sesinin guzelligiyle anilan,bir cok deyim ve atasozune konu olmus kus turu.
(bkz: bulbul kesilmek)
bülbül
dut yediginde sustugu soylenir.
gul un ekurisi.
(bkz: pipi)
gule bagliligi goz onune alinirsa bir cok insandan aski daha iyi anlamis, algilamis hayvan. tamam hikaye o biliyoruz da dikeni batsa da birakmiyor gulu hayvancagiz. gercek ask bu olsa gerek.
kasidelerde adini cok duydugumuz sesiyle meshur gonul kusu.
bir gamli hazânin seherinde
isrâra ne hâcet yine bulbul?
bil, kalbimizin bahcelerinde
cân verdi senin soyledigin gul!
savrulmada gul $imdi havâda,
gun dogmadan bir ba$ka ziyâda...
isrâra ne hâcet yine bulbul?
bil, kalbimizin bahcelerinde
cân verdi senin soyledigin gul!
savrulmada gul $imdi havâda,
gun dogmadan bir ba$ka ziyâda...
(bkz: yunus bulbul)
haluk leventin söylediği bir şarkı.sözleri şöyle:
bülbülün giydiği sarı
ağlayaram zarı zarı
yitirmişim nazlı yarı
sen ağlama ben ağlarım
bülbülün giydiği atlas
atlasa iğneler batmaz
benim yarim bensiz yatmaz
sen ağlama ben ağlarım
bülbülün giydiği sarı
ağlayaram zarı zarı
yitirmişim nazlı yarı
sen ağlama ben ağlarım
bülbülün giydiği atlas
atlasa iğneler batmaz
benim yarim bensiz yatmaz
sen ağlama ben ağlarım
erkek olanlarının ötüşlerinin daha güzel ve daha yüksek frekans olduğu bilinen kuş türü.
(bkz: bülbülüm altın kafeste)
altın kafesi beğenmeyip ah vatanım diye inlemiş anarşist ruhlu saygıya değer sevilesi güzel mahluk solcu hayvan.
(bkz: dut yemiş bülbül)
haluk leventin şahane seslendirdiği parçalarından birisi imiş, ben bugün bunu gördüm. şarkı ayrılık albümündedir ve haluk levent bu albüm için "dünya sandartlarını yakaladığım albümdür" demektedir. bence haklıdır.
mehmet akif ersoyun en önemli eserlerinden biri...
-basri bey oğlumuza-
bütün dünyâya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım;
nihayet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.
şehirden kaçmak isterken sular zaten kararmıştı,
pek ıssız bir karanlık sonradan vâdiyi sarmıştı.
işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hılkat kesilmiş lâl...
bu istiğrâkı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl
muhîtin hâli "insâniyyet"in timsâlidir, sandım;
dönüp mâzîye tırmandım, ne hicranlar, neden andım!
taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd,
zalâmın sinesinden fışkıran memdûd bir feryâd,
0 müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu
ki vâdiden bütün, yer yer, enînler çağlayıp durdu.
ne muhrik nağmeler, yâ rab, ne mevcâmevc demlerdi;
ağaçlar, taşlar ürpermişti, gûya sûr-i mahşerdi!
-eşin var, âşiyanın var, baharın var, ki beklerdin;
kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin ?
0 zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun;
cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun,
bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
gezersin, hânmânın şen, için şen, kâinatın şen.
hazansız bir zemin isterse, şâyed rûh-i ser-bâzın,
ufuklar, bud-i mutlaklar bütün mahkûm-i pervâzın.
değil bir kayda, sığmazsın - kanadlandım mı - ebâda;
hayâtın en muhayyel gayedir ahrâra dünyâda,
neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perîşandır?
niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır?
hayır, mâtem senin hakkın değil... mâtem benim hakkım:
asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım!
tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda;
bugün bir hânmansız serseriyim öz diyârımda!
ne husrandır ki: şarkın ben vefâsız, kansız evlâdı,
serâpâ garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!
hayâlimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu,
salâhaddîn-i eyyûbîlerin, fatihlerin yurdu.
ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde osmanın;
ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı mevlânın!
ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâp olsun;
o kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!
çökük bir kubbe kalsın mabedinden yildirim hânın;
şenâatlerle çiğnensin muazzam kabri orhanın!
ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
sürünsün şimdi milyonlarca mevâsız kalan dindaş!
yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın;
serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!
dolaşsın, sonra, islâmın harem-gâhında nâ-mahrem...
benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem! (*)
[safahat, yedinci kitap]
(*) bu şiir yazılırken yunan istilâsı altındaki topraklarımız
hususiyle bursaya dair elîm haberler geliyordu;
tetkikine de imkân yoktu
-basri bey oğlumuza-
bütün dünyâya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım;
nihayet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.
şehirden kaçmak isterken sular zaten kararmıştı,
pek ıssız bir karanlık sonradan vâdiyi sarmıştı.
işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hılkat kesilmiş lâl...
bu istiğrâkı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl
muhîtin hâli "insâniyyet"in timsâlidir, sandım;
dönüp mâzîye tırmandım, ne hicranlar, neden andım!
taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd,
zalâmın sinesinden fışkıran memdûd bir feryâd,
0 müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu
ki vâdiden bütün, yer yer, enînler çağlayıp durdu.
ne muhrik nağmeler, yâ rab, ne mevcâmevc demlerdi;
ağaçlar, taşlar ürpermişti, gûya sûr-i mahşerdi!
-eşin var, âşiyanın var, baharın var, ki beklerdin;
kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin ?
0 zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun;
cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun,
bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
gezersin, hânmânın şen, için şen, kâinatın şen.
hazansız bir zemin isterse, şâyed rûh-i ser-bâzın,
ufuklar, bud-i mutlaklar bütün mahkûm-i pervâzın.
değil bir kayda, sığmazsın - kanadlandım mı - ebâda;
hayâtın en muhayyel gayedir ahrâra dünyâda,
neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perîşandır?
niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır?
hayır, mâtem senin hakkın değil... mâtem benim hakkım:
asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım!
tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda;
bugün bir hânmansız serseriyim öz diyârımda!
ne husrandır ki: şarkın ben vefâsız, kansız evlâdı,
serâpâ garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!
hayâlimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu,
salâhaddîn-i eyyûbîlerin, fatihlerin yurdu.
ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde osmanın;
ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı mevlânın!
ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâp olsun;
o kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!
çökük bir kubbe kalsın mabedinden yildirim hânın;
şenâatlerle çiğnensin muazzam kabri orhanın!
ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
sürünsün şimdi milyonlarca mevâsız kalan dindaş!
yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın;
serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!
dolaşsın, sonra, islâmın harem-gâhında nâ-mahrem...
benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem! (*)
[safahat, yedinci kitap]
(*) bu şiir yazılırken yunan istilâsı altındaki topraklarımız
hususiyle bursaya dair elîm haberler geliyordu;
tetkikine de imkân yoktu
bülbül değil de bulbul şeklinde okunduğunda türkiyenin en kapsamlı navigasyon aracıdır. tamamen türk mühendisliği ürünüdür. ne de iyidir ne de hoştur.
divan edebiyatinda gule a$ik oldugu tasvir edilen ku$.
(bkz: hint bülbülü)
(bkz: şark bülbülü)
(bkz: azer bulbul)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?