bit palas isimli romanında harikalar yaratan, sözcük ustası.
elif şafak
bu akşam bilkent üniversitesinde yaptığı söyleşide beni kendine hayran bırakan ama hayran olmakla beraber kafamda çelişkiler oluşturmuş edebiyatçı hanımefendi.
madem ben de onun bu akşam yaptığı söyleşisine katıldım, o halde onun hakkındaki izlenimlerimizi aktaralım.
öncelikle şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, elif şafak tam tamına gerçek bir hanımefendidir. bunu neden söyledim? çünkü bir genç kızda daha doğrusu bir genç kadında olması gereken ciddi olmak, ağırbaşlı olmak, basitlikten uzak durmak gibi önemli vasıflar elif şafakta mevcuttur. gerek televizyonda izlediğim zaman ve gerek bugünkü söyleşisinde ciddiyetini ve soğukkanlı tavırlarını her zaman muhafaza etmiştir. ben bu vasıflarının elif şafaka bir kişilik ve kendine güven kazandırdığını ve saygın bir hanımefendi olmasına neden olduğunu düşünüyorum.
gelelim yaptığı söyleşiden önemli notlara. son dönemlerde yazdığı romanlarıyla adından sıkça sözettirmektedir elif şafak. özellikle son dönemlerde yazdığı "araf", "baba ve piç", "mahrem", "pinhan" ve "med-cezir" isimli romanlarıyla edebiyat dünyasında kendisine bir yer açmıştır.
kendisinin anlattığına göre, romanlarında "kadınlık", "kimlik", "kültürel bölünme", "düşünce şekilleri", "insanların iç dünyası" gibi genellikle insan psikolojisini ve sosyal yaşantısını ilgilendiren konuları ele almaktadır. çoğu zaman da "tasavvuf" düşüncesinden etkilenmiş ve bunu romanlarında sıkça yansıtmıştır.
yine bugün bizlere bir konuda bir açıklık getirdi daha doğrusu getirmeye çalıştı ama tam açıklamadı. nedir bu? bilindiği gibi kendisi son iki romanı "araf" ve "baba ve piç" romanlarını önce ingilizce olarak yazmış ve daha sonra türkçeye çevrilmiştir bu romanları. kendisinin bu iki romanının orijinalinin ingilizce olması nedeniyle özellikle edebiyat çevrelerinden fazlaca tepki almıştır (hatta ben bile eleştiriyorum bunu). kendisi bu duruma şöyle bir açıklama yaptı: "ben özellikle bu son iki romanımı yazarken kendimi ingilizceye daha yatkın hissettim, kendimi ingilizce ile daha iyi ifade edebileceğimi düşündüğüm için ingilizce yazdım" dedi. bu açıklamasını ben yetersiz buldum. çünkü bir insanın kendini en iyi ifade edebileceği dil, kişinin anadilidir. sonradan öğrenilmiş bir dille edebi eser üretmenin benim düşünce tarzımla uyuşmadığını söylemek istiyorum. tabii bu elif şafakın kendi kararıdır, ona saygı duymak lazım, ama madem kendisi bir edebiyatçı, o zaman kendi dilini yüceltmesi gerekmez miydi? benim şahsi düşünceme göre bir edebiyatçının birincil görevi kendi dilini yüceltmektir. yani ben bir iyi edebiyatçının böyle olması gerektiğini düşünüyorum. kendi anadilini yani türkçeyi bir kenara atıp, romanı önce ingilizce yazmak ve daha sonra onu kendi anadiline yani türkçeye çevirmek (hem de bir çevirmen arkadaşı ile birlikte) bana abesle iştigal gibi geliyor.
öte yandan şunu da özellikle vurgulamak lazım. elif şafak uzun bir süredir amerikada michigan ve arizona üniversitelerinde öğretim üyesi olarak çalımıştır (halen çalışmaktadır). dolayısıyla kitaplarını ingilizce olarak yazarken tahmin ediyorum ki yaşadığı çevrenin etkisi, yaptığı mesleği ve aldığı eğitim onu ingilizce yazmaya teşvik etmiştir. bir türk yazarın amerikada kitap yazması ve bunu amerikada yayınlaması her babayiğidin harcı değildir. bu bakımdan onun bu yönünün takdirle karşılanması gerektiğine inanıyorum (her ne kadar benim kanaatime göre bu yanlış olsa da). çünkü kendisi bir şekilde entegrasyon yani bütünleşme olayına girmiştir. ya da şöyle söyleyelim; bu hanımefendi kitaplarını tanıtabilmek adına ingilizce yazmıştır o romanlarını. bu ilginç ve dikkate değer bir şeydir.
söyleşisi bittiğinde kitap imzalama faslı başladı. ben de, daha önceden aldığım "baba ve piç" isimli son romanını kendisine imzalatmak istedim. sıra bana geldiğinde kendisine "bundan sonraki eserlerinizi türkçe yazmanızı öneriyorum, çünkü türkçe ifade zenginliği bakımından diğer dillere göre çok zengin bir dildir, bunu dikkate alırsınız veya almazsınız o size kalmış bir şey ama lütfen türkçe konusunda hassa olun, daha özgün olursunuz" dedim. o da bu sözlerime "haklısınız, bu konu hakında ciddi ciddi düşünüyorum" dedi ve kitabını imzaladı.tabii bir de kendisine "baba ve piç" ismli romanını pek beğendiğimi ve dördüncü bölümde olduğumu söyledim, o da pek memnun oldu.
sonuç olarak, elif şafak bana göre güzel eserler ortaya çıkarmaya çalışan ve bunun için çaba gösteren ama bu çabayı gösterirken zaman zaman kendisiyle çelişen tutumlar sergileyen son derece ciddi bir genç kadın yazardır. 35 yaşında genç bir kadın olmasına rağmen 7 tane roman çıkartmak ve bunun 2 tanesini de ingilizce yazmak her babayiğidin harcı değildir...
hakikaten ben onun ciddi ve ağırbaşlı tavrına hayran kaldım, bunu bir kez daha ifade etmek isterim. çünkü bu tavırların kendisine müthiş bir karizma ve hava kattığını düşünüyorum...
okulum bilkent üniversitesine elif şafakı bizlere tanıtma şansı verdiği için teşekkür ederim...
madem ben de onun bu akşam yaptığı söyleşisine katıldım, o halde onun hakkındaki izlenimlerimizi aktaralım.
öncelikle şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, elif şafak tam tamına gerçek bir hanımefendidir. bunu neden söyledim? çünkü bir genç kızda daha doğrusu bir genç kadında olması gereken ciddi olmak, ağırbaşlı olmak, basitlikten uzak durmak gibi önemli vasıflar elif şafakta mevcuttur. gerek televizyonda izlediğim zaman ve gerek bugünkü söyleşisinde ciddiyetini ve soğukkanlı tavırlarını her zaman muhafaza etmiştir. ben bu vasıflarının elif şafaka bir kişilik ve kendine güven kazandırdığını ve saygın bir hanımefendi olmasına neden olduğunu düşünüyorum.
gelelim yaptığı söyleşiden önemli notlara. son dönemlerde yazdığı romanlarıyla adından sıkça sözettirmektedir elif şafak. özellikle son dönemlerde yazdığı "araf", "baba ve piç", "mahrem", "pinhan" ve "med-cezir" isimli romanlarıyla edebiyat dünyasında kendisine bir yer açmıştır.
kendisinin anlattığına göre, romanlarında "kadınlık", "kimlik", "kültürel bölünme", "düşünce şekilleri", "insanların iç dünyası" gibi genellikle insan psikolojisini ve sosyal yaşantısını ilgilendiren konuları ele almaktadır. çoğu zaman da "tasavvuf" düşüncesinden etkilenmiş ve bunu romanlarında sıkça yansıtmıştır.
yine bugün bizlere bir konuda bir açıklık getirdi daha doğrusu getirmeye çalıştı ama tam açıklamadı. nedir bu? bilindiği gibi kendisi son iki romanı "araf" ve "baba ve piç" romanlarını önce ingilizce olarak yazmış ve daha sonra türkçeye çevrilmiştir bu romanları. kendisinin bu iki romanının orijinalinin ingilizce olması nedeniyle özellikle edebiyat çevrelerinden fazlaca tepki almıştır (hatta ben bile eleştiriyorum bunu). kendisi bu duruma şöyle bir açıklama yaptı: "ben özellikle bu son iki romanımı yazarken kendimi ingilizceye daha yatkın hissettim, kendimi ingilizce ile daha iyi ifade edebileceğimi düşündüğüm için ingilizce yazdım" dedi. bu açıklamasını ben yetersiz buldum. çünkü bir insanın kendini en iyi ifade edebileceği dil, kişinin anadilidir. sonradan öğrenilmiş bir dille edebi eser üretmenin benim düşünce tarzımla uyuşmadığını söylemek istiyorum. tabii bu elif şafakın kendi kararıdır, ona saygı duymak lazım, ama madem kendisi bir edebiyatçı, o zaman kendi dilini yüceltmesi gerekmez miydi? benim şahsi düşünceme göre bir edebiyatçının birincil görevi kendi dilini yüceltmektir. yani ben bir iyi edebiyatçının böyle olması gerektiğini düşünüyorum. kendi anadilini yani türkçeyi bir kenara atıp, romanı önce ingilizce yazmak ve daha sonra onu kendi anadiline yani türkçeye çevirmek (hem de bir çevirmen arkadaşı ile birlikte) bana abesle iştigal gibi geliyor.
öte yandan şunu da özellikle vurgulamak lazım. elif şafak uzun bir süredir amerikada michigan ve arizona üniversitelerinde öğretim üyesi olarak çalımıştır (halen çalışmaktadır). dolayısıyla kitaplarını ingilizce olarak yazarken tahmin ediyorum ki yaşadığı çevrenin etkisi, yaptığı mesleği ve aldığı eğitim onu ingilizce yazmaya teşvik etmiştir. bir türk yazarın amerikada kitap yazması ve bunu amerikada yayınlaması her babayiğidin harcı değildir. bu bakımdan onun bu yönünün takdirle karşılanması gerektiğine inanıyorum (her ne kadar benim kanaatime göre bu yanlış olsa da). çünkü kendisi bir şekilde entegrasyon yani bütünleşme olayına girmiştir. ya da şöyle söyleyelim; bu hanımefendi kitaplarını tanıtabilmek adına ingilizce yazmıştır o romanlarını. bu ilginç ve dikkate değer bir şeydir.
söyleşisi bittiğinde kitap imzalama faslı başladı. ben de, daha önceden aldığım "baba ve piç" isimli son romanını kendisine imzalatmak istedim. sıra bana geldiğinde kendisine "bundan sonraki eserlerinizi türkçe yazmanızı öneriyorum, çünkü türkçe ifade zenginliği bakımından diğer dillere göre çok zengin bir dildir, bunu dikkate alırsınız veya almazsınız o size kalmış bir şey ama lütfen türkçe konusunda hassa olun, daha özgün olursunuz" dedim. o da bu sözlerime "haklısınız, bu konu hakında ciddi ciddi düşünüyorum" dedi ve kitabını imzaladı.tabii bir de kendisine "baba ve piç" ismli romanını pek beğendiğimi ve dördüncü bölümde olduğumu söyledim, o da pek memnun oldu.
sonuç olarak, elif şafak bana göre güzel eserler ortaya çıkarmaya çalışan ve bunun için çaba gösteren ama bu çabayı gösterirken zaman zaman kendisiyle çelişen tutumlar sergileyen son derece ciddi bir genç kadın yazardır. 35 yaşında genç bir kadın olmasına rağmen 7 tane roman çıkartmak ve bunun 2 tanesini de ingilizce yazmak her babayiğidin harcı değildir...
hakikaten ben onun ciddi ve ağırbaşlı tavrına hayran kaldım, bunu bir kez daha ifade etmek isterim. çünkü bu tavırların kendisine müthiş bir karizma ve hava kattığını düşünüyorum...
okulum bilkent üniversitesine elif şafakı bizlere tanıtma şansı verdiği için teşekkür ederim...
sevmiyorum kendisini. bir iki eseri dışında hiçbir kitabını bitirince yüzümde bi mutluluk ifadesi oluşmadı. ama sebebini bilmediğim bir şekilde hala daha okuyorum kendisini. ha belki seviyorum da bunun farkında değilim ve bilinçaltım bunun bu şekilde olması gerektiği konusunda tam olarak saptayamadığım bir takım direktifleri beynime gönderiyor dahi olabilir, bilemiyorum. kafam da çok karışık.
1971 dogumlu, kem gozlere anadolu, pinhan, sehrin aynalari, mahrem, araf isimli kitaplarinin yazari. cok guzel yaziyor.
türk edebiyatının genç soluğu..okudukça anlasılan ve kendisine bağlayan,esaretin mümkün olmadığı,her daim eserlerinde düşünce ve duygu çatışmalarını okuyucuya yasattığı,engin türkçesinde kendinizi kaybettiğiniz sahsına münhasır ve benim yazın dilini kıskandığım tek isim..
elif şafak ismini sadece bir yıldır duymaktayım. o’nun adına ilk defa zaman gazetesinin hafta sonları verdiği ilavede rastlamıştım. açıkçası pek dikkatimi çekmemişti yazdıkları.
elif şafak’ın dikkatimi çekmesi, hürriyet gazetesindeki bir röportajını okumamla gerçekleşti. geçen yaz, bir günlüğüne, edirne’ye gitmiştim. (neden gittiğimi belki bir gün yazarım.) yolda okumak için, terminalden hürriyet gazetesi almıştım. yine gazetenin ekinde, elif şafak’la yapılmış bir röportaj vardı. itiraf etmeliyim ki, beni ilk önce etkisi altına alan, elif şafak’ın yüz hatları oldu. sayfanın üçte birini kapatan bir fotoğrafı vardı elif şafak’ın ve o etkiyle röportajını okudum. fikirleri de yüzü kadar ilginçti.
sonraki günler, elif şafak’ı birkaç kez televizyonda izledim. “dürüst bir aydın” portresi çiziyordu. bir yönüyle gelenekçi-muhafazakar, bir yönüyle de modern bir kadındı. bu iki zıt çizgiyi, sanki bünyesinde meczetmişti. bir “araf” insanı gibiydi. heyecansız hatta renksiz bir ses tonuyla, aynı şeyleri tekrarlıyordu her röportajında. daha sonra zaman gazetesinde yazdığı tüm yazılara, internetten göz gezdirdim. böylece, kafamdaki elif şafak portresi biraz daha aydınlanır gibi oldu.
elif şafak ismini önemsiyorum. birincisi, fikirleri bana yakın. ben de kutuplarda yaşamıyorum ve düşünmüyorum. ikincisi, üslubu da bana yakın. benim okuyabileceğim, okumaktan zevk alacağım bir üslubu var. “yaşayan” kelimeler kullanıyor yazılarında. üçüncüsü, güzel bir kadın. yüzünü, duruşunu çok beğeniyorum.
bir yıldır elif şafak ismi zihnimde yer etmesine rağmen, henüz tek bir kitabını dahi okumadım. birkaç defa almaya niyetlendim kitaplarını fakat biraz tuzlu buldum fiyatlarını. elif şafak, önceki aylarda da “baba ve piç” adlı son romanını yayınladı. bildiğim kadarıyla, şu an 8 kitabı var şafak’ın. niyetim “araf”la başlamak o’nu okumaya ama bakalım.
yazarları hemen tüketmek de hoş değil. okunacak birileri de kalmalı. henüz okunmamış ama okunacak birileri de olmalı.
elif şafak’ın dikkatimi çekmesi, hürriyet gazetesindeki bir röportajını okumamla gerçekleşti. geçen yaz, bir günlüğüne, edirne’ye gitmiştim. (neden gittiğimi belki bir gün yazarım.) yolda okumak için, terminalden hürriyet gazetesi almıştım. yine gazetenin ekinde, elif şafak’la yapılmış bir röportaj vardı. itiraf etmeliyim ki, beni ilk önce etkisi altına alan, elif şafak’ın yüz hatları oldu. sayfanın üçte birini kapatan bir fotoğrafı vardı elif şafak’ın ve o etkiyle röportajını okudum. fikirleri de yüzü kadar ilginçti.
sonraki günler, elif şafak’ı birkaç kez televizyonda izledim. “dürüst bir aydın” portresi çiziyordu. bir yönüyle gelenekçi-muhafazakar, bir yönüyle de modern bir kadındı. bu iki zıt çizgiyi, sanki bünyesinde meczetmişti. bir “araf” insanı gibiydi. heyecansız hatta renksiz bir ses tonuyla, aynı şeyleri tekrarlıyordu her röportajında. daha sonra zaman gazetesinde yazdığı tüm yazılara, internetten göz gezdirdim. böylece, kafamdaki elif şafak portresi biraz daha aydınlanır gibi oldu.
elif şafak ismini önemsiyorum. birincisi, fikirleri bana yakın. ben de kutuplarda yaşamıyorum ve düşünmüyorum. ikincisi, üslubu da bana yakın. benim okuyabileceğim, okumaktan zevk alacağım bir üslubu var. “yaşayan” kelimeler kullanıyor yazılarında. üçüncüsü, güzel bir kadın. yüzünü, duruşunu çok beğeniyorum.
bir yıldır elif şafak ismi zihnimde yer etmesine rağmen, henüz tek bir kitabını dahi okumadım. birkaç defa almaya niyetlendim kitaplarını fakat biraz tuzlu buldum fiyatlarını. elif şafak, önceki aylarda da “baba ve piç” adlı son romanını yayınladı. bildiğim kadarıyla, şu an 8 kitabı var şafak’ın. niyetim “araf”la başlamak o’nu okumaya ama bakalım.
yazarları hemen tüketmek de hoş değil. okunacak birileri de kalmalı. henüz okunmamış ama okunacak birileri de olmalı.
kulturuyle ve sahip oldugu kelime haznesiyle insanı sasırtan, yuh be kadın 24 yasında bu kitabı nasıl yazdın dedirten, babası ege universitesinde profesor olan ama onunla kucuklugunden beri gorusmeyen, hatta annesinin soyadını tasıyan, az biraz kırık olan yazar.
35 yaşında türkiye gündemine oturan, hatta türkiyede gündem yaratan insan.
entel alemin en fantastik kadını.
güzeldir,seksidir,aynı zamanda çok başarılı bir yazardır!!! üslubu akıcıdır okuru sıkmaz,seçtiği kelimeler kurduğu cümleler asla havada kalmaz; yaratıcır üç ayrı ülkede üç farklı zaman dilimini kullanarak,yüzüne gözüne bulaştırmadan bunları kesiştirebilir.kitapları okunduktan sonra "kadın oturmuş roman yazmış"denir
3 kasım günü tüyapta edebiyat ve kadın konulu soylesiyi gerceklestirecek olan asmis yazar kadin.
kendisine destek olan zadie smith te zamanında martin amis den çalmış mış. ben demiyorum oray eğin diyor.
en büyük hatası aşk kitabını erkekler de okusun diye gri kapakla yayınlatmasıdır.neymiş efendim erkek adam pembe kaplı kitabı elinde taşımazmış,elalem ne dermiş.
sayın şafak, kitabı rengiyle değerlendiren zihniyetin fikrini niçin dikkate alırsın ki??
sayın şafak, kitabı rengiyle değerlendiren zihniyetin fikrini niçin dikkate alırsın ki??
fazla orjinal bulmadığım ama kültürel birikimi zengin, siyasi tercihleri modern ve hoş bir duruşa sahip olan kadın yazar.
su gunlerde alti aylik hamile olan ve karnindaki bebegine sems diye hitap ettigini soyleyen postmodern romanlara imza atmis yazar kisisi.
baba ve piç romanında ermeni karakterlerin ağzından yazdığı cümleler yüzünden hakkında açılan türklüğe hakaret davasından bugün beraat kararı çıkan yazar..
yaşının gençliğine rağmen, başarılı bir yazar olduğuna inandığım akademisyendir. ancak şunu da eklemek yerinde olacaktır: eserlerinde metafor (istiare) takıntısına kapıldığı hissine kapılmamak elde değildir. çünkü çok fazla metafor kullanmaktadır.
http://www.gazeteport.com.tr/news/gp_061799
(bkz: fethullah gulen)
guzelligin bes para etmez su abdullah askın olmasa diye nagmeler duzulecek 27.08.2007 de ilan edilen 2 nolu cumhuriyetin sozculugune soyunmus numaracı cumhuriyetcilerden altan ve kel olmayanı sakalsız olanı.
(bkz: fethullah gulen)
guzelligin bes para etmez su abdullah askın olmasa diye nagmeler duzulecek 27.08.2007 de ilan edilen 2 nolu cumhuriyetin sozculugune soyunmus numaracı cumhuriyetcilerden altan ve kel olmayanı sakalsız olanı.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?