ödünç,borç veya eğreti alma,ödünçleme.
istiare
bir şeyi anlatmak için ona benzetilen başka bir şeyin adını eğreti olarak kullanma,eğretileme.
istiare iki türlü anlatılabilir.
ilk bakış:
zihnimizde canlandırıp henüz sözcüğe dökmediğimiz a ve b imgeleri arasında herhangi bir benzerlik varsa ya da hayali olarak aralarında bir benzerlik kurulmuşsa, a imgesini karşılayan sözcüğü b imgesi yerine kullanmaktır. bu "yerine kullanma" işi mecazın kendisidir. yani benzerlik olsun ya da olmasın bu olay gerçekleşebilir. benzerlik ilgisi varsa istiare; yakın ilişki varsa mecaz ı mürsel gerçekleşir.
yani istiare, mecaz yapma yollarından biridir.
diğer taraftan bakalım:
teşbih-i beliğ’in unsurlarından biri çıkarılırsa istiare oluşur.
açıklama:
teşbih sanatı iki şey arasındaki (bakın zayıf unsur, güçlü unsur gibi gereksiz kelamlar etmiyorum) benzerliği göstermektir. benzerlik yoksa bile kafada canlandırılan hayali benzerliği karşı tarafa aktarmaktır. yani, teşbih bir benzetme sanatıdır. ancak bu sanat icra edilirken sözcükler gerçek anlamlarında kalır, herhangi bir aktarma ve bu aktarmaya binaen ortaya bir "mecaz" çıkması olayı söz konusu değildir. yani zihindeki iki imge de, kendilerini karşılayan asıl sözcüklerle ifade edilir.
ancak bu benzerliklerin zaman geçtikçe klişeleşmesi ya da sözcük tasarrufu yapma eğilimi şu düşünceyi doğurur: "madem ki iki şey(imge) birbirine benzetiliyor. o halde bu imgeleri karşılayan sözcükleri, birbirlerinin yerine kullanmak mümkündür."
yani:
"benim sevgilim gül gibi güzel" --> "benim sevgilim gül gibi" --> "sevgilim gül"
eee, benim sevgilim gül ise ben bundan sonra ona ben yalnızca "gül" diyeyim.
şimdi, püf nokta şurası ki artık teşbihin iki unsurundan birisi gitmiş olur. zira sadece biri bile söylense, söz konusu benzerlik ilgisi karşı tarafa hissettirilmiş olacaktır. ancak bu esnada, söz konusu iki imgeyi (gül ve sevgili) karşılayan sözcüklerden biri ortadan kaybolduğu için; yani biri(gül), diğeri(sevgili) yerine kullanıldığı için sözcük aktarımı, diğer bir deyişle "mecazlaştırma" yapılmış olur. bu yüzden istiare hem bir benzetme hem de mecaz sanatıdır.
hatta istiare için "çok çok kısaltılmış benzetme" de diyebiliriz. ama bunu derken de sözcüğün artık mecazlı kullanıma girdiğini hatırlamalıyız.
bir de bu meretin açığı-kapalısı vardır:
teşbih-i beliğ’in iki unsurundan hangisinin çıkarıldığına göre açık istiare ya da kapalı istiare oluşur. yalnız şöyle bir şey söz konusu ki kitaplar bu konuda yeteri kadar bilgi vermediği için öğrenciler açık ve kapalı istiareyi genellikle birbirine karıştırmaktadır.
açık istiare yapmak çok kolaydır. yukarıdaki gül-sevgili örneğini dikkate alsak: karşı tarafa "gül" deyince zaten burada bir anormallik olduğu apaçık görülüyor. her ne kadar klişeleşmiş de olsa bir insana bir bitki ismiyle hitap etmek enteresan bir şey. ha, muhatip ve muhatap da biliyor ki bu sözcük mecazlıdır. yani gül ile kastedilen "gül sevgili"dir ve yalnızca "kendisine benzetilen unsur" söylenmiştir. ya da m. akif ersoy’dan:
garbın ucunda son kıyıdan en gürültülü
bir med zamanı gökyüzü kurşunla örtülü
beytindeki "kurşun" kelimesinin oradaki anormalliği... gökyüzünde kurşunun ne işi vardır? şiiri okuyan insan burada bir mecaz (yani anormallik) olduğunu hemen anlayacaktır. gökyüzündeki bir şey (o da muhtemelen bulut olacaktır) renk yönünden (şekil yönünden olamaz) buluta benzetilmiş ve sadece kendisine benzetilen unsur söylenmiştir. yani "gökyüzü kurşunla örtülü" de dense "gökyüzü kurşun gibi gri bulutlarla örtülü" de dense söz konusu benzerlik anlatılmış/aktarılmış olacaktır.
sıra geldi kapalısına.
gerzek kitaplar şöyle der (sözüm meclisten dışarı, sadece gerzek olanlar):
teşbih’in unsurlarından yalnız "benzeyen" ile yapılan istiaredir. bu önerme üzerine hemen ben de diyorum ki:
gül sevgili --> sevgili (sevgilimi özledim)
kurşun bulut --> bulut (gökyüzü bulutla örtülü)
eee, hani nerde mecaz? nerde benzerlik?
yani açık istiaredeki benzerliği anlamak mümkündü. ama kapalıda, sadece benzeyen unsurla bu benzerlik ilgisini, sözcük aktarımını anlamak nasıl mümkün olabilir?
o zaman ben hemen araya giriyorum ve diyorum ki, benzerlik ilgisini açığa çıkaran asıl unsur olan "kendisine benzetilen" kapalı istiarede söylenmediği ve geride kalan "benzeyen" unsurun da tek başına, bu benzerlik ilgisini açığa çıkarmaya/hissettirmeye gücü yetmediği için söz konusu benzeyişin başka bir unsur tarafından belli edilmesi/açığa çıkarılması gereklidir. hani ayrıntılı benzetmede iki unsur daha vardı: edat ve benzeme yönü. işte, benzeme yönü de söylenirse (edatın bu konuda bir işlevi yoktur, olamaz) o zaman zihinde imgeler arası bir bağ kurulabilir. yani:
(yukarıdaki örneklerle kapalı istiare yapılamaz, başka örnek verelim)
yüce dağ başında
salkım salkım olan bulut
saçın çözüp benim için
yaşın yaşın ağlar mısın
dörtlüğündeki "salkım salkım olan bulut" ifadesinin anormalliği üzerinden yola çıkalım. şimdi bulut salkım salkım olamaz. ancak üzüm salkım salkım olur. işin esprisi şu ki hayalperest kişiye o an öyle gelmiş olabilir. kişi, zihninde üzüm ve bulut imgeleri arasında bir benzerlik kurmuş ve sadece benzeyen unsur olan "bulut"u söylemiş. diğer taraftan, zihninde kurduğu benzerliği anlatmak için "benzeme yönü"nü de söylemiş. söylemeseydi:
yüce dağ başında bulut
deyip bıraksaydı benzeme olayını anlamazdık, istiare de oluşmazdı. yani biz burada "salkım salkım" olma özelliğinden yola çıkarak bulutu üzüme benzetebiliyoruz. işte kapalı istiarenin mantığı budur. benzeyen unsur yanında illa ki benzeme yönü de söylenmelidir.
elim değmişken teşhisi de anlatayım:
şimdi bu istiare kendi arasında şu gruplara ayrılabilir: "doğadan insana, doğadan doğaya, somuttan soyuta, soyuttan somuta" aktarım gibi. bu aktarımlar açık ya da kapalı istiare şeklinde sunulabilir.
ancak aktarma(benzerlik kurma) yönü "insandan doğaya" şeklindeyse bu, diğer bir edebi sanat olan "teşhis"i ortaya çıkarır. nasıl?
sensiz geçen ilk gecemde gökler ağlıyor
gökler değil de ancak insan ağlayabilir. göğün ağlaması için, onun bir insan gibi düşünülmesi lazımdır. ben hemen cümleyi teşbihe çevireyim:
sensiz geçen ilk gecemde gökler (sanki bir insan gibi) ağlıyor
olay budur. yani teşhis de bir başka istiare türüdür. yalnız şurası unutulmamalı ki bu tip istiareler(yani teşhisler), kendisine benzetilen unsur(insan) sabit kaldığı için; yani insan dışındaki varlıklar insana benzetildiği için yalnızca kapalı istiare şeklinde olacaktır. çünkü sabit kalan unsuru göstermenin bir manası yoktur; benzeyiş, benzeyen ve benzeme yönü üzerinden gösterilecektir. yani kısaca: "tüm teşhisler kapalı istiaredir; ancak tüm kapalı istiareler teşhis değildir.
sonuç: istiareyi, teşbihin bir sonraki aşaması ya da evrimleşmiş hali olarak kabul etmek mantıklıdır. ve herhangi bir yargıya istiare diye bakarken, aslında bir teşbihe baktığımızı her daim akla getirmek faydalı olacaktır.
ilk bakış:
zihnimizde canlandırıp henüz sözcüğe dökmediğimiz a ve b imgeleri arasında herhangi bir benzerlik varsa ya da hayali olarak aralarında bir benzerlik kurulmuşsa, a imgesini karşılayan sözcüğü b imgesi yerine kullanmaktır. bu "yerine kullanma" işi mecazın kendisidir. yani benzerlik olsun ya da olmasın bu olay gerçekleşebilir. benzerlik ilgisi varsa istiare; yakın ilişki varsa mecaz ı mürsel gerçekleşir.
yani istiare, mecaz yapma yollarından biridir.
diğer taraftan bakalım:
teşbih-i beliğ’in unsurlarından biri çıkarılırsa istiare oluşur.
açıklama:
teşbih sanatı iki şey arasındaki (bakın zayıf unsur, güçlü unsur gibi gereksiz kelamlar etmiyorum) benzerliği göstermektir. benzerlik yoksa bile kafada canlandırılan hayali benzerliği karşı tarafa aktarmaktır. yani, teşbih bir benzetme sanatıdır. ancak bu sanat icra edilirken sözcükler gerçek anlamlarında kalır, herhangi bir aktarma ve bu aktarmaya binaen ortaya bir "mecaz" çıkması olayı söz konusu değildir. yani zihindeki iki imge de, kendilerini karşılayan asıl sözcüklerle ifade edilir.
ancak bu benzerliklerin zaman geçtikçe klişeleşmesi ya da sözcük tasarrufu yapma eğilimi şu düşünceyi doğurur: "madem ki iki şey(imge) birbirine benzetiliyor. o halde bu imgeleri karşılayan sözcükleri, birbirlerinin yerine kullanmak mümkündür."
yani:
"benim sevgilim gül gibi güzel" --> "benim sevgilim gül gibi" --> "sevgilim gül"
eee, benim sevgilim gül ise ben bundan sonra ona ben yalnızca "gül" diyeyim.
şimdi, püf nokta şurası ki artık teşbihin iki unsurundan birisi gitmiş olur. zira sadece biri bile söylense, söz konusu benzerlik ilgisi karşı tarafa hissettirilmiş olacaktır. ancak bu esnada, söz konusu iki imgeyi (gül ve sevgili) karşılayan sözcüklerden biri ortadan kaybolduğu için; yani biri(gül), diğeri(sevgili) yerine kullanıldığı için sözcük aktarımı, diğer bir deyişle "mecazlaştırma" yapılmış olur. bu yüzden istiare hem bir benzetme hem de mecaz sanatıdır.
hatta istiare için "çok çok kısaltılmış benzetme" de diyebiliriz. ama bunu derken de sözcüğün artık mecazlı kullanıma girdiğini hatırlamalıyız.
bir de bu meretin açığı-kapalısı vardır:
teşbih-i beliğ’in iki unsurundan hangisinin çıkarıldığına göre açık istiare ya da kapalı istiare oluşur. yalnız şöyle bir şey söz konusu ki kitaplar bu konuda yeteri kadar bilgi vermediği için öğrenciler açık ve kapalı istiareyi genellikle birbirine karıştırmaktadır.
açık istiare yapmak çok kolaydır. yukarıdaki gül-sevgili örneğini dikkate alsak: karşı tarafa "gül" deyince zaten burada bir anormallik olduğu apaçık görülüyor. her ne kadar klişeleşmiş de olsa bir insana bir bitki ismiyle hitap etmek enteresan bir şey. ha, muhatip ve muhatap da biliyor ki bu sözcük mecazlıdır. yani gül ile kastedilen "gül sevgili"dir ve yalnızca "kendisine benzetilen unsur" söylenmiştir. ya da m. akif ersoy’dan:
garbın ucunda son kıyıdan en gürültülü
bir med zamanı gökyüzü kurşunla örtülü
beytindeki "kurşun" kelimesinin oradaki anormalliği... gökyüzünde kurşunun ne işi vardır? şiiri okuyan insan burada bir mecaz (yani anormallik) olduğunu hemen anlayacaktır. gökyüzündeki bir şey (o da muhtemelen bulut olacaktır) renk yönünden (şekil yönünden olamaz) buluta benzetilmiş ve sadece kendisine benzetilen unsur söylenmiştir. yani "gökyüzü kurşunla örtülü" de dense "gökyüzü kurşun gibi gri bulutlarla örtülü" de dense söz konusu benzerlik anlatılmış/aktarılmış olacaktır.
sıra geldi kapalısına.
gerzek kitaplar şöyle der (sözüm meclisten dışarı, sadece gerzek olanlar):
teşbih’in unsurlarından yalnız "benzeyen" ile yapılan istiaredir. bu önerme üzerine hemen ben de diyorum ki:
gül sevgili --> sevgili (sevgilimi özledim)
kurşun bulut --> bulut (gökyüzü bulutla örtülü)
eee, hani nerde mecaz? nerde benzerlik?
yani açık istiaredeki benzerliği anlamak mümkündü. ama kapalıda, sadece benzeyen unsurla bu benzerlik ilgisini, sözcük aktarımını anlamak nasıl mümkün olabilir?
o zaman ben hemen araya giriyorum ve diyorum ki, benzerlik ilgisini açığa çıkaran asıl unsur olan "kendisine benzetilen" kapalı istiarede söylenmediği ve geride kalan "benzeyen" unsurun da tek başına, bu benzerlik ilgisini açığa çıkarmaya/hissettirmeye gücü yetmediği için söz konusu benzeyişin başka bir unsur tarafından belli edilmesi/açığa çıkarılması gereklidir. hani ayrıntılı benzetmede iki unsur daha vardı: edat ve benzeme yönü. işte, benzeme yönü de söylenirse (edatın bu konuda bir işlevi yoktur, olamaz) o zaman zihinde imgeler arası bir bağ kurulabilir. yani:
(yukarıdaki örneklerle kapalı istiare yapılamaz, başka örnek verelim)
yüce dağ başında
salkım salkım olan bulut
saçın çözüp benim için
yaşın yaşın ağlar mısın
dörtlüğündeki "salkım salkım olan bulut" ifadesinin anormalliği üzerinden yola çıkalım. şimdi bulut salkım salkım olamaz. ancak üzüm salkım salkım olur. işin esprisi şu ki hayalperest kişiye o an öyle gelmiş olabilir. kişi, zihninde üzüm ve bulut imgeleri arasında bir benzerlik kurmuş ve sadece benzeyen unsur olan "bulut"u söylemiş. diğer taraftan, zihninde kurduğu benzerliği anlatmak için "benzeme yönü"nü de söylemiş. söylemeseydi:
yüce dağ başında bulut
deyip bıraksaydı benzeme olayını anlamazdık, istiare de oluşmazdı. yani biz burada "salkım salkım" olma özelliğinden yola çıkarak bulutu üzüme benzetebiliyoruz. işte kapalı istiarenin mantığı budur. benzeyen unsur yanında illa ki benzeme yönü de söylenmelidir.
elim değmişken teşhisi de anlatayım:
şimdi bu istiare kendi arasında şu gruplara ayrılabilir: "doğadan insana, doğadan doğaya, somuttan soyuta, soyuttan somuta" aktarım gibi. bu aktarımlar açık ya da kapalı istiare şeklinde sunulabilir.
ancak aktarma(benzerlik kurma) yönü "insandan doğaya" şeklindeyse bu, diğer bir edebi sanat olan "teşhis"i ortaya çıkarır. nasıl?
sensiz geçen ilk gecemde gökler ağlıyor
gökler değil de ancak insan ağlayabilir. göğün ağlaması için, onun bir insan gibi düşünülmesi lazımdır. ben hemen cümleyi teşbihe çevireyim:
sensiz geçen ilk gecemde gökler (sanki bir insan gibi) ağlıyor
olay budur. yani teşhis de bir başka istiare türüdür. yalnız şurası unutulmamalı ki bu tip istiareler(yani teşhisler), kendisine benzetilen unsur(insan) sabit kaldığı için; yani insan dışındaki varlıklar insana benzetildiği için yalnızca kapalı istiare şeklinde olacaktır. çünkü sabit kalan unsuru göstermenin bir manası yoktur; benzeyiş, benzeyen ve benzeme yönü üzerinden gösterilecektir. yani kısaca: "tüm teşhisler kapalı istiaredir; ancak tüm kapalı istiareler teşhis değildir.
sonuç: istiareyi, teşbihin bir sonraki aşaması ya da evrimleşmiş hali olarak kabul etmek mantıklıdır. ve herhangi bir yargıya istiare diye bakarken, aslında bir teşbihe baktığımızı her daim akla getirmek faydalı olacaktır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?