the simpsons

lenix
simpsonlar söz konusu olduğunda benim gibi bir kültür aymazının konuşmak ne kadar haddinedir bilmiyorum. nihayetinde karşımızda toplamda 23 emmy ödülü kazanmış ve time dergisi tarafından ’99 yılında ’’yüzyılın en iyi televizyon dizisi’’ seçilmiş, ve dünyanın dört bir yanında kendisine milyonlarca hayran kitlesi edinmiş ve popüler kültürün önemli bir parçası ve dinamosu olmuş bir dizi var!

bu dizide bariz olan bir şey var ki, o da springfield kasabası amerika’nın minimalize edilmiş halidir ve genel olarak amerikan halkını oluşturan uç noktadaki insanların en karikatürize halleriyle önümüze getirildiği yerdir, ve en nihayetinde simpsonlar orta sınıf bir amerikan ailesi üzerinden yapılan bir amerikan toplumu eleştirisidir. dizide yer alan bütün beylik karakterler genel yapı olarak amerikan toplumunu oluşturan insanlardır.

bu yapı göz önüne alındığında simpsonlara ayrı bir paragraf açmak gerekir. ailedeki bireyler arasında bir karakter uyuşmazlığı söz konusudur. örneğin homer ne kadar sorumsuz ve düşüncesizse eşi marge’da o kadar ailesine düşkün ve sorumluluk sahibidir. evin oğlu bart ne kadar haylaz ve saygısızsa kızkardeşi liza’da o derece duyarlı ve kibar bir hanımefendidir. bart babasına pek saygı duymaz ve ona ismiyle hitap eder, yeri gelir eşek şakası yapar ona, dalgasını geçer. aile içindeki bu uyuşmazlıkta her daim sürtüşmelerin ve çekişmelerin yaşanmasına neden olur.

bu uyuşmazlık çoğu kez simpson ailesi ve çevresi arasında da gözlemlenir. örneğin simpsonlar ne kadar kiliseye soğuksa ve genel olarak kaba bir aileyse, komşuları olan flanders ailesi’de o derece dindar ve görgü kurallarına uyan bir ailedir. bu aynı zamanda iki aile arasında bir kıyaslama ve karşılaştırma yapmamızı sağlar. eğer dizimizin adı ’flanders’ olsaydı ve dizide bu aileye odaklanılsaydı dizi gerçektende çok sıkıcı olurdu ve çoğu kezde konu bulunamazdı zaten. çünkü simpsonların aksine bu ailede ciddi bir karakteristik uyum söz konusudur.

bu arada homer simpson karakterini özel olarak ele almak istiyorum.

bünyesinde bu kadar olumsuz özellik barındırmasına rağmen homer simpson’a hayranlık ve sempati duyuyor oluşumuzun nedeni sadece çok komik olması mıdır, yoksa onda (her zaman olmasada) kendimizi görüyor oluşumuz mudur? belkide ona bakarak kendimizi daha yukarıda görüyor ve bu sayede moral buluyoruzdur, kim bilir! homer kendimizi motive etmemizi sağlıyor belkide!

peki ya bart’a ne demeli. çocukluğumuz onun ki kadar haylazca geçti mi? zamanında onun gibi olmuş olsakta olmasakta bart’ın asi ve özgürlükçü bir ruhu simgelediğini ve bu sayede de kendisine bir çok hayran edindiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. nedendir bilmiyorum, zeki, idealist ve görgülü liza hep bu haylaz çocuğun gölgesinde kalmıştır! liza hayranları diye bir şey duymadımda! yoksa insanlar bu niteliklere pek fazla prim tanımıyor mu! (şaka tabiki bu)

filme geçmeden önce sevimsiz bir itirafta bulunucam. ben aslında dehşet gezegeni’ne (planet terror) gitmeyi planlıyordum. ama gittiğim sinemada seans uyuşmazlığından dolayı planlarda değişiklik yapıp, en az dehşet gezegeni kadar merak ettiğim simpsonlar’ı tercih ettim. elbetteki pişman değilim. zaten o gün görmesem haftaya mutlaka görücektim. bu yüzden de dehşet gezegeni diğer haftaya kaldı. simpsonlar’ın seansının gelmesini beklerken ister istemez kulağım dehşet gezegeni’nin oynadığı salona gitti. içerden her türlü ses geliyordu. çığlıklar, patlamalar, horultular, hırıltılar, ateş sesleri... yani salonun içinde biri cinayet işlese kimsenin ruhu duymaz, o derece yani! içerdekilerin ne kadar eğlendiğini düşünüp az kıskanmadım da değil. aslında sırf bu yorum bile dehşet gezegeni’ni anlatmak için yeter ya, neyse. biz filmimize geçelim.

filmi üzerine_

filmde yapı olarak dizisindeki bölümlerine benzerlik var. aksamayan giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinin varlığından pekala söz edebiliriz. peki filme sadece 30 dakikalık bir bölümünün 90 dakikaya uzatılmış hali diyebilir miyiz? bunun biraz haksızlık olacağı kanısındayım. çünkü film her şeyden önce, görsel olarak beyaz perdenin ağırlığını taşıyabilecek kalitede, buna şüpheniz olmasın. malumunuz simpsonlar 2 boyutlu (2-d) bir çizgi dizi, ve benimde başlarda bu basit çizimin beyaz perde de cılız duracağına dair endişelerim vardı. hiçte korktuğum gibi olmadı, en azından kendi adıma diyebilirim ki film görsel açıdan gayet tatmin edici. üstelik animatörler (çizimler iki boyutlu olmasına rağmen) gerek arka plan çizimlerinde, gerekse mekanik çizimlerde (helikopter gibi) filmin görselliğini ileri boyuta taşımak için ellerinden geleni yapmışlar. çoğu sahne ben bir sinema filmiyim diye haykırıyor.

senaryo ise (omurgası kimilerine basit görünse bile) bence bir filmi taşıyabilecek nitelikte. dizideki alaycı ve iğneliyici mizah ise filme olabildiğince taşınmış. zaten filme mizah noktasında diyebilecek hiç bir söz yok. film en büyük gücünü bu hınzır mizahından ve espiri anlayışından alıyor. filmde dakika başına ortalama 2-3 espiri düşüyor. bünyesinde bazen basit espiriler barındırsada genel olarak film o kadar zekice ve nitelikli espirilere sahip ki kahkaha atmaktan karnınıza ağrılar girebiliyor! en son bir cem yılmaz gösterisinde bu kadar çok kahkaha attığımı hatırlıyorum. sizi temin ederimki simpsonlar tam bir kahkaha makinası! örneğin bart çıplak bir şekilde kaykay yaparken ben gülmekten neredeyse koltuktan düşücektim!

göndermeler ise gırla! titanik, 2001;uzay macerası, neşeli ayaklar, yaşayan ölülerin gecesi, kurtuluş günü benim yakalayabildiklerim, varın gerisinide siz bulun.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol