ispanya iç savaşı

scalet
17 temmuz 1936'dan 1 nisan 1939 tarihleri arasında, demokratik seçimle ikinci ispanyol cumhuriyeti'ne sadık "cumhuriyetçiler" ile general francisco franco liderliğinde isyancı bir grup olan "milliyetçiler" arasında yaşanmıştır. iç savaşı milliyetçiler kazandı ve franco, 1939'dan ölümüne kadar olan 1975 yılına kadar ispanya'yı yönetti.

savaş, ikinci ispanya cumhuriyeti'nin –başkan minuel azaña liderliğindeki– seçili hükümetine josé sanjurjo komutası altındaki ispanyol cumhuriyetçi ordusu'nun bir grup generalin pronunciamento'sundan (muhalefeti ilan etmesinden) sonra başladı. isyankar darbe, ispanya özerk haklar konfederasyonu, dindar-muhafazakar carlsistler ve faşist falanjistlerin dahil de olduğu bazı gruplar tarafından desteklendi.

darbe fas, pamplona, valladolid, cádiz, cordova ve sevilla'daki askerî birlikler tarafından desteklendi. ancak, önemli şehirlerde isyan eden birlikler- madrid, barcelona, valencia, bilbao ve malaga gibi- amaçlarına ulaşamadılar ve hükümet kontrolü altında kaldılar. böylece ispanya askerî ve politik anlamda ikiye ayrıldı. milliyetçiler –o vakit general fransisco franco tarafından liderlik ediliyordu– ve cumhuriyetçi hükümet, ülkenin kontrolü için savaşıyorlardı. sovyetler birliği ve meksika, cumhuriyetçilere yardım için araya girerken nazi almanyası ve faşist italya milliyetçilere asker ve cephane yardımında bulunuyordu. diğer ülkeler, ingiltere ve fransa gibi, resmî politika olarak araya girmemeye karar kıldılar (ancak fransa biraz cephane gönderdi).

1937'de milliyetçiler güney ve batıdaki kalelerinden ispanya'nın kuzey kıyı şeridinin çoğunu ele geçirdiler. savaşın çoğunda madrid'i ve madrid'in güney ve batıdaki alanlarını kuşattılar. 1938 ve 1939'da katalonya'nın çoğunu ele geçirince savaş milliyetçilerin zaferiyle ve binlerce solcu ispanyolun sürgüne gönderilmesiyle sona erdi. sürgüne gönderilenlerin çoğu fransa'da ki mülteci kamplarına gitti. kaybeden cumhuriyetçilerin ortak özelliği, hepsinin kazanan milliyetçiler tarafından zulme uğramasıdır. savaştan sonraki süreçte general fransisco franco önderliğinde faşist bir diktatörlük kuruldu ve bütün sol partiler franco rejimi yapısı içinde eridi.

savaş, tutku ve politik bölünmenin verdiği ilham ve her iki taraf için de yapılan zulümler bakımından dikkate değerdir. gelecekteki rejimi pekiştirmek için ele geçirilen bölgelerde franco'nun kuvvetlerince planlı bir arındırma çalışması gerçekleşti. cumhuriyetçilerin kontrolü altında olan yerlerde daha küçük ama önemli miktarda, normalde yasaya ve kurala aykırı olan öldürmeler gerçekleşti. bu kapsamda cumhuriyetçi bölgelerde gerçekleşen çeşitli ölümlere cumhuriyetçi yetkililer göz yumdu.
ata the wise
karanlıkta kar yağıyor
ne maveradan ses duymak, ne satırların nescine koymak o "anlaşılmayan şeyi", ne bir kuyumcu merakıyla işlemek kafiyeyi, ne güzel laf, ne derin kelam... çok şükür
hepsinin
hepsinin üstündeyim bu akşam.
bu akşam bir sokak şarkıcısıyım hünersiz bir sesim var; sana, senin işitemeyeceğin bir şarkıyı söyleyen bir ses.
karanlıkta kar yağıyor, sen madrid kapısındasın. karşında en güzel şeylerimizi
ümidi, hasreti, hürriyeti
ve çocukları öldüren bir ordu.
kar yağıyor. ve belki bu akşam ıslak ayakların üşüyordur. kar yağıyor, ve ben şimdi düşünürken seni şurana bir kurşun saplanabilir ve artık bir daha
ne kar, ne rüzgar, ne gece...
kar yağıyor ve sen böyle "no pasaran" deyip
madrid kapısına dikilmeden önce
herhalde vardın.
kimdin, nerden geldin, ne yapardın? ne bileyim,
mesela;
astorya kömür ocaklarından gelmiş olabilirsin. belki alnında kanlı bir sargı vardır ki kuzeyde aldığın yarayı saklamaktadır. ve belki varoşlarda son kurşunu atan sendin "yunkers" motorları yakarken bilbao’yu. veyahut herhangi bir konte fernando valaskerosi de kortoba’nın çiftliğinde
ırgatlık etmişindir.
belki "plasa da sol" da küçük bir dükkanın vardı, renkli ispanyol yemişleri satardın. belki hiçbir hünerin yoktu, belki gayet güzeldi sesin. belki felsefe talebesi, belki hukuk fakültesindensin ve parçalandı üniversite mahallesinde bir italyan tankının tekerlekleri altında kitapların. belki dinsizsin, belki boynunda bir sicim, bir küçük hac. kimsin, adın ne, tevellüdün kaç? yüzünü hiç görmedim ve görmeyeceğim. bilmiyorum belki yüzün hatırlatır sibirya’da kolçak’ı yenenleri belki yüzünün bir tarafı biraz bizim dumlupınar’da yatana benziyordur ve belki bir parça hatırlatıyorsun robespiyer’i. yüzünü hiç görmedim ve görmeyeceğim, adımı duymadın ve hiç duymayacaksın. aramızda denizler, dağlar,
benim kahrolası aczim
ve "ademi müdahale komitesi" var. ben ne senin yanına gelebilir,
ne sana bir kasa kurşun,
bir sandık taze yumurta,
bir çift yün çorap gönderebilirim.
halbuki biliyorum, bu soğuk karlı havalarda iki çıplak çocuk gibi üşümektedir madrid kapısını bekleyen ıslak ayakların. biliyorum, ama dert etme ne kadar büyük, ne kadar güzel şey varsa, insanoğulları daha ne kadar büyük
ne kadar güzel şey yaratacaklarsa,
yani o korkunç hasreti, daüssılası içimin güzel gözlerindedir
madrid kapısındaki nöbetçimin.
ve ben ne yarın, ne dün, ne bu akşam onu sevmekten başka bir şey yapamam.
25.12.1937

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol