kürk mantolu madonna

0 /
tayfa75
:--------------------------------------------------spoiler--------------------------------------------------:

… bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu… biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. o zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbirleriyle kucaklaşmak için, her şeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu.

… birbirimize her zamandan ziyade uzağız! çünkü artık bir ümidim yok. bu sondu… bir defa da bunu tecrübe edeyim dedim. belki bu noksandı, diye düşündüm. ama değil… içimde hep boşluk var… daha da büyümüş olarak… ne yapalım? kabahat sende değil… sana aşık değilim. halbuki dünyada sana aşık olmam icap ettiğini, sana da aşık olmadıktan sonra hiç kimseyi sevemeyeceğimi, bütün ümitlerimi terk etmek lazım geleceğini gayet iyi biliyorum… fakat elimde değil… demek ki, ben böyleyim… bunu olduğu gibi kabul etmekten başka çare yok… ne kadar isterdim… başka türlü olmayı ne kadar isterdim… raif… benim iyi kalpli dostum… başka türlü olmayı senin kadar, hatta senden çok istediğime emin ol… ne yapayım? ağzımda dün akşamki içkilerin burukluğundan, sırtımda gittikçe artan ağrılardan başka hiçbir şey hissetmiyorum.”

bir müddet sustu. gözlerini kapadı. yüzüne tatlı bir yumuşaklık geldi. çocukluğuna ait bir masal söylermiş kadar tatlı bir sesle:

“dün akşam, hele buraya geldikten sonra, bir an neler ümit etmiştim… sihirli bir el tarafından tamamen değiştirileceğimi, ruhumda, küçük kız çocukları gibi masum,fakat aynı zamanda bütün hayatımı kavrayacak kadar kuvvetli heyecanlar duyacağımı, bu sabah uykudan, başka bir dünyaya doğar gibi uyanacağımı sanmıştım. fakat hakikat ne kadar başka… hava her zamanki gibi kapalı;odam soğuk… yanımda, her şeye rağmen bana yabancı, bütün yakınlığına rağmen benden ayrı, benden başka bir insan… adalelerimde yorgunluk ve başımda ağrı…”

tekrar yatağına girerek, arka üstü uzandı. eliyle gözlerini kapadı ve devam etti:

“demek ki insanlar birbirine ancak muayyen bir hadde kadar yaklaşabiliyorlar ve ondan sonra, daha fazla sokulmak için atılan her adım daha çok uzaklaştırıyor. seninle aramızdaki yakınlaşmanın bir hududu, bir sonu olmamasını ne kadar isterdim. beni asıl ,bu ümidin boşa çıkması üzüyor… bundan sonra kendimizi aldatmaya lüzum yok… artık eskisi gibi apaçık konuşamayız… bunları ne diye, neyin uğrunda feda ettik? hiç!.. mevcut olmayan bir şeye malik olalım derken mevcut olanları kaybettik… her şey bitti mi? zannetmem. ikimizin de çocuk olmadığımızı biliyorum. yalnız bir müddet dinlenmek ve birbirimizden uzak kalmak lazım. ta birbirimizi tekrar görmek ihtiyacını şiddetle duyuncaya kadar… haydi artık raif. bu an gelince ben seni ararım; belki tekrar dost olur ve bu sefer daha akıllı davranırız. birbirimizden, verebileceğimizden fazla şeyler beklemeyiz ve istemeyiz… haydi artık git… o kadar yalnız kalmak istiyorum ki…”

elini gözlerinden çekmişti. yüzüme adeta yalvararak bakıyordu, kolunu uzattı. parmaklarının ucundan tuttum ve: “allahaısmarladık” dedim.

“hayır, hayır böyle olmaz… bana darılarak gidiyorsunuz… ben size ne yaptım?” diye bağırdı.

sakin olmak için müthiş bir gayret sarf ederek:

“dargın değilim, müteessirim!” dedim.
“ben müteessir değil miyim? beni görmüyor musun?.. böyle gitme… gel!..”

başımı göğsüne doğru çekerek saçlarımı okşadı. yanağını yüzüme sürdü:

“bana bir kere gül ve ondan sonra git!” dedi.

güldüm ve elimi yüzüme kapatarak dışarı fırladım.


…ona hakikaten dargın değildim; asla kızmıyordum. sadece müteessirdim. “bunun böyle olmaması lazımdı” diyordum. demek ki beni bir türlü sevemiyordu. hakkı vardı. beni hayatımda hiç, hiç kimse sevmemişti.

…onun da ne kadar ıstırap çektiğini görmüştüm. sırf bana acıdığı için bu kadar üzülmesine imkan yoktu. o da aradığı ve bulamadığı bir şeye yanıyordu. fakat bu neydi? bende, daha doğrusu aramızdaki münasebette eksik olan neydi?

…o beni birdenbire sessiz ve karanlık dünyamdan ayırmış, ışığa ve sahiden yaşamaya götürmüştü. bir ruhum bulunduğunu ancak o zaman fark etmiştim. şimdi, geldiği kadar sebepsiz ve ani, çekilip gidiyordu. fakat benim için bundan sonra eski uykuya dönmek imkanı yoktu. yaşadığım müddetçe türlü türlü yerler gezecek, dilini bildiğim ve bilmediğim insanlarla tanışacak ve her yerde, herkeste onu, maria puder’ i, kürk mantolu madonna’ yı arayacaktım. onu bulamayacağımı daha şimdiden biliyordum. fakat aramamak elimde olmayacaktı. beni, bütün ömrümce bir meçhulü, mevcut olmayan bir şeyi aramaya mahkum ediyordu. bunu yapmamalıydı…

:--------------------------------------------------spoiler--------------------------------------------------:
yaslibirkisarehindussedegunler
"evden çıktıktan sonra bir şey unuttuğunu fark ederek duraklayan, fakat unuttuğunun ne olduğunu bir türlü bulamayarak hafızasını ve ceplerini araştıran, nihayet, ümidini kesince, aklı geride, ileri gitmek istemeyen adımlarla yoluna devam eden bir insan gibi üzüntülüydüm."
isyankarmuhabir
insani derinden etkileyen, hele sonlarina dogru gozlerin dolmasina sebebiyet veren muhtesem eser. herkes kendindeen bir parca buabilir, kimimiz, raif oluruz kimimiz maria puder, kimimiz maria puderi tanidigimizi fark ederiz kimimiz raifi.oku
ladycapulet
sindire sindire okumak istediğim ama bir an önce de bitirme isteğiyle dolduğum sabahattin ali eseri. elimde renkli kalemlerle altını çize çize okuduğum süper cümleler barındıran şaheser.


"insanlar arasındaki münasebtleri tanzim eden amiller ne kadar gülünç, ne kadar dıştan, ne kadar boş ve bilhassa asıl insanlıkla ne kadar az alakası olan şeylerdi..."

"insanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rasgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar."

"niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçındığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatıyla öteye geçiyoruz?"

"hayatta hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim."

mouscronoise
tekrar tekrar okunan satırları ise şöyle ;
… bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu… biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. o zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbirleriyle kucaklaşmak için, her şeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu.
"dünyada bir tek insana inanmıştım. o kadar çok inanmıştım ki, bunda aldanmış olmak, bende artık inanmak kudreti bırakmamıştı."

"bir insana bir insan herhalde yeterdi. fakat o da olmayınca? her şeyin bir hayal, aldatıcı bir rüya, tem bir vehim olduğu ortaya çıkınca ne yapılabilirdi? bu sefer inanmak ve ümit etmek kabiliyetini ben kaybetmiştim. içimde insanlara karşı öyle bir itimatsızlık, öyle bir acılık peyda olmuştu ki, bundan zaman zaman kendim de korkuyordum. kim olursa olsun, temasa geldiğim herkesi düşman, hiç değilse muzır bir mahluk telakki ediyordum. seneler geçtikçe bu his kuvvetini kaybedeceğine şiddetlendi. insanlara karşı duyduğum şüphe, kin derecesine çıktı. bana yaklaşmak isteyenlerden kaçtım. kendime en yakın bulduğum veya bulacağımı zannettiğim insanlardan en çok kaçıyordum. “o bile böyle yaptıktan sonra!..” diyordum
esmeralda
’benim bunlarla münasebetim nedir? senelerden beri hiç kimseye bir tek kelime söylemedim.halbuki konuşmaya ne kadar muhtacım.her şeyi içinde boğmaya mecbur olmak,diri diri mezara kapanmaktan başka nedir?’(raif bey)
akillibirdeli
"yalnız bir şeye dayanmak artık benim için mümkün değil: her şeyi kafamda yalnız başıma saklayamayacağım. söylemek, bir şeyler, birçok şeyler anlatmak istiyorum... kime?... şu koskoca dünyada benim kadar yapayalnız dolaşan bir insan daha var mı acaba? kime, ne anlatabilirim?"
hasktir
bir sabahattin ali kitabi. kizi filiz ali dogdugu siralarda yazilmis bir kitap. yasadigi yerlerden cok etkilenen bir yazar olan sabahattin ali almanyadan da etkilenip kitabinda kullanmis olsa gerek(evet sabahattin ali almanyaya egitime gitmisti).cok ciddi bir sosyal elestiri bombardimanina sahip bir kitap. sosyolojik yorumlar var. anlatimi o kadar gercekci ve o kadar etkileyici ki insan bazen hayata dair anlatilmak isteneni kacirabiliyor okurken. bir klasik tragedya ozelligi tasiyan kitap 2 bolumden olusuyor aslinda. ilk bolumunun elestirmenlerce cok begenildigi su goturmez bir gercek olmasina ragmen ikinci bolum icin sabahattin aliden beklemezdik ask romani yahu tepkileri alabilen eser.tragedya ozelligi var cunku bastan drami biliyoruz ve sadece aradaki gelismeleri merak ediyoruz. aslinda uzatmak ve cok irdelemek istemiyorum ancak bir cok kisinin en sevdigi kitaplar arasinda yer alan bir eser ve en azindan bir kere okunmali diye dusundugum kurk manto ve madonna.

not:o mini mini komur parcasi dunyanin en guzel gozlerinden birini kor edebilir.(tam boyle olmayabilir hatirimda kalan)
angelus
kelime kelime hafızaya kazanan, içerisinde "hayat ancak bir kere oynanan bir kumardır, ben onu kaybettim..." gibi bir cümle barındıran saygıdeğer bir eserdir.
ilseyim
altını çizdiğim satırlarını dönüp dönüp okuduğum kitap. unutamayacağınız, yaşarken, insanları izlerken sürekli kafanızda dolaşacak iki karakter tanırsınız bu kitabı okuyunca. biri özgürlüğüne düşkün bir kadındır. değişik bir ahlak anlayışı vardır, etik demeli belki de. diğeri çok sıradan gözüken, bir memur adamdır. ama başından alışılmış dışı bir aşk macerası geçmiştir ve aslında hiç de sıradan değildir. onu tanıyınca sıradan gözüken insanların öyle olduklarından asla emin olamazsınız. tabii romanda madonna ve adamın karısı arasında bir karşılaştırma yapmak da mümkün. tabuları olan ve olmayan kadın. ve gözler önüne serilir hangisinin daha gerçek, daha mutluluk verici olduğu. kitabın sonu ise... çarpıcıdır.
ncan
sonuyla okuyan hemen herkesi hicrana ve soru işaretlerine boğan sabahattin ali yapıtı. açıkcası içinde yer alan düşünceler kitabın kurgusuyla kıyaslandığında sabahattin alinin bir yerlerde hata yaptığını düşünmek mümkün. fakat yorum yapmakta özgürsek mümkün bu. sen kimsin diyecek olursa biri, bu eser iyidir hoştur efendim derim. zira aslen gerçekte beğendiğim güzel bir eserdir. okunmalıdır. ama öte yandan, insanın içini kemiren ve "yahu yapmayaydınız sayın ali, tecessüsle okuduğumuz bu esere melodram oğelerini böyle kolaylıkla sokmamalıydınız. biz böyle düşlemememiştik." demesine yol açan sitemvari sözlere de kulak kabartılmalıdır. bu yönüyle çok küçük bir olmamışlık vardır. ama çok hoş bir eser olduğunu yineleyeyim...
quantitatif
sabahattin ali’nin 1943 yilinda yayinlanan bir kitabidir.gercekciligin en basarili orneklerini vermis olan bu olaganustu duyarli yazarin, "kurk mantolu madonna" kitabi, yalniz tum zamanlarin en huzunlu ask oykusu olmakla kalmaz, ayni zamanda, edebiyatimizin en basarili psikolojik anlatilarindan da birisidir. yenilmis, silik, icine kapanmis bir insan kisiligi uzerine yapilmis cozumlemeler, o kisiligin ardindaki cok zengin bir duygu ve dusunce dunyasinin tasviri, kullandigi dilin sadeligi ve guzelligi, "kurk mantolu madonna" yi bugun de okunur, guncel kilan ozellikler.oyku, klasik yunan trajedilerinin temel bir ozelligini tasiyor. once bir hazirlik donemi, ardindan gelen mutluluk ve onu takip eden yikim."kurk mantolu madonna", asil etkisini "son" yazisi ile birlikte gosteriyor. agzimizda kalan buruk bir taddir. keske dersiniz; keske oyle olmasaydi, keske savas cikmasaydi, keske kizini gordugunde donup kalmasaydi, keske... keskeler surup gidecektir, ama hic bir motif, holywood veya yesilcam melodramlarindaki rastlantisalliklarla benzer degildir. evet, rastlantilar bu yasam trajedisini belirlemistir, ancak, bu rastlantilar butunuyle toplumsal, siyasal, ekonomik nedenlerin uzerinde yukselir. aslinda onlar zorunluluklardir.

a. omer turkes’in yazisindan alintidir...
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol