bakakalırım giden geminin ardından,
atamam ki kendimi denize,
dünya güzel...
serde erkeklik var...
ağlayamam...
orhan veli
"içkiye benzer bir şey var bu havalarda
kötü ediyor insanı , kötü
hele bir hasretlik oldu mu serde
sevdiğin başka yerde,
sen başka yerde
dertli ediyor insanı , dertli
içkiye benzer bir şey var bu havalarda
sarhoş ediyor insanı , sarhoş..."
pencere,en iyisi pencere,
geçen kuşları görürsün hiç olmazsa
dört duvarı göreceğine...
geçen kuşları görürsün hiç olmazsa
dört duvarı göreceğine...
cep delik, cepken delik,
kol delik, mintan delik,
yen delik, kaftan delik,
kevgir misin be kardeşlik ...
kol delik, mintan delik,
yen delik, kaftan delik,
kevgir misin be kardeşlik ...
erken giden...
gelmiş geçmiş en büyük türk şair...
gelmiş geçmiş en büyük türk şair...
’’sevdiklerime kızabilirdim,eğer sevmek bana mahzun durmayı öğretmeseydi...’’
orhan veli
orhan veli
bir iş var
her gün bu kadar güzel mi bu deniz?
böyle mi görünür gökyüzü her zaman?
her zaman güzel mi bu kadar,
bu eşya, bu pencere?
değil,
vallahi değil;
bir iş var bu işin içinde.
her gün bu kadar güzel mi bu deniz?
böyle mi görünür gökyüzü her zaman?
her zaman güzel mi bu kadar,
bu eşya, bu pencere?
değil,
vallahi değil;
bir iş var bu işin içinde.
#16841
mezarı beykozda değil aşiyandadır. hatta kendisi, ihitşamlı mezar taşlarıyla ünlü olan aşiyan mezarlığının en gösterişsiz,en sade mezarına sahiptir. garip akımının diğer edebiyatçıları olan, dostları melih cevdet ve oktay rıfat da yine aşiyan mezarlığında yatmaktadır. kanımca istanbulu dinlemek için en güzel mekanlardan biridir aşiyan.
mezarı beykozda değil aşiyandadır. hatta kendisi, ihitşamlı mezar taşlarıyla ünlü olan aşiyan mezarlığının en gösterişsiz,en sade mezarına sahiptir. garip akımının diğer edebiyatçıları olan, dostları melih cevdet ve oktay rıfat da yine aşiyan mezarlığında yatmaktadır. kanımca istanbulu dinlemek için en güzel mekanlardan biridir aşiyan.
bogaziçi sevdalısı yazardır, şiirlerindeki deniz teması göze çarpıyor.
şiirlerini yazarken nasıl bir kafa yasadıgını kavramanın imkansız oldugu şair. en az 10 şiiri için okudugum en guzel şiir demişimdir.
dedikodu
kim söylemiş beni
süheylaya vurulmuşum diye?
kim görmüş, ama kim,
eleniyi öptüğümü,
yüksek kaldırımda, güpe gündüz?
melahati almışım da sonra
alemdara gitmişim, öyle mi?
onu sonra anlatırım, fakat
kimin bacağını sıkmışım tramvayda?
güya bir de galataya dadanmışız;
kafaları çekip çekip
orada alıyormuşuz soluğu;
geç bunları, anam babam, geç;
geç bunları bir kalem;
bilirim ben yaptığımı.
ya o, muallayı sandala atıp,
ruhumda hicranını söyletme hikayesi?
bir orhan veli şiiri olmakla birlikte levent yüksel sesiyle daha da güelleşmiştir...
sevdiğim insanlara
kızabilirdim
eğer sevmek bana
mahzun durmayı
öğretmeseydi
kızabilirdim
eğer sevmek bana
mahzun durmayı
öğretmeseydi
ben orhan veli
"yazık oldu süleyman efendiye"
mısra-i meşhurunun mübdii..
duydum ki merak ediyormuşsunuz,
hususi hayatımı,
anlatayım:
evvela adamım, yani
sirk hayvanı falan değilim.
burnum var, kulağım var,
pek biçimli olmamakla beraber.
bir evde otururum,
bir işte çalışırım.
ne başımda bulut gezdiririm,
ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
ne ingiliz kralı kadar
mütevaziyim,
ne de celâl bayarın
sabık ahır usağı gibi aristokrat.
ispanağı çok severim
puf böreğine hele
biterim
malda mülkte gözüm yoktur.
vallahi yoktur.
oktay rıfatla melih cevdettir
en yakın arkadaşlarım.
bir de sevgilim vardır pek muteber;
ismini söyleyemem
edebiyat tarihçisi bulsun.
ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
meşgul olmadığım ehemmiyetsiz
sadece üdeba arasındadır.
ne bileyim,
belki daha bin bir huyum vardır.
amma ne lüzum var hepsini sıralamaya?
onlar da bunlara benzer.
"yazık oldu süleyman efendiye"
mısra-i meşhurunun mübdii..
duydum ki merak ediyormuşsunuz,
hususi hayatımı,
anlatayım:
evvela adamım, yani
sirk hayvanı falan değilim.
burnum var, kulağım var,
pek biçimli olmamakla beraber.
bir evde otururum,
bir işte çalışırım.
ne başımda bulut gezdiririm,
ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
ne ingiliz kralı kadar
mütevaziyim,
ne de celâl bayarın
sabık ahır usağı gibi aristokrat.
ispanağı çok severim
puf böreğine hele
biterim
malda mülkte gözüm yoktur.
vallahi yoktur.
oktay rıfatla melih cevdettir
en yakın arkadaşlarım.
bir de sevgilim vardır pek muteber;
ismini söyleyemem
edebiyat tarihçisi bulsun.
ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
meşgul olmadığım ehemmiyetsiz
sadece üdeba arasındadır.
ne bileyim,
belki daha bin bir huyum vardır.
amma ne lüzum var hepsini sıralamaya?
onlar da bunlara benzer.
aşk resmi geçiti
birincisi o incecik, o dal gibi kız,
şimdi galiba bir tüccar karısı.
ne kadar şişmanlamıştır kim bilir.
ama yinede de görmeyi çok isterim,
kolay mı? ilk gözağrısı.
ikincisi münevver abla, benden büyük
yazıp yazıp bahçesine attığım mektupları
gülmekten katılırdı, okudukça.
bense bugünmüş gibi utanırım
o mektupları hatırladıkça.
............................çıkar
............................durduk mahallede
..........................................halde
...........................adlarımız yan yana yazılırdı duvarlara
.......................................yangın yerlerinde.
dördüncüsü azgın bir kadın,
açık saçık şeyler anlatırdı bana.
bir gün de önümde soyunuverdi
yıllar geçti aradan, unutamadım,
kaç defa rüyama girdi.
beşinciyi geçip altıncıya geldim
onun adı da nurünnisa.
ah güzelim
ah esmerim
ah
canımın içi nurünnisa.
yedincisi aliye, kibar bir kadın
ama ben pek varamadım tadına,
bütün kibar kadınlar gibi,
küpe fiyatına, kürk fiyatına.
sekizincisi de o bokun soyu:
sen elin karısında namus ara,
kendinde arandı mı, küplere bin.
üstelik kendinde de
yalanın düzenin bini bir para.
ayten’di dokuzuncunun adı,
barlarda göbek atar
iş başında şunun bunun esiri,
ama bardan çıktı mı,
kiminle isterse onunla yatar.
onuncusu akıllı çıktı
bıraktı gitti beni.
ama haksız da değildi hani,
sevişmek zenginlerin harcıymış
işsizlerin harcıymış.
iki gönül bir olunca
samanlık seyranmış ama,
iki çıplak da - olsa olsa -
bir hamama yakışırmış.
işine bağlı bir kadındı on birinci.
hoş, olmasın da ne yapsın?
bir zalimin yanında gündelikçi;
adi luksandra
gece odama gelir,
sabaha kadar kalır.
konyak içer, sarhoş olur,
sabahı da, işbaşı yapardı şafakla....
gelelim sonuncuya.
ona bağlandiğim kadar
hiçbirine bağlanmadım.
sade kadın değil, insan.
ne kibarlık budalası,
ne malda, mülkte gözü var.
eşit olsak, der,
hür olsak, der.
insanları sevmesini de bilir,
yaşamayı sevdigi kadar.
bu son siiri tamamlanmamistir. musvettesi olumunden sonra bir dis fircasina sarili bir kagitta bulunmustur.36 yasinda oldu. oldugu zaman cebinde 28 kurus vardi.
birincisi o incecik, o dal gibi kız,
şimdi galiba bir tüccar karısı.
ne kadar şişmanlamıştır kim bilir.
ama yinede de görmeyi çok isterim,
kolay mı? ilk gözağrısı.
ikincisi münevver abla, benden büyük
yazıp yazıp bahçesine attığım mektupları
gülmekten katılırdı, okudukça.
bense bugünmüş gibi utanırım
o mektupları hatırladıkça.
............................çıkar
............................durduk mahallede
..........................................halde
...........................adlarımız yan yana yazılırdı duvarlara
.......................................yangın yerlerinde.
dördüncüsü azgın bir kadın,
açık saçık şeyler anlatırdı bana.
bir gün de önümde soyunuverdi
yıllar geçti aradan, unutamadım,
kaç defa rüyama girdi.
beşinciyi geçip altıncıya geldim
onun adı da nurünnisa.
ah güzelim
ah esmerim
ah
canımın içi nurünnisa.
yedincisi aliye, kibar bir kadın
ama ben pek varamadım tadına,
bütün kibar kadınlar gibi,
küpe fiyatına, kürk fiyatına.
sekizincisi de o bokun soyu:
sen elin karısında namus ara,
kendinde arandı mı, küplere bin.
üstelik kendinde de
yalanın düzenin bini bir para.
ayten’di dokuzuncunun adı,
barlarda göbek atar
iş başında şunun bunun esiri,
ama bardan çıktı mı,
kiminle isterse onunla yatar.
onuncusu akıllı çıktı
bıraktı gitti beni.
ama haksız da değildi hani,
sevişmek zenginlerin harcıymış
işsizlerin harcıymış.
iki gönül bir olunca
samanlık seyranmış ama,
iki çıplak da - olsa olsa -
bir hamama yakışırmış.
işine bağlı bir kadındı on birinci.
hoş, olmasın da ne yapsın?
bir zalimin yanında gündelikçi;
adi luksandra
gece odama gelir,
sabaha kadar kalır.
konyak içer, sarhoş olur,
sabahı da, işbaşı yapardı şafakla....
gelelim sonuncuya.
ona bağlandiğim kadar
hiçbirine bağlanmadım.
sade kadın değil, insan.
ne kibarlık budalası,
ne malda, mülkte gözü var.
eşit olsak, der,
hür olsak, der.
insanları sevmesini de bilir,
yaşamayı sevdigi kadar.
bu son siiri tamamlanmamistir. musvettesi olumunden sonra bir dis fircasina sarili bir kagitta bulunmustur.36 yasinda oldu. oldugu zaman cebinde 28 kurus vardi.
(bkz: mahallemdeki akşamlar için)
bir gece vakti ankara sokaklarında kanalizasyon çukuruna düşen ve bunu önemsemeyerek kalkıp yoluna giden; ancak istanbulda iç kanama nedeniyle bir kaç gün içinde yaşamını yitiren, garip akımının baş şairi, önemli insan...
orhan veli, ömrü boyunca her türlü kazanın kurbanı olabilmiştir, şöyle ki;
5 yaşındayken dadısının kızarttığı köfteleri aşırmaya çalışır ama çatal kayar ve kolu tavanın içine girerek yanar. uzun süren bir tedaviyle iyileşir.
7 yaşındaki sünnetini kazadan saymasak bile 9 yaşında kızamık olur.
12 yaşında beykoz çayırında oyun oynarken diz kapağını dikenli tele takınca ağır yaralanır.
13 yaşındayken, 20 yaşındaki hizmetçileri fatma’yı flober tabancasıyla korkutmak ister, tabancayı şeytan doldurmuştur ve genç kız ciddi bir biçimde yaralanır.
sonra, 25 yaşındadır ve melih cevdet’in kullandığı araba, ankara’da çubuk barajı tepesinden aşağı yuvarlanır. yirmi gün komada numune hastanesi’nde yatar. mucizevi bir şekilde iyileşir.
29 yaşındayken attan düşer. bir kaç günde kendine gelir.
bir başka kazada ise ahmet hamdi tanpınar ile sarıyer’de kayık sefası yaparken kayık devrilir, denize düşerler. bazı gazeteciler orhan veli’ nin kayığı bilerek devirdiğini iddia ederler ancak o gazeteciler kadar salaklardır ki, bir kayığı kasıtlı alabora etmek oldukça güçtür ve bunu bilmeden kanık’ ı boş yere suçlamışlardır.
5 yaşındayken dadısının kızarttığı köfteleri aşırmaya çalışır ama çatal kayar ve kolu tavanın içine girerek yanar. uzun süren bir tedaviyle iyileşir.
7 yaşındaki sünnetini kazadan saymasak bile 9 yaşında kızamık olur.
12 yaşında beykoz çayırında oyun oynarken diz kapağını dikenli tele takınca ağır yaralanır.
13 yaşındayken, 20 yaşındaki hizmetçileri fatma’yı flober tabancasıyla korkutmak ister, tabancayı şeytan doldurmuştur ve genç kız ciddi bir biçimde yaralanır.
sonra, 25 yaşındadır ve melih cevdet’in kullandığı araba, ankara’da çubuk barajı tepesinden aşağı yuvarlanır. yirmi gün komada numune hastanesi’nde yatar. mucizevi bir şekilde iyileşir.
29 yaşındayken attan düşer. bir kaç günde kendine gelir.
bir başka kazada ise ahmet hamdi tanpınar ile sarıyer’de kayık sefası yaparken kayık devrilir, denize düşerler. bazı gazeteciler orhan veli’ nin kayığı bilerek devirdiğini iddia ederler ancak o gazeteciler kadar salaklardır ki, bir kayığı kasıtlı alabora etmek oldukça güçtür ve bunu bilmeden kanık’ ı boş yere suçlamışlardır.
her gün bu kadar güzel mi bu deniz?
böyle mi görünür gökyüzü her zaman?
her zaman güzel mi bu kadar,
bu eşya, bu pencere?
değil,
vallahi değil;
bir iş var bu işin içinde.
böyle mi görünür gökyüzü her zaman?
her zaman güzel mi bu kadar,
bu eşya, bu pencere?
değil,
vallahi değil;
bir iş var bu işin içinde.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?