kış ayının bu kuzeye özgü sıkıcı ve bohem havasında, yolunu kaybetmiş bir çocuk gibi kapı kapı dolaşıp elindeki kurabiyeleri satmaya çalışıyordu beti. her çaldığı kapı yüzüne kapanıyor, sanki herkes ondan kaçıyordu. gece için sığınacak bir yer bulmalıydı üstelik. hem usul usul yağan kardan saklanmak, hem de kurabiyelerini ve cüzzamlılara özgü siyah çarşafını kuru tutmak zorundaydı. parka doğru seyirtti ve mutlu prens heykelinin altına sığındı. ağır ağır yaklaşan ayak sesleri onu hem korkutuyor hem de bu havada yanlız olmadığını bilmenin huzuruyla uykusunu getiriyordu. ta ki ...
bilgi sözlük roman
bir ses yükselip "hey o kurabiyeler kaça ?" diyene kadardı. kızın yüzündeki mutluluk görülmeye değerdi. kurabiyelerini satacak böylece birazda olsa parası olacaktı. sokakların inleyen seslerini duymayabilirdi bu akşam ,üzerini sıcak bir yorgan gibi örtebilirdi huzur . korkusuzca geçirebilirdi saatlerini ...
kız ürkek ve çekingen bir sesle kurabiyelerine biçtiği fiyatı söylemişti ama nafile , elinde kalacaktı kurabiyeleri belliydi.
"satamıyorsam hepsini kendim yemeliyim" diye düşündü , zaten yorgundu açtı korkuyordu. ufak bir kalori hesaplamasından , kısa bir süre kilo tayini yaptıktan sonra kurabiyeleri yemeye karar verdi. zaten satamadığı bütün kurabiyeleri kendisinin yediğini düşünürsek kilosu 180 civarı idi .
kız ürkek ve çekingen bir sesle kurabiyelerine biçtiği fiyatı söylemişti ama nafile , elinde kalacaktı kurabiyeleri belliydi.
"satamıyorsam hepsini kendim yemeliyim" diye düşündü , zaten yorgundu açtı korkuyordu. ufak bir kalori hesaplamasından , kısa bir süre kilo tayini yaptıktan sonra kurabiyeleri yemeye karar verdi. zaten satamadığı bütün kurabiyeleri kendisinin yediğini düşünürsek kilosu 180 civarı idi .
kalacak yeri ve parası olmayan birinin, kurabiyelerini de satamadığını düşününce insanın aklına nereden geliyor bu değirmenin suyu, o kurabiyeleri nasıl alıyor bu velet gibi soruların geleceğini düşünen beti,bir an kurabiyelerini koklayıp yemekten vazgeçti. hikayenin kurgusuna ters olan bu hareketi yapması mantıksızdı. 180 kiloluk cüssesinin verdiği sıcaklık şimdi onu rahatlatıyordu. bunca zaman yediği jelibon adındaki plastik madde, tüm vücudunu ele geçirmiş ve onu plastik bir topa çevirmişti. siyah çarşafının üzerindeki kames markası ise duruma tuz biber oluyor ve gündüz vakti küçük oğlan çocuklarının kendisini tekmelemesine sebep oluyordu.
gecenin kucağına kendini bırakmaya hazırlanırken, gecenin karanlığında yaklaşan ayak seslerinin kanat çırpma sesine döndüğünü fark etmedi bile. elinde 25 litrelik damacanasıyla bir yarasaya dönüşen siyah bir vampir insanı kendisine doğru uçmaktaydı. bir anda..
gecenin kucağına kendini bırakmaya hazırlanırken, gecenin karanlığında yaklaşan ayak seslerinin kanat çırpma sesine döndüğünü fark etmedi bile. elinde 25 litrelik damacanasıyla bir yarasaya dönüşen siyah bir vampir insanı kendisine doğru uçmaktaydı. bir anda..
irkildi. böyle şey olur mu nasıl bir hayal gücüm var diye düşündü kendince . gece karanlık ve soğuktu ama 180 kilo olduğunu hatırlayınca korkularının bir kısmını yendi nede olsa o yağlarla asla üşümeyecekti .
ama yalnızlık ... o duyguyu nasıl yenebilirdi ...
yoldan geçen bir zenciye seslendi zenci bir hayli soluk benizliydi
"kardeeşşş , bir el atta şu 25 litrelik damacanayı birlikte götürelim ağır da " dedi.
zenci : "hadi ordan 180 kiloyu taşıyorsunda 25 mi koydu" diyince beti üzüldü jelibonlarını çıkardı hepsi pilastik maddeden de yapılsa onu birtek jelibonlarının mutlu ettiğini anladı .
ama yalnızlık ... o duyguyu nasıl yenebilirdi ...
yoldan geçen bir zenciye seslendi zenci bir hayli soluk benizliydi
"kardeeşşş , bir el atta şu 25 litrelik damacanayı birlikte götürelim ağır da " dedi.
zenci : "hadi ordan 180 kiloyu taşıyorsunda 25 mi koydu" diyince beti üzüldü jelibonlarını çıkardı hepsi pilastik maddeden de yapılsa onu birtek jelibonlarının mutlu ettiğini anladı .
beti jelibon yemekten jelibona dönmüş koca poposuyla olduğu yere yığıldı. öptüğü kuşlar geldi aklına, bir açıklaması vardı elbet söverken hayatına. zenci, karanlığı teniyle aydınlatırken, cebinden çıkardığı pipeti mendiliyle temizleyip damacanaya daldırdı. bu damacana sihirli bir damacanaydı. içinde ne olmasını arzu ederseniz içi onla doluyor ve pipetle içiliyordu.soluk benizli zenci bu sırrı biliyor, sırf ibnelik olsun diye betiye söylemiyordu. bu sefer cebinden bir tarak çıkardı. saçlarına sürdüğünde taraktan altın paralar dökülmeye başlamıştı. en son ise cebinden beyaz bir mendil çıkardı. ve mendili betiye uzatırken vakur bir sesle şöyle söyledi:
- al burnunu sil, sümüğün ağzına girecek.
- al burnunu sil, sümüğün ağzına girecek.
beti teşekkür etti sonuçta kimse sümüğünün ağzına girmesini istemezdi . tek sorun betinin de istekleri vardı o damacana betinin di sırf pipeti olmadığı için isteklerine kavuşamaması adil değildi.
zenci ibnelik olsun diye yaptığı bütün işlerin başarısını bu iştede göstermişti . verdiği beyaz mendilin yeşile çalan bir renge döndüğünü görünce betiden iğrendi halbuki ortada bir suç ve suçlu yoktu sümük dediğin yeşil olurdu .
zencinin saçlarından dökülen altın paraları topluyordu beti . çaresizdi o paralarla belki bir diyetisyene gidebilirdi . yada ne diyetisyeni 100 kilo jelibon alabilirdi.
altın paraları alıp kaçacakken arkadan bir ses yükseldi .
zenci ibnelik olsun diye yaptığı bütün işlerin başarısını bu iştede göstermişti . verdiği beyaz mendilin yeşile çalan bir renge döndüğünü görünce betiden iğrendi halbuki ortada bir suç ve suçlu yoktu sümük dediğin yeşil olurdu .
zencinin saçlarından dökülen altın paraları topluyordu beti . çaresizdi o paralarla belki bir diyetisyene gidebilirdi . yada ne diyetisyeni 100 kilo jelibon alabilirdi.
altın paraları alıp kaçacakken arkadan bir ses yükseldi .
-"kal orada aazuu, burnuu dağuturum, bekmezünü akuturum ha".
beti kendisine bağıran sesi tanımıştı. yıllar önce yanında çalıştığı bolulu usta. beti o zamanlar bir lokantada komi olarak çalışıyordu. kendisine bağıran sesin sahibi olduğu lokanta. ama bolulu usta 53 kere kızartmada kullandığı yağı betinin içtiğini anlayınca onu kovmuştu. beti o zamanlar sadece 143 kilo genç bir hanımdı. şimdi bolulu usta ona "dur yoksa gebertürüm" diye tehditler savunuyor, muhtemelen mendilini istiyordu. eski günleri düşününce, elinde pipetle hala damacanadan nutella çeken zenciyi lokantada gördüğünü hatırladı. bu nasıl bir fil hafızası, yuh bana diye geçirdi aklından. ama önemli olan bu değildi. önemli olan bu soluk benizli zencinin o lokantanın daimi müşterisi olduğunu ve her geldiğinde portakallı pekin ördeği yediğini ve yanında yarra yering şarap içtiğini hatırlamasıydı.
beti kendisine bağıran sesi tanımıştı. yıllar önce yanında çalıştığı bolulu usta. beti o zamanlar bir lokantada komi olarak çalışıyordu. kendisine bağıran sesin sahibi olduğu lokanta. ama bolulu usta 53 kere kızartmada kullandığı yağı betinin içtiğini anlayınca onu kovmuştu. beti o zamanlar sadece 143 kilo genç bir hanımdı. şimdi bolulu usta ona "dur yoksa gebertürüm" diye tehditler savunuyor, muhtemelen mendilini istiyordu. eski günleri düşününce, elinde pipetle hala damacanadan nutella çeken zenciyi lokantada gördüğünü hatırladı. bu nasıl bir fil hafızası, yuh bana diye geçirdi aklından. ama önemli olan bu değildi. önemli olan bu soluk benizli zencinin o lokantanın daimi müşterisi olduğunu ve her geldiğinde portakallı pekin ördeği yediğini ve yanında yarra yering şarap içtiğini hatırlamasıydı.
bolulu usta ne alaka o nereden çıktı şimdi diye düşünürken beti bir ses daha yankılandı : " kimse kıpırdamasın "
polisin o an orada ne işi vardı . bolulu usta tedarikli gelmiş poliste çağırmıştı .
kendisinden şikayetçi olunacağını anlayan beti işi çirkefliğe vurup soluk benizli zenci den damacanasını kullandığı için şikayetçi oldu . soluk benizli zenci de portakallı pekin ördeğinin çok pahalı olduğunu öne sürerek bolulu ustadan .
hep birlikte karakola gittiler şikayetçi olan olana . ama o da ne uzun siyah saçlı güzel bir hatun zenciyi göstererek "işte bu memur bey işte bu tarağımı çalan hırsız " dedi .
polisin o an orada ne işi vardı . bolulu usta tedarikli gelmiş poliste çağırmıştı .
kendisinden şikayetçi olunacağını anlayan beti işi çirkefliğe vurup soluk benizli zenci den damacanasını kullandığı için şikayetçi oldu . soluk benizli zenci de portakallı pekin ördeğinin çok pahalı olduğunu öne sürerek bolulu ustadan .
hep birlikte karakola gittiler şikayetçi olan olana . ama o da ne uzun siyah saçlı güzel bir hatun zenciyi göstererek "işte bu memur bey işte bu tarağımı çalan hırsız " dedi .
herkesin uzun saçlı güzel bir hatun sandığı kişi mind trick yapan jedi independencedan başkası değildi.soluk benizli zeneciyi kurtarmak için gelmiş, arada tarağı da kaparsak hosting parası çıkar diye düşünmekteydi. oysa tamamen yanılıyordu. betinin babasından kalan hosting firması ekşi sözlüğü bile kaldıracak kapasiteye sahipti. olanları uzaktan seyreden zenci, eytara beea diye bağırarak öne çıktı.
kara murat benim.
kara murat benim.
zaten betinin babasından kalan para o kadar çok o kadar çoktu ki romanın başında beti kurabiye satıp para kazanmaya çalışan bir kızcağızdı. gel zaman git zaman anlaşıldı ki bu beti manyağın önde gideni babası para basıyor kendisi kurabiye satıyormuş.
herkes şikayetini geri çekmiş. ve serbest bırakılmışlar. beti ilk önce jelibonlarını atmış . kilolarından kurtulmak için değil yalnızlığından kurtulduğunu fark ettiği için yapmış bunu .
bolulu usta zenci jedi beti yollarına devam ediyorlarmış ama bolulu usta ocağın üzerinde yemeği unuttuğunu fark etmiş .
beti ne kadar zaman geçerse geçsin kişiliği sağlam bir kimse olduğundan açlığından asla ödün vermemiş ve bolulu ustanın peşine takılmış gitmiş .
herkes şikayetini geri çekmiş. ve serbest bırakılmışlar. beti ilk önce jelibonlarını atmış . kilolarından kurtulmak için değil yalnızlığından kurtulduğunu fark ettiği için yapmış bunu .
bolulu usta zenci jedi beti yollarına devam ediyorlarmış ama bolulu usta ocağın üzerinde yemeği unuttuğunu fark etmiş .
beti ne kadar zaman geçerse geçsin kişiliği sağlam bir kimse olduğundan açlığından asla ödün vermemiş ve bolulu ustanın peşine takılmış gitmiş .
modellik yaparak okul parasını çıkartıyordu.ofisten arayan sade hanım sana göre bir iş var dedi nü model arayan bir yaşlı adam kontrol ettim, sağlam eski bir üye.tekrar başlamış resim yapmaya işte adres saat üçte orda ol,tamam paranı bıraktı bana çok istekli görünüyor gidersin güzel bir stüdyo ev merak etme eski bir öğretim görevlisi.... üniversitesinde.endişelenme araştırdım çok saygı duyulan, popüler bir adammış birkaç yıl önce.tamam gideceğim dedi telefonda,sarı yağmurluğunun fermuarını çekip taksiye el etti.saate baktı onbeş daikası vardı randevusuna saat tam üçte stüdyoevin kapısındaydı. zile basıp geriye çekildi kapıda.zil daha susmadan kapı açıldı. bende sizi bekliyordum dedi adam,heyecanla buyrun ,buyrun.fazla vaktim yok dedi genç kadın,derse yetişmem lazım hemen başlayalım..
kapının açılmasına şaşıran beti, "oha oraya ne zaman geldim" diye düşündü. en yakındaki kitabın sayfasını açtı ve şu paragrafı okudu "betinin babasının şirketinden haberi olmadığını bilen zenci, durumu jediye bildirdi. beti için "100-140 kilo verse aramızda bir şeyler olabilirdi ama gitti yine yemeğin peşine" diye eklemeyi de unutmadı. bunu duyan usta jedi ona bilinç gücüyle kilo verdirebilirim. ama siktir et gel hacı içelim bir şeyler. karı kız keseriz arada diye cevap verdi. gün ağarmaya dünya uyanmaya başlıyordu. içiecek yeri nereden bulacaklardı bu saatte. yine de açık bi tekel mekel buluruz fikriyatıyla hareket eden ikili, bir çığlık sesiyle irkildi. arkalarını döndüklerinde betinin, bolulu ustanın üzerine düşmek suretiyle onu öldürdüğünü gördüler."...
gökten üç elma düştü beti o kadar acıkmıştı ki üçünü de yedi .
biri betinin kendi payıydı diğeri zencinin hakkı diğeri ise bütün okuyanların elmasıydı . ama pis aç gözlü beti herkesin hakkını çoktan ihlal edip o üç elmayı temiz mi pis mi yok efendim çekirdekleri sapı demeden hooop mideye indirdi ... onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine .
biri betinin kendi payıydı diğeri zencinin hakkı diğeri ise bütün okuyanların elmasıydı . ama pis aç gözlü beti herkesin hakkını çoktan ihlal edip o üç elmayı temiz mi pis mi yok efendim çekirdekleri sapı demeden hooop mideye indirdi ... onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine .
derse yetişmem lazım nerede hazırlanacağım sorusu üzerine adam içerisinde malzemeleri olan odaya aldı genç kadını paravanı gösterip buyrun siz hazırlanın dedi adınız neydi hanımefendi
-teorisyen ama dostlarım bana kısaca teo der,siz komple teorisyen diyebilirsiniz.giysilerini çıkaran teorisyen pencerenin önündeki tabureye oturdu.adam yanına gelip son ayarlamaları yaptı teorisyenin yüzüne düşen saçlarını çekip oturuş pozisyonunu ayarladı sonra tuvalin başına geçip boyaları karıştırmaya başladıtüm bunları yaparken gözü teorisyenin vücudunda dolandı.fırçasıyla ufak dokunuşlar yaptı tablosuna bir kadeh kırmızı şarap getirdiği teorisyen kadehini önündeki sehpaya bırakıp hışımla adamın yanına gitti.
-teorisyen ama dostlarım bana kısaca teo der,siz komple teorisyen diyebilirsiniz.giysilerini çıkaran teorisyen pencerenin önündeki tabureye oturdu.adam yanına gelip son ayarlamaları yaptı teorisyenin yüzüne düşen saçlarını çekip oturuş pozisyonunu ayarladı sonra tuvalin başına geçip boyaları karıştırmaya başladıtüm bunları yaparken gözü teorisyenin vücudunda dolandı.fırçasıyla ufak dokunuşlar yaptı tablosuna bir kadeh kırmızı şarap getirdiği teorisyen kadehini önündeki sehpaya bırakıp hışımla adamın yanına gitti.
bakın bayım amacınız ne bilmiyorum ama bir ressam ve sahtekar arasındaki farkı anlayacak kadar resim bilgim var.
ressam, modeline baktı ve neden bu kadar sinirlendiğini anladı. sakince yerine oturmasını söyledikten sonra durumu açıklığa kavuşturma umuduyla konuşmasını sürdürdü:
-bakın küçük hanım, ben sizi dört baş hesap ettim, bu da sizi şişman gösterdi, haklısınız siz dört değil beş başsınız. şimdi işimize dönebilir miyiz?
komple teorisyen, yeniden geçtiği ayı postu serili tabureye yerleşirken, yaşlı ressam artığının verdiği şaraba dokunmama konusunda kendine telkinde bulunuyordu.rehabilite toplantılarına gidip alkolun hayatını nasıl mahfettiğini anlatmaktan sıkılmıştı. hayır tekrar bu oyuna gelmeyecekti. yaşlı ressam robdöşambrının yakasından taşan fularını yerine soktu ve modele dönerek sordu.
-soğuk bir gazoz ister misin bebeğim?
-bakın küçük hanım, ben sizi dört baş hesap ettim, bu da sizi şişman gösterdi, haklısınız siz dört değil beş başsınız. şimdi işimize dönebilir miyiz?
komple teorisyen, yeniden geçtiği ayı postu serili tabureye yerleşirken, yaşlı ressam artığının verdiği şaraba dokunmama konusunda kendine telkinde bulunuyordu.rehabilite toplantılarına gidip alkolun hayatını nasıl mahfettiğini anlatmaktan sıkılmıştı. hayır tekrar bu oyuna gelmeyecekti. yaşlı ressam robdöşambrının yakasından taşan fularını yerine soktu ve modele dönerek sordu.
-soğuk bir gazoz ister misin bebeğim?
fotoğraf çekmediğimize göre kadraj sorunumuz yokdedi, ressamın sorusu beyninde yankılanırken aydınlanma avrupada yy.lar almış olabilirdi ama o bir teorisyendi onun işi teori üretmekti işte annesinin uzak dur dediği kötü çocuk büyümüş koca adam olmuş karşısında elinde nuri alço gazozuyla bekliyordu. uzun zamandır bu anı bekliyordum diyerek fondip yaptı gazozu.başı döndü,gözü karardı.
hemen uykuya daldı. rüyasında kah isengard semalarında uçuyor kah minas tirith’e konuyor, orta dünyayı istediği gibi geziyordu.bir ara sauronun gözü kendisine selam bile verdi.derken kendini karanlık bir dehlizde buldu. ellerinde choke pear olduğu halde bir kaç uruk-hai kendisine yaklaşmaktaydı. neyse ki uyandı. ressam uykudayken iyi iş çıkarmış ve zamanı efektif kullanmıştı. bunda yaşının bu kadar olgun olmasının payı vardı mutlaka. yılların tecrübesi nihayetinde diye düşündü. ressam, modeli uyurken, baş yapıtını hazırlamıştı. roy lichtenstein’ın reprodüksiyonu. "uyuyan kız".
alacağın olsun sade hanım dedi içinden teorisyen ayılınca.romantik komedi filmi tadında güzel ve hoşzeki hatun niyetlerle geldiği evde biranda vamp bir hatuna evrilmişti.etrafa dağılmış kıyafetleri toplayıp salondaki mini bara geçti,sigarasını yaktı.gevrek kahkahalar atan ressama yeni bir teorim var dedi.john lennon çok haklıymış.gerçekten hayat,siz planlar yaparken başınıza gelenlermiş.primitif resimler ava çıkan insanların şans getirsin diye mağara duvarlarına çizdikleri hayvan figürlerinden oluşuyor.beslenme ihtiyacını gidermek için kullanılmış resim.size baktığımda bayım postmodern bir mağara adamı görüyorum.görünüş değişmiş,avlanma yöntemi değişmemiş sadece.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?