deneme

0 /
civeng
bazı denemeler var, okudukça ben de denemek istiyorum. ama denedikçe de denemek istemiyorum. çünkü deneyemiyorum. bahanem de hazır, zaten adı üstünde, deneme diyorum. deneyenler denemiş, sen sadece oku diyorum. ne çok şey diyormuşum ben. demekten ziyade yazsam daha iyi olacak.
tayfa75
“allah razı olsun bu köprüyü yapandan” diye geçirdi içinden fırat. “bir başka güzel bu şehir, gecenin bu saatlerinde. hayatın ta kendisi, istanbul’ a hayat veren şu boğaz. çevresinde olup biten, her ne kadar etkilese de kendisini, tüm bunlara ilgisiz, akıyor bir aşağı, bir yukarı serin suları.

bir şehirden, bir boğazdan ya da hayattan nasıl bir ilgi bekleyebilirdi ki insan? neden, yalnızlığının nedeninin bu şehir olduğunu düşünmüştü bunca zaman? buna benzer binlerce soru ardı ardına, zihninde aralanan kapıdan sızmak üzereyken, fırat geldiği günü anımsadı bu güzel “ yalnızlık krallığına ”.

erken yazın, güzel bir çarşamba sabahıydı, elinde bir tek bavul ile haydarpaşa garı’ nda trenden indiğinde. 25 senelik yaşanmışlıkları taşıyan tek bir bavul. o gün “50 de yanına bir ikincisini alırım artık” demişti kendi kendine, iskelenin yanındaki büfede çay ve sigara altı bir şeyler atıştırmak için merdivenleri birer birer inerken.

şimdi düşününce o gün bu kadar etkilememişti bu şehir kendisini. “ farkında bile değildim belki de, o kıyısında oturup, engin maviliğinde şu an ne olduğunu bile unuttuğum korku ve heyecanlarıma daldığım, boğazın ve şehrin”.

neydi beklediği bu şehirden? bir insan ne beklerdi herhangi bir şehirden? aslında kendinden başka birinden bir şey beklememeyi öğrendiğini/hayatın kendisine öğrettiğini düşünmüştü çoğu zaman, ama etrafında en azından kendisinden bir şey bekleyen birilerine ihtiyaç duyuyordu artık. bir adım sonra olacakların canını yakacağı birinin, var olmasını ve bir anda o’ nu hatırlayıp, o adımı atmaktan vazgeçmesi için bir sebebi olmasını istiyordu. biri ve ya birileri için varlığının bir anlamı olsun istiyordu.
kendine yaşam, yormuştu fırat’ ı.

***

bir gece öncesinden kendi elleri ile hazırladığı, börek ve poğaçalar ile uğurlamıştı, ilk tren yolcuğunda, bir ömür süreceğini bilmedikleri yalnızlığına fırat’ ı gözleri yaşlı annesi. ilk kez tanışacağı yeni insanlar ile paylaşıp, kendi yokluğunda evladına sahip çıkacak dostlar edinsin diye. iyi şeyleri paylaşmasını iyi bilirdi oğlu. cebinde, gönlünde iyi ne varsa paylaşırdı herkesle. ah bir de acılarını ve hüzünlerini paylaşmasını öğrenseydi şu evladı.

okumaya gidiyordu fırat. kendisi de dâhil, kimse bir fark yaratmasını beklemiyordu fırat’ tan. o da, buna uygun olarak okudu, sadece okudu. dört sene boyunca insanlar oldu çevresinde, insanların çevresinde oldu. hayatlara dokundu, hayatına dokunuldu. bittiğinde bavulunda birkaç resim, zihninde birkaç anı ile terk etti, içinde ülkenin çakma yöneticilerini barındıran şehri.

ev.
yuva.
sıla.

evine döndü fırat, ama zihnindeki pusula başka yönleri işaret ediyordu. bir şey hatta birçok şey değişmişti. okumaya giderken ardında bıraktığı şehir artık bir başka şehirdi, kendisini de bir başka fırat’ a dönüştürmüştü bu şehirden uzak geçen dört sene. kendine yeni bir yuva bulma ihtiyacı peyda oldu içinde. her gece yatağına uzandığında uzaklara giden bir tren içinde hayal eder olmuştu kendisini. bir zaman hayali ile yetindi yolculuğun. varı yoğu tek anasını da yitirince bir bahar günü, verdi kararını.

bir bilet.
bir bavul.

“umut” dedi “gereksiz bir şey. ben bir şeyler yapacağım, bir şeyler olacak ve yaşayacağım. zamana bırakmalı her şeyi. beklememeli hiçbir şey ve umut etmemeli. sadece varsın ve yaşıyorsun hepsi bu. aradaki boşlukları nasıl dolduracağımızı zaman gösterecek.” bilmediği ya da farkında olmadığı; insanların adaletsizliğinden yakındığı hayatı, kendi gibi adalet ile bir işi olmayan zamana emanet etmek pişmanlıkların atasıydı.

çalıştı fırat. ekmeğini taştan/terinden çıkardı. yaşamlar gördü, insanlar gördü birbirinden beklentileri olan. kendisinin beklemediklerini, diğerlerinin birbirlerinden bekledikleri ile karşılaştırdı. “bir gün, benden de bunları bekleyen biri ile karşılaşırsam?” dedi. ve ikiyi bir yapma umudu filizlendi içinde farkına bile varmadan. pusulasının gösterdiği yönde ilk adımıydı bu. sonunda kendi yuvası olabilir miydi?

çalıştı fırat. ekmeğini taştan/terinden çıkardı. hayalini kurduğu sılaya varmak için. hayat yolculuğu içinde kendine belirlediği istasyona kadar ilgilenmedi, diğer istasyonlar ile. hep bir sonraki istasyon mu acaba diyerek vazgeçti molalardan. bir pencere ardından izledi hayatı / hayatını.

şimdi bu gece bir başka güzel görünüyordu şehir fırat’ a. üzerinde durduğu parmaklıklardan bakarken, altında salına salına ege ile karadeniz arasındaki serin yolcuğuna çağıran denize ve ışıltılı istanbul gecesine. belki de daha önce hiç böyle gerçekten bakmamıştı bu şehre…

düşündü;
yolculuk?
sıla?
hayat?...


22 kasım 2008 - 01:26


21 ocak tarihli editimiz : fona dondur yolumdan ekliyoruz.
-------------------------------------------------------spoiler------------------------------------------------------

dondur
sapmayacak sandigim yolumdan beni dondur
sondur
icimde yanan bu kor inadi askinla sondur
hadi beni dondur
yolumdan dondur

-------------------------------------------------------spoiler------------------------------------------------------
king lear
bir yazarın herhangi bir konu üzerinde kişisel görüş ve düşüncelerini iddiasız, kesin kurallara varmaksızın anlattığı bir yazı türüdür.denemenin en belirgin özelliği yazarın kendi kendine konuşur gibi davranması,daha doğrusu kendi kendine konuştuklarını bir kağıt üzerine geçirmesidir.denemeci sürekli kendinden söz eder, kendi inançlarını, beğenilerini, dile getirir.bu nedenle de deneme, en öznel yazı türüdür.bir sonuca varmak amacı güdülmez.
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol