bir rus klasiği.ıvan gonçarovun yazdığı ve adı nerdeyse psikolji literatürüne girmiş roman.romanın konusu bize çok yakın olan bir temadır:tembellik.oblomov yatağa çivilenmiş bir kahramandır,modern yaşama geçen rus toplumu eski alışkanlıklarını bırakmak zorunda kalmış toplum arıgibi çalışıyordur,fakat bir asil olan oblomov bu hırsı anlamamakta ısrarcıdır.romanın yüzde doksanlık bölümünü yatakta çiftlğini modernize etme düşünceleriyle geçiren kahraman,eyleme geçmekte hiç de acele etmez.yüzde onluk bölümü ise olga isimli dilbere kaptırdığı gönülle ayakta geçiren oblomov anlamamak ve anlaşılmamak üzere hayata veda eder.
oblomov
zamanın rus feodal beylerine eleştiriler içeren dünya klasiği. oblomovların hiçbiri sözü eyleme dökememiştir. kendileri ve toplum arasında gizemli ayrılıklar olduğunu düşünür ve kendilerini toplumun bir parçası saymazlar. kendilerine hayrandırlar...
rusça okunuşu yüksek ihtimal "ablamof" tur.
edit: entri bilgi amaçlıdır, kiril alfabesi ve vurgulamalı olarak göremediğimden bir "o" sadece "o" olarakta okunabilir. rusça da "o" larda vurgu yoksa "a" okunur. onun için birçoğu rus "portakal" a "partakal" demektedir.
edit: entri bilgi amaçlıdır, kiril alfabesi ve vurgulamalı olarak göremediğimden bir "o" sadece "o" olarakta okunabilir. rusça da "o" larda vurgu yoksa "a" okunur. onun için birçoğu rus "portakal" a "partakal" demektedir.
tembelliğin, pasifliğin, yapmamanın romanı. doğu ülkelerin batılılaşma sürecinde ortaya çıkan bir tiplemeyi anlatır aslında. ne kadar batılı okullarda okusa da batının zihniyetinin temeline inememiştir. romandaki alman arkadaşı batıyı, aksiyonu, çalışmayı; oblomov ise doğuyu, hareketsizliği, hayalleri ama iyi niyeti, derin ruhu simgeler. bizim içimizde de çok vardır oblomovlar. hatta kitabı okuyunca anlarız ki biz de bir yerden bir yerden oblomovuzdur mutlaka.
-----------------------------ağlantı----------------------------
biliyor musun andrey, benim içimde ne yakıcı, ne de kurtarıcı hiçbir ateş yanmadı. hayatımda hiçbir zaman başkalarınınki gibi gittikçe renklenen, parlak bir güne çevrilen bir sabah olmadı; bir sabah ki yakıcı öğlesi geçtikten sonra yavaş yavaş solsun ve kendiliğinden akşama karışsın. hayır, benim hayatım sönmüş başladı. tuhaf, fakat böyle. kendimi bilir bilmez sönmeye başladığımı hissettim. sönüşüm dairede, evrak başında oturduğum zaman başladı; sonra kitapları okuyup da onlarda hayatta kullanmayacağım gerçekler buldukça, dostlar arasında dedikodular, alaylar, soğuk, kötü, boş gevezelikler dinledikçe, gayesiz, sevgisiz, toplantılara katıldıkça daha da kötü oldum. mina ile de hayatımı, kuvvetlerimi harcadım: onu sevdiğimi sanarak gelirimin yarısından fazlasını israf ettim. nevski bulvarında kürklü mantolar arasında bir aşağı bir yukarı dolaştığım zamanlar; evlenecek iyi bir kısmet olduğum için akşam toplantılarına çağrıldığım zamanlar; şehirden sayfiyeye, sayfiyeden gorohova sokağına taşındığım zamanlar, hayatımı, kafamı boşu boşuna harcıyordum. ilkbahar benim için ıstakoz ve istiridye mevsimiydi; sonbahar ve kış kabul günleriyle doluydu; yaz gezintilerle geçerdi... bütün hayat, tembel ve rahat bir uyku idi. gururumu da nelerde kullandım? ünlü bir terziye elbise ısmarlamakta; tanınmış aileler içine kabul edilmekte; prens p.nin elini sıkmakta... gurur hayatın tuzudur derler; gururum nereye gitti? ya ben yaşadığım hayatı anlayamadım, ya da bu hayatın hiçbir değeri yoktu. daha iyisini de bulamadım, göremedim, kimse göstermedi. sen bir gelip, bir kayboluyordun, kuyruklu yıldız gibi; bense her şeyi unutuyordum, ağır ağır, sönüyordum.
-----------------------------ağlantı----------------------------
biliyor musun andrey, benim içimde ne yakıcı, ne de kurtarıcı hiçbir ateş yanmadı. hayatımda hiçbir zaman başkalarınınki gibi gittikçe renklenen, parlak bir güne çevrilen bir sabah olmadı; bir sabah ki yakıcı öğlesi geçtikten sonra yavaş yavaş solsun ve kendiliğinden akşama karışsın. hayır, benim hayatım sönmüş başladı. tuhaf, fakat böyle. kendimi bilir bilmez sönmeye başladığımı hissettim. sönüşüm dairede, evrak başında oturduğum zaman başladı; sonra kitapları okuyup da onlarda hayatta kullanmayacağım gerçekler buldukça, dostlar arasında dedikodular, alaylar, soğuk, kötü, boş gevezelikler dinledikçe, gayesiz, sevgisiz, toplantılara katıldıkça daha da kötü oldum. mina ile de hayatımı, kuvvetlerimi harcadım: onu sevdiğimi sanarak gelirimin yarısından fazlasını israf ettim. nevski bulvarında kürklü mantolar arasında bir aşağı bir yukarı dolaştığım zamanlar; evlenecek iyi bir kısmet olduğum için akşam toplantılarına çağrıldığım zamanlar; şehirden sayfiyeye, sayfiyeden gorohova sokağına taşındığım zamanlar, hayatımı, kafamı boşu boşuna harcıyordum. ilkbahar benim için ıstakoz ve istiridye mevsimiydi; sonbahar ve kış kabul günleriyle doluydu; yaz gezintilerle geçerdi... bütün hayat, tembel ve rahat bir uyku idi. gururumu da nelerde kullandım? ünlü bir terziye elbise ısmarlamakta; tanınmış aileler içine kabul edilmekte; prens p.nin elini sıkmakta... gurur hayatın tuzudur derler; gururum nereye gitti? ya ben yaşadığım hayatı anlayamadım, ya da bu hayatın hiçbir değeri yoktu. daha iyisini de bulamadım, göremedim, kimse göstermedi. sen bir gelip, bir kayboluyordun, kuyruklu yıldız gibi; bense her şeyi unutuyordum, ağır ağır, sönüyordum.
-----------------------------ağlantı----------------------------
-----------------------------spoiler----------------------------:
uzanmak ilya ilyiç için ne hastalarda ya da uykusu gelmiş insanlarda olduğu gibi bir zaruret ne yorgun bir kimsedeki gibi bir ihtiyaç ne de uyuşuk bir insandaki gibi zevkti; bu onun tabii hali idi.
-----------------------------spoiler----------------------------
cümlesiyle daha ikinci sayfadan insanın gönlünü fetheden, devamında da tatlı bir uyuşuklukla kendini okutmaya devam eden şaheser. zaten ne kadar iyi roman yazıldıysa, neredeyse hepsi 1800-1900 arasında yazılmış..
uzanmak ilya ilyiç için ne hastalarda ya da uykusu gelmiş insanlarda olduğu gibi bir zaruret ne yorgun bir kimsedeki gibi bir ihtiyaç ne de uyuşuk bir insandaki gibi zevkti; bu onun tabii hali idi.
-----------------------------spoiler----------------------------
cümlesiyle daha ikinci sayfadan insanın gönlünü fetheden, devamında da tatlı bir uyuşuklukla kendini okutmaya devam eden şaheser. zaten ne kadar iyi roman yazıldıysa, neredeyse hepsi 1800-1900 arasında yazılmış..
kütüphanemiz okuduğum kitaplar, okuyacağım kitaplar ve yarıda bırakılan kitaplar diye üçe ayrılır. işte oblomov adlı kitap çoğu kişinin yarıda bırakılan kitaplar bölümünde yer alır.
(bkz: bitiremediğim kitaplar)
(bkz: bitiremediğim kitaplar)
bir solukta okunan rus edebiyatının en nadide eserlerinden biri. özellikle türkiye iş bankası kültür yayınlarından çıkan çeviri hem dilinin sadeliği hem de edebi değerinin yüksekliği ile tercih sebebidir.
(bkz: bir solukta okunan kitaplar)
(bkz: bir solukta okunan kitaplar)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?