dingin sularındasın acının ve
servilerin kuşluk serinliğinde
usulca okşanan esmer güz
yapraklarında oynuyor giz
çeviriyor acının aynasını kendine
ne kalmışsa sevgiden, neyi
bırakmışsa isteyerek
perdelerin kıvrımında örümcek
gibi geziniyor şimdi
dokuyor sessizliğin güz iklimini
çok uzak ve çok beklenen
bir şey var gibi
doluyor akşamlarına birden
batırıyor canına sivri dişlerini
az değil sessizliğin öğrettiği
az değil öğrettiği usta sessizliğin
çirkin bir yontu gibi duruyor orada
pelteleşiyor o hayın gülüş
göz çukurlarında
damıtıyor üzüncü akşamlarına
hüznün kekre cemresi düşünce şiire
sızlatıyor yüreğini gündönümleri
ve yorgun dönüşler bıkkın serüvenlerden
hiç kaldırmıyor içi artık o hüzünleri
bir hırsız gibi dönüyor kente