edip cansever

3 /
wereyda
ne yapıp edip cansever diyorum ben kendisi için...

geçenlerde babam ve oğlum soundtrack`i playliste atıp bir winston yaktım. balkona çıktım baktım havada bulutun zerresi yok. a tout le monde e$liğinde bi` parça hayallere dalayım dedim. biraz melankolinin kimseye zararı dokunmaz, biraz ü$ümek donmak değildir, biraz bira insanı alkolik yapmaz; ya$amak, tek ve hür bir orman gibi karde$cesine felan dedim. salak olmak istedim. hayal kurmak.. inanın; insan hayal kurmak istediğinde süper rahatlıyor. sivilcelerini sıkmı$ gibi oluyor böyle kımıl kımıl. hele bir de ak$amüstü ise o zaman daha süper. fenerbahçe - vestel manisaspor maçı var o ak$am. hayallerimi sikti ibneler. yok neymi$; gol olmu$mu$mu$. "siktirin lan!" dedim. sinir oldum. ^$iirli^ bir değnek lazımdı bana.
çevreden izole olmam, steril ve rafine kalmam, televizyonun kar$ısında uyuklamı$ babamın bıyıkları arasında sıkı$mı$ ve sonra külünü, annemin onsekiz taksit kar$ılığında aldığı haki rengi halıya bırakmı$ olan izmarit kadar pestenkerâni geçirmemem için bana bir değneğin gerekli olduğu fikrine sabitlendim. bu denli plonjonik dü$ünebildiğim için götüm kalktı, burnum büyüdü. kalkan götle, büyüyen burun yer deği$tirdi. kübist oldum.
aklıma birden edip cansever`in, "bir ak$amüstünü dü$ünmek, bir ak$amüstünü dü$ünmekten ba$ka nedir ki ?" mısrası geldi..

accayip sevindirik oldum böyle. göğüskafesimde bir $ey, "sikerim lan böyle hayatı" demeye devam ederken ben, "dur lan lebraam, ne co$ayazıyorsun her boka" dedim. hem asi, hem kırılgan, hem stratosferik kaygılara mündemiç bir ruh giysisi içinde ve heyecanımın hezeyana dönü$eceği agnostik ân`ı kovalayaraktan eski fotoğrafları karı$tırdım sonra.. götüm götüm ilerlediğimiz bir konser bileti kuyruğu vardı. gergin bir ân`da dahi gelinlik kız gibi gülümsediğimi farkedip kendimden nefret etmem ve diğer fotoğraflara bakmam, ardından da hepsinde suretime yayılım yapmı$ o sikindirik sırıtı$ın olduğunu ayrımsamam, kısa sürdü. ama edip cansever`in bu konuda dahi bazı görü$leri, fikir beyanları olduğunu hatırladım sonra. bir fotoğrafta çıkmak demi$ti edip cansever.

uyumu$ babamın sigara pakedi gözüme çarptı sonra. aldım içtim rahatladım. ağladım ağladım.

allem edip kallem edip cansever diyorum ben kendisi için.
delibas
masa da masaymış ha

adam yaşama sevinci içinde
masaya anahtarlarını koydu
bakır kaseye çiçekleri koydu
sütünü yumurtasını koydu
pencereden gelen ışığı koydu
bisiklet sesini çıkrık sesini
ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
adam masaya
aklında olup bitenleri koydu
ne yapmak istiyordu hayatta
işte onu koydu
kimi seviyordu kimi sevmiyordu
adam masaya onları da koydu
üç kere üç dokuz ederdi
adam koydu masaya dokuzu
pencere yanındaydı gökyüzü yanında
uzandı masaya sonsuzu koydu
bir bira içmek istiyordu kaç gündür
masaya biranın dökülüşünü koydu
uykusunu koydu uyanıklığını koydu
tokluğunu açlığını koydu.
masa da masaymış ha
bana mısın demedi bu kadar yüke
bir iki sallandı durdu
adam ha babam koyuyordu.
tokalon
saate bakmak

varsın her şey sonraya kalsın
sonraya, en sonraya
sözgelimi iki bin altı yüz kırk bir mil.
bir papatya ne kadar uzağı görebilirse
o kadar yakın kalplerimiz birbirine
ölü bir denizi bile bir tartışmaya çevirdik
kayaları taş devrine göre ölçtük biçtik
kalemlerimizi kesilmiş çiçek sapları gibi attık
kapıları açarken birbirimize ağladık.

(ne kadar da çok severmişiz birbirimizi
sahi ne kadar da çok severmişiz
yıllarca, yüzyıllarca öpüştük
sigaralar tuttuk, içkilerin en iyisini sunduk
istersen bu gece burada kal, dedik
sağlığımızı sorduk, bir sürü ilaç adları saydık
sık sık görüşelim, olmaz mı dedik
iyi bildiğimiz ne varsa yaptık, ayrıldık
ortada
her zamanki gibi bir karanfil kaldı.)

köşedeki tütüncü silaha çevirdi sigaralarını
ödemesi çok güç sigaralara
manav yarı anlamlı güldü biz geçerken
eriklerden, çileklerden, o canım kirazlardan bile utanmadan
hani o çocukluk küpesi olan kirazlardan
hani rengi içimize göre değişen: mor, mavi, pembe, sarı
ilk defa merhaba dedi bir balıkçı
çırparaktan elindeki suyu ölgün bizlere
sigarası dudağında:merhaba!
ya peki biz ne dedik, ne dedik
yoldaki bir taşı şöyle bir kenara koyduk
yakamıza rastgele bir çiçek iliştirdik
su satılan dükkanlara baktık ,yüzümüz cam cam ışıdı
ve leylak kokuları gibi kendi kokumuza uzandık
köşeyi döndük, bütün köşeleri hızla döndük
su birikintilerinin ağaçlandığı eski bir sokağın tarihinde
şöyle yazdı:
her şey sonraya kaldı.

ey ayaklarımızın dibindeki yoksul gül
gölgesi yüreklerimizin
öfkemiz sevgiye benziyor şimdi, sevgimiz öfkeye
ve tartışmaya çevirdiğimiz deniz ölüler bırakıyor
çıplak ölüler
birbirine kenetlenmiş ölüler halinde.

bir otobüse biniyoruz, sahiden biniyor muyuz
söyle, nerde “göğe bakma durakları”, nerde
birinin elinde gazete ve süt
gazete mi, evet gazete
bütün manşetler tutsaklığı ve yenilgiyi çağrıştırıyor
paramızı veriyoruz, üstünü alıyoruz, bozuk paralar
cebimizde nikel
cebimizde sarılmış ölüler halinde.

her şey bir hızlı adım olmamaya
ama gün gibi taptaze bir umut gözlerimizde
saatlerimize bakıyoruz hiç yoktan
çok uzaklara bakmaktır, diyoruz, durmadan saate bakmak
yemyeşil bir su takılıyor akrebe, bir çavlan
yüzü akide gibi parlayan bir gün takılıyor yelkovana
anılardan anılardan çoktan vazgeçtik
yaşadığımız bugün nasıl
güzelliğimiz hangi güzellik.

biliyor muyuz, hayır, bilmiyoruz da
acılarımızdan bir yaz kurduk onarıyoruz
belki bir hazırlık bu başka yazlara
yakın yazlara, uzak yazlara
çünkü her şey eskiye kaldı, anılar bile
her şey, ama her şey eskiye kaldı
vakit yok bir daha yemyeşil eylül tramvaylarına.
mouscronoise
hiçbir pul hiçbir zarfa yakışmıyor
hiçbir zarf üçbeş satıra
ne zaman yanyanayız işte o zaman
doyamıyoruz tenlerimizin bitmez tükenmez sorgusuna.

bırakmak bırakılmak demeyelim
durmadan yer değiştiriyor anlamlar da
ben ki bir boşluk kadar büyümüşüm bu yüzden
sanki kış aylarında bir uçurumda.

anlarım sedir ağacının dilinden
ve usta bir aslan terbiyecisinin ruhundan da
hiç anlamaz olur muyum öpüşünü de kalbimi
o öpen sensen bir de dalgaları çekiştiren bir kız çocuğuyla.

hepsini biliyorum, hepsi aklımda
hepsi de hiç kımıldamayan bir duman gibi havada.


diyerek " aşktan aklının 5 karış havada " olduğu en romantik şekilde dile getirmiş üstad’dır.
sipsi
birdenbire yapayalnızsanız her yerde
ve bundan korkuyorsanız
en küçük şeylerden bile. örneğin birine saati sorsanız
karşıdan karşıya geçseniz bir caddede
sesinizi alçaltıp dikkatle bakaraktan çevrenize
biriyle bir şeyler konuşsanız
ve her gün kitaplar, dergiler alsanız. postacı her gün mektup getirse
sözgelimi bir resmi dairede
fazlaca oyalansanız
şöyle bir iki otobüs kaçırsanız üst üste, neden olmasın
kaldı ki, hiçbir şey yapmasanız bile
tuhaftır
sanki herkes kuşkuyla bakacaktır yüzünüze.

ve işte bir lokantaya girdiniz, garsonla çene çaldınız
şarapla yiyecek bir şeyler söylediniz, hepsi bu kadar

biraz da güldünüzdü aklınızdan geçen bir şeye
ya gülünç bir olaya, ya önemsiz bir söze
ama az ötede düğmeleriyle oynayan
ve yiyen tırnaklarını bir adam
duraksız sizi izliyordur belki de.

ya da bir dernekte üyesiniz, azıcık mutlusunuz
ya da küçük bir memur bir banka servisinde
durmadan suçlusunuz
durmadan suçlusunuz
durmadan suçlusunuz ve artık kendinizi
gücünüz yok ödemeye.

giderek siz oluyorsa bütün bir kalabalık
yüzünüz yüzlerine benziyorsa, giysiniz giysilerine
ansızın bir hastanın kendini iyi sanması gibi
gücünüz yetse de azıcık bağırsanız
bir yankı: durmadan yalnızsınız
durmadan yalnızsınız..
deus ex machina
yazmaya başlasam mı başlamasam mı diye tereddüt ettiğim başlıktır. çünkü sayfalar dolusu yazabilirim cansever hakkında. ki bu biraz edebi bir biçemle olur ve sözlüğe uygun düşer mi bilemem..burada diyebileceğim tek şey, bu topraklardan ikinci yeni gibi bir yenileşme alanı doğduğuna, ve onun içinden çıkan-aynı zamanda onu kuran elbette ki- edip cansever gibi bir şairi okuyor olduğuma binlerce kez minnettar olduğumdur. onunla büyüdüm, onun dizelerini aldım ve hayatımın her köşesine eğretilemeksizin uydurdum, tüm doğallığıyla. benim yaşama’mın içinde sürerliliğini kuran bir şairdir edip cansever. asla vazgeçemeyeceğimdir..
tayfa75
unutulmuş gibiyim ben. ve insan
bir bakıma unutulmuş gibidir.
bilmem ki, nasıl anlatmalı, yalnız bile değilim.
belki de yalnızlıktan
daha fazla bir şey bu
unuttum ben kendimi de stepan.

(bkz: tragedyalar)
3 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol