muhtemel dengeleri için hazır olacağız.
bunları sana, akıllı bir genç olduğun için söylüyorum. açıktan söylemiyorum, kulağına söylüyorum.. sen bil, gerekçesini kimseye söylemeden böyle davran, çevrenin de böyle davranması için gerekeni yap ! idealler konuşulmaz, yaşanır !
işte senin sorunun karşılığını da böylece vermiş oldum !
gece ilerlemişti. atatürk arkadaşları ile birlikte, bulvara çıktığı zaman, taze bir sabah ankara göklerinde ışımaya başlamıştı.
*alıntı : olay ihsan sabri çağlayangil’den dinlenmiş, sebati ataman, kılıç ali, tevfik rüştü aras, hikmey bayur tarafından doğrulanmıştır.*
-gazi paşam ! saltanatı kaldırdık, hilafeti meclisin manevi şahsiyetinin içine aldık; bunlar yapılana kadar bir milletin ideali olabilirler. fakat, yapıldıktan sonra yeni bir düzen kurulur ve işler... onun iyi işlemesi, kötü işlemesi, ideal değildir, iyi işlemesini sağlamaya mecburuz ! yaptığımız öteki devrimler de yapıldığı an ideal olmaktan çıkar. artık ideallerimiz, yaşadığımız gerçekler haline dönüşmüştür. iyi ya da kötü sonuç vermesi bizim sorumluluğumuzun sonuçlarını belirler.
ama bir de milletlerin babadan-oğula sıçrayan uzun vadeli idealleri vardır. siz bize böyle bir ideal aşılamadınız ! yahut benim bundan haberim yok ! bunu bize açıklar mısınız gazi hazretleri ?
atatürk bu soruya şöyle cevap verir;
-bunlar vicdanımıza yazılmış gerçeklerdir; konuşulmaz, yaşanır !
elbet bu milletin bir ülküsü olacaktır ama bu ülküler devletler tarafından açıklanmaz; millet tarafından yaşanır ! nasıl, bakarken gözlerimizi görmüyor, onunla herşeyi görüyorsak, ülkü de onun gibi, farkında olmadan vicdanlarımızda yaşar ve herşeyi ona göre yaparız... ben devlet başkanıyım ! sorumluluklarım vardır ! bu sorumluluklarım altında konuşamam ! bu konuda genç arkadaşlarımla ayrıca konuşacağım.
sonra atatürk halkın cumhuriyet bayramını tekrar kutlar ve dr. zeki’yi yanına alarak genel müdür’ün odasına çıkar. atatürk’ün arkasında duvarda bir türkiye haritası vardır. karşısında oturan dr. zeki’ye :
-benim arkamdaki haritayı görüyor musun ?
-evet paşam.
-o haritada türkiye’nin üstüne abanmış bir blok var, onu da görüyor musun ?
-evet, görüyorum paşa hazretleri
-hah. işte o ağırlık benim omuzlarım üstündedir. omuzlarım üstünde olduğu için, ben konuşamam !
düşün bir kere.. osmanlı imparatorluğu ne oldu ? avusturya-macaristan imparatorluğu ne oldu ? daha dün bunlar vardılar.. dünyaya hükmediyorlardı ! avrupa’yı ürküten almanya’dan bugün ne kaldı ?.. demek hiçbir şey sür-git değildir ! bugün ölümsüz gibi görünen nice güçlerden, ileride belki pek az birşey kalacaktır. devletler ve milletler, bu idrakin içine olmalıdırlar.
bugün sovyetler rusya dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir.. devlet olarak bu dostluğa ihtiyacımız var ! fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez. tıpkı osmanlı imparatorluğu gibi, tıpkı avusturya-macaristan imparatorluğu gibi parçalanabilir ! bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler, avuçlarından sıyrılabilirler.. dünya yeni bir dengeye ulaşabilir !.
işte o zaman türkiye, ne yapacağını bilmelidir !
bizim bu dostumuzun yönetiminde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. onları arkalamaya hazır olmalıyız !
“hazır olmak” yalnız o günü susup beklemek değildir, “hazırlanmak lazımdır”. milletler, buna nasıl hazırlanırlar ? manevi köprülerini sağlam tutarak ! dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür, tarih bir köprüdür ! bugün biz , bu toplumlardan dil bakımından, gelenek, görenek, tarih bakımından ayrılmış, çok uzağa düşmüşüz!. bizim bulunduğumuz yer mi doğru, onlarınki mi ? bunun hesabını yapmakta fayda yoktur !. onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz; bizim, onlara yaklaşmamız gerekli...
tarih bağı kurmamız lazım.. folklor bağı kurmamız lazım .. dil bağı kurmamız lazım..
bunları kim yapacak ?
elbette biz..
nasıl yapacağız ?
işte görüyorsunuz , “dil encümenleri” , “tarih encümenleri” kuruluyor,dilimizi, onun diline yaklaştırmaya, tarihimizi ortak payda haline getirmeye çalışıyoruz. böylece, birbirimizi daha kolay anlar hale geleceğiz. bir sevgi parlayacak aramızda, tıpkı bir vücut gibi, kaderde ve mutlulukta birbirimizi duyacağız ve arayacağız. ortak bir dil amaçladığımız gibi, ortak bir tarih öğretimiz olması gerekli.. ortak bir mazimiz var, bu maziyi, bilincimize taşımamız lazım. bu sebeple okullarda okuttuğumuz tarihi orta asya’dan başlattık ! bizim çocuklarımız, orada yaşayanları bilmelidirler. orada yaşayanlar da bizi bilmeli..
işte bunu sağlamak için de “türkiyat enstitüsü”nü kurduk. kültürlerimizi, bütünleştirmeye çalışıyoruz ! ama bunlar, açıktan yapılmaz ! adı konarak yapılacak işlerden değildir. yanlış anlaşılabildiği gibi, savaşlara da sebep olabilir. bunlar, devletlerin ve milletlerin derin düşünceleridir.
işitiyorum: benim dil ve tarih ile uğraştığımı gören kısa düşünceli bazı vatandaşlarımız ; “paşanın işi yok ! dil ile tarih ile uğraşmaya başladı” diyorlarmış. yağma yok !. benim işim başımdan aşkın. ben bugün çağdaş bir türkiye kurmaya ne kadar çalışıyorsam, yarının türkiye’sinin temellerini de atmaya o kadar dikkat ediyorum.
bu yaptıklarımız, hiçbir millete düşmanlık değildir.barıştan yanayız, barıştan yana kalacağız ! ama durmadan değişen dünyada, yarının muhtemel dengeleri için hazır olacağız.
bunları sana, akıllı bir genç olduğun için söylüyorum. açıktan söylemiyorum, kulağına söylüyorum.. sen bil, gerekçesini kimseye söylemeden böyle davran, çevrenin de böyle davranması için gerekeni yap ! idealler konuşulmaz, yaşanır !
işte senin sorunun karşılığını da böylece vermiş oldum !
gece ilerlemişti. atatürk arkadaşları ile birlikte, bulvara çıktığı zaman, taze bir sabah ankara göklerinde ışımaya başlamıştı.
*alıntı : olay ihsan sabri çağlayangil’den dinlenmiş, sebati ataman, kılıç ali, tevfik rüştü aras, hikmey bayur tarafından doğrulanmıştır.*
bütün turk devletlerinin aynı çatı altında toplanmasıyla oluşabilecek birlik.
atatürk ün bu olası birlik hakkındaki görüşleri;
"bugün sovyetler birliği dostumuzdur, müttefikimizdir. bu dostluğa ihtiyacımız vardır. fakat yarın ne olacagını kimse bugünden kestiremez. tıpkı osmanlı gibi, tıpkı avusturya-macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir.bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. işte o zaman türkiye ne yapacağını bilmelidir. bizim dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. hazırlanmak lazımdir. milletler buna nasıl hazırlanır? manevi köprüleri sağlam tutarak. dil bir köprüdür... inanç bir köprüdür...tarih bir köprüdür... köklerimize inmeli ve olaylarin böldügü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. onlarin (soydaş türk kardeşlerimizin) bize yaklaşmasını beklememeliyiz. bizim onlara yaklaşmamiz gereklidir."
turk birligi’nin bir gün hakikat olacagına inancım vardır. ben görmesem bile gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. türk birliği’ne inanıyorum. onu görüyorum. yarının tarihi yeni fasıllarını türk birliği ile açacak. dünya sükununu bu fasıllariçinde bulacaktır. türk’lügün varlığı bu köhne áleme yeni ufuklar açacak. güneş ne demek, ufuk ne demek o zaman görülecek. hayatta yegane
varlığım ve servetim türk olarak doğmamdı.
(bkz: ne mutlu turkum diyene)
atatürk ün bu olası birlik hakkındaki görüşleri;
"bugün sovyetler birliği dostumuzdur, müttefikimizdir. bu dostluğa ihtiyacımız vardır. fakat yarın ne olacagını kimse bugünden kestiremez. tıpkı osmanlı gibi, tıpkı avusturya-macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir.bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. işte o zaman türkiye ne yapacağını bilmelidir. bizim dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. hazırlanmak lazımdir. milletler buna nasıl hazırlanır? manevi köprüleri sağlam tutarak. dil bir köprüdür... inanç bir köprüdür...tarih bir köprüdür... köklerimize inmeli ve olaylarin böldügü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. onlarin (soydaş türk kardeşlerimizin) bize yaklaşmasını beklememeliyiz. bizim onlara yaklaşmamiz gereklidir."
turk birligi’nin bir gün hakikat olacagına inancım vardır. ben görmesem bile gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. türk birliği’ne inanıyorum. onu görüyorum. yarının tarihi yeni fasıllarını türk birliği ile açacak. dünya sükununu bu fasıllariçinde bulacaktır. türk’lügün varlığı bu köhne áleme yeni ufuklar açacak. güneş ne demek, ufuk ne demek o zaman görülecek. hayatta yegane
varlığım ve servetim türk olarak doğmamdı.
(bkz: ne mutlu turkum diyene)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?