nerobianco

5 /
nerobianco
’’basarsan alırsın ’’lı ’’koşu yoluma at ’’lı klasik bir maçtı. terden saçlarım birbirine yapışmış, boynumdaki kir çizgileri, güneşin altında başım zonklaya zonklaya oynuyordum. takım olarak ise gerçekten rezil bir durumdaydık. o kadar kötü bi durumdaydık ki kalecimiz kendini bilmez bi şekilde sanki sol açık gibi topu alıp karşı takımın kalesine dogru artistik çalımlar eşliginde ilerledigi bi anda topu kartırmıştı ve onların ceza alanına doluşmuş tam kadro olarak bittigimizi resmileştiren golü izlemiştik. karşı takımın oyuncusu bizim bomboş ceza alanımızı geçip boş kalemizin önünde topu ayağıyla sabitledi ve yere eğildi. sonra kafası ile topu yavaşça sürdü kalemize doğru. böyle bir gol, siz sevgili okurlarımın da bildigi gibinormal bir mahalle takımını dağıtmasına, golü yiyen takımın takımın kaptanının topu tutup havaya rastgele degaj çekip uzaylamasına sebebiyet vermesine, ardından dikilen topun sahibinin aşagıdaki bayırda topun peşinden küfür ederek koşmasına ve maçın bitmesini sağlamasına rağmen biz maçı bitirmedik. kaleye doğru gidip ’’ver lan eldivenleri ben geçicem kaleye. sen bas! kıran kırana oynuycaz’’ diyerek ittim denyo kalecimizi. tecrubeli bir file bekçisi gibi direge yaslanarak taktikler veriyordum takımıma . ama kimse beni dinlemiyordu. umursamadım bagırmaya devam ettim. yavaş gelen bir aşırtmayı çift yumrukla bertaraf etmek isterken yanlışlıkla içeri aldım. eski kalecimizle göz göze geldik. çabuk hareket edip topu alıp sanki daha deminki salak ben degilmişim gibi millete ileri gitmesi için bagırarak degaj çektim ama ileri dogru gitmesi gereken top, ayagımın dışına gelerek sağ yanıma düştü. zalim top, rakip takımın sanraforunun önce göğsünde yumuşamış sonra da ayagının içinde yerini bulmuştu. üzerime doğru şut çekmek için geliyordu. her şey boka sarmıştı, belli ki bir mermi kıvamında gelecekti şut. tırstım... top resmen tsubasanın yamuk topu gibi geliyordu üzerime zıplayarak kaçılmaya çalışırken götümün yanı ile baldırım arasına çarparak zıbarttı beni. sanki topu tutmuş gibi oldum. ama ceza sahamızdaki tehlike bitmemişti. biraz zıbardıgımdan reflesksel olrak hareket ettigim için, biraz da benden başka kimse olmadıgı için topu ayagıma alarak şık hareketlerle ilerledim. orta sahayı geçince ’’oluyo lan’’ diye düşünüp iyiden iyiye gaza geldim. diziyordum resmen lavukları. ama birden iki kişi girince dengemi kaybettim yan taraftaki tellere tutunup çalıma öyle devam ettim. mücadele uzayınca yere düştümyerde oturarak çalıma giriştim. yine siz sevgili okurlarımın bildigi üzre yere oturarak yapılan mücadele , mücadelelerin en rezilidir, futbol tarihinin yüz karasıdır. tam o sırada çocukluk arkadaşım, canyoldaşım, hemşerim, biricik dostum namık’ı gördüm. ben ağzım açık oturdugum yerden namık’a bakarken top ayagımdan alındı ve yine golü yedik. gol tanıdık, rezillik tanıdık ama namık farklıydı. adam çıkarıp hemen oyuna dahil olması ve takıma dahil olması ve takımıkurtarması gerekirdi normal şartlarda ama öyle yapmadı. elleri cebinde öylece bizi büyük bi ciddiyetle izledi. oyun en sonunda havaya dikilen degajla bitti, top bayıra gitti. top sahibi bayıra ben namık’ın yanına koştum. yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. ne güzel kir pas içinde, itişe kakışa oynuyorduk, neydi bu temizlik, neydi bu mesafe tam anlayamamıştım. garip bir şeyler oluyordu. bana cebindeki kutudan bi sakız verdi. karşılıklı konuşmadan çignedik bi müddet. ’’biz bugün köye gidiyoruz. üç ay yokuz’’ dedi. sevgili dostlarım şimdi tam anlatabilir miyim bilmiyorum ama o gün ilk defa bişeylerin değişmesinin beni ne kadar korkuttugunu anladım. sanki hep öyle devam edecek sanarken, insanların bir takım kararlar alması, birden ciddi bir mesafe takınması çok koydu bana. en yakın arkadaşımçok yabancı geliyordu lan! ’’ iyiydik lan. nereden çıktı bu köy’’ demek istedim. sonra anne baba ve kardeşi geldi. bavulun bir ucundan tutup bayırdan aşşagıya doğru yürüdü gitti tertemiz yeni yıkanmış namık. arkasından bakakaldım. boğazıma bir şeyler düğümlendi. ağzımdaki sakızı biraz önüme tükürüp sakıza bir şut çektim sonra geriye doğru koşarak top sahibinin elindeki topa vurup düşürüp elime aldım, uzayladım. top bayıra doğru gitsin istedim ama namıkların terk edilmiş balkonuna düştü. bayıra son bi kez baktım, arkasına bakmadan gidiyordu. s.keyim böyle hayatı dedim.

çok sonraları, dört yıl önce, yine böyle bi yaz, mühendisligi anlamsız bir şekilde, ortada hiçbir neden yokken bırakıp zağar gibi sokaklarda gezdigim sıralarda aynı duyguyu yeniden hissettim. kız arkadaşımla beşiktaştaki çay bahçesinde oturuyorduk. namık ciddiyeti vardı suratında. ben ’’ bi çay daha içer misin’’ diyecekken söz girdi ve ’’ben gelecegimi düşünmek zorundayım umut. kusura bakma’’ dedi. ’’iyiydik lan’’ demek istedim diyemedim. gidişini izledim. ’’artık kaşar oldum, bi daha hissetmem’’ derken bu sefer asker ocagına sigarayı bırakmaya çalıştıgım sıralarda yakaladı beni duygu.telefondaki ses çok ciddiydi bu sefer. ’’iyiydik lan’’diyebildim bu sefer. telefonu kapattım. ağladım, çok ağladım. ağlarken sakızım ağzımdan düştü. ben hiç çok ciddi kararlar alamadım, karar alanlara arkadan baktım
nerobianco
bir müddet interneti olmadığından sözlükle uzaklaşmış ardından internete yeniden sahip olup bu sefer de bilgisayarında sorun yaşamış bunlar yetmezmiş gibi okula ve hayat disiplinine yapması gereken görevlere sorumluluklarına burun kıvırmış bu nedenle geceleri uyurken göğsüne ağrılar saplanmakta olan bireymiş.bi kalk silkelen kendine gel.di mi?
independence
kendisi buyuk bir saglik sorunu ya$ami$ ogrendigim kadari ile, cok gecmi$ olsun diyorum yeniden buradan.

bizim bilgisayarimiza virus girdigi zaman ne bok yiyecegimizi $a$iriyoruz, adam gunlerdir vucuduna giren viruslerle bogu$uyormu$.
independence
son aylarda makinesinin gotunu bir dogrultamadi kendisi.

dun de girmi$ bir arkada$inin makinesinden, bilgisayarinin hd yi gormedigini, tanimadigini soyluyor. hd’nin icine sicmi$sin git yenisini al gel dedim ama dur bakalim. bir sure uzak kalacak muhtemelen buralardan.
mad
viyana’ya gel seni kırallar gibi yaşatıcam dedi. kral dediği de gidip burger king’de yemek ısmarlamakmış. ulan ben bunu türkiye’de de yiyorum deyip sarımsaklı mayonezi suratına yapıştırır yapıştırmaz aldım thy’den bileti döndüm canım ülkeme.
independence
istanbul’a gel krallar gibi ya$aticam seni demi$tim, gelmi$ haberim bile olmaedi. talihsizlik i$te, yoksa ne guzel taksim’de midye dolma yedirecektim 3 tane, limonlu.
independence
yazdigi entrye oy vermek istiyorum, mouse pointerimi goturuyorum oy verme butonlarinin yanina ama ne oyu verecegimi bir turlu bilmiyorum. hani yazdigi entryi anlasam da ona gore oy versem tamam, ama yok i$te, anla$ilmiyor. vay arkada$ ya.

#879987
mad
hayatımda tanıdığım en şeker kızlardan biri. mouse pointer’ımı memelerine götürmek istiyorum ama yapamıyorum, karar veremiyorum hangisine basacağımı.
nerobianco
sürekli şikayet eden,istekleri olmadığında mızıyan ...gece yatmak sabah kalkmak bilmeyen,hep isteyen,kendini beğenmiş,iyi tüketici,bilinçli tüketici,tüketici. zeki hazır cevap,kelimelerle oyunlar oynayan,sadık,sevecen,esprili,komik,ne çirkin ne yakışıklı ,iyi aşık ,daha iyi aşık ,bir daha aşık. tabiri caizse pırlanta gibi bir birey. kendim.

son olarak şunu ekliyim; ne mutlu ki ne kadar kızarsan kız. gördüğünde yüzün yumuşar insanıyım. yoksa başım bitten g.tüm. s.kten kurtulmazdı.

mad
kendisi ibnenin tekidir. ibne yazarken sessiz harf yerine nokta koymaya tenezzül bile edilmez bu insan için. 1905 muhteşem vermiş olduğumu bilerek bana oy ver lan diye ısrar etmiş, ben de saf duygularımı, arkadaşlığımızı kullanarak 1907 seviyesine getirdim muhteşem sayımı. ben daha sana bi’şey demiyorum ulan. padişahın kızı olsa küstüm.
mad
kendisini severim ederim ama, şu gece tam anlamıyla hayvan herifin teki olduğuna kanaat getirdim. yanında bi’kaç kartal kanatı getirdim bir de. artık ona hediye vereceğim bu hayvanlığının üzerine ne yaparsa makbuldür onun için.
5 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol