adres: numara 248, kordon-izmir
naim palas... ikinci kat...
cumbada oturuyor mustafa kemal.
sevmez fazla yemeği.
leblebi var yine önünde...
garson titriyor. çünkü çocuk rum.
sesleniyor gazi, şefkatli bir ses tonuyla...
"vre dimitri" diyor, "gel bakayim."
çocuk, "buyur pasam" diyor, s’lere dili dönmeyen, kırık dökük
türkçe’siyle.
"sizin kosti" diyor... işgal sırasında izmir’e gelen yunan kralı
konstantin’i kastederek... sizin kosti, geldi mi buraya?
geldi pasam...
oturdu mu bu masaya?
oturdu pasam.
günes batarken raki içti mi?
içmedi pasam.
eee!! o zaman sormadin mi çocuk, ne halt etmeye almis izmir’i?
izmir
aşkdır, sevgidir, sevdadır, güzelliktir, dostluktur, gülücüktür, sıcaklıktır, içtenliktir , güzel bir zeybektir izmir.
körfezi içmek gelir içinden,
altın yol cidden altınmıdır diye sorarsın kendine,
istanbula okumaya gidip orada kalan izmirli güzel kızların aklından şüpheye düşersin,
alkolizm hakkında kitaplar okumaya başlar
yau insan evladı kısacık hayatında niye ofislere gömülüp eşekler gibi çalışır diye sorar, kendini saat daha 3 ken kordona atar, aslında kimsenin çalışmadığını farkedersin,
iş için istanbula gidince biraz gezerim der, ancak iş biter bitmez ilk uçakla geri dönmek istersin ve dönersin, dönünce de toprağı öpersin adnan menderes havalimanında,
aşık olursun,
koca bir valiz ve pahalı elbiselere ihtiyaç duymadan çandarlıya, foçaya, çeşmeye , bodruma gidersin
azraili yakanda hissetmessin, aksine cebrail ve mikail yanındadır,
balık tutarsın, tuttuğun balığı bir dostunla beraber iki kadeh rakı eşliğinde keyifle yersin,
üşümezsin,
10 dakikada çiçekliköyde mangal yapmaya gider, yer içer sonra 45 dakikada çandarlıya dalmaya gidersin,
arkadaşlarınla doya doya görüşmenin tadını çıkartırsın,
briç oynarsın,king oynarsın, ay başlarında poker oynarsın,
caddede vapurda otobüste çarşaflı-türbanlı hanımefendi, hacı-hoca beyefendiler yerine çağdaş, atatürkçü aydınları görmenin ışığı ile kendini ilme irfana edebiyata sanata verirsin,
sabah vapuruna biner, çay-gazete-gevrek ve muhabbet eşliğinde, kuşların eskortu ile işine gider güzel bir güne merhaba dersin,
iş çıkışı kordonda çimlere yayılır, kutu efesleri yudumlayarak kahkahalara boğulursun,
sadece free friday yerine free monday, tuesday, wednesday, thursday mevcuttur, her gün casual olabilirsin,
gününün %90ını trafikte stres kübü olarak geçirmek yerine kendine vakit ayırırsın,
evlenip çoluk çocuğa karıştığında eyvah cocuğumu tinerciler kesicek, araba çarpıcak diye düşünmene gerek yoktur, doya doya büyür yaşar,
ayy ne yesem şimdiiieee demez, alırsın boyozunu yumurtanı efeler gibi yersin,
bizi yaşatmaya devam et izmir, senden memnunuz.
şükranlarımızı sunuyoruz sana.(şımarabilirsin, hakkındır)
körfezi içmek gelir içinden,
altın yol cidden altınmıdır diye sorarsın kendine,
istanbula okumaya gidip orada kalan izmirli güzel kızların aklından şüpheye düşersin,
alkolizm hakkında kitaplar okumaya başlar
yau insan evladı kısacık hayatında niye ofislere gömülüp eşekler gibi çalışır diye sorar, kendini saat daha 3 ken kordona atar, aslında kimsenin çalışmadığını farkedersin,
iş için istanbula gidince biraz gezerim der, ancak iş biter bitmez ilk uçakla geri dönmek istersin ve dönersin, dönünce de toprağı öpersin adnan menderes havalimanında,
aşık olursun,
koca bir valiz ve pahalı elbiselere ihtiyaç duymadan çandarlıya, foçaya, çeşmeye , bodruma gidersin
azraili yakanda hissetmessin, aksine cebrail ve mikail yanındadır,
balık tutarsın, tuttuğun balığı bir dostunla beraber iki kadeh rakı eşliğinde keyifle yersin,
üşümezsin,
10 dakikada çiçekliköyde mangal yapmaya gider, yer içer sonra 45 dakikada çandarlıya dalmaya gidersin,
arkadaşlarınla doya doya görüşmenin tadını çıkartırsın,
briç oynarsın,king oynarsın, ay başlarında poker oynarsın,
caddede vapurda otobüste çarşaflı-türbanlı hanımefendi, hacı-hoca beyefendiler yerine çağdaş, atatürkçü aydınları görmenin ışığı ile kendini ilme irfana edebiyata sanata verirsin,
sabah vapuruna biner, çay-gazete-gevrek ve muhabbet eşliğinde, kuşların eskortu ile işine gider güzel bir güne merhaba dersin,
iş çıkışı kordonda çimlere yayılır, kutu efesleri yudumlayarak kahkahalara boğulursun,
sadece free friday yerine free monday, tuesday, wednesday, thursday mevcuttur, her gün casual olabilirsin,
gününün %90ını trafikte stres kübü olarak geçirmek yerine kendine vakit ayırırsın,
evlenip çoluk çocuğa karıştığında eyvah cocuğumu tinerciler kesicek, araba çarpıcak diye düşünmene gerek yoktur, doya doya büyür yaşar,
ayy ne yesem şimdiiieee demez, alırsın boyozunu yumurtanı efeler gibi yersin,
bizi yaşatmaya devam et izmir, senden memnunuz.
şükranlarımızı sunuyoruz sana.(şımarabilirsin, hakkındır)
izmir ne değildir?
izmir, kızların sinemaya gittikleri ya da âşık oldukları için öldürüldükleri, bunun için bir de gidip "dinen caizdir" raporu alınan şehirler gibi olmayacaktır...
ramazanda oruç tutmayanları aç bırakmayacak, "niyetli" olmayanları dövmeyecektir...
şehir çıkışlarına "iki yüzlülük otelleri" kurup erkeklerin günahlarını şehrin dışına taşıyıp sonra da cumaya gitmeyecektir...
izmirde hiçbir zaman "bir erkeğin dinen kaç kadına sahip olması caizdir?" meselesi konuşulmayacaktır...
üniversite rektörlerinin kapkaççılardan, tecavüzcülerden beter muameleye tabi tutulmasına izin vermeyecektir...
kızların motosiklete binince ölümle tehdit edildiği yerlerden biri olmayacaktır...
kordonda içtiği rakı için "günah benim kime ne!" diyerek, bir kez daha kadeh tokuşturacaktır...
ve daha bir sürü şey...
izmir nedir?
o topraklardan nice tanrılar geçti. geçip giderken uygarlıklar izmirden, "kordonlu" bir şehir neyi sindirdiyse içine onları bıraktılar arkalarında.
bir bünyesi var bu şehrin; rakının yanında gitmeyeni hiç kaldırmadı. efkârlı bir gecenin, zeytinyağlı domates-biberin, kehribar üzümden yapılan şarabın, bereketli kadınlar gibi açılan incirin beğenmediği hiçbir şey kalamadı izmirde.
balkonları yıkadıkça pembeleşen topuklarıyla kadınların şen kahkahalarını kısan ne varsa hiçbir iz bırakmadan gitti o şehirden. o kadınların yazları o ferah feza balkonlarda oturup eteklerini yelleye yelleye yaptıkları iyi niyetli dedikoduları azaltan ne varsa geçti bitti izmirde.
çabuk efelenen, sonra çok çabuk barışan neşeli erkeklerin gönlünü daraltanların hepsi hasan tahsinin bir kurşununa kurban gitti körfezde. deniz gibi dalgalı kızların aklını, hayalini örten ne varsa kemeraltının dehlizlerinde bir daha bulunmamak üzere yitti.
liseyi kırıp pasaporta kendini dar atmış kızlı oğlanlı grupların ilk aşklarının tadını kaçıran ne varsa dalgalarla çarpıp iskeleye parçalandı. zeytin ağaçlarının gölgesinde kurulmuş, bin yıldır tadı hiç bozulmamış felsefe kuramlarını yok sayan ne varsa asansörün balkonundan uçup düştü asfalta.
çingenelerin sokak düğünlerinin neşesini kaçıranların adları, karşıyaka-göztepe maçlarının gürültüsüne gitti, duyulmadı bir daha.
karantinalı despinanın içini sıkan adamlar kadife kaleden yuvarlandı, 1. kordonda içilen keyif kahvelerinin telvesine saplanıp kaldı...
izmir, kızların sinemaya gittikleri ya da âşık oldukları için öldürüldükleri, bunun için bir de gidip "dinen caizdir" raporu alınan şehirler gibi olmayacaktır...
ramazanda oruç tutmayanları aç bırakmayacak, "niyetli" olmayanları dövmeyecektir...
şehir çıkışlarına "iki yüzlülük otelleri" kurup erkeklerin günahlarını şehrin dışına taşıyıp sonra da cumaya gitmeyecektir...
izmirde hiçbir zaman "bir erkeğin dinen kaç kadına sahip olması caizdir?" meselesi konuşulmayacaktır...
üniversite rektörlerinin kapkaççılardan, tecavüzcülerden beter muameleye tabi tutulmasına izin vermeyecektir...
kızların motosiklete binince ölümle tehdit edildiği yerlerden biri olmayacaktır...
kordonda içtiği rakı için "günah benim kime ne!" diyerek, bir kez daha kadeh tokuşturacaktır...
ve daha bir sürü şey...
izmir nedir?
o topraklardan nice tanrılar geçti. geçip giderken uygarlıklar izmirden, "kordonlu" bir şehir neyi sindirdiyse içine onları bıraktılar arkalarında.
bir bünyesi var bu şehrin; rakının yanında gitmeyeni hiç kaldırmadı. efkârlı bir gecenin, zeytinyağlı domates-biberin, kehribar üzümden yapılan şarabın, bereketli kadınlar gibi açılan incirin beğenmediği hiçbir şey kalamadı izmirde.
balkonları yıkadıkça pembeleşen topuklarıyla kadınların şen kahkahalarını kısan ne varsa hiçbir iz bırakmadan gitti o şehirden. o kadınların yazları o ferah feza balkonlarda oturup eteklerini yelleye yelleye yaptıkları iyi niyetli dedikoduları azaltan ne varsa geçti bitti izmirde.
çabuk efelenen, sonra çok çabuk barışan neşeli erkeklerin gönlünü daraltanların hepsi hasan tahsinin bir kurşununa kurban gitti körfezde. deniz gibi dalgalı kızların aklını, hayalini örten ne varsa kemeraltının dehlizlerinde bir daha bulunmamak üzere yitti.
liseyi kırıp pasaporta kendini dar atmış kızlı oğlanlı grupların ilk aşklarının tadını kaçıran ne varsa dalgalarla çarpıp iskeleye parçalandı. zeytin ağaçlarının gölgesinde kurulmuş, bin yıldır tadı hiç bozulmamış felsefe kuramlarını yok sayan ne varsa asansörün balkonundan uçup düştü asfalta.
çingenelerin sokak düğünlerinin neşesini kaçıranların adları, karşıyaka-göztepe maçlarının gürültüsüne gitti, duyulmadı bir daha.
karantinalı despinanın içini sıkan adamlar kadife kaleden yuvarlandı, 1. kordonda içilen keyif kahvelerinin telvesine saplanıp kaldı...
aşkın çok nadir uğradığı şehirdir.
eğer kordon dendiğinde aklınıza elektrikli ev aletlerinin dışında bir yer ismi geliyorsa; körfez kokusu nedir biliyorsanız, hilton’un yapıldığı tarihi hatırlayabiliyorsanız, fame city’de deliler gibi eğlenip çıktığınızda ‘’vay be bizim de bir gökdelenimiz var’’ dediyseniz; tam 35 ve 35 buçuk kavramları size bir şey ifade ediyorsa;
gevrek, çiğdem, domat, nohut, kilorak gibi sözcükleri kullanıyorsanız, boyoz kelimesi size bir şeyler hatırlatıyorsa, arapsaçı turp otu, dalagan, istifno, ebegümeci deniz börülcesi nedir biliyorsanız;
konuşurken arada bir diliniz istemeseniz de ‘’geliyom, gidiyom, yapcan, gelcen, etcen...’’ şeklinde sürçebiliyorsa;
gördüğünüz her gökdeleni hiltonla kıyaslıyorsanız, ‘’churchill’de çay içtim’’ dediyseniz;
elinizde hasan tahsin anıtının ya da atatürk anıtının yanındayken çekilmiş bir fotoğraf varsa, karşıyaka denince aklınıza güzel kızlar geliyorsa, bir kerecik dahi kıbrıs şehitlerinde sevgilinizle el ele dolaştıysanız;
park sorunu, trafik sorunu, kara kış ne demek bilmiyorsanız; kar görmek için sabuncu beli’ne ya da manisa spil’e gittiyseniz;
zeybek havası duyduğunuzda içiniz cız edip kalkarak oynayasınız geliyorsa, ‘’kalbim ege’de kaldı’’ şarkısını kendinizle özleştirebiliyorsanız ‘’ağustos sıcağı’’ kavramından nefret ediyorsanız;
9 eylül size üniversite dışında şeyler de hatırlatıyorsa,
kumrunun aslında bir kuş olmadığını, çok da lezzetli olduğunu düşünüyorsanız, hıdrellez denince sokaklarda yakılan ateşler aklınıza geliyorsa;
behçet uz’un kim olduğunu biliyorsanız; attila ilhan, can yücel, sezen aksu isimlerini duyduğunuzda şöyle bir kabarıyorsanız,
şimdiye kadar kaç kişinin ‘’körfezi temizleyeceğim...!’’ dediğini hatırlayabiliyorsanız, bugüne kadar bir kere bile olsa sevinç’in önünde buluştuysanız;
ünüversite denince aklınıza iki tane, özel okul denince de sayılı isim geliyorsa;
sıcakkanlıysanız, paraşüt kulesinden atladıysanız ya da atlayan tanıdıklarınız varsa, fuardaki gölde kuğulara bindiyseniz, her sene ağustosun sonunda fuara giderek ‘’birkaç ünlü görsek bari...’’ diyorsanız;
hiçbir zaman bir yerde, gece kalma korkusu yaşamadıysanız, insanlar size sanki birer düşman gibi bakmıyorsa;
her yıl 9 eylül’de türk yıldızları’nı canlı izliyorsanız, hayatınızın önemli bir bölümü belediye otobüslerinde geçiyorsa;
nisan - ekim ayları arasında hafta sonlarını güzelbahçe, urla, seferihisar, çeşme, inciraltı, sahilevleri, mordoğan, karaburun, gümüldür, kuşadası, dikili, foça’da geçiriyorsanız;
çocukken kemeraltı’nda kaybolduysanız, babanız ‘’biz çocukken konakta denize girerdik...’’ hikayeleri anlatıyorsa;
başka bir şehirdeyken insanların giyimleri ve davranışları size ters geliyorsa, etrafınızda şortlu, mini etekli, askılı giysili kızlar ve şortlu, küpeli erkekler görmek dikkatinizi çekmiyorsa;
kordon’un eski halini hatırlıyorsanız, saat kulesi’nin deniz kenarında olduğu zamanı hatırlıyorsanız; pizzanıza ketçap ve mayonez döküyorsanız, kampüs denilince aklınıza ege üniversitesi’nin kampüsü geliyorsa;
çevrenizde birilerinin karşıyaka ve izmir’in geri kalanını karşılaştırdığını duyunca kulak kabartıyor, itiraz ediyor ve ya onaylıyorsanız;
mahsun kırmızıgül ile alişan’ı ayırt edemiyorsanız, en son gittiğiniz milli maçın tarihini hatırlamıyorsanız, basketbolu futboldan daha çok seviyorsanız;
yaya geçidi kavramından habersizseniz, kuşadası’na ada diyorsanız, uğrak ve bahane’nin yerini biliyorsanız;
izmirde sadece iki mcdonald’s olan zamanları hatırlıyorsanız, montrö ve lozan size avrupa şehirlerini hatırlatmıyorsa,
toplumsal sevinçlerde ve kutlamalarda aklınıza gidilecek sadece tek bir buluşma yeri geliyorsa, otobüste size biletini ya da kent kartını veren kişi karşılığında para almamakta ısrar ediyorsa, her yıl okulun ilk haftası elinizde listeyle sevgi yolu’na gidiyorsanız,
yolda biriyle çarpışınca diğerinin hatası olmasına rağmen, refleks olarak gülümseyip özür diliyorsanız, trafikte 34 plakalı sürücülerden şikayetçiyseniz;
yengen denince aklınıza yüyecek bir şeyler geliyorsa; konak meydanında vapura giden yoldaki çeşmeden bir kez bile su içmişseniz
ortaokula giden kızınızın erkek arkadaşı olması sizi rahatsız etmiyorsa;
bi yer denilince gerçekten aklınıza belli bir yer geliyorsa, kordonda güneşin batışını izlemenin bir ayrıcalık olduğunu düşünüyorsanız;
okulu asmak, okulu kırmak yerine okulu ekmek diyorsanız;
fuar denilince aklınıza lunapark geliyorsa, size doğru yaklaşan bir kamera ile mikrofon görünce hızlı adımlarla yolunuzu değiştiriyorsanız;
evinize en fazla 100 m. uzaklıkta bir tansaş mağazası varsa,
her piyasa yapmaya çıkışınızda aklınıza gidilecek 1-2 semt geliyorsa;
uzaktayken ‘’ahh şimdi izmir’de olsaydım...’’ diyorsanız;
siz izmirlisiniz!
evet ben `izmir’liyim...
bu internette çok dolanan bir yazı, ekşi sözlükte de var.
gevrek, çiğdem, domat, nohut, kilorak gibi sözcükleri kullanıyorsanız, boyoz kelimesi size bir şeyler hatırlatıyorsa, arapsaçı turp otu, dalagan, istifno, ebegümeci deniz börülcesi nedir biliyorsanız;
konuşurken arada bir diliniz istemeseniz de ‘’geliyom, gidiyom, yapcan, gelcen, etcen...’’ şeklinde sürçebiliyorsa;
gördüğünüz her gökdeleni hiltonla kıyaslıyorsanız, ‘’churchill’de çay içtim’’ dediyseniz;
elinizde hasan tahsin anıtının ya da atatürk anıtının yanındayken çekilmiş bir fotoğraf varsa, karşıyaka denince aklınıza güzel kızlar geliyorsa, bir kerecik dahi kıbrıs şehitlerinde sevgilinizle el ele dolaştıysanız;
park sorunu, trafik sorunu, kara kış ne demek bilmiyorsanız; kar görmek için sabuncu beli’ne ya da manisa spil’e gittiyseniz;
zeybek havası duyduğunuzda içiniz cız edip kalkarak oynayasınız geliyorsa, ‘’kalbim ege’de kaldı’’ şarkısını kendinizle özleştirebiliyorsanız ‘’ağustos sıcağı’’ kavramından nefret ediyorsanız;
9 eylül size üniversite dışında şeyler de hatırlatıyorsa,
kumrunun aslında bir kuş olmadığını, çok da lezzetli olduğunu düşünüyorsanız, hıdrellez denince sokaklarda yakılan ateşler aklınıza geliyorsa;
behçet uz’un kim olduğunu biliyorsanız; attila ilhan, can yücel, sezen aksu isimlerini duyduğunuzda şöyle bir kabarıyorsanız,
şimdiye kadar kaç kişinin ‘’körfezi temizleyeceğim...!’’ dediğini hatırlayabiliyorsanız, bugüne kadar bir kere bile olsa sevinç’in önünde buluştuysanız;
ünüversite denince aklınıza iki tane, özel okul denince de sayılı isim geliyorsa;
sıcakkanlıysanız, paraşüt kulesinden atladıysanız ya da atlayan tanıdıklarınız varsa, fuardaki gölde kuğulara bindiyseniz, her sene ağustosun sonunda fuara giderek ‘’birkaç ünlü görsek bari...’’ diyorsanız;
hiçbir zaman bir yerde, gece kalma korkusu yaşamadıysanız, insanlar size sanki birer düşman gibi bakmıyorsa;
her yıl 9 eylül’de türk yıldızları’nı canlı izliyorsanız, hayatınızın önemli bir bölümü belediye otobüslerinde geçiyorsa;
nisan - ekim ayları arasında hafta sonlarını güzelbahçe, urla, seferihisar, çeşme, inciraltı, sahilevleri, mordoğan, karaburun, gümüldür, kuşadası, dikili, foça’da geçiriyorsanız;
çocukken kemeraltı’nda kaybolduysanız, babanız ‘’biz çocukken konakta denize girerdik...’’ hikayeleri anlatıyorsa;
başka bir şehirdeyken insanların giyimleri ve davranışları size ters geliyorsa, etrafınızda şortlu, mini etekli, askılı giysili kızlar ve şortlu, küpeli erkekler görmek dikkatinizi çekmiyorsa;
kordon’un eski halini hatırlıyorsanız, saat kulesi’nin deniz kenarında olduğu zamanı hatırlıyorsanız; pizzanıza ketçap ve mayonez döküyorsanız, kampüs denilince aklınıza ege üniversitesi’nin kampüsü geliyorsa;
çevrenizde birilerinin karşıyaka ve izmir’in geri kalanını karşılaştırdığını duyunca kulak kabartıyor, itiraz ediyor ve ya onaylıyorsanız;
mahsun kırmızıgül ile alişan’ı ayırt edemiyorsanız, en son gittiğiniz milli maçın tarihini hatırlamıyorsanız, basketbolu futboldan daha çok seviyorsanız;
yaya geçidi kavramından habersizseniz, kuşadası’na ada diyorsanız, uğrak ve bahane’nin yerini biliyorsanız;
izmirde sadece iki mcdonald’s olan zamanları hatırlıyorsanız, montrö ve lozan size avrupa şehirlerini hatırlatmıyorsa,
toplumsal sevinçlerde ve kutlamalarda aklınıza gidilecek sadece tek bir buluşma yeri geliyorsa, otobüste size biletini ya da kent kartını veren kişi karşılığında para almamakta ısrar ediyorsa, her yıl okulun ilk haftası elinizde listeyle sevgi yolu’na gidiyorsanız,
yolda biriyle çarpışınca diğerinin hatası olmasına rağmen, refleks olarak gülümseyip özür diliyorsanız, trafikte 34 plakalı sürücülerden şikayetçiyseniz;
yengen denince aklınıza yüyecek bir şeyler geliyorsa; konak meydanında vapura giden yoldaki çeşmeden bir kez bile su içmişseniz
ortaokula giden kızınızın erkek arkadaşı olması sizi rahatsız etmiyorsa;
bi yer denilince gerçekten aklınıza belli bir yer geliyorsa, kordonda güneşin batışını izlemenin bir ayrıcalık olduğunu düşünüyorsanız;
okulu asmak, okulu kırmak yerine okulu ekmek diyorsanız;
fuar denilince aklınıza lunapark geliyorsa, size doğru yaklaşan bir kamera ile mikrofon görünce hızlı adımlarla yolunuzu değiştiriyorsanız;
evinize en fazla 100 m. uzaklıkta bir tansaş mağazası varsa,
her piyasa yapmaya çıkışınızda aklınıza gidilecek 1-2 semt geliyorsa;
uzaktayken ‘’ahh şimdi izmir’de olsaydım...’’ diyorsanız;
siz izmirlisiniz!
evet ben `izmir’liyim...
bu internette çok dolanan bir yazı, ekşi sözlükte de var.
önemli olan kütük, doğum yeri değildir; memlekettir izmir. uzaklaşıldığı zaman özlenendir. bilen-gören-yaşayan insanın beynini meşgul eden tek şehirdir. her hangi bir şehirde denize açılan her hangi bir sokak izmiri hatırlatır size. aklınıza inciraltından alsancaka, bostanlıdan karşıyakaya yapılan uzun yürüyüşler gelir burnunuzda buram buram imbatın ve yeni biçilmiş çimlerin kokusuyla. dosttur, yarendir izmir. sevgisi başka bir şeyin sevgisine benzemeyendir.
saat kulesinin cevresindeki yaban guvercinlerine yem verilesi, peslerinden kosulup yakalanmak istenilesi, kemer altinin kalabaliginda kaybolunasi, teleferikte evden getirilen ozenle yapilmis islak kurabiyeleri gizli gizli sokmaya calisilinasi, herhangi bir semtinde kaldirim uzerine bile oturulup kahvalti yapilasi, kimsenin kimseye garip gozle bakmadigi guzel sehirdir.
"denizi kız, kızı deniz; sokakları hem kız, hem deniz kokar."
arabaya dolan pis kokunun iceride osuran sahsiyetten kaynaklandigini dusundugum. evlerini bokla bile insa etseler her devirde istanbul ve ankara ya 10 basacak ege kasabasi. kasaba olarak adlandirmanin nedeni ise metropol denen yerlerin halinin ortada olmasindan mutevellittir.
atlas jet izmir istanbul uçuşunda uçak kaptan pilotunun yolculara yaptığı anons: (eylül ayında bizzat yaşadım)
"iyi günler sayın yolcularımız, atlas jet hava yollarına ait boing 737 tipi uçağımız izmir adnan menderes hava limanından hareket edecek olup..... biliyor musunuz? ben ilk aşkımı izmirde yaşadım, ne güzeldir körfezi alsancağı kordonu, dolaşırdık el ele, aah ahh.. izmirim... neyse ne diyordum uçuşumuz..."
"iyi günler sayın yolcularımız, atlas jet hava yollarına ait boing 737 tipi uçağımız izmir adnan menderes hava limanından hareket edecek olup..... biliyor musunuz? ben ilk aşkımı izmirde yaşadım, ne güzeldir körfezi alsancağı kordonu, dolaşırdık el ele, aah ahh.. izmirim... neyse ne diyordum uçuşumuz..."
insanda sürekli "iki bira çakma" isteği uyandıran şehir.
mutluluk adına herşey yaşanır bu kentte. ve gözü kapalı ölünür.
yasamaya doyulmuyor bu sehirde bu aralar; biranin tadi hic bu kadar guzel olmamisti.
haziran ortasında 15.30 sularında klimasız odanın bir köşesinde terden vücuduna yapışan giydiklerin ve çay içmek gibi ahmaklığa girişmekle vıcık vıcık olunan bunu yenmek için türkiye-ingilitere avrupa kupası maçı öncesinden milli marşı okuyuşundan sakat birşeyler yapacağı(kırmızı kart gördü nitekim) alpay’ ın inancı, hırsıyla soğuk su altında duş almaya yeltenilen yer, duştaki zıplayışlar, anlamsız haykırışlar, evdekilerin kıllanışı..sade midye,boyoz,güzel kızlar,çimler,ortamlar vb.. şeyler değildir yani izmir. terdir, nemdir, beterdir.gündüz süründüğün parfümün dötünden çıkmasıdır.gene de izmir güzeldir.
annemin sürekli neden buralarda fazla camii yok diye yakındığı güzel ilimiz.
iki gündür donduğumuz şehir. ama olsun. bu şehrin dondurucu soğuğuna bile kurban oluruz.
simsiyah bulutların arasından güneşin kendini birazcık da olsa göstermek için çırpındığı şehir.
soğuktan ötürü dışarıya çıkmaktan korkutan ama birazdan ona kararlılığımı göstereceğim sevimli , güzel şehir.
pek boyuk turk boyugu muhterem insan rtenin gavur olmakla sucladıgı ılımız, sırf bu yuzden ayrıca sevıyorum bu sehrı.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?