tanrı yaklaşıyordu; ve tanrı kayboluyordu.
her eğik düzlemde bir doğru açı önüne çıkıveriyor, meyillik istediği noktaya gelebiliyordu. lakin her doğru düzlemde de yer yarılıyor, meyillik derin çatlaklarla istenilen noktaya ulaşılmaz gedikler açıyordu. bir kısırdöngünün baş döndürme mecralarını sunuyordu bir kez daha arsız içsel muhakemelerle…
ses fısıldıyordu ve yol gösteriyordu; ve ses uzaklaşıyor, yön kayboluyordu.
her sessizlik içinde bir çığlık barındırıyordu ve aslında çokça bu karmaşanın rutinini arıyordu. arıyordu ki, çıkmaz sokaklarını sapa da olsa bir yola taliye etmek istiyordu. içinden çıkılmaz durumlarda ruhunu bedenine esrik hallerle esir etmek istemiyordu. tinsel bir davanın mahkemesini açmaya ne sesi ne de gücü yetmiyordu.
işin aslı, tözle kavrulmuş bir ruhun bedenine sahip olmasıydı...
duygular kabarıyordu, ve ruh şahlanıyordu; duygular alabora oluyor ve şişkin olan tüm cinsel uzuvlar durağanlığa boyun eğiyordu bastırılmışlıkla.
evrenle bütünleşmek istenildiğinde çokça cepkenler karıştırılıyordu duyguluğun yoksunluğundan çatlak olmuş ellerle. ruh kokmuş, çürümüş ve her yanını saran yosunun sarmallığına boyun eğmemiş, canlı kalan yaşam hücresine canhıraş bir nefeslilikle hayat kazandırıyordu hâlâ. nesnelliği atmış bir kenara…
nefes alınıyordu; ve nefes veriliyordu.
bir yerde başlayan hayat, bir noktada tarumar oluveriyordu. ama her var oluşun ardından yok oluş, masal tadında anka kuşu misali yeniden küllerinden, bambaşka hallerle doğuyordu. doğum içinde saklı kalan ölüm hakkı kendisini hem unutturuyor hem de izbe bir yalnızlığın bastırılmış kışkırtıcılığı ile ara ara kendisini yoklattırıyordu bilincin damar damar yol alan yollarına…
...
egrinin içinde kalan doğru
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?