:--------------------------------------------------spoiler--------------------------------------------------:
… bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu… biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. o zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbirleriyle kucaklaşmak için, her şeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu.
… birbirimize her zamandan ziyade uzağız! çünkü artık bir ümidim yok. bu sondu… bir defa da bunu tecrübe edeyim dedim. belki bu noksandı, diye düşündüm. ama değil… içimde hep boşluk var… daha da büyümüş olarak… ne yapalım? kabahat sende değil… sana aşık değilim. halbuki dünyada sana aşık olmam icap ettiğini, sana da aşık olmadıktan sonra hiç kimseyi sevemeyeceğimi, bütün ümitlerimi terk etmek lazım geleceğini gayet iyi biliyorum… fakat elimde değil… demek ki, ben böyleyim… bunu olduğu gibi kabul etmekten başka çare yok… ne kadar isterdim… başka türlü olmayı ne kadar isterdim… raif… benim iyi kalpli dostum… başka türlü olmayı senin kadar, hatta senden çok istediğime emin ol… ne yapayım? ağzımda dün akşamki içkilerin burukluğundan, sırtımda gittikçe artan ağrılardan başka hiçbir şey hissetmiyorum.”
bir müddet sustu. gözlerini kapadı. yüzüne tatlı bir yumuşaklık geldi. çocukluğuna ait bir masal söylermiş kadar tatlı bir sesle:
“dün akşam, hele buraya geldikten sonra, bir an neler ümit etmiştim… sihirli bir el tarafından tamamen değiştirileceğimi, ruhumda, küçük kız çocukları gibi masum,fakat aynı zamanda bütün hayatımı kavrayacak kadar kuvvetli heyecanlar duyacağımı, bu sabah uykudan, başka bir dünyaya doğar gibi uyanacağımı sanmıştım. fakat hakikat ne kadar başka… hava her zamanki gibi kapalı;odam soğuk… yanımda, her şeye rağmen bana yabancı, bütün yakınlığına rağmen benden ayrı, benden başka bir insan… adalelerimde yorgunluk ve başımda ağrı…”
tekrar yatağına girerek, arka üstü uzandı. eliyle gözlerini kapadı ve devam etti:
“demek ki insanlar birbirine ancak muayyen bir hadde kadar yaklaşabiliyorlar ve ondan sonra, daha fazla sokulmak için atılan her adım daha çok uzaklaştırıyor. seninle aramızdaki yakınlaşmanın bir hududu, bir sonu olmamasını ne kadar isterdim. beni asıl ,bu ümidin boşa çıkması üzüyor… bundan sonra kendimizi aldatmaya lüzum yok… artık eskisi gibi apaçık konuşamayız… bunları ne diye, neyin uğrunda feda ettik? hiç!.. mevcut olmayan bir şeye malik olalım derken mevcut olanları kaybettik… her şey bitti mi? zannetmem. ikimizin de çocuk olmadığımızı biliyorum. yalnız bir müddet dinlenmek ve birbirimizden uzak kalmak lazım. ta birbirimizi tekrar görmek ihtiyacını şiddetle duyuncaya kadar… haydi artık raif. bu an gelince ben seni ararım; belki tekrar dost olur ve bu sefer daha akıllı davranırız. birbirimizden, verebileceğimizden fazla şeyler beklemeyiz ve istemeyiz… haydi artık git… o kadar yalnız kalmak istiyorum ki…”
elini gözlerinden çekmişti. yüzüme adeta yalvararak bakıyordu, kolunu uzattı. parmaklarının ucundan tuttum ve: “allahaısmarladık” dedim.
“hayır, hayır böyle olmaz… bana darılarak gidiyorsunuz… ben size ne yaptım?” diye bağırdı.
sakin olmak için müthiş bir gayret sarf ederek:
“dargın değilim, müteessirim!” dedim.
“ben müteessir değil miyim? beni görmüyor musun?.. böyle gitme… gel!..”
başımı göğsüne doğru çekerek saçlarımı okşadı. yanağını yüzüme sürdü:
“bana bir kere gül ve ondan sonra git!” dedi.
güldüm ve elimi yüzüme kapatarak dışarı fırladım.
…ona hakikaten dargın değildim; asla kızmıyordum. sadece müteessirdim. “bunun böyle olmaması lazımdı” diyordum. demek ki beni bir türlü sevemiyordu. hakkı vardı. beni hayatımda hiç, hiç kimse sevmemişti.
…onun da ne kadar ıstırap çektiğini görmüştüm. sırf bana acıdığı için bu kadar üzülmesine imkan yoktu. o da aradığı ve bulamadığı bir şeye yanıyordu. fakat bu neydi? bende, daha doğrusu aramızdaki münasebette eksik olan neydi?
…o beni birdenbire sessiz ve karanlık dünyamdan ayırmış, ışığa ve sahiden yaşamaya götürmüştü. bir ruhum bulunduğunu ancak o zaman fark etmiştim. şimdi, geldiği kadar sebepsiz ve ani, çekilip gidiyordu. fakat benim için bundan sonra eski uykuya dönmek imkanı yoktu. yaşadığım müddetçe türlü türlü yerler gezecek, dilini bildiğim ve bilmediğim insanlarla tanışacak ve her yerde, herkeste onu, maria puder’ i, kürk mantolu madonna’ yı arayacaktım. onu bulamayacağımı daha şimdiden biliyordum. fakat aramamak elimde olmayacaktı. beni, bütün ömrümce bir meçhulü, mevcut olmayan bir şeyi aramaya mahkum ediyordu. bunu yapmamalıydı…
:--------------------------------------------------spoiler--------------------------------------------------:
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?