billy sing

darth sidious
prof. dr. cengiz kuday (arşivi)
yıl 1942, ikinci dünya savaşı tüm hızıyla sürüyor. nazi almanyası, avrupa’nın dört bir yanını işgal etmiş. rusya işgaline tek engel stalingrad. bütün şiddetiyle süren kuşatmada, stalingrad, açlık ve kayıplara rağmen direniyor. alman zırhlı birlikleri ve uçaklar, şehri günlerce dövmelerine rağmen, bir türlü düşüremiyor...
bu direniş ruslara ağır kayıplara mal oluyordu. halkın ve askerin morali çok bozuktu. ortaya keskin nişancı bir kahraman çıktı: vassili zaitsev. rus köylüsü vassili yüzünden stalingrad’da naziler siperden başlarını çıkartamaz olmuşlardı ve büyük kayıplar verdiler. ruslar, vassili’nin kahramanlıklarını gazetede duyurarak, hem rusları motive ediyor, hem de almanların moralini bozuyordu. vassili’nin şöhreti artmış, stalin onu ödüllendirmişti.
almanlar arayışa girdi ve keskin nişancı bir baron olan major könig’i, vassili’yi durdurmak için stalingrad’a getirdiler. teğmen oğlu ruslar tarafından öldürüldüğü için könig, görevini ciddiye alıyor ve rus siperleri için adeta ölüm makinesi haline geliyordu. vassili ve könig birkaç kez karşılaştı, büyük kayıplardan sonra, vassili, ölümü göze alan arkadaşının fedakarlığından faydalanarak könig’i vurdu. keskin nişancılar arasındaki düelloyu, vasili kazanmıştı. yıl 1943’tü, almanlar diğer cephelerde yenilgiye uğramaya başlamıştı ve stalingrad’ı ele geçiremeden çekildiler. vasili daha sonra lenin nişanıyla ödüllendirildi. yaşanmış bu hikaye, 2001’de, weisz, haskins ve ed harris’in rol aldığı kapıdaki düşman filmine de konu olmuştu.
’tarih tekerrürden ibarettir’ deyimini anımsatırcasına, 90 yıl önceki çanakkale destanında da benzer bir hikaye yaşandı. avustralya ve ingiliz arşivlerinde yer alan, ancak türk belgelerine ulaşamadığımız için doğrulatamadığımız hikayeyi aktarıyorum:
1915 haziranı’nda, avustralya beşinci hafif süvari alayı, kısa süre önce chatham’s post (genç bir subayın anısına chatham ileri karakolu) olarak bilinecek yerde kamp kurdu. çoğunlukla kırsal alan çocuklarından oluşan askeri birlikte, hayatı yaban hayvanları ve atlar arasında geçmiş er william edward sing (billy sing) de bulunuyordu. sing’in yivli ve yivsiz tüfeklerdeki mahareti yaşadığı queensland’de de biliniyordu, avcılık kulübünün üyesiydi. askerde kısa sürede kendini ispat etti. o şimdi avustralya imparatorluk kuvvetleri’nin nişancısıydı. queensland’dan gelen bir diğer acemi asker çöl yürüyüş kolu, sığır kral, lassetter’in son sürücülüğü ve avustralya tarihine ait birçok kitabın yazarı’ ion ’jack’ idriess, döneminin en iyi dürbünüyle sing’in gözcüsü olmuştu. keskin nişancı billy sing, ’işe’ koyuldu. ölüm sessizliğinde geçen saatler, sabırlı bekleyiş, sonra genellikle her hedefe tek atış, türk kuvvetlerine büyük kayıplar yaşatıyordu. kısa sürede ünü yayılan sing’in becerisi britanyalı komutan lord w. r. birdwood’u ve diğer subayları çok etkilemişti. komutanı binbaşı midgely insan öldürmenin kendisini nasıl etkilediğini sorduğunda, sing büyük bir soğukkanlılıkla, ’yasadışı’ları vurmanın ’uyku kaçırmadığını’ söylemişti.
billy sing’in giderek sayısı artan ve 300’lere ulaşan insan avı, maç skoru gibi anzak siper hatlarında ağızdan ağıza bir kahramanlık destanı gibi yayılırken, türkiye’nin dört bir yanındaki evlerdeki yüreklere bir kor ateşi gibi düşüyor, ailelere çaresiz bir ağıt bırakıyordu. dikkatsiz türk askerleri ve acemi takviyeler de, billy sing gibi nişancılara kolay hedef oluyordu. özellikle yeni gelenlerin siniri ve merakı, avustralya siperlerini mazgalların üzerinden ölümcül bir gözetlemeye itiyordu. sing’in ısrar ve isabetliliği ise sayıyı her geçen gün yükseltiyordu. türklerden bir tepki gelmesi kaçınılmazdı. bazen bir tek günde 10 türkü vuran bu avustralyalıya durdurmak gerekiyordu. ağustos sonlarında bir sabah, önce çok yakın bir atış sing’in artan güveninin sarsılmasına neden oldu. sing ve bu defaki gözlemcisi süvari er tom sheehan, türk siperlerini gözetliyor, korumasız kol, kafa, vücut arıyorlardı. bir türk nişancının bakışlarının da kendi üzerlerinde olduğundan habersizlerdi. nihayet, türk siperlerinden gelen bir silah sesi, sing’in fiyakasını bozmuştu. bu atış sheehan’ın teleskopunu bir uçtan bir uca geçerek avusturalyalıyı her iki elinden yaralamış, sonra ağzından girip sol yanağından çıkmıştı. hızı kesilen mermi yine de yoluna devam ederek sing’i sağ omzundan vurmuştu. tek atışta iki isabet! sing, türk’ün maharetinden veya şansından istemeyerek etkilenmişti. sheehan, avustralya’ya tahliye edildi, sing ise revire kaldırıldı.

ilk raund türk’ün
türklerin, sol kanatlarını avustralyalı nişancıdan temizlemek için yaptıkları hazırlıklar muazzamdı. (bu gayretlerle ilgili ingiliz bilgileri, türk esirlerine ve ölenlerin anılarından yapılan tercümelere dayanıyor.) billy sing’i durdurmak isteyen türklerin, avustralyalıların ’feci abdül (yakıştırma isim)’ dedikleri keskin nişancıları eğitimli biriydi. hazırlıkları profesyonelceydi. türk hedefleri inceleyerek merminin giriş ve çıkış noktalarını belirliyor, vuruluş anındaki pozisyonları araştırıyor ve nişancının yerini belirlemeye çalışıyordu. nihayet avustralyalı katilin inini bulmuştu. sabırla beklemeye başladı. ilk atışın gözcüyü bulduğundan emindi. sıra keskin nişancıdaydı. anzaklar kayıp vermeye başlamıştı, moraller bozulmuştu.
sing’in türk nişancıyla yüzleşmesi için bir hafta geçmiş, yarası iyileşmişti. sing’in nişan öncesi hazırlıklarını izleyen türk, uygun bir yer belirlemişti. her sabah şafak öncesi mevkiini alıyor, sadece gözleyerek ve bekleyerek günler geçiyordu. bazen tahrik edici hedeflerin belirmesine rağmen türk nişancı atış yapmadı. avının, bu akılsız avustralyalılar arasında olmadığını biliyordu. fırsatçı bir atış onu ele verebilirdi. sonunda ısrarı sonuç verdi. gece siperine döndüğünde rakibini bulduğundan ve ertesi gün sing’i susturacağından emindi. iki keskin nişancı karşılaşmıştı. sing teleskopu alarak hedefe baktı, ’feci abdül’ karşısındaydı. pozisyonunu belli etmeden nişanını aldı, tüm dikkatine rağmen görüldüğünün farkındaydı, ilk atan hedefi bulabilirse kazanacaktı. o anda bir mermi türkü gözlerinin arasından vurdu. bu düellodan hemen sonra, top atışları başlamıştı. sing ve gözcüsü mevziyi terk etti. hemen sonra düşen bir mermi mevziyi tahrip etti. saniyelerle kurtulan sing’in başarıları ingiliz ve amerikan gazetelerine konu oldu. sir hamilton yazılarında sing’den bahsetti, kendisine mümtaz görev madalyası ve savaş hacı verildi.
1917’de edinburg’da bir deniz kuvvetleri aşçısının 21 yaşındaki kızı garson elizabet stewart’la evlendi. iskoçya’ya yerleşti, ancak burada fazla kalamadı ve avustralya’ya döndü. brisbane’de yaşarken, hastalandı, ancak inatçılığı yüzünden hiçbir doktora görünmedi. 19 mayıs 1943’te, 57 yaşındayken odasında yalnız öldü. geriye 5 şilin, işyeri ücretinden alacağı 6 paund, 10 şilin 8 pens kalmıştı. bu, bir zamanlar bütün bir ordu ve ulus tarafından tanınan bir adamın hayatı için acıklı bir sondu.

kadınlar da vurur
çanakkale destanının tarihin sayfalarında kalmış bu hikayesini duyduğumda, hayatın tekrarlarla dolu olduğunu bir daha anladım. 1915’ten, 1942’ye uzanan, birbirinin benzeri iki öykü, acı günlerin izini taşıyor. merakım daha da arttı. feci abdül kimdi? gerçekten vurulan ’feci abdül’ müydü? bunları araştırırken farklı öykülerle de karşılaşıyoruz. bunlardan biri ’kadın keskin nişancı’ iddiası.
1998 yılında philedelphia’da american ass. neurosurgical congress dolayısıyla bulunduğum sırada eski kitaplar satan bir dükkanda 1917 baskısı bir kitap buldum. kitabın adı the nations at war, yazarı willis jhon abbot. kitapta bazı savaşlarla ilgili ilginç bilgiler var. özellikle gelibolu savaşı’yla ilgili bölümler hayli ilginç. bunlardan biri türk kadın keskin nişancı. kitapta yer alan bu öykü, o dönemlerde çıkan fortnightly review isimli mecmuadan alınmış. anzak askerlerinin bir ileri harekatında ele geçirilen esirlerden biri tamamen yeşilliklerle kamufle edilmiş bir türk kadınıydı ve tüfeği, hal ve hareketleri kendisinin keskin nişancı olduğunu doğrular nitelikteydi. çığlıklarla bağırıp kendisini müdafaa etmeye çalışan kadının keskin nişancılığını esirler de doğruluyordu. bu konuda diğer bir belge 1916 yılında neşredilen medical british lancette mecmuasında. gelibolu’da yaralanan ve kulağından tedavi olan bir asker hastanın, bir türk kadın nişancıyı nasıl öldürdüğünü anlatıyor.
buna benzer bir hikayeyi daha ülkemizde ateş arabaları adı ile sinemalarımızda gösterilen oscarlı bir filmde izlemiştik. gelibolu savaşları sırasında çok sayıda kurşunla vurulmuş, yeşillerle kamufle edilmiş bir türk kadın nişancı ile ilgili sahne.
kim bilir, belgelerine henüz ulaşamadığımız daha ne ilginç öyküler var...
prof. dr. cengiz kuday: cerrahpaşa cerrahi tıp bilimler blm. bşk. yard.

http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=cts&haberno=4617

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol