ölüm

0 /
ludingirra
geri sayım sen doğduğunda başladı. (9) canlı bile olsaydın, en fazla (8) kez kaçabilirdin ölümden. bil ki (7) düvele sultan dahi olsan, yerin (6) mekan olacak sana. en fazla (5) metre kumaş götürebileceksin. kapatacaksın, (4) açsanda gözlerini bu (3) günlük fani dünyada; azrail’e (2) kat olup yalvarsan da nafile. ecel geldiğinde (1) gün öleceksin. işte o an herşey (0)’dan başlayacak. çünkü ölüm bir yok oluş değil, yeniden doğuş, tüm insanlar için.

gibi geliyor bana
son mu yoksa başlangıç mı olduğu bilinmeyen bir yöne doğru ayrılış.. her daim kendimizden uzak tuttuğumuz, ama her an yüzleşebileceğimiz acı gerçek. "benim için acaba nasıl olacak" sorusuna her daim konu olan eziyet.

bugün var olanın, yarın olmaması..
ve hatta şimdi var olanın bir saniye sonra olmaması.

nefes alamamak. kalbin atmaması. gülümseyememek, ağlayamamak.. konuşamamak, duyamamak.. ve hatta görememek. hareket edememek. geriye kalan sadece ruhu çekilip alınmış bir ceset...

belki çok yakın ve belki çok uzak olan, ama mutlaka olacak olan son...

iş gereği sürekli seyahat halindeyim. bir şehrin tüm köy, kasaba ve ilçelerini dolaşıyorum. buralarda hayat o kadar kolay değil. köyde oturuyorsanız, ve şehre gidecekseniz, sabah erken kalkmak zorundasınız. dolmuş sabah gidip, akşam geliyor çünkü. yol üzeri bir yer değilse, sabah gidip akşam dönmek için tek seçeneğiniz var yani..

bir sabah, bu köylerden birinden geçerken bir nine gördüm yol kenarında, çökmüş. durdum. "nereye nine" dedim, "gördes’e gidivecem" dedi. "gel" dedim, "götüreyim ben seni".

oldukça yaşlı, ama bir o kadar da şirin bir nine. kulakları duymuyor fazla. ama dua ediyor sürekli. "hastaneye gidiyom, onun da faydası yok gari, bi hap verivediler, dokunuyo bana" dedi. "kimsen yok mu senin" dedim. bir kızı varmış ve torunu. anlattı sürekli torunundan, kızından, köyden..

"ömrünün gıymetini bil yavrum" dedi. "neden öyle söyledin nine" dedim ; "giden geri gelmiyo yavrım, nasıl geçiverdi anlayamazsın, bi bakmışın benim gibi ölümü bekliyo buluverirsin kendini,bu sıcaklarda gışı nası çıkarıvecem bilmiyom" dedi.

sustum.

yaşlanmış bir beden vardı yanımda. yaşamak için sıcaklardan korkan, kışın gelmesini bekleyen, uyuduğunda uyanamamaktan korkan.

neyimiz var ki ondan fazla? aynı beden, aynı yaşam organları, hemen hemen aynı duygular.. tek fark, o artık sona yaklaştığının çok net olarak farkında.

ya ben. biz?

hayat çok garip gerçekten. dünyaya gelmek ya da istediğimiz zaman gitmek bizim elimizde olan şeyler değil. sabaha kadar yaşayıp yaşayamacağımızı dahi bilmiyoruz. bırak, bu entryi girerken kalp krizi geçirip "kaydet" butonuna dahi basıp basamayacağımızı bilmiyoruz.

ölüm.

ummadığımız zamanda, ummadığımız insanları bizlerden ayıran...

bir gün, ummadığımız zamanda, ummadığımız yerde bizi de sevdiklerimizden ayıracak olan..

ve çok güçlü bir gerçek. tüm insanların, tüm dünyanın bir araya gelip karşı koyması bile yetersiz olan..
offf be
keşke bir kez daha görebilsem dendiğinde hiç umudun kalmamış olma sebebi. sevdiklerinizi sizden sonsuza kadar ayıran son. sonsuz özlemlerin ve keşkeli cümleler kurulmasının sebebi.
angelus
dairenizin bulunduğu apartmana ait zil serisi değiştirilirken, zil butonunun karşısındaki isim hanesine aile reisi olmasından mütevellit babanızın adı değil de evin en büyük oğlunun adı yazıldığı zaman bir kez daha anlaşılan şey’dir ölüm.
huznum isyan olur
onun gitmesi...kalan şey acı hatta daha kötüsü ölümden de kötü.hani bir umut varya sizi tekrar sevme ihtimali o daha kötüsünü yapar yaşama isteğini...ve beklemek ölümdür ve yaşamdır yaşarken ölmek ya da ölürken yaşamak işte ölüm budur
emotion
geride kalanın içindeki yangınını söndürecek hatta küllendirecek hiç bir şeyin olmaması..biçare yaşamaya çalışması..acı çok acı..
mitili
olmek, yok olmak, yitmek, vefat etmek, hakkin rahmetine kavusmak.......cok soylenisi var, ama hepsi ayni seyi soyluyor. gitti diyor...gitti.
nihilist
ben varım, ben yokum.

ben aslında var olmayı istiyorum.

ben aslında yok olmayı istiyorum.

o gunde yine kararsızdım. hayır asla kararlı bir insan olmadım, ama o gun kararsızlıgımın en net hissedildigi gunlerdendi. hatırlıyorum,

karsımda sevdigim kız var, sacları toplanmamıs, elinde kalan yegane ozgurluk oymuscasına omuzlarına dokulmus, dikkatli bakılsa her tel sayılabilir, o kadar temizki, sanki ruhunu uzatmıs omuzlarına kadar.

dusunuyorum ve kendime bakıyorum.

dısarıda yagan asitimsi yagmura aldırıs etmeksizin giydigim tshirt beni yarı yolda bırakalı cok olmus, o benden kopmus ben onu hala bırakamasamda. dikis yerleri giyilmekten sokulmus yer yer. aldıgımda da kacıktı rengi ama artık rengi bile yok. uzerimdeki kot dizlerimi belli ediyor. oraya uyan baska bir diz olma ihtimali yok. o benim kotum ve benim diz yerlerimi tasıyor kotum. sanki ruhuma atılan onca tekmeyi giymisim ustume.

evet bunlar benim elbiselerim ama o gun farklı duruyorlar ustumde.

sevdigime bakıyorum, kendimi cok seven biri degilim, o yuzden eskilerin dedigi gibi kendimden bile cok sevdigim kisiye bakıyorum diyemiyorum. bunu derken dilim yapısıyor damagıma, onu bu denli alcatmak dokunuyor bana.

o gunu unutamıyorum. unutmak icin sebep yaratmamıyorum. sonuclarını dusunemeden yarattıgım duzlemde bile yok boyle bir seyin sebebi. kacıs yolum hapishanem olmus. kendime gulsem mi, kızsam mı bilemiyorum.

iste yine aynı kararsızlık. karasız olmam benim mi bir parcam yoksa bana sunulmus hayatın bir parcası mı?

dusunuyorum sonra kufrediyorum.

neden hala dusunuyorum?

etrafıma bakıyorum benden baska dusunen var mı acaba? fark ediyorum ben de dusunmuyorum aslında. kızıyorum kendime, kucuk dagları ben yarattım ondan eminimde buyuk dagların neden bir anda sahibi ben oldum? cevap yok.

karanlık sadece.

gorudugum en karanlık karanlıga bakıyorum.sevidigim karsımda ve onun siyahına bakıyorum, ruhunu gorebildigim o kara gozlerine bakıyorum.

sevdigimin gozleri eskidende siyahtı. gece karasıydı. fark ediyorum ters giden bir seyler var.

neden parıltısı yok o gozlerin?

cevabı bulamıyorum. dusunuyorum, ama cevabım yok, o pırıltı giderken ben nerdeydim? neden engel olmadım? bu kadarını bile yapamıyor muyum?

sonrası yine karanlık, gozlerimi koca bir byeazlıga acıyorum. gordugum en huzunbaz beyazlıga acıyorum gozlerimi. sevidigimin beyazlıgına bakıyorum.

onu ilk gordugumdede uzerinde beyaz bir elbise yok muydu?

o gunu cok net hatırlıyorum, o beyazı giymemisti adete beyaz denen sey onun icin yartılmsıtı ve bu yaratımın sahiplerine lutfedip o beyaz giymisti. ama bu beyaz ogunku beyazdan farklı. bir fark var, dusnuyorum.

o gun giyidgi beyaz bir elbiseydi, o elbise yok uzerinde onu biliyorum ama hala beyaz gozkuyor.elini tutuyorum beyaz elini.

ilk elini tuttugum gunu cok net hatırlıyorum. kalbimin atıslarını o bile duymustu. elimin sıcaklıgı beni terletiyordu, onu nasıl terletmesin?

o sıcaklık yok bu sefer. ben hala o ilk gunku heyecanı yqasıyorum. ama bendeki sıcaklık bu sefer ona gecmiyor. dusnuyorum neden hala sıcak degil?

sonrası karanlık. gozumu kırmızıya acıyorum. kan kırmızısına. eli artık sıcak. mutlu oluyorum. eskisi gibi diye dususnuyorum. sıcaklık akıyor sanki yol alıyor.

garipsiyorum. sonra bakıyorum yol alan sıcaklık degil, beyazın uzerindeki kan kırmızısı yol alıyor. acelesi olan bir ırmak gibi akıyor. zaman nehrindeki cakıs tasları gibi yuvarlanıyorum kan denizine.

her sey kırmızı ondan sonra. gozumu siyaha acıyorum. ellerimle okasadıgım o yumusak siyaha, sacları aynı ilk sacalrına dokundugum saclar iste yanımda parmaklarımın arasında.

bir tutam sac dusmus onune. guzelligini kıskanıryormuscasına kapatmıs yuzunu. gozlerimi kırparken ozledigim guzelligi gormek istiyorum elimle duzelitorum sacını.

elime gelen saf siyahlık degil kan kırmızısı. sıcaklık yol alıyor. saclarından oınun ruhundan benim ruhuma akıyor. bende sıcaklasıyorum bir anda. kalbimin atıslarını hisssediyorum.

ters giden bir seyler var. dusnuyorum, ama sonrası alıstıgım karanlık.

gozlerimi acıyorum. gozlerimi gercege acıyorum. o gunu hatırlıyorum cok net. yanımda yatan kan kırmızısını haytın sonusunu hatırlıyorum. sevdigimin kayısını hatırlıyorum elimden ve benden.

artık her sey daha net. karanlık ayndınlanıyor. son gorudgum seyleri hatırlıyorum yasadıgımı hiseettigim o son gunde gorduklerimi hatırlıyorum.

hatırladıkca anlıyorum, o yok. ben yokum...
carpediem
bize hep cok uzakmis gibi gelen sey. sanki herkesin 80-90 yasinda olmesi gerekir gibi. aslinda hemen ensemizde. her an gelebilir, her yerde bizi bulabilir. tatile gittigimiz bir yerde uzun suredir gormedigimiz arkadaslarimizla eglenirken o da bize katilabilir. ne gelir ki elden... kendimizi okadar cok kaptiriyoruz ki yasamaya, derdimiz var saniyoruz cogu zaman. ancak olum birini yanina aldiginda aklimiza geliyor. zeynep kurt... gencecik bir eksi sozluk yazari. her nekadar tanimasam da, bir sozlukte yazar olmasindan dolayi bana daha farkli seyler hissettirdi. eksi sozlukte taniyan ve tanimayanlar tarafindan onun icin yazilanlari okuyunca gozlerimin dolmasini engelleyemedim. sonra dusundum. burda birbirimizi tanisak da tanimasak da aramizda oyle ya da boyle bir bag olustu. hersey entry yazmak degil burda. amac insanlarla beraber olmak, ayni duygulari paylasmak ya da farkli duygular yuzunden tartismak kimi zaman.anladim ve mutlu oldum, eger bir gun ben de olursem burda da beni anicak insanlar olacak.
goetica
murat çelik’in su dü$leri albumunden mukemmel ötesi bir $arkısı..

günler sensiz geçer oldu..
yüreğim benden gider oldu..
baharı beklerken güzelim..
hep güne$i arar oldum..

her$eyin bir sonu var ama..
sonu yok ki dü$tüğüm yerin..
sana değil artık güzelim..
ölüme ko$ar içim..

gel artık,içimi al ve öldür..
dön artık,sesimi al ve öldür..

seni ben kendime güzelim
canımdan geçip seçtim
sana ben kendimi güzelim
ödünç vermedim....
ankunft
ölüm kimimize göre bir kurtuluştur bu hayattan. çekilen onca ezadan sonra bir umut kapısıdır. daha güzel olacağını umut ettiğimiz bir hayatın ilk basamağıdır. fakat dünya hayatında can yakmış, ah almış ve lüksünü, saltanatını bunlar üzerine inşa etmiş "şanssızlar" için ise korkusu her an, her saniye üzerinden atılamayan bir karabasandır. bu insanlar şanssızdırlar, çünkü ölecektirler; mutlaka ve mutlaka ölecektirler, ve bu korku onlara hayatı da yaşanmaz kılmaktadır. onları seyrettiğinizde yüzlerindeki gülümsemenin, arada bir attıkları kahkahaların ölüm korkularını saklamaya yetmediğini görürsünüz. ölümden herkes korkar, evet. lakin bazıları bir başka korkarlar ölümden. hele ölüm onlar için sadece toprak oluştan ve bedenin çürüyüp fosilleşmesinden ibaretse her "ölüm" kelimesini duyduklarında vücutlarında istem dışı titremeler oluşur. yok, hayır, yanlış oldu: bunlar bazen o derece korkarlar ki ölümden yokluğa karışmak kurtuluş yoludur onlar için. "keşke sadece toprak olsam" derler.
ölüm herkes için başka manalar içerir.
kimileri için en sevdiğine hayat vermek ölmeyi gerektirir.annelerimiz bu riski bizler için almamışlar mıydı?
bazen başkalarının ölmesi için ölür insan. savaşta eli kolu bağlanırsa beline bombayı sarıp düşmanın içine saldırılabiliyor , görüyoruz.
kimileri için şehit deriz ölenlerin ardından: vatan için şehit olmuştur, din için şehit olmuştur, devrim için şehit olmuştur; nazarımızda önemi yok. bir kutsal için ölmek herkese çok yakışır çünkü.
son nokta olarak bilmemiz gerekir ki, hatta tam anlamıyla idrak etmemiz gerekir ki hepimiz öleceğiz.
"ölüm bize ne uzak, bize ne yakın ölüm
ölümsüzlüğü tattık, bize ne yapsın ölüm"
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol